27 Ocak 2012 Cuma

Burkay: Sayın Öcalan'ı Destekliyoruz

Siyaset, uzun soluklu bir uğraştır. Hatta sistem partileri açısından bakarsanız bir geçim kaynağı, bir meslektir. Hangi biçimiyle olursa olsun uzun soluklu her uğraş gibi hafızanın sağlamalarına muhtaçtır. Kim yalan söylüyor, kim siyasetini kitleleri kandırma üzerine inşa ediyor anlaşılsın. Bu nedenle, içinde varlık gösterenlerin geçmişi, ne zaman ne dedikleri, ne yaptıklarıyla yakinen ilgilidir. Kendi içinde ciddi bir tutarlılık gerektirir siyaset zira.

Bu yüzden de olduk olmadık, kendinizi rakip sandığınız siyasetçilere dil uzatmadan önce bu hafızaya bir bakmak gerekir. Nitekim sözel bir mücadele alanı olan siyasette ikili ilişkiler karşılıklı, neden, nasıllarla şekillenir bu yüzden hafızanın nisyanına pek de itibar eden bir alan değildir. Hele hele, “ben başımı toprağın altına sokayım da ağzıma geleni söyleyeyim” densizliğine hiç uygun bir yer değildir. Siyaset bir safını seçme ve ilan etme tercihidir bu yüzden doğru olmayı gerektirir. Siz doğrudan saparsanız da tarihin tanıklık cetveli size düzletilebilirliğiniz oranında yön verir.

Şimdi tarihin yaşayan yanına, hafızaya dayanarak tarihi bir basın toplantısından bugüne taşınan sözlere yer vermek istiyorum;

Tarih 16 Nisan 1993 yer Suriye-Lübnan sınırındaki Bar Elias kasabası. PKK Genel Sekreteri Abdullah Öcalan'ın partisinin ilan ettiği ateşkese ilişkin basın toplantısı. Çok sayıda gazetecinin izlediği toplantıya Öcalan'ın yanı sıra, HEP Genel Başkanı Ahmet Türk, Kürdistan Yurtseverler Birliği -YNK- Lideri Celal Talabani, Kürdistan Sosyalist Partisi Genel Sekreteri Kemal Burkay ve Kürdistan Demokratik Partisi(Hevgırtın) Başkanı Hemreş Reşo katılıyor.

Toplantının açılış konuşmasını, PKK Lideri yapıyor(Bu konuşmanın bir bölümünü aşağıda okuyacaksınız). Ardından da Burkay'a söz veriyor.

Burkay şöyle konuşuyor:

“Çok değerli basın mensupları!

Ben, Sayın Öcalan'ın ateşkesi yeniden uzatmasını memnuniyetle karşılıyorum ve bu konudaki cesaretinden dolayı kendilerini destekliyoruz.

...Bana göre bu tarihi bir fırsattır. Kürt halkı ve Türk halkı bakımından bir barış dönemi başlayabilir ve yüzyıldan fazla bir süredir devam eden bu yara gerçekten sarılabilir. Her iki taraf açısından da böylesine olumlu bir fırsat ortaya çıkmıştır ve bunun kaçırılmaması gerekir. Bize göre, bu konuda en önemli sorumluluklar Türk devletine düşer. Yine bize göre her iki halk eşitlik temelinde bir arada yaşayabilir. Bunun için ülkenin gerçeğine uygun olarak, ülkenin politik yaşamı, kültürel yaşamı ve yönetsel-idari yaşamı yeniden düzenlenmelidir. Bunun esaslarını Sayın Öcalan ile birlikte daha önce yayınladığımız protokolde ortaya koyduk. Öncelikle barışçıl ve demokratik bir çözüm için yolun açılması gerekiyor. Bunun için acil istemlerimiz üç ana noktada toplanıyor. Şiddetin karşılıklı olarak durması gerekiyor. Ki bir taraf ateş kestiğine göre, şimdi şiddetin tamamen durması için Türk tarafının da adım atması gerekiyor. Çünkü tek taraflı olarak çok uzun zaman ateşkes olanaksızdır. Gerekli zorunlu demokratik adımların atılması gerekiyor. Bunun için herkesi kapsayacak bir genel af, tüm siyasi partilerin serbest olması, tüm Kürt partilerinin, -yani bizim partimizin, PKK'nin ve öteki kardeş partilerin tümünün- serbest olacağı bir demokratik ortamın gerçekleştirilmesi ve Kürt dili, kültürü üzerinde bugünkü ağır baskıların kaldırılması, Kürtçe'nin eğitim alanında, yayın planında, resmi işlemlerde özgürleşmesi şarttır. Bu acil istemler çağımızın ve günümüzün gelişmeleri göz önüne alındığı zaman çok azami istemler değildir, gerçekçi istemlerdir. Bu bakımdan biz, Türk hükümetini de gerçekçi olmaya, cesaretli olmaya ve çağdaş adımlar atmaya çağırıyoruz. Barış ve demokrasi için bu fırsatı kaçırmayalım.”

Görüldüğü üzere, Burkay Sayın diye hitap ettiği Öcalan'ı desteklediğini ilan ediyor. Ayrıca, sorunun çözümüne ilişkin önerilerinin de PKK ile ortak öneriler olduğunu ve bunun bir protokol ile de somutlaştığını söylüyor. Burkay, kardeş parti olarak ifade ettiği PKK ile aynı koşullarda serbest kalmaları halinde legal siyaset yapacaklarını açıklıyor. Burkay'ın bugün ağzından ortalığa saçılan kin ve nefretinden eser yok. Bugün “bir yerlerin denetimine girdiği” yalanı ile karalamaya çalıştığı Öcalan'ın yanında oturmuş, O'nun verdiği söz hakkı ile konuşuyor.

BURKAY: SİLAHI GÜNAH SAYMIYORUZ

Bu kadar da değil. Son zamanlarda, “hiçbir koşul ve şart altında silahlı mücadeleyi savunmadığını, desteklemediğini” iddia eden Burkay, sanki kamuoyunun hafızasını yitirmesini istiyor. Ya da öyle sanıyor. Zira aynı toplantıda Burkay şöyle devam ediyor:

“Biz, ulusal kurtuluş hareketleri bakımından silahı, günah saymıyoruz. Zulüm altındaki, baskı altındaki her halk silah kullanabilir. Bizim görüşümüzdeki fark, silah kullanmanın zamanının olmadığıydı. Ama diğer örgütlerin görüşleri farklı olur. Dolayısıyla bizim bir araya gelmemiz salt o noktayla sınırlı değildir. Biz ateşkes olsun veya olmasın, ondan önce diğer örgütlerle ve başta PKK'yle ilişkilerimizi iyileştirmek istiyorduk. Çağrılarımız vardı. Onlardan da olumlu cevap gelince, böylece aradaki engel kalktı.

Biz hangi noktalarda anlaşabilirsek, o noktalarda anlaşırız ve birlikte yürürüz. Biz bugün de bu barış fırsatının iyi kullanılmasını istiyoruz. Yani öyle ki bir daha savaş olmasın. Bu sorun çözülsün. Biz bunu gerçekten istiyoruz. Ama Türk tarafı eğer bu asgari istemleri karşılamazsa, bu demektir ki, savaş devam eder. Bu demektir ki, savaş durmaz. Bu, "sorunu sırf polis-ordu gücüyle çözeceğim" demektir. Böyle bir durumda biz de eski politikayı sürdüremeyiz. Ben bunu kaç kez söyledim. 18 yıldır sürdürdüğümüz barışçıl politikayı sürdüremeyiz. Dolayısıyla bu fırsat kaçırılmasın diyoruz. Bizim bundan daha fazla yapabileceğimiz bir şey yoktur.”

Bugün, AKP sponsorluğunda çıkarıldığı Türk televizyonlarını ve gazetelerini kapı kapı dolaşarak, “PKK önce Suriye'nin şimdi de Ergenekon'un denetimine girdi” diyen Burkay o gün de, “Biz ateşkes olsun veya olmasın, ondan önce diğer örgütlerle ve başta PKK'yle ilişkilerimizi iyileştirmek İstiyorduk. Çağrılarımız vardı. Onlardan da olumlu cevap gelince, böylece aradaki engel kalktı.” diyor. Dün barışmak için kapısına gittiği örgütün bugün aleyhinde konuşan, “siyasetçinin ya da şairin” güvenilirliğine Kürt halkının yanıtı çok açık oldu. Burkay ve ekibi Kürdistan'dan en az sistem partileri kadar silindi. Ya da onlar da diğer sistem partilerinin temsil edildiği oranda AKP ile temsil ediliyor bugün Kürdistan'da.

Ayrıca, silahlı mücadeleye karşı olduğunu söyleyen Burkay'ın, “Ama Türk tarafı eğer bu asgari istemleri karşılamazsa, bu demektir ki savaş devam eder. Bu demektir ki savaş durmaz. Bu, "sorunu sırf polis-ordu gücüyle çözeceğim" demektir. Böyle bir durumda biz de eski politikayı sürdüremeyiz.” sözleri gerektiğinde silahlı mücadele edecekleri sinyali değil mi?

Burkay bununla da kalmıyor aynı toplantıda gazetecilerin bir soru üzerine geri dönüşü konusunda da bakın neler söylüyor:

“Sorun, benim dönme sorunum değil tek başına. Ben bir partinin başındayım. Yani dönünce serbest politika yapabilecek miyim? Benim partim serbest çalışma yapabilecek mi? Varsayalım ki, bir ressamım ben. Türkiye'ye döneceğim ama, resim yapamayacağım. Bu özgür olarak bir dönme değildir. Ben politikacıyım. Dolayısıyla bu kanallar açılmalıdır. Bu kanallar açılmadığı sürece, benim dönmem bir şey kaydetmez... Tek başına bir Kemal Burkay sorunu değil.”

Burkay'ın bunca söz içerisinde doğruyu söylediği tek bir nokta var o da “ benim dönmem bir şey kaydetmez” ifadesi. Nitekim o gün söz ettiği tek kişilik bir dönüşü kabul etmeyeceği sözleri de doğru çıkmadı. Bugün PKK ve Lideri Abdullah Öcalan aleyhinde konuşulması istendiğinde televizyonlara, gazetelere taşınan Burkay'ın 1993 yılında sarf ettiği bu sözleri o toplantıya katılan Kürt siyasal partilerini oyuna getirmek için mi sarf etti, bilinmez.

Yok inandığı için sarf etti ise, bugün AKP'nin yanında dün “kardeş” ilan ettiklerine karşı giriştiği ihanetin izahı mümkün mü? Dün açık açık “barışmak için taleplerimiz oldu onlar da olumlu yanıt verdiği için memnun olduk” dediği PKK ne zaman “farklı güçlerin denetimine” girdi.

Burkay'ın diyalektiği dahi afallatabilecek dönüşlerine karşın, ideolojik ve politik tutarlılıkların anlaşılması bakımından ibret verici olacağı düşüncesiyle, PKK Lideri Öcalan'ın aynı basın toplantısının başlangıcında yaptığı konuşmadan bir bölümü aktarmak istiyorum.

Şöyle diyor Öcalan:

“Her şeyden önce bu ateşkes girişimi önemli tarihi sonuçlara yol açmış bulunmaktadır, ilan ettiğimiz ateşkes, yeni bir süreci başlatmıştır. Bizden istenilen, bu sürecin biraz daha derinleştirilmesidir. Hiç şüphesiz sorumluluklarımız ağırdır. Kürt halkı tarihin en zor döneminden geçmektedir. Kürt halkı, tek taraflı olarak ağır baskılar altındadır ve soykırıma dek bu baskılar sürüp gitmektedir. Bizim öyle kendiliğinden ateş etme gibi bir durumumuz yoktur. Tüm yaptığımız, ulusal varlığımız için özgür gelişme yollarını açmaktı. Bu konuda bir imkan elde etmekti. Bu anlamda, bize başka bir yol bırakılmadığı için, biz silahlı mücadeleyi başlattık ve bu aşamaya kadar getirdik. Kürt meselesi esas itibariyle bir Kürt-Türk meselesidir. Mücadelemiz, Türk kamuoyunu ve Türk resmi çevrelerini Kürt kimliğini kabul ettirme noktasına gelmiştir. Kürt varlığını tanımakta ve kendisini sorunu çözmeye zorunlu görmektedir. Bu anlamda, bize başka bir yol bırakılmadığı için, biz silahlı mücadeleyi başlattık ve bu aşamaya kadar getirdik.

Özellikle Newroz sürecinde tek bir fişek atılmadı ve bu bir aylık sürede tek bir asker bile vurulmadı. Fakat Türk özel savaş birlikleri operasyonları kesintisiz sürdürdüler. 30 gerilla ve 11 kişi de halktan olmak üzere, toplam 41 kişiyi katlettiler. Buna rağmen biz ateşkese mükemmel karşılık verdik.

Şimdiki görüşümüzü açıklıyoruz: Biz sürecin daha da derinleştirilmesinden yanayız. Bazı koşullarla ateşkesin ikinci bir açıklamaya kadar süresiz uzatılabileceğini belirtiyoruz. Bunun koşullarını belirtiyorum Ateşkes her şeyden önce tek taraflı olamaz. Bunun için imha amaçlı operasyonlar durdurulmalıdır. Halk üzerindeki yoğun baskı, tutuklamalara ve faili meçhul cinayetlere son verilmelidir... Eğer operasyonlara sınırsız devam edilirse, -tabii ister üç günde olur, ister üç ayda olur- biz de kendi savunma hakkımızı en etkili bir biçimde kullanacağız. Birinci olarak bu hususu belirtiyorum. Dağdaki gerillanın indirilmesine ilişkin, hükümetin bazı istemleri vardır. Dağdaki kuvvetler siyasi amaçlar için her şeylerini ortaya koyarak dağda durmaktadırlar. Ulusal varlık ve özgür çözüm yolu için oradadırlar. Eğer bu amaçlar yerine getirilirse, inandırıcı bir biçimde bunun gerekleri yerine getirilir ve koşulları hazırlanırsa, dağdaki silahlı güçler meselesi hal yoluna rahatlıkla getirebilir. Bu açıdan, dağdakilere ilişkin herhangi bir sorun yoktur. İkinci olarak, bu ateşkes süresi boyunca bazı acil taleplerimiz vardır. En başta operasyonların durdurulmasından bahsettim. Yalnız gerillaya yönelik değil, halka yönelik olarak da operasyonlar durdurulmalıdır. Üçüncüsü genel bir af çıkarılmalıdır. Biz kendimizi suçlu olarak kabul etmiyoruz, ama tutukluların serbest bırakılmasını beklemekteyiz. Yine kültürel bazı hakların uygulamaya geçirilmesini de bekliyoruz. Bunlar özgür basın-yayın haklarıdır. Kürtçe radyo, televizyon, gazete, kitap çıkarma vb.

Kısaca, Kürt diline serbestlik tanınmalıdır. Köylerinden kopartılan halkın tekrar gelip köylerine yerleştirilmesi ve zararlarının ödenmesini istiyoruz. Bu arada Olağanüstü Hal yönetiminin kaldırılmasını bekliyoruz. Köy koruculuğunun lağvedilmesini istiyoruz. Köy korucularına, biz de çözüme katkı olsun diye bir af ilan ediyoruz. Yani eğer silahlarını bırakırlarsa onlara dokunmayacağız. Kürt örgütlerine legalite tanınmasını istiyoruz. Serbest örgütlenme ve politika yapma hakkının verilmesi şarttır. Kısaca, acil olarak bunlar, yerine getirilmesi gereken ve ortamı daha da yumuşatacak olan beklentilerdir.

Bundan sonra atılması gereken ikinci bir adım ise, kabul edilen Kürt kimliğinin yasallaştırılmasıdır. Bu hem anayasaya ve hem de yasalara gerektiği biçimde yansımalıdır. Yine bütün bunlar, demokratik bir federasyon yolunda adımlar anlamına da gelmektedir. Bu tip tartışmalara da saygılı olunmasını, ortamın açık tutulmasını istiyoruz.”

Tarihin tanıklığında bakıldığında bugün gelinen noktada kimin tutarlı bir siyaset izlediği kimin, kimin yanındaysa onun dümen suyuna uygun konuştuğu açıkça görülüyor.

Bu yüzden, dün Bar Elias'ta, bir ucunda oturduğu masada, Öcalan'a Sayın diye hitap ederek girişimlerini desteklediğini söyleyen Burkay'ın, bugün arkasına sığındığı AKP'nin üstünden PKK ve Abdullah Öcalan'a saldırıyor olmasının esbab-ı mucibesi yine Burkay'da saklı.

Türk egemenlerinin her dönem Kürt ihanetini canlı tutma çabasında olduğu malumdur. Diyap Ağa'dan başlayarak cumhuriyet rejiminin Kürt ihanetine biçtiği siyasi ikbal vaadi de hala “itibar” görüyor. Kürdistan'daki savaşın en kanlı dönemlerinden birine imza atan Tansu Çiller döneminin Kürt figürü Sedat Bucak'tı. Yüzlerce korucusu, silahlı fotoğrafları ile PKK'ye saldırıyordu. AKP'nin “ileri demokrasisinin” figüranı da Burkay oldu. İkisinin söylemindeki birlik hedeflerinde ve akibetlerinde de bir birliktelik sağlayacakır kuşkusuz.

erdemcan@riseup.net

Hiç yorum yok: