5 Ocak 2012 Perşembe

Kürt Direnişine Medya Saldırısı

Yeşil AKP faşizmi Çiller faşizmine rahmet okutuyor. Bu her konuda rahatlıkla gözlenebilir. Çiller başbakanlığı sırasında Kürt köylerini PKK helikopterlerinin bombaladığını söyleyerek devletin Kürt halkına karşı işlediği savaş suçlarını PKK’nin üzerine yıkmaya çalışmıştı. AKP de Kürt halkına karşı işlediği savaş suçlarını PKK’nin üzerine yıkmaya çalışıyor.
Yeşil AKP faşizmi Çiller faşizmine rahmet okutuyor. Bu her konuda rahatlıkla gözlenebilir. Çiller başbakanlığı sırasında Kürt köylerini PKK helikopterlerinin bombaladığını söyleyerek devletin Kürt halkına karşı işlediği savaş suçlarını PKK’nin üzerine yıkmaya çalışmıştı. AKP de Kürt halkına karşı işlediği savaş suçlarını PKK’nin üzerine yıkmaya çalışıyor. Ama daha bir ustalıklı, daha bir yüzü kızarmadan ve tehlikeli… Bu konuda hiçbir ahlak ve edep ölçüsü tanımıyor. Her şey son derece kirli bir psikolojik harekata konu ediliyor. Halklarımızın en kutsal değerleri, ilkeleri, kavramları yeşil AKP faşizminin amaçları doğrultusunda istismar ediliyor.
Kürt halkı, Önderliği ve Özgürlük hareketiyle birlikte barışa ve sorunun demokratik siyasal çözümüne dönük en vicdansızların ve ar damarı çatlamışların bile inkar edemeyeceği bir çaba ve fedakarlık göstermiştir. Ancak bunun karşılığı tasfiye konsepti olmuştur. AKP Kürt hareketinin tasfiyesine dayalı yeni bir siyasi egemenlik ve kültürel soykırım sistemi kurmaya girişmiştir. Kürt halkı yeşil AKP faşizmine dur deyince en kutsal ve yakıcı gerçekleri istismar ederek kendini gizleyen AKP’nin maskesi düşmüş, gerçek yüzü açığa çıkmıştır. 

‘PKK’nin içinde çok başlılık ve liderlik kavgası yaşandığı, Önder Apo’nun dinlenmediği’ benzeri haberler temelinde Önder Apo yıpratılmaya çalışılmakta, Önder Apo’nun itibarsızlaştırılması ve etkisizleştirilmesi temelinde Kürt özgürlük hareketini tasfiye hesapları yapılmaktadır. Kürt özgürlük hareketini tasfiyeye dayalı komplo saldırısı esas olarak Önder Apo üzerinden yürütülmektedir. Erdoğan açıkça “örgütle ilişkisini kestik ve görüşmeler yaptırılmayacaktır” demiştir. Türk medyası sürekli Önder Apo’nun etkisizleştiğini, örgüt içinde de halk içinde de etkisinin kalmadığını propaganda etmektedir.

Önder Apo bu biçimde hedef tahtasının başına konulurken “PKK savaştan rant elde ediyormuş, lider kadro kendi derdine düşmüş, Kürt sorununun çözümünü kendisinin bitişi olarak gören PKK sorunun çözümünü istemiyormuş…” gibi bu minval üzeri bir sürü teori oluşturulmakta, savaşın bitmesini istemeyen bir koro sanki savaşın bitmesini istiyormuş gibi bir tutum içinde kulakları tırmalayan bir kakofoniyle Kürt özgürlük hareketini karalama kampanyası yürütmektedir. Adeta üzerinde tepindikleri asker ve gerilla ölümleri sanki umurlarındaymış, sivil ölümleri onlar için bir anlam ifade ediyormuş gibi düştüğü yeri yakan bu gerçekleri istismar etmekten zerre kadar utanmayan bir yalan makinesi durmaksızın işlemektedir. Türk basınının içine girdiği tutum öyle bir noktaya gelmiştir ki, öyle bir noktaya getirilmiştir ki Türkiye’nin barışa ulaşması için en başta basınla müzakere yürütmek, öncelikle basını barışa zorlamak gerekmektedir. Türk medyası yeşil AKP faşizminden daha saldırgan ve gerçekleri ters yüz eden bir tutum içinde kışkırtma ve linç medyası olarak işlev görmektedir.
Silvan’da gerilla avına çıkan askerlerin gerilla tarafından vurulması sonrasında Erdoğan’ın ve yeşil AKP faşizminin saldırgan söylemlerini, yalan ve iftiraya kadar vardırması, tehdit ve şantaja büründürmesi, sınır tanımayan polis terörü, Kürdistan’ın tüm bölgelerinde yürütülen operasyonlar, Kandil’e hava hareketleri, 12 Eylül’de bile yapılmayan düzeyde toplu tutuklamalar, örülmeye çalışılan yeşil inkar ve imha sisteminin kabul edilmemesi karşısında duyulan öfkenin ve aczin dışa vurulmasıdır. 

AKP Kürtlere kendi siyasi egemenlik ve kültürel soykırım projesini kabul ettirerek, devlet üzerinde yürüttüğü iktidar mücadelesini sonuçlandırmak istemektedir. Bu konuda tek parti dönemi CHP’sinin yol ve yöntemlerini esas almaktadır. Yapmaya çalıştığı CHP’nin 1930’larda bütün toplumu susturarak kurduğu tek partili iktidarı günümüzde hayata geçirmektir. Türkiye’nin bütün ekonomik, siyasal, sosyal alanlarında belirleyici olmaktır. Yeşil AKP faşizmi bunu varlık koşulu olarak ele almaktadır. İktidar açlığını iliklerine kadar yaşayan AKP geleneği ele geçirdiği devlet iktidarını kalıcı kılmak adına her türlü gayri insani yol ve yöntemi kullanabilecek bir gözü karalık içindedir.

İktidara geldiği 2002’den bu yana sivil ölümlerinin bir çetelesi çıkarılacak olsa yeşil AKP faşizminin en fazla sivil ölümünün gerçekleştiği hükümet süreci olduğu görülecektir. Son altı aylık bilanço bile ürkütücüdür. Kürt halkının en meşru, yasal ve demokratik gösterilerine yapılan polis müdahalelerinde onlarca insan yaşamını yitirmiştir. Kürdistan coğrafyasında yaşlı, kadın, çocuk, bebek, hamile ayrımı gözetmeyen bir devlet terörü hüküm sürmektedir.

AKP’nin Kürt sorununu çözme derdi yoktur 

Kürt sorununu çözme, buradan hareketle farklılıkların eşitliğine dayalı demokratik bir Türkiye ortaya çıkarma, kendisini böyle demokratik bir ülkenin diğerleriyle eşit bir partisi haline getirme yaklaşımı yoktur. Tamamen Erdoğan’ın sultan AKP’nin saltanat olduğu sadece tek milletli, tek bayraklı, tek dilli ve tek devletli değil tek adamlı ve tek partili otoriter bir Türkiye yaratmaya çalışmaktadır. Bunun önündeki temel engel direnen Kürt halkıdır. Başkan Apo ve Kürt özgürlük hareketidir. Erdoğan ve AKP’si bunların tasfiyesini başardığı takdirde Türkiye’nin tek gücü olacağına inanmaktadır. Dolayısıyla AKP’nin Kürt sorununu çözme değil en meşru ve insani hakları için süren Kürt direnişini kırma, onun örgütlülüğünü dağıtma, Önderliğini teslim alma ve etkisizleştirme derdi vardır. AKP için temel hedef Türkiye’nin demokratikleşmesi değildir; temel hedef, Kürtlerin bastırılması temelinde devletin tek sahibi olmaktır. Erdoğan ve yeşil AKP faşizminin temel hedefi budur. 

İçerde giderek büyüyen yeşil sermayenin ihtiyaçları ve amaçları, dışarıda ABD ve uluslararası hegemonik güçlerin Ortadoğu’ya dönük hesapları AKP’de temsilini bulmaktadır. Teslim alınmış Kürdistan’ı yayılma alanı haline getirerek Ortadoğu’ya açılmak, Ortadoğu’yu kendi büyümesinin hizmetine koşmak isteyen Yeşil sermaye AKP’yi bunun için var gücüyle desteklemektedir. AKP’nin iç ve dış politikasını yönlendiren bir yanıyla bu güçlerdir. Yeni Osmanlıcılık temelinde Ortadoğu’yu kendi yayılma alanı olarak gören bu çapulcu sermaye kesimleri Ortadoğu’ya sömürgeci bir zihniyetle yaklaşmakta, Erdoğan, yeşil AKP faşizmi ve medyası Ortadoğu’nun kanayan yaralarını, acılarını, kutsallıklarını bu temelde istismar etmekten zerre kadar utanç duymamaktadır. Filistin halkının acıları, Arap aleminin İsrail’le yaşadığı çelişkiler, büyük bedelleri göze alarak ayağa kalkan Arap halklarının umutları bu kirli emeller için ikiyüzlüce, utanmazca istismar edilmektedir. 

İki yüz yıldır Ortadoğu halklarını teslim almaya çalışan kapitalist modernite güçleri tam da ayağa kalktığı ve tüm statükoyu alt üst ettiği bir süreçte Ortadoğu halklarına kendi damgalarını vurmak istiyor. İşbirlikçi liberal islam –buna günümüzde ılımlı islam deniyor- eliyle bunu gerçekleştirmek için tüm gücünü kullanıyor. Erdoğan ve AKP’si bölgede kapitalist sistem temsilciliğini en iyi ben yürütürüm iddiasıyla hareket ediyor. Yeşil sermayenin de işine geldiği için kapitalist modernitenin bölgedeki taşeronluğuna soyunmuş bulunuyor. Karşılığında Kürt tasfiyesine dayalı tek adamlı tek partili yeşil diktatörlüğüne tam destek istiyor. 

AKP için demokrasi sorununu kullanma, çarpıtma, istismar etme sorunundan bahsedilebilir, ancak demokrasiyi geliştirme, tesis etme sorunundan söz edilemez. Bir hegemonya türünden başka bir hegemonya türüne yatay geçiş yapılmaktadır. Mantık aynı, yöntem aynı, amaç aynıdır, dayanılan güçler de büyük ölçüde aynıdır.
Bu anlamda Kürtlerin temsilcileriyle masaya oturarak, Kürt sorununa demokratik siyasal çözüm geliştirme, ya da demokrasi standartlarını yükselterek çoğulcu, eşitlikçi bir çözüm ortaya çıkarma söz konusu değildir. Yapılan göz boyama, beklenti yaratma, bunu çarpıtma örgütlülüğünü ve önderliğini tasfiye ettiği Kürt halkını, geliştirmek istediği sultanlığın hizmetine sokmadır. 

Cumhuriyet tarihi boyunca en büyük bölücülüğü yapan devletin haklarını talep eden Kürtleri bölücülükle suçlaması, kaybettiği ve katlettiği Kürtlerin sayısı on binlerle ifade edilirken Kürt direnişini terör hareketi olarak lanse etmesi bu devletin kuruluşundan bu yana yürüttüğü bir siyasettir. AKP’nin yürüttüğü siyaset de aynıdır. Tasfiye politikalarını gözden kaçırmakta ve gizlemekte, elindeki devlet olanaklarını ve medyayı sınırsızca kullanarak Kürt soykırımını yürütmekte ve yavuz hırsız gibi suçlarını da Kürt tarafına yıkmaya çalışmaktadır.

Yalanı tutmayan AKP şiddete ve psikolojik savaşa sığınmaktadır

Değişen fazla bir şey yoktur. Kırıntı bile sayılamayacak hukuki temeli bulunmayan kimi uygulamaları abartıp Kürt sorununda büyük gelişmeler yaşanıyormuş gibi göstermek, bunlar üzerinden Kürt tarafına yüklenmek ve ‘daha ne istiyorsunuz verilenle yetinin’ demeye getirmekte; bir anlamda diyalog, çözüm, barış, demokrasi kavramları etrafında bir teslimiyet ağı örmektedir. Kürt halkı bunu yutmayacak ve buna yatmayacak bir politik düzeyde seyretmektedir. İşte Erdoğan ve AKP’sinin çıkmazı da burada başlamaktadır. Yalanı tutmayan AKP silaha, şiddete ve psikolojik savaş yöntemlerine sığınmaktadır. Beklediği sonucu alamadığı için Kürt Halk Önderliği ve PKK ile görüşmeleri kesen AKP faşizmi bir yandan tecrit politikasıyla şantaj yapmaya, bir yandan da sınır ötesi operasyon tehditleriyle korku salmaya, yoğun tutuklamalarla Kürt demokratik siyasetini teslim almaya çalışmaktadır. Erdoğan’ın medyası burada devreye girmekte ve hiçbir meşruiyeti, tutarlılığı, yeniliği olmayan, açığa çıktığı ve teşhir olduğu için şiddete mahkum kalan yeşil AKP faşizminin kanlı ellerini yıkamaya soyunmaktadır. Yeşil AKP faşizminin yalanları, çarpıtmaları, suçları ve kanlı elleri basın tarafından aklanmaktadır. Yaşanan sürecin sorumluluğu PKK’ye yıkılarak Kürtlerin direnme hakkı bile ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Bu aklama faaliyeti Türk halkına dönük beyin yıkama faaliyetiyle güçlendirilirken Kürt halkına dönük psikolojik savaşla tamamlanmaktadır. 

AKP’nin Türkiye’yi uçuruma sürükleyen bu politikayı sürdürmesinde en büyük suçlu, Türkiye tarihinin en tehlikeli psikolojik savaşını yürüten Türkiye basınıdır. Türkiye basını AKP’nin bu tehlikeli amaçlarını gizlemekte, meşrulaştırmakta ve bu temelde savaşın, çatışmanın sürmesinin, derinleşmesinin hatta geri dönülemez bir rotaya girmesinin sorumluluğunu yürütmektedir.
Kürt halkının demokratik direnişi yeni bir düzeye ulaşmıştır. Yeni boyutlar kazanan, demokratik direnişin tarihsel örneklerini sergileyen bu direniş süreci büyük halk eylemlilikleri ve kahramanlık sınırında seyreden gerillanın meşru savunma eylemlilikleri temelinde ilerlemektedir. Bunu görmek için Kürt halkının sadece 2011 yılında sergilediği kimi eylemliliklere bakmak bile yeterli olacaktır.

8 Mart Kürdistan’da yaşanan büyük kadın devrimini ifade etmesiyle; Newroz Kürt halkının özgür irade beyanı olmasıyla; Newala Qasaba yürüyüşü PKK’de gerçekleşen kahramanlığın bütün bir toplum tarafından sahiplenildiğini göstermesiyle; −Büyük Amara yürüyüşü Kürt halkının Önderlik kurumunu tartışmaya yer vermeksizin sahiplenmesiyle ve YSK vetosuna karşı topyekun ve eşzamanlı hareket ederek siyasal iradesini sahiplenmede sergilediği kararlılığıyla Kürt halkının Ortadoğu’nun direniş tarihinde şimdiden yerini almış büyük bir devrimsel süreç yaşadığını kanıtlamaktadır.
Yaşanan bu direniş sürecinde siyaset ve siyasetçilik biçim ve içerik olarak büyük değişiklikler yaşamaktadır. Kürt halkı demokratik siyasetin en çarpıcı örneklerini ortaya koymakta, büyük bir politikleşmeyi yaşamakta ve milyonlar politik süreçte doğrudan yer almaktadır. Gerilla Kürdistan ve Türkiye’nin tüm alanlarında Kürt halkının varlığını ve iradesini güvenceye alma temelinde etkili bir meşru savunma direnişini gerçekleştiriyor. Benzersiz bir siyasal soykırıma karşı benzersiz bir direniş yaşanıyor. Siyasi temsilcileri yığınlar halinde zindanlara doldurulan Kürt halkı kendi temsilini kitlesel halde artık kendisi yapıyor. Zira artık her Kürt bireyi temel hakları, demokratik yaşamı ve özgür geleceği hakkında siyaset yapabilecek güce, bilince ve örgütlülüğe kavuşmuştur. Yeşil AKP faşizminin baskısı, yürüttüğü siyasi soykırım saldırısı yanında devasa gücü ve olanaklarına karşı Kürt halkı birliğini güçlendirerek, örgütlülüğünü büyüterek ve doğrudan demokrasi yöntemlerini geliştirerek, her şeyiyle direniyor. 

Bu sadece Ortadoğu değil, tüm dünya demokrasi tarihi açısından da ilkleri barındıran, oldukça çarpıcı, çok yönlü, tüm insanlık için umut ve coşku kaynağı olabilecek bir süreçtir. Arap coğrafyasında yaşanan toplumsal hareketlilikten çok daha örgütlü, çok daha bilinçli, çok daha felsefi ve tarihi temelleri bulunan, isyan değil, örgütlü ve bilinçli yeni bir toplumsal devrim sürecidir. Ve oldukça öğretici deneylerle doludur. Toplumsal yaşamın her yanına getirmiş olduğu felsefi, ideolojik yaklaşımlar, örgütsel, eylemsel yeniliklerle demokratik uluslaşmanın ve demokratik özgür toplumsallaşmanın olağanüstü bir örneğini sergilemektedir. Ortadoğu Rönesans’ı ve aydınlanması Kürt halkının bünyesinde başlamıştır ve geri döndürülmesi de mümkün değildir. 

Otuz yılı aşkın mücadele süreci Kürdistan halkında eski zihniyet kalıplarının kırıldığı ve yerini yeni zihniyet kalıplarının aldığı bir süreç olarak değerlendirilmediği sürece yaşanan görkemli direniş süreci anlaşılamaz. Bağrında yaşanan büyük kadın devrimi ve kadında temsilini bulan büyük toplumsal yenilenme, özgürleşme, büyük demokratik dönüşüm görülmeden Türkiye ve Kürdistan coğrafyalarındaki etkileri hesaba katılmadan yaşanan bu süreç hakkında ne dostluk ne düşmanlık adına ciddiye alınabilecek bir söz edilemez. İşte yeşil AKP faşizmi bunu göremeyecek bir sığlıkla Kürt halkının bu görkemli ayağa kalkışını sabote etmenin, önüne geçmenin, sindirmenin beyhude çabası içindedir.

Kürt halkına yöneltilen soykırım saldırılarında basın başı çekmektedir

Türk medyasının öteden beri tavrı bellidir ancak Kürt halkının bu direniş süreci karşısında neredeyse tüm basının görmezden ve göstermezden gelme yaklaşımını saldırganlık sınırlarına tırmandırması dikkat çekici düzeydedir. Büyük bir hınç ve öfke ile Kürt halkına yöneltilen soykırım saldırılarında basın yayın dünyası adeta başı çekmektedir. Kürt halkının özel yasalarla, özel bir adada özel tecrit uygulamasına tabi tutulan Önderliği, günübirlik bombardımana tabi tutulan coğrafyası, polis terörü altında ezilen, katledilen, linç edilen kadın, çocuk ve yaşlıları, on Tahrir edecek serhildanları haber konusu dahi yapılmamaktadır. Yemen, Bahreyn, Ürdün, Suriye gibi ülkelerde üç yüz-beş yüz kişinin yürüyüşü söz konusu rejimlere karşı halkın meşru ‘isyan’ hareketleri olarak yansıtılırken Kürt halkının on binlerle, yüz binlerle serhildana kalkması yok sayılmaktadır. Habere konu edildiğinde ise terör örgütü yanlısı üç beş kişinin sokak eylemleri türünden suçlayıcı, basitleştirici, aşağılayıcı bir dil kullanılmaktadır.

Türk basını ve medyasının suçları tarihseldir. Yapısal karakteri gereği, zihni biçimlenmesi gereği suçludur. Bu biliniyor ancak tövbe etmekten veya yanlışlarının özeleştirisini vermekten kaçıyor. Bu yüzden büyük insanlık suçlarına ve bunların sürmesine hizmet etmesiyle ve halklarımızın acı çekmesinde rol oynamakta ısrarıyla birkez daha suçludur. Kürt halkının ortaya koyduğu iradesini ve taleplerini görmezden, göstermezden gelmek için dahası bu talepleri hiçleştirmek ve iradesini kırmak için her türlü yalan, çarpıtma, iftira, karalama yöntemlerine başvurmaktadır. Yeşil AKP faşizminin saldırganlığını meşrulaştırmak için ikiyüzlü bir yaklaşımla her türlü çamur atmayı, saptırmayı, kutsal bir görev gibi yerine getirmektedir.
Medya tekellerinin sahipleri için bu konuda ar, namus, doğruluk, haysiyet içeren, medya etiği, gazetecilik ve basın ilkeleri gibi hususların anlam taşıdığı söylenemez. Bu çok önemli değildir ve aklı olan hiç kimsenin böyle bir beklentisi de yoktur. Ancak basın ve medya dünyasında yer alanların, kalem kullanan, mikrofon uzatan, haber sunan, yorum yapan, köşe yazan, haber kovalayanların bunlardan uzak durması, ne adına olursa olsun bu değerlere sahip çıkmaması bir ülke için felaket demektir. Zira basın ve medya toplumların zihni demektir. Ortak aklın üretildiği alan demektir. Toplumsal aklın şekillendirici, yapıcı en önemli alanıdır basın ve medya dünyası. Bu alan inkar, çıkar, ilkesizlik, yalan, insafsızlık ve vicdansızlık üzerine şekillenmişse, toplumun akıl sağlığı başta olmak üzere hiçbir şey ve hiçbir kimse güvende değil demektir. Nitekim yaşanan gelişmelerde bunu göstermektedir. Türk basını kadar hakarete, saygısızlığa, saldırgan ve aşağılayıcı tutumlara maruz kalan bir basın daha yoktur. ‘Sahibinin sesi’ olmakta kusur etmemesine rağmen durumu acınacak haldedir. Devlet karşısındaki ilkesizliği ve çıkarcılığı, korkaklığı ve yaranmacılığı o düzeydedir ki dünya basın camiasında zerre kadar saygınlığı yoktur. Kürt basıncılığının sahip olduğu itibar, saygınlık, insani ve mesleki ilkelere bağlılıktan kaynağını alan inandırıcılıktan fersah fersah uzaktır.

Büyük acılar ve bedeller temelinde önemli bir aşamaya, müzakere ve çözüm aşamasına gelen Kürt sorununun çözümü önünde yeşil AKP faşizmi kadar bu basın ve medya gerçeği de engeldir. Tutumu süreci sabote etme, kanı sürdürme ve acıları çoğaltma dışında hiçbir şeye hizmet etmemektedir. Defalarca denenen yöntemlerin birkez de AKP eliyle denenmesinin hiçbir sonuca yol açmayacağı en çok Türk medyası tarafından bilinmektedir. Ancak buna rağmen büyük bir sahtekarlıkla perdeleme, sabote etme, çatışma sürecini körükleyen AKP yaklaşımını destekleme tutumu sürdürülmekte, Kürt halkının demokratik siyaset temelinde dile getirdiği talepleri, ortaya koyduğu kitlesel iradesi, Türkiye halkından ve dünya kamuoyundan gizlenmeye çalışılmaktadır. Askerin, polisin, JİTEM’in ve sayısız özel savaş kurumunun yanında Kürt halkının özgürlük iradesi, onun örgütlülüğü, Önderliği ve öncülüğüne karşı nerede duracağı bilinmeyen bir saldırganlık sergilenmektedir. Bu bile bile yanlışa ortak olmaktır. Bile bile suça bulaşmaktır. Bu bilinçli bir şekilde çatışmalı sürece çanak tutmak ve bundan nemalanmaktır.
Nitekim AKP’li devlet siyasi, kültürel, sosyal alanlarda yürüttüğü saldırganlıktan, istihbari, Jitemvari, kontravari, hizbullahi faaliyetlerden sonuç alamadığını, boşa çıktığını gördüğü için Önder Apo ile yürüttüğü görüşmelere son vermiş, tecrit uygulamasını başlatmış, yeni bir tutuklama dalgasıyla siyasi alana savaş açmış, daha önceki hükümetler gibi Kürtlere karşı özel savaşı derinleştirmiştir. Halka dönük saldırılar, siyasal alanda eşi görülmemiş bir soykırım uygulaması olan toplu tutuklamalar, tüm alanlarda gerillaya dönük operasyonlarla Kürt özgürlük hareketini tasfiye konseptine yol aldırılmaya çalışılmaktadır. Yeşil AKP faşizminin tasfiye politikaları boşa çıkmıştır. Kürt halkının, Kürt özgürlük hareketinin ve Kürt Halk Önderliğinin direnişine çarpmış ve tuzla buz olmuştur. Sürecin çatışmaya evirilmesi bu nedenledir. AKP’li devlet çözümsüzdür ve en bildiği şeye sarılmaktadır. Çatışma ve şiddet. Yeni bir fikri, yeni bir konsepti, yeni bir yaklaşımı yoktur. Sorun karşısında AKP aklının çok basit, çıkarcı, sığ ve ilkel olduğu artık iyice teşhir olmuştur.

Türk özel savaş rejimi tarihinin en zorlu döneminden geçmektedir. İdeolojik ve siyasi alanda yaşadığı kırılma onu şiddet temelinde kendini yeniden restore etmeye yöneltmiştir. Bölgenin büyük alt üst oluşları yaşadığı 21. yüzyıl dünyası karşısında inkar ve imha üzerinde vücut bulan ulus devletçiliği tasfiye olmakla karşı karşıya bulunmaktadır. O nedenledir ki, yeşil AKP faşizmi cumhuriyet tarihinde görülmedik ölçüde kirli savaşı tırmandırmaktadır. Ekonomi, siyaset, diplomasi tamamıyla özel savaşın hizmetine sunulurken, sosyal ve kültürel alan basın ve medyanın imkan ve olanakları en üst düzeyde seferber edilerek benzersiz bir soykırım süreci geliştirilmeye ve Kürt halkı üzerinde sonuca götürülmeye çalışılmaktadır.

Kürtler Türk devleti medyası, akademi dünyası ve diyaneti
tarafından düşman ilan edilmiştir

Bugün Türkiye’de yaşananlar tamamıyla bu çerçevede gelişmektedir. Askeri olarak özel profesyonel orduya geçiş çabalarına hız verilirken, doksanlı yılların büyük insanlık suçlarına imza atan özel harekat dairesi yeniden devreye konulmakta, militer güçler modern teknikle yeniden donatılmakta, siyasi olarak yeşil AKP faşizmi tek parti diktatörlüğü yürütürken Erdoğan tek adam, padişah, sultan edasıyla Kürtler üzerine fermanlar imzalamakta, tehditler ve küfürler savurmaktadır. AKP’nin ideolojik olarak dayandığı Türk-islam sentezine yeni bir biçim kazandırılarak ılımlı islam ismiyle bölgesel ajanlığa soyunulmaktadır. Toplumsal alanda Türkiye’nin sağcısı, dönek solcusu, sözde demokratı, liberali, milliyetçisi, dincisi, laiki vb bir araya getirilmekte, Kürt siyaseti ve siyasetçisinin iradesi kırılmaya çalışılmakta, Kürtler arası çatışma körüklenmekte, Kürtlük adına siyaseten, ahlaken düşmüş kimi Kürtler Kürt halkına lider diye sunulurken, Kürt halkının milyonlarla sahiplendiği ve ölümüne bağlı bulunduğu Önder Apo işlevsiz, değersiz kılınmaya, gözden düşürülerek etkisiz bırakılmaya çalışılmaktadır. Kürt halkı Türk devleti, medyası, akademi dünyası, diyaneti tarafından düşman ilan edilmiştir.

Bu şekilde yeşil AKP faşizmi ve artık onun eline geçmiş bulunan devlet aygıtı Kürtlere karşı ilan edilmiş bir soykırım savaşını açıktan açığa yürütür hale gelmiştir. Türkiye’de yeşil AKP faşizminin kendini dört dörtlük bir özel savaş rejimi olarak konumlandırması Türkiye’nin Kürt direnişi karşısında iflas eden gerçekliğini ortaya koymaktadır. Türk basını ve medyası bu durumun gizlenmesi, sanal başarılar ve zaferler temelinde tersinden gösterilmesi ve her yol mubah anlayışıyla Kürt düşmanlığı yürütmekle görevli kılınmıştır. Kendini böyle bir görevle yükümlü kılmıştır. Sürecin yeniden çatışmaya evirilmesinden en az yeşil AKP faşizmi kadar sorumludur.
Türkiye ve Kürdistan gerçeğini gizleyen, Türk ve dünya kamuoyundan Kürt halkının demokratik direnişini ve en meşru, en insani taleplerini kaçırarak, iflas eden devlet aklına çıkar karşılığı methiyeler dizen, Türkiye’yi felakete sürükleyen inkar ve imha siyasetine hizmet eden basın ve medya gerçeği yeşil AKP faşizmiyle birlikte yeniden düzenlenmiştir, yeniden örgütlendirilmiş ve misyonu AKP’nin misyonuyla uyumlu kılınmıştır. Türk medyasını oluşturan basın yayın organları buna uygun bir zemin olmanın sorumluluğunu ve görevlerini yerine getirmekle görevlendirilmiştir. Medyanın sistem içinde bu kadar önem kazanması, bu kadar öne çıkması psikolojik savaşa bu kadar ağırlık verilmesi Kürt halkına karşı yürütülen savaşın içinde bulunduğu çıkmazın, aczin ve çaresizliğin göstergesidir. Bu nedenle Kürt halkına karşı yürütülen özel savaş ağırlıklı olarak psikolojik savaş kapsamında ele alınmaktadır. Başarısız oldukları için psikolojik savaş bu kadar öne çıkarılmakta medyaya bu kadar rol ve önem atfedilmektedir. 

Amaç esas olarak değişmemiştir, ama yöntemlerde ve taktiklerde ciddi değişiklikler görülmektedir. Geçmiş süreçlerde basın genelkurmay tarafından yönlendirilen politikanın destekçisiyken AKP iktidarıyla birlikte Kürt halkının direnişine karşı yürütülecek ezme, bastırma, saptırma, teslim alma temelli tasfiye politikalarının üretildiği bir zemine dönüşmüştür. Kürt halkına, Önderliğine ve örgütlülüğüne karşı yürütülen savaşın ağırlıklı bölümü basın üzerinden psikolojik savaş olarak yürütülmektedir. Asker ve polis, sözde sivil toplum kuruluşları, cemaatler, tarikatlar, işbirlikçi ajan Kürt çevreler, devşirilmiş ve ruhunu satmış tipler, devlet fideliğinde yetişmiş toplumsal kesimler basının verdiği perspektiflere göre düşünmekte ve hareket etmektedir. Bu yönüyle basının geçmişteki durumdan çok farklı bir konumu vardır. Artık perspektif gücüdür. İdeolojik yönlendirici güçtür. Kürt halkına ve Kürt özgürlük hareketine karşı yürütülen çok yönlü savaşın doğrultusunu, içeriğini, ilkelerini, esasını basın belirlemektedir. Kürt özgürlük hareketinin toplumsal temelini daraltma, Türkiye ve dünya kamuoyundan soyutlama, yalnızlaştırma, Kürt özgürlük hareketini parçalama, Kürt halkının bilincini karartma, muğlaklığa düşürme konusunda esas rolü basın yerine getirmektedir. ’90’lı yıllarda kaba yöntemlerle, katlederek, kaybederek Kürt özgürlük hareketinin toplumsal tabanını daraltmak esas alınırdı. Günümüzde basın bu görevi üstlenmiş bulunmaktadır. Faili meçhuller, polis terörü, sivillere, kadın-çocuk-yaşlılara dönük katliamlar yine yaşanmaktadır; Nazi Almanyası’nı andıran siyasi soykırım operasyonları yine yürütülmektedir. Böylesi yöntemlerle halkımız yıldırılmaya, sindirilmeye, iradesi kırılmaya çalışılmaktadır. Ama bu saldırıları basın hazırlamakta, yönlendirip meşrulaştırmaktadır. Bu anlamda geçmişten daha tehlikeli, daha sinsi, daha stratejik bir rol oynamaktadır. Kürt halkına karşı yürütülen özel savaş içindeki yeri ve ağırlığı artmış, adeta rütbe almış bir basın gerçeği söz konusudur. Şu anda neredeyse bütün medya ve basın camiası yeşil AKP faşizminin politikalarını kotaran, pratikleştirilmesi için zemin oluşturan dört dörtlük bir özel savaş aygıtı olarak işlev görmektedir. Bu anlamda geçmişteki destekçi pozisyonundan çıkmış neredeyse yekvücut bir halde Kürt halkına, Önderliğine ve Özgürlük hareketine karşı savaş vermektedir.
Devletin resmi basın yayın kurumları dışında, özel sektör tarafından çalıştırılan yüzlerce TV ve radyo kanalı ve gazete mevcuttur. Bunlar tamamen yeşil AKP faşizminin ve yürüttüğü özel savaşın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yayın yapmaktadır. Hepsi bir ağızdan Kürt Halk Önderliği’ni, Kürt özgürlük hareketini ve Kürt halk gerçekliğini hedeflemekte ve yıpratmak için, kamuoyunun desteğini engellemek, Kürt halkının kafasında soru işaretleri oluşturmak, tanımayan insanlarda olumsuz bir imaj yaratmak için yapabilecekleri her şeyi hiçbir kural ve ilke gözetmeden yapmaktadırlar. 

AKP iktidarıyla birlikte Türkiye’deki basın yayın organlarının büyük çoğunluğu tarikatların eline veya denetimine geçmiş bulunmaktadır. Gazete, TV, radyo, ajans, yayınevi, matbaa, dağıtım şirketi vb birçok basın yayın organı Gülen cemaatince yönlendirilmektedir. Gülen tarikatı bu biçimde Türkiye’de yaşayan halkları Kürt Halk Önderliği’ne, Kürt özgürlük hareketine ve özgür Kürt’e düşmanlık temelinde örgütlemekte ve Kürt soykırımını sonuca ulaştırmaya çalışmaktadır. Samanyolu, Kanal 7 TV’leri, Zaman, Yenişafak gazeteleri, Aksiyon ve Sızıntı dergileri ve sayısız site üzerinden büyük bir ideolojik saldırı yürütülmektedir. Öyle ki, Kürt özgürlük mücadelesine karşı hangi cepheden, nasıl mücadele edilecekse, onun programı yapılmakta ve antipropagandası geliştirilmektedir. Her şeyi kullanmak mubah görülmekte, halkın değer yargıları ve dini duygularıyla oynamakta tüm sınırlar kaldırılmış durumdadır.

Özgürlük hareketini hedefleyen bir basıncılık hakim kılınmıştır

Psikolojik savaşın bu kadar pervasızca yürütülmesi esas olarak savaşın geldiği düzeyi göstermektedir. Artık saflar netleşmiştir. Zaten AKP hükümeti herkese “ya bizden yana ya da PKK’den” dayatması içine girmiştir. Kürt özgürlük hareketi karşısında o kadar sıkışmıştır ki kimseye orta bir yol bırakmamaktadır. Bu açıdan Türk medyası psikolojik savaşı bu kadar çıplak yürütmektedir. Farklı seslere, sorgulayan kafalara, dünya standartlarında bir basıncılık yapılmasına bile tahammülleri yoktur. Tamamen Kürt özgürlük hareketinin tasfiyesini hedefleyen bir basıncılık hakim kılınmıştır.

Siyasal alanda da durum buna benzerdir. Giderek farklı görüşler devreden çıkmakta hepsi tek ses haline gelmektedir. Şu anda tek bir görüş vardır, o da AKP’nin yürüttüğü devlet politikasıdır. Meclisteki tüm partiler söylemleri farklı olsa da aynı amaç doğrultusunda çalışmaktadırlar. O da Kürt özgürlük hareketini tasfiye edip kültürel soykırımı tamamlayacak siyasal sistemi güçlendirmektir. 

R. Tayyip Erdoğan’ın “bir milletiz” tanımında ifadesini bulan bu aldatmacayla Türkiye’de Türkler dışında bulunan tüm halk, topluluk, kültür ve kimlikler reddedilmektedir. Bu yönleriyle açığa çıkan AKP faşizminin; devleti, Kürt direnişini ezerek yenileme çabaları, tırmandırılan kirli savaş eşliğinde giderek daha fazla boyutlandırılmaktadır. Bugün özgürlük ve demokrasi mücadelemize karşı tırmandırılan savaşın anlamı da budur. Yeşil AKP faşizmi bu nedenledir ki tüm Kürt dinamiklerine karşı savaş ilan etmiş bulunmaktadır.

Ancak artık görülmek durumundadır abartılı bir biçimde yürütülen psikolojik savaşla, manipülasyon ve korku yaratarak Kürt halkının haklı mücadelesi karşısında başarı sağlanamaz. Sanal zaferlerle, psikolojik savaşlarla dünyanın en gerçek, en haklı mücadelesi geriletilemez. Hakikati ve gerçeği büyük olan, buna bağlı milyonlarla yeni ve özgür bir toplumsallığı yaratan Kürt özgürlük hareketinin geriletilmesi artık mümkün değildir. Türk devletinin başarısızlığı da esas olarak buradan kaynaklanmaktadır. Artık yeni bir aşamaya ulaşmış olan Kürt halkının demokratik direnişi kesintisiz bir süreçtir ve çözüm dışında hiçbir şey onu durdurmaya muvaffak olamayacaktır.

Kaynak:http://www.serxwebun.org

Hiç yorum yok: