22 Mart 2012 Perşembe

Lenin Yaşasaydı Taner Akçam’a Ne Derdi?

Mustafa Karasu

 
Kürtler arası parçalanmışlık yaratmak ve demokrasi güçlerinin Kürt halkının Özgürlük Mücadelesine verdiği desteğin önüne geçmek, Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen en temel psikolojik savaş yöntemi olarak devreye sokulmuş bulunmaktadır.

Son zamanlarda bazı yeminli Apo ve PKK düşmanı Kürtler televizyon televizyon dolaştırılarak, gazete sayfalarına çıkarılarak kendilerine PKK’nin ne kadar kötü olduğu propagandası yaptırılıyordu. Şimdi bunlara yeminli bir Apo ve PKK düşmanı daha eklenmiştir. Türkiye’de devrimci demokrat hareketi tasfiye etmede çok uğursuz rol oynamış birisi şimdi de Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek isteyen Kürt işbirlikçileri gibi psikolojik savaş karargahının yeni malzemesi haline gelmiştir.

Taner Akçam’dan söz ediyoruz. Taraf gazetesinde Neşe Düzel’e verdiği mülakatta Kürt Halk Önderi ve PKK hakkında ne kadar çirkin suçlama varsa hepsini yapmış bulunmaktadır. Anlaşılıyor ki, Taner Akçam da PKK karşıtlığıyla bir şeyler elde etmeye çalışmaktadır. Türkiye’de PKK karşıtlığı yapan ve PKK aleyhine konuşanların makbul görüldüğü bilinerek, şimdi bu ranttan T.Akçam da yararlanmak istemektedir.

Taner Akçam’ı tanıyanlar ne yaptığını da çok iyi biliyor. Özellikle Türkiye’deki sosyalist güçler iyi tanıyor. Kuşkusuz 1980’li yıllarda Türkiye’de önemli bir güç olan Dev-Yol Hareketi içinde olan birçok insan da bu kişinin nasıl bir karakterde olduğunu bilmektedir. Lenin böyleleri için likidatör tanımı yapıyordu. Yani tasfiyeciler! Kuşkusuz Taner Akçam mevcut pozisyonuyla likidatör olmaktan gurur duyuyor.

Sovyetler’in dağılmasından sonra sol içinde büyük savrulmalar yaşandı. Birçoğu kapitalist sistemin solu ve liberali haline geldi. Reel sosyalist sistemin büyük yanlışlıklarını ve hatalarını eleştirme adı altında sisteme koştular. Kuşkusuz reel sosyalist sistem gerçek bir sosyalist sistem değildi. Esas olarak bu nedenle dağıldı. Bu konuda reel sosyalist sistem fazlasıyla eleştirilmektedir, eleştirilmelidir. Reel sosyalizmi teori ve pratiğiyle en fazla da eleştiren Kürt Halk Önderi ve PKK’dir. Çünkü ciddi eleştiri yapılıp özeleştirisi verilmeden gerçek sosyalist bir zihniyet ve hareket yaratılamaz.

Taner Akçam ise daha Sovyetler dağılmadan dağılan ve kapitalist modernitenin tarafına geçen bir kişiliktir. Bu, reel sosyalizmi eleştirip doğru bir sosyalist anlayışa sahip olduğundan değil, ezilenler ve özgür bir dünya isteyenlerin safını terk edip egemenlerin dünyasına dahil olmasındandır. Batının liberal demokrasi olarak tanımladığı köleliğin derinleştirilmiş biçimi tarafından asimile edilmiştir. Daha doğrusu gönüllü bir iltihak yapmıştır.

12 Eylül darbesiyle Türkiye’deki demokrasi güçleri şiddetle ezilerek ortadan kaldırılmak istenmiştir. 12 Eylül’ün bu yönlü çabalarına Taner Akçam gibi içeriden tasfiyecilik yapanlar da büyük katkıda bulunmuştur. Belki de 12 Eylül rejimine en büyük katkıyı verenlerin başında bu likidatör gelmektedir.
Taner Akçam Türkiye’nin en kitlesel ve en etkili örgütü olan Dev-Yol’un yöneticilerindendi. 12 Eylül askeri darbesi diğer yöneticilerin çoğunluğunu tutuklayınca bu adam dışarıda kalmıştı. 12 Eylül sonrası Dev-Yol’un çok olmasa da önemli bir kadrosu da Ortadoğu alanına -Lübnan’a- çıkmıştı. 12 Eylül koşullarında önemli bir kadro potansiyeliydi. Taner Akçam da kendisinin de belirttiği gibi Lübnan’daydı. Bu dönemde dünyanın her köşesinden birçok devrimci hareket Lübnan’da bulunuyordu. Ancak bu adam PKK ve liderliğinin bütün çabalarına rağmen bu koşulları kadroların devrim için eğitilip hazırlanması amacıyla değerlendirmemiş, mültecileşerek örgütü tasfiye etmeyi önüne koymuştur. Kendisinin de belirttiği gibi önemli bir kadro birikimini Avrupa’ya çekip mültecileştirmiştir. Böylece Türkiye’nin önemli sol birikimini kapitalist modernitenin kucağında bitirmiştir. Bunu bir de övünerek anlatmaktadır. “Apo’ya da Avrupa’ya çık dedim, ama o Lübnan’da kalmayı seçti” demektedir. Belli ki kendisi PKK’yi de mültecileştirmek istemiş, ama başaramamıştır.

Kürt Halk Önderi 2010 sonbaharında yazıp AİHM’e verdiği savunmasında bu adamdan da söz etmektedir. Savunmasında Taner Akçam için şunları belirtmektedir: “Özellikle Dev-Yol’un Avrupa yapılanması olan Devrimci İşçi’nin başında bulunan Taner Akçam şahsında kendisini dayatan tasfiyecilik, Türkiye demokratik ve sosyalist hareketinin tasfiye edilmesinde büyük rol oynadı. Bu tasfiyeci eğilim birçok gücü kendisiyle birlikte Avrupa’ya sürükleyerek, PKK’nin devrimci halk savaşı stratejisini tecrit etmeye çalıştı. Avrupa’daki PKK yetkili unsurlarını kendisine alet ederek büyük tahribat yaşattı. Zaten Dev-Yol ondan sonra bir daha kendine gelemedi. Eğer bu grup Ortadoğu’da üslenip sınırlı bir direniş sergileseydi, MHP’nin faşist gücünün çok üstünde bir devrimci sınıf gücüyle CHP’nin sosyal demokrat maskesini yırtarak, düzene karşı temel muhalefet partisine dönüşebilirdi. Dünya genelinde bu yönlü çok sayıda örnek yaşanmıştır. Ayrıca bu grup PKK ile ittifak etmiş olsaydı, hem Kürt ulusal sorununun çözümünde hem de genel demokratik açılımlarda öncü güç olabilirdi. Böylece AKP’nin sahte açılımlarına ortam sunulmamış olurdu. Tasfiyeci eğilim bu tarihsel fırsatı bilinçli olarak harcadı. Tutarlı devrimci sosyalist öğelerin bu kısa tarihçeyi çok iyi incelemeleri gerekir. Bu tasfiyeci eğilimin hareketin çok değerli öğelerini harcadığını iyi biliyorum. Bu eğilimin şahsıma yönelik kara propagandayı halen sürdürmesi de ayrıca üzerinde durmayı gerektirir.”

Görüldüğü gibi Kürt Halk Önderi “Bu adam acaba bu tasfiyeyi Türk devletiyle bağlantılı mı gerçekleştirdi?” diye sorgulamaktadır. Daha bu adam Neşe Düzel’le Taraf’taki mülakatı yapmadan bir buçuk yıl önce onun kişiliğini ve devrimci saflardaki tasfiyeciliğini deşifre etmiştir. Kuşkusuz kendisinin de belirttiği gibi PKK daha Lübnan’dayken bu tasfiyeci karakterini görmüş ve tutumunu takınmıştır. Zaten Taner Akçam’ın kendisi de röportajında Avrupa’da PKK karşıtı bir platform kurduklarını itiraf etmektedir.

Taner Akçam kendisine göre Kürt Halk Önderi’yle yaptıkları diyalogları çarpıtıp kendi tasfiyeci amacına hizmet etmek biçiminde yansıtmaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı kullanılan kara propagandanın bir yöntemi de bu oluyor. Sözüm ona kendine taktığı Bilim Adamı yaftasıyla dolaşan adam böyle bir siyasi ahlaksızlığı yapmaktan da kaçınmıyor.

Bugünkü AKP iktidarının önü 12 Eylül darbesiyle açılmıştır. 1980’li yıllara gelindiğinde artık klasik iktidar bloklarıyla Türkiye’de sistemin ayakta tutulamayacağı anlaşılmıştı. Bu nedenle ABD ve NATO işbirlikçi siyasal İslamcı bir iktidar bloğuyla Türkiye’yi kendi sisteminin bölgedeki en temel ayağı yapma politikasına yönelmiştir. Özal’ın 12 Eylül iktidarının çok önemli bir aktörü olması ve sonunda iktidara getirilmesi bu amacın sonucudur. 12 Eylül darbesinin önemli bir amacının böyle yeni bir siyasal iktidar bloku yaratmak olduğu anlaşılmazsa, ne Türkiye’de yaşananlar ne de bugünkü AKP iktidarı ve Fetullah Gülen’in etkinliği anlaşılabilir.
Taner Akçam’ın “Bugün Türkiye PKK’den daha demokratiktir” demesi de daha iyi anlaşılıyor. 12 Eylül dönemindeki tasfiyeciliğin aslında bir kapitalist modernite projesinin parçası olduğu netleşiyor. Eğer Taner Akçam tasfiyeciliği olmasaydı, belki de Türkiye’nin siyasi tarihi farklı şekillenecekti. Kürt Halk Önderi’nin de belirttiği gibi, Kürt Özgürlük Hareketi ile Türkiye’deki devrimci demokratik hareket daha 1980’li yıllarda ortak hareket edecek ve 12 Eylül’ün öngördüğü yeni Türkiye siyasal düzeni daha baştan başarısız kılınacaktı. Ancak Taner Akçam tasfiyeciliği 12 Eylül’ün başarısının önünü sonuna kadar açmıştır. Çünkü Dev-Yol’un tasfiye zihniyetiyle etkisiz hale getirilmesi bir yönüyle bu anlama gelmektedir.

12 Eylül’ün de, 1990’lı yıllardaki iktidar bloklarının da, şimdi devlet içinde etkili olan iktidar blokunun da en önemli hedeflerinden birisi, Türkiye’deki demokrasi güçleriyle Kürt Özgürlük Hareketi’nin ortak hareketinin önüne geçmek olmuştur. Kürt halkının mücadelesiyle Türkiyeli demokrasi güçlerinin buluşmaması için her türlü komplo, oyun ve manipülasyon yapılmıştır. Çünkü Türkiye’nin devrimci demokratik güçleriyle Kürt halkının mücadelesinin buluşması Türkiye’nin siyasi tarihini değiştirecektir. Türkiye’de siyasi bir alternatif oluşturan, yani demokratik Türkiye’yi yaratan güçler başat güç haline gelecektir.

Taner Akçam da dün olduğu gibi bugün de bu güçlerin buluşmasını sabote etmeye çalışmaktadır. Türkiye’de Halkların Demokratik Kongresi’yle gerçekleşen buluşmayı yıkmayı hedeflemektedir. Taner Akçam’ın bu çıkışını böyle anlamak gerekir.

Türkiye’de demokrasi mücadelesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi iki yoldan engellenmeye çalışılmaktadır. Demokrasi güçleri bir yandan CHP’nin, diğer yandan AKP’nin kuyruğuna takılmak istenmektedir. Böylece gerçek bir demokrasi hareketinin gelişmesinin önüne geçilmektedir. Türkiye sanki AKP ya da CHP’ye muhtaçmış gibi bir anlayış toplumda hakim kılmaya çalışılıyor. Bu ikisi dışında Türkiye’de ayrı bir demokrasi hareketi yaratılamazmış gibi bir ideolojik ve siyasi saldırıyla toplum beyninden hücrelerine kadar bombardımana tutuluyor.

Anlaşılıyor ki, Taner Akçam da demokrasi isteyenlerin önüne AKP seçeneğini koyuyor. Ne de olsa 12 Eylül’ün başarılı olmasını sağlayarak AKP iktidarının önünün açılmasında onun da katkısı bulunmaktadır. Herhalde 12 Eylül demokrasi güçlerini ezmeseydi, işbirlikçi siyasal İslamcı bu iktidar bloku bugünkü günleri göremezdi. Türkiye demokrasi güçlerinin demokratik Türkiye’si haline gelirdi.

Taner Akçam PKK’yi demokratik olmamakla suçluyor. O da Kemal Burkay ve İbrahim Güçlü gibi PKK infazlarından dem vuruyor. Türk devletinin ve AKP’nin sıkıştığı bir dönemde böyle bir psikolojik savaş gündemi yaratarak Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik tasfiye harekatına güç vermeye çalışıyor.

Her şeyden önce PKK kadar reel sosyalizm pratiğini eleştiren, kendi pratiği için özeleştiri veren, sosyalizmin demokrasisiz olamayacağını vurgulayan başka bir güç yoktur. Taner Akçam, PKK’nin demokratik zihniyet ufkuna ulaşamaz ve algılayamaz. O ancak dünya tarihinin en derin köle karakteri taşıyan liberal demokrasi bireyinin ufuklarında düşünebilir, daha doğrusu düşünür. Çünkü liberal demokrasi “dünyanın sonunu” getirmiş, herkes için düşünmüştür. Taner Akçam da bu düşüncenin tunç askeridir.

Taner Akçam Ermeni soykırımıyla ilgileniyor. Hayırlı bir iş mi yapıyor, yoksa bu konuda herhangi bir projenin parçası mıdır, bilemeyiz. Ancak kültürel soykırım altındaki bir halkın mücadelesine yeminli düşmanlık yapan birinin tarihin en büyük haksızlıklarından birisi konusunda ne kadar samimi ve içten bir çalışma yapabileceği kuşkuludur.

Demokrasiye yaklaşımda iki temel unsur vardır. Birincisi etnik ve dinsel topluluklara yaklaşımdır. Bu konuda PKK kadar demokratik ve samimi olan başka bir hareket olmamıştır. Hiçbir kaygı ve çıkar taşımadan dinsel ve etnik toplulukların haklarını savunmuştur. Süryaniler, Êzidiler, Ermeniler bunu çok iyi bilmektedir. Bu konuda Kürdistan’daki toplumsal zihniyeti devrimci karakterde değiştirmiştir. Bu gerçeği ilkçağın mitolojik zalim tanrıları dışında kimse inkar edemez.

Demokratik olmanın diğer bir kanıtıysa kadın özgürlüğüne yaklaşımdır. Bu konuda da PKK dünyada ilk ve örnek bir harekettir. Sadece Kürt kadınını değil, Türkiye’deki kadını da ayağa kaldırmıştır. Son yıllarda Türkiye’de kadın hareketinin canlanmasında, hatta iktidarların bile bu konuya duyarlı yaklaşmak zorunda kalmasında PKK’nin kadın özgürlük anlayışının etkisi belirleyicidir. Daha doğrusu Kürt Halk Önderi’nin bu konudaki faaliyeti, ideolojik ve teorik yaklaşımı bugün Kürdistan’daki ve Türkiye’deki kadın hareketinin yaratılmasında belirleyici aktör konumdadır.

PKK’nin tüm sorunlardaki demokratik yaklaşımı açıktır. Demokratik siyaseti esas almaktadır. Demokratik siyasetin Kürdistan’daki demokratik karakteri bunun en açık kanıtıdır. Bazılarının dediği gibi PKK demokratik siyaset üzerindeki vesayet değildir. Aksine Kürdistan’da demokratik siyasetin önünü açmış ve gelişimini sağlamıştır. Siyaseti bazı güç odaklarının tekelinden çıkarmış, toplumsal gücün etkili olduğu demokratik siyaseti güçlendirmiştir. Dolayısıyla siyasetin üzerindeki her türlü vesayete son vermiştir.

Kürt Özgürlük Hareketi Kürdistan’daki en etkili güçtür. Sadece Kuzey’de değil, tüm parçalarda etkilidir. Ama bu etkisini demokratik siyasetin, demokratik uluslaşmanın gelişmesi için kullanmaktadır. Bunu en iyi bilenler demokratik siyaset içinde yer alanlardır. Kim aksini söylüyorsa yalan söylüyordur; devletin ya da AKP’nin psikolojik savaşının etkisindedir.
PKK’nin eski kadrolarının çoğunluğu şehit düşmüştür. Kalanlar da 35-40 yıldır Özgürlük Mücadelesini sürdürmektedir. PKK’nin infazlarından söz edilmesi de aslında dikkatleri Türk devletinin faili meçhul cinayetlerinden uzaklaştırmak içindir. Herkes de biliyor ki Hakikatleri Araştırma Komisyonlarının kurulmasını Türkiye’nin gündemine koyan Kürt Halk Önderi ve PKK’dir. PKK bir yanlış yapmışsa bunun özeleştirisini verir. PKK özeleştiri vermekten kaçınmaz. PKK her kongresinde yapılan yanlışlıklar varsa özeleştirisini veriyor; haksızlık yapılmışsa itibar-ı iade ediyor. 1995’teki 5. Kongresinde bazı haksız öldürmeler konusunda özeleştiri vermesi bunun en somut kanıtıdır. Çünkü 1990’lı yılların şiddetli çatışma ortamında bazı kesimlerin yanlış bilgilendirmesiyle yapılan öldürmeler olmuştur. Dolayısıyla bir kısım olaylardan yola çıkarak Türk devletinin katliamlarını, infazlarını ve faili meçhullerini gözden kaçırmaya çalışmak aslında Kürtler üzerinde yürütülen katliamları ve zulmü meşrulaştırmaktır. Taner Akçam da bunu yapıyor.

Taner Akçam yalan üzerine yalan söylüyor. PKK’nin saldırılarıyla sadece Kürt hareketlerini değil, Türkiye’deki devrimci güçleri de tasfiye ettiğini söylüyor. Kürt hareketlerinin 12 Eylül karşısında nasıl etkisiz kalıp bittiğini herkes biliyor. Türkiye’deki sol güçlerin 12 Eylül sonrası nasıl darbe yediğini, bugün yaşadığı sorunların nereden kaynaklandığını sol güçlerin kendisi zaten tartışmaktadır. Taner Akçam tüm bu gerçekleri tersyüz edip Türk devletinin istediği doğrultuda konuşarak herkesi PKK’ye karşı kışkırtmaya çalışmaktadır. Ancak bırakalım Kürt halkını, en başta da Türkiye halkı ve emekçileri Taner Akçam’a öfkelidir. Büyük devrimcilerin mücadelesinin ve Türkiye halklarının demokrasi özleminin ortaya çıkardığı özgürlük ve demokrasi birikimini Avrupa’lara gidip kapitalist sisteme teslim eden ve Türkiye demokrasi güçlerine en büyük kötülüğü yapan bu adamın bu tür şeyler konuşmasına gerçek demokratlar ve devrimciler sadece güler.

Bir halk hala kültürel soykırım altındayken “Devlet PKK’den daha demokratiktir” demek, Türk devletinin yürüttüğü psikolojik savaşa ve tasfiye politikasına destek vermektir. Kürtler üzerinde kültürel soykırımı ve siyasi kırımı görmeyen yüreği zift, öfke ve kin bağlamış bir adamın Ermeni soykırımı konusunda samimi olduğuna kimse inanmaz. Taner Akçam, soykırıma karşı çıkması bir yana, soykırıma uğrayanlara saldırarak soykırımcı Türk devletinin hoşgörüsünü kazanmaya çalışıyor.

* Kaynak: Yeni Özgür Politika

Hiç yorum yok: