29 Şubat 2012 Çarşamba

Hakiki İtirafçılardan İtiraf Hakikatine

Aylardır “Yüce Türk Adaleti” ne , “Yüce Türk Kameraları” na ve “Yüce TBMM’ne itirafçılar akın ediyor.  Daha önce, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın önerisinden esinlenen Hakikatleri Araştırma Komisyonu AKP’nin her ‘hakikati’ gibi çarpıtılmış bu önerinin altını oyan bir biçimle araştırmalarına devam ediyor.

Tepsilerde devlete sunulan başlar ve kafatasları, doksanlı yıllarda Kürdistan’da kalmaya karar verenlerin ödediği bedeli gösterirken devlete çalışan ''aydın'' geçinen bazı Kürtlerin bundan etkilenecekleri ufukta hiç görünmemektedir. Devletin resmi kurumlarına sunulan kafataslarının somut delillerine rağmen devlet mahkemeleri önünde devletin gözünde terörize edilen bu halkın hareketini, el pençe divan durarak anlatmaktadırlar. 

Bu yapıların gerçeğini PKK hareketi zaman zaman dile getirse de olur ya siyaset sahnesinde olmanın gereği çok yüklenilmiş olabileceğini insan düşünmeden edemiyordu. Ancak kendi deyimleriyle “demokratik mücadele yöntemlerinin önü açıldığından bu yana” zalimden yana koydukları tavırları PKK’nin değil bunlara karşı vicdansızlık yaptığı, vicdan konusunda şayet önceden bunların derin ilişkilerini bildiği halde bu kadarıyla sınırlı bir teşhir yapmışsa Kürt kamuoyunun vicdanını aktifleştirmede eksik bile kalmıştır!

Diyarbakır adliye binasından kafatası fışkıran JİTEM üssü görülmektedir. Gerçek, “adalet” sarayına bu kadar yakınken bu gerçeği saptırarak ellerinde Kürtler aleyhine hazırladıkları dosyalarla adeta adaletin duvarına idrarlarını yapmaktadırlar.

PKK’nin Şeyh Sait serhildanını sahiplenmediği iddiasıyla onlarca makale yazmış bir “vicdanlı Kürt siyasetçisi”, Şeyh Sait’in asıldığı meydandan viraj alarak kim bilir belki cesedinin altında gömülü olduğu yüz metre ilerisindeki Adalet Sarayında “Kürt vahşiliğini” itiraf etmektedirler!

Şimdi demokratik yöntemleri anlamayan var mı? Eğer okurlardan herhangi birisi anlamamışsa gidip Burkay ve Güçlü’nün ellerindeki “özgürlük manifestoları”nı okuyabilirler!

Gerçekten devlet bu kadar geniş çapta karalamayı kendisi yapmamıştı, bu “demokratik hakkı” nasıl verebilirdi ki? Ama artık devlet demokratikleşmiş devlete karşı değil ama Kürtlere karşı “demokratik mücadele yöntemleri” çeşitlilik göstermektedir!

Baksanıza devlet artık generalleri dahi yakalıyor ve PKK tek taraflı silah bırakmalı deniliyor. Sizin gibiler oldukça devlet generallere neden ihtiyaç duysun! Üstelik daha ucuz işgücü ve işbirlikçi potansiyeline sahipsiniz! Allahtan sayılarınız bir elin parmak sayısını geçmiyor yoksa devlet size bel bağlayarak silah bile bırakırdı!

Bu hakikat, gerçek itirafçıların hakikatidir. İtiraf gerçeğiyse yıllarca emek verdikleri Kürt karşıtlığı sonucunda Türk mikrofonlarında cenaplarından bahsedilirken “ünlü-Kürt-siyasetçi-aydın”  gibi unvanlarını almaya hak kazanmışlardır!

Gittikleri yol geldikleri yolu göstermektedir. Suçlanacak hiç bir tarafları kalmamıştır. Yanlış yapmak iyi olanın eksik yanlarına denilebilir. Oysa bu adamlar kötü olanı tamamlamadıkları için rahatsız. Doğru da söylüyorlar. Avrupa’da TC’ye ne subjektif ne de objektif çalışacak koşullar vardır.

Bir benzer vaka Batı Kürdistan’da yaşanmaktadır. Bugünlerde TC faşist üslubuna yakın kara propaganda yapmaktalar. Bakın bu karalama birbirine ne kadar benzemektedir:“PYD (PKK) İsrail’in istemiyle Kürt halkını durdurmak için bastırıyor”!!!

Oysa PKK’nin ilk şehitlerini İsrail’e karşı verdiğini en fazla bu çevreler biliyor. Yine PKK Önderliğinin İsrail baskısıyla TC’ye teslim edildiğini en fazla bu “vicdanlı”(!) kişiler bilir. Hiç bir şey bilmiyorlarsa PKK’ye karşı yapılan savaşta kullanılan tekniğin kime ait olduğuna bakabilirler. Yine diyorlar ki: “Baas Rejimi Kürdistan’da güvenlik noktalarını PKK’ye devretti”!!!

Belli ki Kürdistan güvenliğinin Kürtlerin eline geçmesini hazmedemeyenler var. Bunun başka bir anlamı var mı? Sen Kürtler adına siyasi partiler kuracaksın sonra da işgalci devletlerin anayasası gibi konuşacaksın. 

İlginç olan haberin ilkinin TC istihbaratı tarafından servis edildiği ve daha sonra aynı içerik ve ölçüde Kürtçesinin bir kaç internet sitesinde çıkışıdır. Birbirlerini kopyalayan haberlerin aynı merkezlerden çıktığı aşikârdır.

Şimdi bunların bugünlerde itirafçılığının derinleşen yapılarla benzer özellikler taşıdığı görülmektedir. Bir diğer gerçek bu iki unsurun sırtlarının bilinen işbirlikçi çevrelerce sıvazlandığıdır.

Böyle bir anlayış desteklenirse ulusal söylemlerin hiç bir anlamı kalmaz. Kontra merkezlerin şimdiye kadar Kürtlerin içinde faal olması büyük bir samimiyetsizliktir. Yine bunun karşısında tüm emek ve çabanın kendileri tarafından verilmesine rağmen bazı bayrak ve flamalara karşı çıkarak hiç emek vermemiş yapılara söz söyleme hakkı vermenin de doğru bir tutum olduğu düşüncesinde değilim.
 
Kürtler psikolojik savaş merkezlerine karşı bedenlerini, düşüncelerini ve eylemlerini objektif ve subjektif olarak korumak zorundalar. Buna rağmen aynı savaşın devam edeceği kesindir. Ancak mesele, bu merkezlerin devamlılığı değil çıplaklığını sağlamaktır.

Yapılan PKK karşıtlığından sağlanan rant aslında PKK başarısının bir ürünüdür! Birincisi Kürt toplumunda PKK birini gündemleştirdiği zaman “ünlü” olma sıfatını kazanıyor. İkincisiyse, PKK Hareketinin anlamı gereği karşısındakiler değersiz ve düzeysiz de olsa PKK karşıtlarının “Kürt kökenli” olmaları işgalci devletleri için büyük önem arz etmekte ve bunlara maddi ve manevi imkânlar sunmaktadırlar.

Ozan Erdem

Hiç yorum yok: