24 Mart 2012 Cumartesi

AKP'nin Kürt Sorununda Yaşadığı Körleşme

Baki Gül
 
 
2012 yılı Newrozu’nun siyasete etkisi hemen kendisini gösterdi. Ankara başta olmak üzere Washington, Brüksel, Bağdat, Şam ve Tahran merkezlerinde önemli oranda hareketlilikler başladı. Tabii ki Kürt siyasal merkezlerinden Amed, Qamişlo ve Hewler üçgeni ile Kandil’de de dikkatli duruşlar ve siyasal hareketlilik var. Ankara merkezli yeni siyasi stratejiler gazete köşelerinden tartışma ortamlarına sızdırıldı! Tartışmalar aldı başını gidiyor.

AKP’nin yeni stratejisini cemaat/ABD ilişki zemini üzerinden şekillenen Taraf gazetesi ile, genelkurmay referanslı Fikret Bila’nın kaleminden çıkması enterasan. Bunlara ek olarak Fetullah Cemaatinin haftalık yayın organı Aksiyon Dergisini eklediğimizde ortaya enterasan bir durum ortaya çıkıyor. Durumun enterasanlığı, AKP’nin strateji diye piyasaya sürmeye çalıştığı planın bir stratejik değeri olmadığı... Dikkat çekici nokta şu “AKP neden yeni Kürt stratejisini kendi kaynaklarından değil de referansları tartışmalı olan organları ve kişileri seçti?” İkinci dikkat çekici nokta ise şu; AKP’nin içinde hiç de “yeni bir şey” olmayan politikası neden “yeniymiş gibi” sunuluyor...

ESKİMİŞ STRATEJİYE AKP GÖMLEĞİ GİYDİRMEK ÇÖZÜM DEĞİLDİR

AKP medyasında da inisiyatif almadığı için BDP hedefleniyor. Eskimiş ve bir değeri kalmamış Öcalan-PKK-BDP ve Kürtler ayırımı yapılarak, hükümetin algısına ve çapına göre bir muhatap yaratılmaya çalışılıyor. Çok zorlama ve hiçbir açıdan sonuç vermeceyecek bu girişimde neden bu kadar ısrarlı olunduğu ise gerçekten anlaşılır değil. Çünkü AKP 2007’den itibaren ABD destekli ve adına “Entegre strateji”yi hayata geçirmeye çalışıyor. Kürtler arasında siyasal bölünme yaratmak, askeri olarak ezmek, kendince muhatap ortaya çıkarmak için sürekli politika geliştirdi. Ancak ortaya çıkan durum AKP’nin başarısızlığından başka bir şey değildir. AKP “entegre stratejisini” Kürt kent ve ilçelerine kadar indirgeyerek sürdürmeye çalıştı. Bu çabası da hiçbir sonuç vermedi. Çünkü AKP’nin Kürt sorunundaki algısı hala “klasik egemen Türk siyasetinin” devamı niteliğindedir.

AKP işbirlikçi ve yanaşma Kürt yaratarak kendisine “çözüm muhatabı” yaratmaya çalışmaktadır. Yani kendi siyasal potansiyelini bazı Kürtlere açarak PKK’nin, BDP’nin muhatap olmaktan çıkacağını sanmaktadır. Oysa bu Kürt realitesine, ortaya çıkan Kürt siyasal dinamiğini hiçbir şekilde temsil etmeyeceği gibi, çatışmaların daha fazla yayılacağı anlamını taşıyacaktır. Çünkü Kürt sorunu 1970’lerdeki gibi kendisini sol ya da milliyetçi muhalif dinamikler içerisinden kendisini dışavurmuyor. Ya da 1980’lerdeki gibi askeri darbenin koşullarında olduğu gibi de değildir. Kürt sorunu bütün bu badireleri atlatarak 1990’lı yıllardan beridir toplumsal siyasal ve askeri güce dönüşerek kendisini var kılmıştır. Dolayısıyla 2000’den sonraki hem küresel güçlerin hem de bölgesel güçlerin PKK üzerinde oynadığı ve başarısız kaldığı politikaları atlatan güç de yine PKK’nin 1990’lı yıllarda kazandığı direngen özelliği ile ilgilidir.

AKP, 1990’LI İLE 2000’Lİ YILLARIN KONSEPTİNİ BİRLEŞTİRİYOR

AKP, şimdi 1990’lı yılların askeri konsepti ile 2000’li yıllardaki zamana yayma ve tasfiye konseptini birleştirip adına “entegre strateji” dediği bir yöntemle Kürtleri bastırmak ve kendine göre düzenlemek istemektedir. Ancak başta da belirttiğimiz gibi bu nafile bir çabadır. Çünkü; Kürt sorununu açığa çıkaran, tanımlayan ve siyasal dinamik haline getiren Öcalan, PKK ve BDP temsilini ayrıştırıp; yerine başka ve iktidarın kendisine göre bir muhataplığı ikame etmesi, sorunun doğasına terstir. Bu tutmaz da. AKP’nin bu konudaki akıl hocalarının öncelikle bu durumu idrak etmesi gerekmektedir. Ayrıca, içinde bulunduğumuz bölgesel ve küresel konjöktür, Kürtlerin örgütsel ve siyasal bilinç durumu yürürlükteki bu politikalara karşı kendisini zaten varkılmıştır.

Bütün bunlara ek olarak; Türk devletinin PKK karşısında yaşadığı kırılmaları da hesaba koymamız gerekmektedir. Askeri darbe yönetiminden, ANAP-Turgut Özal çizgisine, DYP-Süleyman Demirel-Tansul Çiller çizgisinden, Mesut Yılmaz’a, MHP ve Refah Partisinin islami ve milliyetçi çizgilerinden Ergengekon-JİTEM gibi militarist çizgilere kadar bütün siyasal iktidarlar PKK karşısında Washington-Londra-Brüksel gibi merkezlerin desteği yanında; bölgede İran-Irak-Suriye desteğini de alarak mücadele yürüttüler. Hatta 1990’lı yıllarda Güney Kürdistani güçlerle birlikte birkaç cephede askeri olarak savaşa da tutuştular. Ancak gelinen nokta PKK’nin kendisini güçlendirerek çıkmasını sağlamaktan başka bir işlev görmedi. Aksine, bu ittifak ilişkilerine giren siyasi iktidarlar siyaset sahnesinde tasfiye olarak çekilmek zorunda kaldılar.

Şimdi AKP’liler diyebilir ki “biz onlar gibi değiliz, onlar koailsyon gücüydü. Biz tek başımıza 3 dönemdir iktidarız. ABD de bize açık destek sunuyor”. O zaman bu AKP’liler PKK’nin askeri-siyasal-ideolojik ve örgütsel olarak geçirdiği değişim ve dönüşümü iyi bilmek durumundadır. O zaman PKK yapılanması Kuzey Kürdistan merkezli aktif siyaset içinde iken bugün İran-Suriye ve Irak’ta asal bir konumdadır. Sadece Kuzey Kürdistan-Diyarbakır merkezli değil, Ankara ve İstanbul’da da en etkili bir siyasal güç hatta öncü konumundadır. Uluslararası alanda her gücün her yönlü hesaba koyması gereken bir güçtür. Dolayısıyla PKK ve Kürt olgusunun bu özelliklerinin iyi kavranması gerekmektedir. Bu durum PKK’yi dünyanın en büyük ve sayılı örgütlerinden biri haline getirmiştir. En önemlisi de PKK bunun farkında ve sadece Türkiye-Kuzey Kürdistan değil bölgesel bir politika yürüttüğünü her adımında ortaya koymaktadır. Ancak AKP, siyasetin merkezine kendisini alınca, aldığı oy oranını ve girdiği bütün devlet kurumlarında iktidar olduğunu hissedince kendisini herşeye muktedir görmektedir. Ama bunun geçici, uçucu olan özelliklerini hiç ama hiç hesap etmemektedir. İlelebet sürecek bir iktidar haliyet-i ruhiyesi içinde kendisine dil ve politika oluşturan AKP mevcut durumda Kürt sorunu algısında yabancılaşma ve körleşme sürecindedir.

ABD’NİN AKP’YE DESTEĞİ NİHAİ DEĞİLDİR

Oysa akli ve ahlaki olan, PKK ve Öcalan gerçeğini iyi kavramasıyla aşılabilir. Beğensin ama beğenmesin aradığı muhatap oradadır. Ancak AKP ve özellikle Tayyip Erdoğan bu durumdan çok ama çok korkmaktadır. Kürt meselesinin çözümü ile kendisinin çözüleceğini düşünmektedir. Bu nedenle önceki iktidarlar gibi kendisini militarist yönteme teslim edip ABD desteği ile siyasetini sürdürmek istemektedir.

Bunun için Newroz’dan hemen sonra ortaya atılan AKP ya da devlet kökenli bilgi ve yorumların, devletin Kürt sorunu algısında büyük bir sorun var. AKP’nin oluşturduğu dilde büyük bir korku, panik ve yaptığı politikada da kendisini savunma anlayışı damgasını vuruyor.

En başından Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ''Newrozu yasaklama gerekçesini'' AKP grup toplantısında anlatırken “Siz bilmiyorsunuz neler olacağını, PKK’li yetkililer bahar’da kalkışma olacak dediler” diyor. AKP açısından Kürt Sorununda Körleşme işte tam da buradan başlıyor. AKP, Kürt Baharının zeminini uyguladığı politikalarla zaten açığa çıkarmış durumda. PKK’nin yaptığı Kürt siyasal halk hareketine öncülük etmek ve bu hareketi varması gereken noktaya ivme kazandırmaktır. Çünkü zaten PKK hareketi 1970’li yılların sonunda ortaya çıkarak Kürt sorununu görünür kılmış; ideolojik ve askeri öncülük görevini yerine getirerek kendisini var etmeyi başarmıştır.

İşte bütün bu tarihsel arka planı bilmeden, Öcalan’ın Kürtler için rolünü görmeden AKP’nin gözü ve aklı ile meseleyi anlamaya ve yorumlamaya çalışmak AKP’ye büyük kaybettirecektir. Nasıl ki geçtiğimiz yıl cemaatçiler, cemaat ulakları, polis “yazarlar”, AKP’liler ve tatlı su liberalleri nasıl ki kara propaganda ile kendilerini yalanladılarsa; bu yıl da AKP kendisini yalanlayarak siyaset alanından hızla irtifa kaybederek kendisini tasfiye edecektir. Çünkü Kürdistani mücadelenin karakteri, karşısındaki gücü çözerek kendisini güç haline getirme dinamiği ile yol almaktadır. Bunun sırrı da İmralı’daki duruştadır. Bu duruşu yanlış okuyan güç tasfiyeye, doğru okuyan ise barışa ve başarıya gidecektir. AKP şu ana kadar yanlış okuyordu. Artık körleşerek yanlış okumak bir yana neyi okuyacağını bilememektedir. Dolayısıyla AKP, PKK’nin daha büyük ve güçlü sürprizlerine hazır olmalıdır. Çünkü mücadele zemini tazelenmiş, kitlesel direniş kendisini akıtacak yeni ve farklı kanallar bulmuştur.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: