19 Şubat 2012 Pazar

13. Yılında 15 Şubat ve Tecrit - 4


Alper ATALAY /Nagihan AKARSEL

Barış için mücadele etti

Kürt sorununun çözümü için sürekli projeler üreten PKK Lideri Abdullah Öcalan, 16 Şubat 1999 günü İmralı Adası’nda bulunan cezaevine getirilmesi ile birlikte bir yandan derinleştirilen tecrit koşulları ile baş ederken diğer yandan da barış sürecine ilişkin temaslarını hızlandırdı.

Öcalan, İmralı’da bulunduğu dönemde birçok defa sürecin iyi ilerlemesi için ateşkes ilan ederken son iki yılda da 15 kez devlet heyeti ile görüştü. 1999 sürecinden önce de sorunun demokratik temelde çözümü için barış arayışlarını sürdüren ve kimi dönemlerde tek taraflı ateşkesler ilan eden Öcalan, sürekli devletin bir numaralı hedefiydi. Öcalan’a yönelik ilk ciddi yönelim PKK’nin 2. ateşkesini ilan ettiği 1995 yılında gerçekleştirildi. Bu dönemde devlet bir yandan Öcalan ile ateşkesin koşullarına yönelik görüşmelerde bulunurken, diğer yandan da suikast planları yapıyordu. Eski MİT Kontr-terör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün Ergenekon yargılamaları kapsamında yaptığı itiraflara göre, devlet bir ton C4 patlayıcı ile Öcalan’a suikast girişiminde bulundu. Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, itirafçılar ve PKK’den bazı bağlantıların da içinde yer aldığı suikasttan Öcalan, şans eseri kurtuldu. 6 Mayıs 1996 tarihinde gerçekleşen bu başarısız suikast girişimi, aynı zamanda 2. ateşkesin sona ermesine neden olmuştu.

İdam tehdidi ve nefret söylemleri

Öcalan’ın İmralı Adası’na getirilmesinden sonra da barış arayışları durmadı. Ancak Öcalan’ın yargılanmasıyla birlikte idam tartışmaları başladı. İdam tehdidi altında barış taleplerini dile getiren Öcalan’a karşı Türkiye’de dört bir taraftan linç girişimleri ve nefret eylemleri örgütlendirildi. Bu dönemde bile barış arayışlarını sürdüren Öcalan 1999-2004 yılları arasında 5 yıllık kesintisiz bir çatışmasızlık süreci başlattı. Bu dönem içinde Öcalan üzerinde bir yandan idam tehdidi öte yandan nefret eylemleri sürdürülürken, bir yandan da durumu siyasi şantaj olarak kullanıldı.

Yol haritası sundu

3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde AKP’nin tek başına iktidara gelmesinden sonra, bugüne kadar gelen AKP iktidar döneminde t
ecrit dahada ağırlaştırıldı. MHP’nin ortağı olduğu koalisyon hükümeti döneminde bile Öcalan’a uygulanmayan baskı ve tecrit politikaları izlendi. Buna rağmen AKP hükümetinin “Kürt açılım” adıyla başlattığı ve sonra adını “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak değiştirdiği sürece katkı sunmak amacıyla çözüm adımlarını somutlaştıran Öcalan, 156 sayfalık “Yol Haritası”nı 15 Ağustos 2009 tarihinde cezaevi idaresine teslim etti. Öcalan’ın sorunun çözümünü 10 temel ilke başlığında topladığı Yol Haritası ancak 1 buçuk yıl sonra kamuoyuna ulaşabildi. Öcalan, “çekileceğim” sözünü ilk kez Yol Haritası’nı teslim etmeden önce söyledi. 2 Ağustos 2009 tarihinde ilk kez çekileceği uyarısını bulunan Öcalan, durumu şu sözlerle dile getirdi: “Ben 15 Ağustos’ta kendi yol haritamı sunduktan sonra çekileceğim. Artık çözümün nasıl olacağına ilişkin Kürtler kendi kararını verir, PKK kendi kararını verir, DTP kendi kararını verir, Kürt halkı kendi kararını verir. Herkes kendi kararını kendisi verir. Ben buradan dağdaki adam hakkında karar verecek durumda değilim. Orada her gün eziyeti çeken kendisi. Sorunun içinde olan kendisi. Ben burada dağdaki insan için karar veremem. Hatta Kandil merkezi dahi karar veremez. Her grup, her kişi kendi kararını kendisi verir. Çünkü eziyeti kendisi çekiyor, kendisi ölüyor, kendisi mücadele veriyor. Benim bu şartlarda bu konularda bir şey belirtmem doğru olmaz. Kürtlerin de 40 bin şehidi var. Değerleri var. Çok büyük mağduriyetleri var. Kürtler kendi kararlarını kendileri verirler.”

Hükümet havayı sertleştirdi

Öcalan’ın bu açıklamasından bir ay sonra “demokratik siyasette ciddi bir tıkanma yaşandığını” belirterek, sürecin önünün açılması için “Barış grupları”nın Türkiye’ye gelmesi çağrısında bulundu. Öcalan’ın çağrısı üzerine 19 Ekim 2009 tarihinde Kandil ve Maxmur Mülteci Kampı’ndan 4’ü çocuk 34 kişiden oluşan Barış ve Demokratik Çözüm Grubu Silopi’deki Habur Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yaptı. Grubun girişini ilk gün olumlu değerlendiren hükümet, muhalefetin yükselen karşıt sesiyle tavrını bir anda sertleştirdi. Böylece Avrupa Barış Grubu’nun Türkiye’ye girişi gerçekleşmedi. Habur’daki ifade verme biçimini ve grup üyelerinin serbest bırakılmasını “normal” karşılayan hükümet, daha sonra grup üyelerinin tutuklanmasına ve haklarında dava açılmasına ses çıkarmadı.

Öcalan: Muhatap bulamıyorum

Süreç içerisinde yaşanan gerilimlerin ardından 31 Mayıs 2010 tarihini işaret eden Öcalan, Kürtlerin yaşadığı durumu bir soykırım olarak nitelendirerek, ikinci uyarısını yaptı: “Bu süreci daha fazla devam ettirmemin ne anlamı, ne faydası, ne de şartları vardır. Bir muhatap bulamadığımdan dolayı da 31 Mayıs’tan sonra çekiliyorum.” Öcalan, bunun bir savaş çağrısı olmadığını özel olarak vurgulayarak, sorumluluğun artık KCK’de olacağını kaydetti. Öcalan’ın “çekileceğim” uyarısından iki ay sonra 13 Ağustos’tan başlamak üzere 20 Eylül tarihine kadar geçerli olmak kaydıyla ateşkes ilan edildi. KCK, ilan ettiği ateşkesin kalıcılaşması için ise 4 maddelik “barış planı”nı açıkladı.

Peyanis patlamasına dikkat çekti

Öcalan’ın devlet heyetiyle yaptığı görüşmeler devam ederken, 16 Eylül 2010 günü Colemêrg’in (Hakkari) Peyanis köyünde bir minibüsün geçişi esnasında patlama meydana geldi, 9 kişi yaşamını yitirdi. Patlamanın, heyet ile Öcalan arasında yapılan görüşmeye denk gelmesi dikkat çekti. Öcalan, patlama için şu açıklamayı yaptı: “Yapılan bu son patlamayla buradaki görüşmeler dinamitlendi, bombalandı. Bu görüşmeler oldukça verimli geçiyordu, umutluydum.”

Çözüm için somut öneriler

Öcalan, üçüncü uyarısında 31 Ekim 2010 tarihine dikkat çekerek, 31 Ekim’de devlet tarafından çatışmasızlık kararına karşılık verilmediği takdirde aradan çekileceğini söyledi. Öcalan, dördüncü uyarısını ise Mart 2011’de yaptı. AKP hükümetinin Öcalan’ın yaptığı uyarılara karşı kayıtsız kaldığı dönemde, devlet heyetiyle görüşmelerini sürdüren Öcalan, heyetin yetkisi hakkında kafasında oluşan soru işaretlerini ortaya koyarak, AKP hükümeti tarafından sorunun çözümüne yönelik pratik adımların atılmaması ve sürece kayıtsız kalınması durumunda süreçten çekileceğini duyurdu. Öcalan, mart ayında İmralı’da heyet ile yaptığı görüşmelerin ulaştığı boyutu şöyle açıkladı: “Burada bir diyalog devam ediyor. Kimi pratik öneriler aşamasına gelmiş bulunmaktayız. Bu pratik öneriler çerçevesinde yaz başına kadar gelişmeleri takip etmek gerekiyor. Diyalog ve müzakere yöntemine şans veriyoruz. Bu yöntem pratikleşirse 2011 yılı çözümün geliştiği yıl olacaktır. Eğer bu diyalog ve müzakere yöntemiyle sonuç alınmazsa 2011 yılının ikinci yarısından itibaren topyekün direniş ve özgürlüğü sağlama sürecine girilecektir.”

15 Haziran son tarihtir



13 yıllık İmralı Cezaevi’ndeki ağır tecride rağmen Öcalan, barışın sağlanması için     birçok kez ön açıcı adımlar attı. 15 kez devlet heyeti ile görüşen ve uyarılarda bulunan Öcalan, hükümete yol haritası da sundu ancak AKP’nin oyalamacı ve kabul etmez tavrı süreci tıkadı
İmralı’da görüşmeler pratik önerilere dönüşürken, Türkiye’nin 12 Haziran genel seçimlere kilitlendiği dönemde KCK de eylemsizlik kararını 15 Haziran tarihine çekti. 15 Haziran 2011 tarihi ise Öcalan’ın verdiği beşinci çekilme uyarısı oldu. Öcalan, bu kararını şöyle duyurdu: “15 Haziran’dan sonra herhangi bir erteleme ya da uzatma durumu söz konusu olmayacaktır. Bu nettir. 15 Haziran son tarihtir. Ben 12 yıldır burada sürekli demokratik-barışçıl çözüm için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Bu tehlikelerin önüne geçmeye çalışıyorum. AKP hükümeti 2011 genel seçimlerinde yüzde 50’ye varan oy oranıyla iktidarını güçlendirirken, Kürt siyasi hareketi ve demokrasi güçleri tarafından oluşturulan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu ise 36 milletvekiliyle büyük bir çıkış yakaladı. Seçimlerin ardından hükümet beklenilen adımların aksine ilk icraatı, YSK kararı ile Hatip Dicle’nin milletvekilliğini düşürmek, tutuklu vekiller Kemal Aktaş, Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız, Gülser Yıldırım, İbrahim Ayhan’ın tahliyesi için bütün teklifleri geri çevirmek oldu. Tutuklu vekillerin durumu Türkiye’yi Kürt sorununda yeni bir krize sürükledi. Öcalan, sürecin bu koşullarda ancak birkaç ay daha sürebileceğini ifade etti. Meclis’in derhal toplanarak rolünü oynayabilmesi için kendisine çağrı yapması gerektiğini belirten Öcalan, Hatip Dicle’ye ilişkin YSK kararını “AKP’nin de içinde olduğu büyük karanlık bir komplo” olarak değerlendirdi ve BDP ile bloğun Meclis’i boykot kararına destek verdi. Aynı görüşmede Öcalan, “çekileceğini” belirttiği 15 Haziran’dan bir gün önce heyetle bir kez daha birçok konuyu görüştüğünü kamuoyu tarafından bilinmesi gerektiğini söyledi. Öcalan, heyetle yaptığı görüşmelere ilişkin hükümetin de karar vermesi gerektiğine dikkat çekerek, 15 Temmuz’a kadar somut adımlar atılmadığı takdirde kriz doğacağını ifade etti.

Öcalan, 24 Haziran avukat görüşmesinde şunları söyledi: “Burada yaptığımız görüşmeler önemlidir, ciddidir. Belli bir aşamaya da gelmiştir. Artık konuşma, tartışma aşamasını bitirmiş bulunuyoruz. Tartışacağımız bir konu kalmadı. Benimle görüşenler devlet adına görüştüler. Hükümet Kürt sorununun demokratik anayasal çözümü konusunda pratik adımlar atmazsa kriz doğar. Bugüne kadar yapılan görüşmelerin oyalama amaçlı olduğu ortaya çıkar. 15 Temmuz’a kadar benimle tekrar görüşmeye gelecekler. Bu görüşmede pratik adımları hayata geçiremeyeceklerini beyan ederlerse ondan sonrası devrimci halk savaşı devreye girer.”

‘Çağrı yapılsın bir haftada hallederiz’

Öcalan, tüm bu gelişmelerin ardından 6 Temmuz’da avukatlarıyla yaptığı görüşmede, daha önce süreçten çekileceğine dair verdiği 15 Temmuz tarihinin anlamını yitirdiğini, heyetle “Barış Konseyi”nin kurulması için mutabakata vardıklarını belirtti. Öcalan, yine 6 Temmuz görüşmesinde, devlete sunduğu “protokollere” de açıklık getirdi. Öcalan, heyete ve Kandil’e sunduğu protokollerin karşılıklı imza şeklinde değil de çözüme ilişkin üzerinde mutabakata varılan metinler olduğunu kaydetti. Bu süreçte medya bu gelişmeyi sınırlı da olsa verirken, AKP hükümeti açıklamalar karşısından kayıtsız tavrını korumaya devam etti. Askeri operasyon sonucu Diyarbakır Silvan’da çıkan çatışmada 13 asker ve 2 HPG’linin yaşamını yitirmesinden dersler çıkarma yerine ne iktidar ne de muhalefet ezberi bozmadı. Siyasi atmosferin gerildiği ortamda avukatlarıyla görüşen Öcalan, sorunun sürüncemede bırakılması durumunda demokratik çözümün gelişemeyeceği ve çatışmaların şiddetlenerek devam edebileceği uyarısında bulundu. Demokratik Toplum Kongresi (DTK), yıllardır hazırlığını yaptığı ve daha önce duyurduğu Demokratik Özerkliği ilan ettiğini açıkladı. Öcalan, şiddeti tırmandıran Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarını eleştirerek, mevcut durumda ortamı sakinleştirmek ve yumuşatmak gerektiğini ifade etti. Heyetle Silvan çatışmasının ardından da görüştüğünü dile getiren Öcalan, şu çağrıyı yaptı: “Gereği neyse yapmak istiyorum. Bunun için çok açık Sayın Başbakan’a buradan sesleniyorum: Bana rolümü oynamam için gerekli pratik araçların sunulması gerekir. Daha önce Parlamento’nun bu konuda karar alması gerektiğini belirtmiştim. Ben Meclis’in tatile girmemesini bunun için istemiştim. Gerekirse Meclis acil toplanıp bu konuda görüşüp çağrı yapabilir. Veya Başbakan bir çağrı yapabilir. ‘Biz bu işin silahlarla çözülmeyeceğine inanıyoruz. Bu meseleyi demokratik anayasal yöntemlerle çözeceğiz’ derse, bir haftada hallederiz.”


Bu şartlarda sürdüremem

Öcalan’ın bu çağrısı da yanıtsız kalırken, hükümet yetkililerinin söylemleri giderek sertleşmeye başladı. Tam da bu süreçte Öcalan, 6. ve son uyarısını devlet ve Kandil’e şöyle seslenerek yaptı: “Benim yapacaklarım bitti. Bundan sonra benim rolümü sürdürmem için sağlık, güvenlik ve özgür hareket alanının sağlanması gerekiyor. Artık bunlar olmadan hiçbir şey yapmıyorum. Ben burada pratik önderlik yapamayacağımı, bu şartlarda bunu sürdüremeyeceğimi söylemiştim. Her iki taraf da bana bir şeyler söylüyorlar. Devletin-AKP’nin zaten ne yaptığı ortada. Her iki taraf da beni idare ediyor. Bundan sonra benim rolümü sürdürmem için sağlık, güvenlik ve özgür hareket alanının sağlanması gerekiyor.” Adeta adım adım gelen “çekiliyorum” açıklamasının ardından Öcalan’ın avukatları ile yaptığı görüşmeler “koster bozuk” veya “hava muhalefeti” gerekçeleri ile engellendi.


Koşullar yaratılsın dahil olurum

Öcalan, 2008 yılından bu yana devlet heyetiyle 15 kez görüştü. 2008 yılında MİT Müsteşarı Emre Taner döneminde başlayan ve programlı olmayan görüşmeler, 2010 yılı Mayıs ayından itibaren programlı ve profesyonel bir hale getirildi. Görüşmeler 2010 yılının sonunda olduğu gibi kimi zaman tıkanıklığa girdi. Öcalan, kimi zaman heyetin inisiyatifsiz olduğuna, kimi zaman da heyetin anlaşma sağladıkları konuları AKP hükümetine kabul ettiremediğine dikkat çekti. Öcalan son yaptığı açıklamada, heyetle bir kez daha görüşebileceğini ve süreçten çekilme kararını heyete de bildireceğini söyledi. Öcalan, heyetin son kez kendisinden rol almasını istemesi durumda ise, barış görüş
mesi yapmanın koşullarından olan “sağlık, güvenlik, özgür hareket alanı” koşullarının yaratılması durumunda yeniden çözüm için sürece dahil olabileceğini ve görüşmelere devam edebileceğini kaydetti.

İlan edilen tek taraflı ateşkesler

20 Mart 1993’te ilk tek taraflı ateşkes ilanını yapan PKK aradan geçen 19 yılda toplam 7 kez ateşkes kararı aldı. 1993, 15 Aralık 1995 ve 1 Eylül 1998’de alınan ateşkes kararları PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Kenya’dan Türkiye’ye teslim edilme tarihi olan 15 Şubat 1999’dan önce alındı. 1 Eylül 1999’da İmralı’da yargılanan Öcalan yeniden ateşkes ilan etti ve PKK’nin silahlı güçlerine Türkiye sınırları dışına çıkması çağrısında bulundu. 5 yıl süren bu ateşkes döneminde PKK 1 Haziran 2004’te AKP hükümetinin Kürt sorununa kayıtsız kalması, Öcalan’ın cezaevindeki koşulları ve askeri operasyonlar nedeniyle ateşkesi sona erdirdiğini açıkladı. 1 Ekim 2006’da beşinci ateşkes ilanında bulunan PKK’ye yönelik askeri operasyonların devam etmesi ateşkesi sonuçsuz bıraktı. KCK, 13 Nisan 2009’da “meşru savunma” temelinde ateşkes kararı aldığını açıkladı. Bu dönemde AKP’nin “Kürt açılımı” ile birlikte Kandil ve Mahmur’dan dördü çocuk olmak üzere 34 kişi Habur sınır kapısından giriş yaptı. DTP’nin kapatılması ve BDP’ye yönelik operasyonun ardından KCK 1 Haziran 2010’da ateşkesi sonlandırdığını açıkladı. Yedinci ateşkes, PKK’nin 13 Ağustos 2010’da aldığı 40 günlük eylemsizlik kararıyla başladı. Ateşkesin daha sonra 2011’deki genel seçime kadar uzatıldığı açıklandı. Ancak KCK Yürütme Konseyi yaptığı açıklamada eylemsizlik sürecinin AKP hükümetinin izlediği “inkar-imha” politikaları nedeniyle geçerliliğini yitirdiğini duyurdu.


-BİTTİ-

 

Hiç yorum yok: