23 Mart 2012 Cuma

2012 Newroz'u Tarihsel Kopuştur

Bahar, genelde güzellikleri müjdeler, doğa canlanır, yüzlerce canlının yaşamı yeniden aktifleşir. Kuşların ötüşü bir başka olur baharda, çiçekler doğayı tanımlanamayan renklerle süsler. İnsan, baharda bir başka duygu taşır, duygu dünyası canlanır, umutlar coşkuya dönüşür.

Kürtler için bir başkadır bahar. Newroz olarak tanımladıkları yeni günde, baharın ateşi yükselir gökyüzüne. 2012’nin Newroz’unda da ateşi yeniden harmanlamak istediler, “Kürt ateşi sarmalasın gökyüzünü” dediler. Kürtler için Newroz, özgürlüğüne sahip çıkma anıdır. Bu zamanda tarihe tanıklık edenler bedenlerini ateşe verdiler. Bu kez harmanladıkları ateşe umutlarını vermek istediler. Ama insanlığını bitirenler bunu izin vermek istemediler. Ateşi harmanlamaktan korktukları için yasaklamak istediler Newroz’u. Aslında yasaklamak istedikleri Kürtlerin iradesi, kararlığı, toplumsal bilinciydi. Bunu başarırlarsa, galip geleceklerde ve zaferini ilan edeceklerdi. Büyük bir kararlılıkla ‘kutlayamazsınız’ dediler. Bunun bir başka anlamı, irade çatışmasıydı. Kimin iradesi kazanırsa o aslında tarihe tanıklık edecekti. 18 Mart 2012 sabahı, Amed yeniden tarihe tanıklık etti. Devlet, binlerce polisi ve askeriyle kuşattı Kürtlerin başkentini. 12 Eylül 1980’deki gibi panzerlerle sarmışlardı sokakları. Ama bir o kadar da telaş sarmıştı, ellerinde silahları yüreklerinde korkularıyla beklediler Ahmed halkını.


Kürtler ise büyük bir heyecan ve coşkuyla, sokakları işgal eden askerlere, polislere ve panzerlere aldırmadan çıktılar evlerinden. Önceden belirledikleri buluşma yerlerinde binler, on binler, yüz binler bir araya geldi. Kol kola tutuştular ve Newroz ateşini yakmaya koyuldular. Yürekleri korku dolu olan canavarlaşmış silahlı güçler önlerini kestiler. Halk iradesini sınamak istediklerinde, tarihin yeniden yazılacağı anı belki birkaç dakikada gösterdiler. Kendilerini temsil eden milletvekilleriyle, belediye başkanlarıyla, parti yöneticileriyle, sivil toplum kurum temsilcileriyle birlikte omuz omuza silahların barikatını aşıp newroz ateşini yaktılar. Amed’den yanan ateş İstanbul’u sarmaladı ve devlet kin kustu orada. Amed’de alınan yenilginin karşılığını İstanbul’da çıkarmak istedi. Canavarca silahlarla saldırdı ve Kürt politikacısı Hacı Zengin’i katlettiler.


2012 yılının Newroz’un politik sonuçları tahmin edilenden çok daha kapsamlı olacağı açık. Bu bakımdan hem devlet, hem de Kürtler bakımından ortaya çıkan politik sonuçları doğru okumak gerekir.


Sistemin bilinen klasik Kürt politikası sanırım hiçbir şekilde değişmeyecek. İslamcı devletin bütün stratejisini Kürtlerin tasfiyesi üzerine kurduğu, artık herkesin gördüğü bir realitedir. Türk devletinin varlık nedeni olan ‘tek devlet, tek bayrak, tek millet ve tek vatan’ gibi ırkçılığın ve faşizmin ana ilkelerini oluşturan noktalarda; hem Kemalist rejim artıklarıyla hem de bugün devlete egemen olan İslamcı güçler arasında tam bir ittifak var. Ayrıca iç iktidar rekabetinde birbirine dalaşan Gülen cemaati ile AKP de Kürtlerin tasfiyesi konusunda gözü kapalı bir blok olarak hareket ediyorlar. Sistemin bütün kuvvetleri arasında küçücük farklılıklar olması, stratejik buluşma noktalarını ortadan kaldırmıyor.


Cumhurbaşkanı, hükümeti, muhalefeti, ordusu, polisi, yargısı bir bütün olarak Kürtlerin tasfiyesinde anlaşmış durumdalar. Devletin yeni stratejik konseptine paralel olarak düzenlenen Milli Güvenlik Siyaseti belgesinin merkezinde Kürtler bulunuyor. Milli Güvenlik Kurulu kararlarına bağlı olarak görevlendirilen ordu-polis-yargı-medya dörtlü sistemi de tek bir hedefe kilitlenmiş bulunuyor: Kürtleri, toplumsal, politik, kültürel ve kişilik olarak sıfırlamak. Bunun için de şuursuzca saldırıyorlar. Psikolojik savaş, askeri kuşatma ve yargı saldırısı paralel yürüyor. Özellikle politik alandaki saldırıları tanımlayacak hiçbir kavram bulunmuyor. Sınırsız ve şuursuzca, her şehirde hemen her gün yüzlerce insan gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.


Erdoğan, Şili’de darbe yaparak yıllarca iktidarda kalan Pinochet’in izinde yürüyor, ikisi arasında müthiş bir benzerlik var. Darbeci Pinochet binlerce insanı tutuklandığı için cezaevlerinde yer kalmamıştı ve futbol stadyumlarını açık cezaevi haline getirmişti. Şu an Türkiye’de Erdoğan’ın inisiyatifinde, her gün onlarca insan tutuklanıyor ve yakında Kürt illerindeki statlar açık cezaevine getirilirse şaşmamak gerek. Bu süreç fiilen başladı.


Devletin bugünkü Newroz politikası, saldırıların en üst sınıra çıkartılmasıdır. Böylece tasfiye politikasındaki kararlılıklarını göstermek istediler. Yani Kürtlere yaşam hakkı yok. İstanbul’da olduğu gibi ‘gerekirse öldürürüz’ mesajını verdiler. Bir başka ifadeyle devletin askeri çözümden ısrar ettiği anlaşılıyor. Cemaat ve AKP, bu politikanın başarılı olması için bütün olanakları kullanıyor. Genelkurmaya her türlü politik ve askeri desteği veriyor. Artık devletin çözümden ne anladığı hiçbir yoruma yer vermeyecek bir şekilde ortaya çıktı. Newroz, bunun somutlaşmış ifadesidir.


Sorunun esas muhatabı olan Kürtlerin Newroz’da ortaya koymuş oldukları politik tablo çok nettir. Peki, bu politik iradeyi nasıl okumak gerek. Newroz gününde devlet, Amed’i bir günlüğüne de olsa teslim almak istedi. Kürtler ise tersine çok daha üst boyutta bir özgürleşme eylemi gerçekleştirdiler. Devletin bütün barikatlarını kırıp geçtiler. Devlet, Amed’i kuşatmak istedi, tersine Kürtler devleti kuşattı. Devletin 2011 Haziran seçimlerinden sonra Kürtlerin politik temsilcilerine yönelik tutuklama eksenli tasfiye politikası boşa çıktı. Amed’de devleti işlevsizleştiren Kürtlerin her koşulda kendi iradelerine sahip çıkacaklarını bir kez daha gösterdiler.


Birkaç noktada somutlaştırdığımızda: Birincisi, Kürlerin sistemden ruhsal kopuşu gerçekleşmiş bulunuyor. Özellikle mücadele içinde yetişen yeni kuşak bakımından bu çok daha nettir. Bunun bir başka anlamı, herkesin kalacağı, yaşamak istediği yer belirginleşmiş, saflar netleşmiş bulunuyor. İkincisi, 2012 Newroz’u devletin artık Kürt coğrafyasında fiilen bittiğini ortaya koydu. Kürtler tarihsel sınırları içerisinde yani jeo-grafik olarak, yabancı işgalci bir gücü istemiyorlar. Kendi topraklarında, özgürce yaşamak istiyorlar. Üçüncüsü, ‘Özerk Demokratik Kürdistan’ için bütün toplumsal koşulların oluştuğunun ortaya konması. Kürtler, kendi kendilerine yönetecek toplumsal bilince ve mekanizmalarını kuracak potansiyele sahip olduklarını gösterdiler. Dördüncüsü, halk politik, örgütlenme ve ruhsal olarak devrimci halk savaşı için nesnel koşulların oluştuğunu gösterdi. Toplumsal ayaklanma ve direnişin kısa, pratik bir örneğini ortaya koydular. Beşincisi, Kürtler kendi politik iradelerini, devletin askeri saldırısı altında bir kez daha ilan ettiler. Yüz binler liderlerine ve partisine sahip çıktı. Altıncısı, farklı devletlerin işgali altında yaşayan Kürtler arasında oluşan ortak irade birliğini tescil etti. Her Kürdün gözü ve kulağı Diyarbakır’daydı. Bunun bir başka anlamı; Kürtleri temsil eden kurumsal örgütlerinin birleşmesine ve ortak ulusal birliklerin oluşturulmasına yönelik bir çağrıdır. Artık hiçbir Kürt politik kurumu bu çağrıya kulağını tıkayamaz. Yani herkes birleşik Kürdistan gerçeğine gözünü açmalıdır.


‘Nisan’da iyi şeyler olacak’ diye beklenti içinde olanlara hem devletin hem de Kürtlerin yanıtı çok net oldu. Kürtlerin Newroz direnişi, kimsenin hayal dünyasında yaşamaması, yaşamın gerçekliğine uymayan politikaların peşine gitmemesi gerektiğini ortaya koydu.


Önümüzdeki süreç, bugünkü çatışmalı ortamın çok daha üst boyutta çıkacağını gösteriyor. Devletin Kürt sorununu demokratik esaslar üzerinde çözeceğine dair hiçbir veri bulunmuyor. Kürtlerin de asla böylesi bir beklenti içinde olmamaları gerekir.


Kürt baharının politik anlamını Newroz’da gördük; kitlesel direniş, mücadele, kararlılık ve kazanma iradesi. Bu bakımdan Mezopotamya, Anadolu ve Ortadoğu halklarını ‘Arap Baharı’ değil ‘Kürt Baharı’ özgürleştirecektir.


Kürtler Ortadoğu’da stratejik bir güçtür. Bu gerçeği unutmadan politik stratejileri yeniden tanımlamak ve ona uygun politikalar geliştirmek gerekiyor.


Kürtlerin başarına kurşun sıkıldı ve kan bulaştırıldı. Bütün bunlara rağmen Kürtler politik diyaloga açıktırlar. Ancak bunu geçmişten farklı olarak, kapalı kapılar arkasında değil kamuoyu önünde açık-aleni olarak yürütmelidirler.


Demokratik çözüm topu devlettedir. Eğer sorunu çözmek istiyorlarsa, Kürtlerin gerçeğini kabul ederler, politik temsilcileriyle masaya otururlar. Kürtlerin belirlediği plan çerçevesinde somut adım atmaya başlarlar. Yanlış yolda ilerlediklerini artık anlamaktan başka şansları kalmamıştır. Newroz bunu gösterdi, tabii anlayacak kapasiteleri varsa.


Kürtlerin alternatifleri var. Hem de tahmin ettiklerinden çok daha geniştir.


Kendileri bilir. 

Mustafa Peköz
Gokyuzu9@aol.com

Hiç yorum yok: