17 Aralık 2011 Cumartesi

Fethullah Gülen Teşkilatının Kürt Düşmanlığı-3

ABD Adana konsolosu yazmış olduğu raporda daha Kürt Özgürlük Mücadelesi partileşemeden önce; Apocu Hareketin varlığına dikkat çekerek...

AKP Hükümetinin Kürt Özgürlük Mücadelesine Karşı Düşmanlığı

Kürt Özgürlük Mücadelesi 1970’lerin ilk yıllarında ortaya çıkmıştı. Ortadoğu’da gerçekleşen bu çıkış aslında emperyalizmin, bölgede halklara karşı yürüttüğü politikalara verilen bir cevaptı. Başta ABD olmak üzere emperyalist güçler halkların özgürlük taleplerine karşı yeni taktikler belirlerken, Kürt Özgürlük Mücadelesi de çıkışıyla birlikte bölge halkları için bir seçenek ortaya koymuş oluyordu. O nedenledir ki; ABD Adana konsolosu yazmış olduğu raporda daha Kürt Özgürlük Mücadelesi partileşemeden önce; Apocu Hareketin varlığına dikkat çekerek, bir tehlike olarak görme gereğini duymuştu.

Aslında ABD Adana konsolosunun yazdığı bu rapor, Kürt Özgürlük Güçlerine karşı harekete geçilmesi yönünde verilen bir starttı. Haki Karer’in katli ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilmeye başlanılan komplolar da bunun bir sonucu olarak devreye girmişti. Fakat bu saldırılardan bir sonuç alamadılar. Apocu hareket partileşerek bu saldırılara cevap vermesini bildi. 

NATO karargâhlarında planlanan ve Türk Generalleri tarafından gerçekleştirilen cuntayı da bu saldırılardan ayrı düşünmek mümkün değildir. Partileşen Kürt Özgürlük Mücadelesi başarılı bir geri çekilme taktiği ve devrimci halk savaşı hazırlıklarıyla bu saldırıyı da boşa çıkardı. Sadece boşa çıkarmakla da kalmayarak hamlesel bir çıkış gerçekleştirdi.

Kürt Özgürlük Güçlerinin bu çıkışı 12 Eylül faşizmine bir cevap olduğu kadar, cuntanın arkasında bulunan güçlerin Ortadoğu’ya yapmış oldukları böylesi bir müdahale karşısında gösterilen bir dirençti.

Kürt Özgürlük Güçlerinin gösterdikleri bu direnç, küresel sermaye güçleri ve onların işbirlikçileri tarafından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilen uluslararası komplo ile kırılmak istenildi. Kürt Özgürlük Mücadelesi bu komplonun da sonuç almasını engelledi. Gelinen aşamada ise; Ortadoğu’da yeni adıyla Genişletilmiş Ortadoğu Projesinin önünde gösterilen en etkili bir direnç gücü haline geldi.

Küresel Sermaye Güçlerinin Kürt Özgürlük Güçlerine ve bunun mimarı olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a düşmanlık göstermesinin altında bu gerçeklik yatmaktadır.

Fethullah Gülen teşkilatı olan AKP Hükümetinin Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı o kadar büyük düşmanlık göstermesini ise; bu gerçeklikten ayrı düşünmek mümkün değildir. Özellikle son süreçte saldırılarını yoğunlaştırmış olmaları da bunu doğrulamaktadır.

Küresel sermaye güçlerinin Kuzey Afrika’yı da sınırları içerisine alarak uygulamaya koyduğu Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesinden sonuç almak için girişimlerini yoğunlaştırdığı bir süreçte AKP hükümeti Küresel sermaye güçlerinde desteğini alarak harekete geçmiş bu doğrultuda da özel-kirli savaşını Topyekunleştirerek bir imha savaşı başlatmıştır.

AKP Hükümetinin Kürt Özgürlük Mücadelesine bu kadar düşman olmasının nedeni tamamen bu gerçekliktir.

Sonuç:

Tüm bu belirtilenlerden hareketle Fethullah Gülen ve teşkilatı hakkında belirli sonuçlara ulaşmak mümkündür. Eldeki veriler ve yaşanan siyasal süreçler onu ve teşkilatını İslam-i bir misyonu olan bir hareket olarak değerlendirmeyi olanaksız kılmaktadır. Sonradan da bu hale gelmemiştir. Başından beri siyasal bir amaç doğrultusunda ele alınmış ve örgütlendirilmiştir. Önce dini bir cemaat gibi görünmesinin ve İslam-i motifi kullanmasının nedeni de kendisine biçilen misyonun uygulama zemini olan Ortadoğu halklarının çoğunlukla Müslüman olması gerçekliğidir. Eğer Fethullah Gülen ve teşkilatı dini inançları farklı olan bir başka ülkede örgütlendirilseydi, kuşkusuz kullandığı dini motif de buna göre biçim değiştirmiş olacaktı.  Graham Fulleri’de üyesi olduğu ABD Düşünce Kuruluşlarından RAND Milli Güvenlik Araştırma Dairesinin 2003 yılında yayınladığı UYGAR VE DEMOKRATİK İslam, partnerleri, kaynaklar ve stratejiler adlı belgede de bu gerçeklik çarpıcı bir şekilde, genelde İslamcı gurupların karakterleri irdelendikten sonra ABD’nin İslam’ı kontrol altına alması için neleri yapması gerektiği ortaya konulmuştur; orada aynen şu şekilde belirlemelerde bulunulmuştur.

“• Önce Modernistleri destekle 

-Modernistlerin çalışmalarını subvanse edilmiş maliyetlerle yayınla.

-Gençlik için kamuoyuna açık sunumlar ve konferansları cesaretlendir.

-İslami eğitim müfredatında onların görüşlerini duyur.

-Onlara bir kamuoyu platformu sağla,

-Onların dini yorumlar ile ilgili fikirlerini ve yargılarını web siteleri, okullar, enstitüler gibi fikir yayma araçları ile gelenekçi ve köktencilerinkine rakip olarak ortaya koymalarına imkân sağla.

-Asi fikirler arayışındaki İslami gençliğe, seküler ve modernist karşı kültürleri seçenek olarak ortaya koy.

-İslam önceki ve İslami olmayan kültürlerinden haberdarlıklarını ilgi ülkenin medyasında ve eğitim kurumlarında öne çıkar.

-Bağımsız sivil organizasyonların gelişimini destekle ve sıradan vatandaşların kendilerini politik süreçte eğitmeleri ve görüşlerini söyleyebilmeleri alanları yarat.

• Gelenekçileri köktendincilere karşı destekle

- Köktenci aşırılıklarını ve şiddetini eleştiren gelenekçileri kamuoyu önüne getir. Gelenekçi ve köktencilerin anlaşmazlıklarını teşvik et.

-Gelenekçiler ve köktenciler arasındaki ittifakların önüne geç.

-Modernistlere ve yakın görüşten gelenekçilerin modernistler ile ortak hareket etmelerini destekle.

 -Uygun oldukça gelenekçileri köktenciler ile münakaşalarında daha iyi olabilmeleri için eğit ve donat. Köktenciler hitabette genellikle çok üstündürler buna karşın gelenekçiler dini eğitimlerini ailede alırlar ve meramını anlatmada zayıftırlar.

-Gelenekçi enstitü ve kurumlarda modernistlerin profillerini ve varlıklarını arttır.

-Gelenekçilerin değişik bölümleri arasında ayırımcılık yap. Modernist görüşlere yakın olan Hanefi mezhebi  okulu gibilerini diğerlerine karşı cesaretlendir. Vahabi kaynaklı kuralların otoritesini zayıflatmak maksadıyla onların dini fikirlerini yaymalarını destekle. Bu iş fonlama ile ilintilidir. Vahabi parası muhafazakâr Hanbeli mezhebini destekler. BU ayrıca bilgi ile alakalıdır. Müslüman dünyanın daha geniş çekingen kısmı İslami hukukun yorumlarından ve ileri uygulamalarından bihaberdir.

-Sufiliğin kabulünü ve popülerliğini teşvik et.

• Köktendincilere Karşı Koy

-İslami yorumlarına itiraz et ve tutarsızlıklarını açığa vur.

-İllegal grup ve eylemlerin neticelerini kamuoyuna duyur.

-Şiddet eylemlerinin neticelerini kamuoyuna duyur.

-Cemaatlerinin ve bölgelerinin olumlu gelişimi için yönetme yetersizliğini göster.

-Bu mesajları özellikle genç insanlara, takva ehli gelenekçilere batıdaki Müslüman azınlığa ve kadınlara ver.

-Köktenci aşırıların ve teröristlerin başarılı şiddet eylemlerine saygı duyulmasına ve sempati beslemesine engel ol. Onları kötülük sever kahramanlar olarak değil, rahatsız edici, alçak ve ödlekler olarak lanse et.

-Köktenciler ve teröristlerin gayri ahlakiliklerini, riyakârlıklarını ve yolsuzluklarını araştırmaları için gazetecileri yüreklendir.

-Köktenciler arasındaki bölünmeleri destekle.

•Laikçileri destekle

-Köktencilerin ortak düşman olarak tanınmasını destekle, laikçilerin Milliyetçi ve sol ideolojik platformlarda ABD karşıtı gruplar ile ittifak yapmalarına mani ol.

-İslam’da da devlet ve dinin ayrı tutulabileceği bunun inanca zarar vermeyeceği aksine onu güçlendireceği fikrini destekle.” denilmektedir.

Ayrıca bu belgenin Türkiye’ye yönelik değerlendirmeler kısmında da; Fethullah Gülen olumlanmakta ve bilgecilikten (sofizm) kuvvetle etkilenmiş felsefesinin, farklılıklara hoşgörülü yaklaşmayı ve şiddeti dışlamayı esas aldığı ve özellikle gençleri çektiği ifade edilmektedir. Türkiye’nin İslam Dünyası’nın en başarılı ülkesi olduğu ve bu gelişmesini laiklik anlayışına borçlu olduğu; ancak Kemalizm, milliyetçilik, vb. akımlar nedeniyle aslında laiklerin ABD'ye çok olumlu bakmadıkları tespitinde bulunulmakta ve mevcut siyasi yönetim altında Türkiye'nin İslam için iyi bir model oluşturduğu saptaması yapılarak, bu konuda Türkiye'deki iktidarın desteklenmesi gerektiğinin altı çizilmektedir.

Bu gerçekliğe rağmen Fethullah Gülen ve teşkilatını ve de bugün onun almış olduğu biçim olan AKP hükümetini İslam-i bir oluşum olarak görmek en başta İslam olmak üzere gerçeklerle alay etmek olacaktır.

Cemal Şerik