30 Mart 2012 Cuma

Dinci Faşizm ve Türk Aydının Vicdanı (2)

AKP’ye ruh veren kadrolara arka çıkıp, yükselişinde payanda olan Türk aydınları, kimliklerinin ruh haritasını biliyorlardı. MHP ile aynı kitle tabana dayalı oldukları, karşılıklı olarak birbirinden kadro devşirip, devletin kanlı projelerinde "Allah, Allah" haykırışıyla ortak rol üstlendikleri, ta 6-7 Eylül 1955 örneğiyle malumlarıydı.
Geçmişlerinin sabıka kaydı kabarık, demokrasi kültüründen yoksun, dahası, mutlak itaate alışkınlıkları nedeniyle düşünmenin temel olduğu demokratik yaşama biçimine düşman oldukları bilmedikleri şey değildi.

Dindar değil, dini iktidar yoluna seren ırkçılar oldukları, 1975’de Demirel liderliğindeki "Milliyetçi Cephe" ile berraklaşmıştı. Kırım gücü olarak yer aldıkları kanlı devlet projeleriyle sabıka kayıtları kabarıktı. Maraş, Sivas, Çorum katliamları ve insanların diri diri yakıldığı ikinci Sivas(Madımak) olayında "derin devlet" denilen Faşist çekirdeğin gönüllü celladı olarak kullanılmışlardı.

 Ama, dün cinayetleri hakkında, kitaplara sığmaz hacimde yazılar yazan Türk aydınları, Namık Kemal’den beri güce yaslanma, ondan geçinme alışkanlığından mı bilinmez bir anda hafıza kaybına uğramışlardı.

Kimi geçim dürtüsü, kimi solcu oldukları zannıyla dışlanıp, üvey evlat muamelesine tabii tutulma, aile boyu mahkeme ile hapishane arasında süründürülmenin acısıyla yandaş kesildiler. Bunların bir kısmı, Recep Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde ortada dönen paralarla ortaya çıkan gazetelerde, bazıları Fethullah Gülen imparatorluğunun medyasında "liberal" kesilerek, bir bölümü buldukları köşelerde, "bunlar, artık sokaklarda yol kesip, ırk ve din yoklaması yapan, insan kesen değil bir gecede ayılıp, demokrat olanlardır" ahkamıyla, toplumda yer etmiş korkuları dağıtmaya hız vererek, destek sağladılar.

Aydınların bilerek, ya da bilmeyerek yer yüzündeki ilk ihaneti değildi, bu. Almanya’da Hitler'i, İtalya’da Musolini’yi acındırarak payanda olan, TC’de, Şili ve Yunanistan’da askeri darbelere kitle desteği sağlayan, İran’da dincileri su başlarına getiren de aydın yanılgısıydı. TC’de, AKP-Gülen kumpanyası için devredeydi. 
 
Türk aydınları, gazete köşeleri ve televizyon ekranlarında, Milli Türk Talebe Birliği'nde derin devlet kursundan geçmiş Recep Erdoğan’ı, boynu bükük bir ''sistem mağduru'', aynı derinliklerin vurucu mangaları Komünizmle Mücadele Derneği'nin kurucularından olan ortağı Fethullah Gülen’i, ermiş kisveli "Hoca Efendi" gösteriyorlardı. İkisi de melekti!!!

Halbuki Recep Erdoğan’ın hangi meydan savaşından geldiği aleniydi. "Hoca Efendi" dedikleri adam, daha düne kadar, Türk ırkçılığının bayraktarı Türkeş’le aynı saftaydı. Bu gün onu göklere uçuran yazarlar, o dönemde Komünizmle Mücadele Derneği ile Türkeş komandolarının işlediği cinayetlerin dökümünü yapıyorlardı.

Türk aydınları, bu tiplerden demokrat da değil, "ileri demokrat" doğurdular. Hayal haneden attıkları "İleri demokrasi" naraları "sahi" diye gösterdiler. Kürtleri de kapsayan açılım üfürüklerini, "komşularla sıfır problem" sloganlarını, ayrı bir medeniyete mensup Kürdistan'ı hapishaneye çevirirken, "medeniyetler arası diyalog" yalanlarını gerçekmiş gibi sunup, kitleleri inandırdılar. Adliyeyi de ele geçirip, polis rejimini kurumlaştırırken, aynı aydınlar, engel gördükleri Kürtleri linç etmeye çıkıp, "yetmez ama evet" kampanyaları yürüttüler.

Oysa, düşman komşularla "sıfır problem" de büyük bir yalandı. Yunanistan ekonomik sebeplerle kendiliğinden yelken indirmiş, Bulgaristan şerri üstüne çekmeme mevzisine çekilmişti. Ermenistan, eskiyi aratan bir atakla, meydan mitinglerinde nişangaha oturtulmuş, Suriye'ye terör ihraç edilmeye başlanmış, Güney Kürdistan öfkeden ismi bile telaffuz edilemeyen topraklar olmuştu.

İçerideki Kürt açılımı, geleneksel sopa göstermeye dönüşmüştü. Ama bir farkla, eskinin ölüm mangaları yerine, artık "Türk adaleti" işliyordu. 1990’larda havaya uçurulan Kürt gazetesi, "adaletin emriyle" kapatılıyor, o dönemde seyyar katillere havale edilen gazeteciler şimdi tutuklanıyordu. Başbakan, tarihte bir ilk olarak Kürtlere ilişkin refah hamlesini, modern hapishanelerin inşa edileceğiyle açıklıyordu.

Yine TC tarihinde bir ilk daha, küçük Kürt çocukları için özel cezaevleri inşa ediliyor, Kürtlerin telefondaki kelimeleri, tutuklama sebebi oluyor, tutuklu Kürt sayısı askeri darbeler dönemini de aşarak, rekora ulaşıyordu.

Buna rağmen ırkçı kinlerini emzirip, doyuramıyor, mahpus Kürt çocuklarını tecavüzcülere ikram ediyor, Kürt gerilla güçlerini imha için dağları zehirliyor, buna rağmen ilkel öfkelerini doyuramayınca, sınır ticareti yapan Kürt çocuklarını Roboskî dağlarında bir araya toplayıp, 34 tanesini katlediyorlardı.

Liberal Türk aydınlarından bazıları, kucakta büyüttükleri gayri meşru çocukları kapılarına dayanınca uyanıyordu. Bu da bir şeydi. Ama Fethullah ile "hem hal" olmuş, Etyen Mahçupyan ve ekip arkadaşları, hala zulüm gövdesinin kanlı eli, kirli yüzünü temiz gösterme taklaları atıyordu.

AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com

Hiç yorum yok: