14 Aralık 2011 Çarşamba

Roj TV Davasında Karar 10 Ocak’ta




Kopenhag - Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da görülen Roj TV davası sona erdi. Mahkeme kararını 10 Ocak’ta açıklayacak.

Roj TV hakkında açılan davanın ilk duruşması 15 Ağustos’ta başladı. Uluslar arası alanda Türkiye ile olan devletlere arası ilişkilerde pazarlık konusu olan Roj TV hakkındaki dava bugün sonuçlandı. Mahkeme kararının Dünya Çalışan Gazeteciler Günü olan 10 Ocak’ta açıklayacağını bildirdi.

Uluslar arası yayın yapan ilk Kürt televizyonundan, Roj TV’ye kadar, üç Kürt televizyonu hakkında soruşturmalar başlatıldı, bunun sonucunda ilk ikisi kapatıldı. Her üç televizyon da sansasyonel operasyonlara maruz kaldı. Kürt televizyonlarına yönelik bu baskıların Avrupa’da başka bir örneği de yok. 1995’te yayına başlayan ilk uluslar arası Kürt televizyonu Med TV, 1999’da İngiltere’nin lisansı iptali nedeniyle kapatıldı. Med TV’nin kapatılmasını takiben yayına başlayan Medya TV’ye iki yıl sonra (2001) Belçika polisi tarafından, Brüksel’deki bürolarına sansasyonel bir baskın düzenledi. 2004 yılında da Fransa’da mahkeme kararıyla durduruldu. Bu yasak 2004 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı, davadan henüz bir karar çıkmadı.

Medya TV’nin kapandığı yıl açılan Roj TV de yine benzer gerekçeler ve yöntemlerle yoğun baskıların hedefi oldu. Kürt televizyonu Danimarka üzeri yayınına başlar başlamaz, Türkiye Danimarka’daki yayınlardan sorumlu Medya Sekreterliğine başvurularda bulundu. Medya Sekterliği Türkiye’nin yaptığı başvuruları üç kez yetersiz bularak reddetti. 2005 yılında Roj TV hakkında kapatılması talebiyle soruşturma başlatıldı.

İlk operasyon ve yasaklar 2008’de Almanya’dan geldi. İçişleri Bakanlığı’nın talimatıyla Roj TV’yi hedef alan operasyonlar yapıldı. Bakanlık, Roj TV yayınları ile birlikte Roj TV'nin bağlı olduğu Mezopotamia Broadcasting A/S şirketinin ticari faaliyeti ve VİKO GmbH şirketinin program üretimini 19 Haziran 2008 tarihine Almanya'da yasakladı. Almanya’daki bu yasaklamanın Türk Hükümeti, 6 milyar Euroluk Deniz Altı Nükleer Silah ihalesi karşılığında yapıldığı ortaya çıkmıştı. Şubat 2010’da Almanya'nın Leipzig kentinde bulunan Federal İdare Mahkemesi, Roj-TV'nin Almanya’da yayın yapmasına izin verdi. 28 Ekim 2011’de ise Almanya Federal Mahkemesi, Roj TV'ye ülke sınırları içerisinde getirilen tüm yasakları kaldırdı.

2009 yılında Roj TV’ye karşı baskılar yeni bir boyut kazandı. Bu dönem aynı zamanda AKP hükümetinin “Kürt açılımını” başlattığı döneme denk geliyor. Türkiye’nin “basın ilkelerine” dayanarak yönelttiği suçlamalar Danimarka’da sonuçsuz kalınca, tehdit, şantaj ve kriminalizasyon politikaları devreye girdi. Nisan 2009’daki NATO zirvesinde Türkiye, Danimarka eski Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olması önüne veto tehdidini koydu. Kısa bir süre sonra yürütülen bu kirli pazarlıkların ardından Türkiye’nin Roj TV şantajının olduğu çıktı. Kriz sonrasında Danimarkalı üst düzey iki savcı Roj TV soruşturmasının hızlandırılması için Türkiye’ye gitti.

Tüm bunlara rağmen Türkiye’nin 2004’te bu yana lisansının iptali için baskı uyguladığı Roj TV hakkındaki soruşturmada istenilen sonuç elde edilemeyenince, 2010 yılının başlarında bu kez bilfiil ABD devreye girdi. Öncesinde polisin savcılığı sunduğu her inceleme dosyaları, savcılık tarafından yetersiz bulunarak, ek soruşturmalar yürütülmesi talep ediliyordu.

Wikileaks tarafından Ocak 2011’de yayınlanan belgeler bu ilişkileri gözler önüne serdi. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan sızan gizli belgeler arasında bulunan 25 Şubat 2010 tarihli bir tutanakta, 18 Şubat tarihinde Türk Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile ABD Dışişleri Müsteşarı William Burns arasındaki bir görüşme yer alıyordu. Görüşmede Sinirlioğlu, Belçika ve Danimarka'nın PKK'ye yakın örgütleri baskı altına almaktaki “gönülsüzlüğü”nden şikayet ederken, Müsteşar Yardımcısı ve Türkiye'nin NATO eski Daimi Temsilcisi Tacan İldem ise 2009 yılında ABD Başkanı Barack Obama'nın aracılığında ulaşılan bir anlaşmadan bahsediyordu. İldem, bu anlaşmanın bir parçası olarak, "Danimarka'nın Roj TV'nin kapatılması konusunda Türkiye'nin yaptığı talebin kabul edilmesi için gerekli yasal düzenlemeleri yapacağına söz verdiğini" ifade ediyordu.

Belgelerde bahsedilen bu görüşmelerin üzerinden çok geçmeden Mart 2010’da Roj TV ile bağlantılı olduğu iddiasıyla Belçika’nın Denderleeuw kasabasındaki stüdyoların da aralarında olduğu 25 ayrı adrese eşzamanlı baskınlar düzenlendi.

Ardından 31 Ağustos’ta Danimarka Adalet Bakanı Lars Berfoed, 5 yıllık soruşturma sonucunda Kopenhag Başsavcısı Jörgen Steen Sörensen’in talebi üzerine Roj TV hakkında “terörle mücadele yasası”ndan dava açılmasına karar verdi. Aynı gün savcı Soerensen, televizyonun banka hesaplarına da el koydu. Ancak Roj TV’nin itirazı üzerine 19 Ekim 2010 günü Kopenhag mahkemesine görülen davada mahkeme başkanı Peter Mork Thomsen, hesaplara el konulmasını gerektirecek hiçbir hukuki neden olmadığına belirterek, dondurma kararını kaldırdı. Mahkemede, davanın görülmesi sırasında savcılığın Roj TV hesaplarına el koyarken hukuki prosedürleri dikkate almadığının açığa çıkmıştı. Üst mahkemeye başvurarak itirazda bulunan savcı, retle karşılaştı.

Savcı, Roj TV’nin “PKK propagandası yaptığı ve bu örgüt tarafından finanse edildiğini” iddia ederek, kapatılması ve kamulaştırılmasını istedi. 114 maddeden açılan davadan Roj TV’nin örgütün uzantısı olduğu öne sürüldü. Soruşturma sürecinde Türklerin talepleri üzerine savcılar Türkiye’ye giderek bazı itirafçılarla görüşmüştü. Duruşmalarda iddianamenin büyük kısmının itirafçıların konuşmalarına dayandığı ortaya çıktı.

Kopenhag’daki davada Roj TV aleyhine ifade veren ve gizlice yaptığı ses kayıtlarını mahkemeye sunan televizyonun eski müdürü Manoucher Zanoozi’nin, davanın başlaması ardından yaptığı bir telefon görüşmesinin kayıtları da ortaya çıktı. Zanoozi, Roj TV'den Amed Dicle ile yaptığı görüşmede İran ve Türkiye’nin kendisine baskı uyguladığını söyledi. Zanozi, Danimarka istihbaratının da kendisini tehdit ettiğini ima etti. Ayrıca davada dinlenecekler arasında yer alan eski bir PKK’li de, televizyon aleyhine Türkiye’de alınan ifadelerini kabul etmeyerek tehdit altında olduğunu söylemişti.

ANF NEWS AGENCY

Roj TV Davasında Karar 10 Ocak’ta

Kopenhag - Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da görülen Roj TV davası sona erdi. Mahkeme kararını 10 Ocak’ta açıklayacak.

Roj TV hakkında açılan davanın ilk duruşması 15 Ağustos’ta başladı. Uluslar arası alanda Türkiye ile olan devletlere arası ilişkilerde pazarlık konusu olan Roj TV hakkındaki dava bugün sonuçlandı. Mahkeme kararının Dünya Çalışan Gazeteciler Günü olan 10 Ocak’ta açıklayacağını bildirdi.

Uluslar arası yayın yapan ilk Kürt televizyonundan, Roj TV’ye kadar, üç Kürt televizyonu hakkında soruşturmalar başlatıldı, bunun sonucunda ilk ikisi kapatıldı. Her üç televizyon da sansasyonel operasyonlara maruz kaldı. Kürt televizyonlarına yönelik bu baskıların Avrupa’da başka bir örneği de yok. 1995’te yayına başlayan ilk uluslar arası Kürt televizyonu Med TV, 1999’da İngiltere’nin lisansı iptali nedeniyle kapatıldı. Med TV’nin kapatılmasını takiben yayına başlayan Medya TV’ye iki yıl sonra (2001) Belçika polisi tarafından, Brüksel’deki bürolarına sansasyonel bir baskın düzenledi. 2004 yılında da Fransa’da mahkeme kararıyla durduruldu. Bu yasak 2004 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı, davadan henüz bir karar çıkmadı.

Medya TV’nin kapandığı yıl açılan Roj TV de yine benzer gerekçeler ve yöntemlerle yoğun baskıların hedefi oldu. Kürt televizyonu Danimarka üzeri yayınına başlar başlamaz, Türkiye Danimarka’daki yayınlardan sorumlu Medya Sekreterliğine başvurularda bulundu. Medya Sekterliği Türkiye’nin yaptığı başvuruları üç kez yetersiz bularak reddetti. 2005 yılında Roj TV hakkında kapatılması talebiyle soruşturma başlatıldı.

İlk operasyon ve yasaklar 2008’de Almanya’dan geldi. İçişleri Bakanlığı’nın talimatıyla Roj TV’yi hedef alan operasyonlar yapıldı. Bakanlık, Roj TV yayınları ile birlikte Roj TV'nin bağlı olduğu Mezopotamia Broadcasting A/S şirketinin ticari faaliyeti ve VİKO GmbH şirketinin program üretimini 19 Haziran 2008 tarihine Almanya'da yasakladı. Almanya’daki bu yasaklamanın Türk Hükümeti, 6 milyar Euroluk Deniz Altı Nükleer Silah ihalesi karşılığında yapıldığı ortaya çıkmıştı. Şubat 2010’da Almanya'nın Leipzig kentinde bulunan Federal İdare Mahkemesi, Roj-TV'nin Almanya’da yayın yapmasına izin verdi. 28 Ekim 2011’de ise Almanya Federal Mahkemesi, Roj TV'ye ülke sınırları içerisinde getirilen tüm yasakları kaldırdı.

2009 yılında Roj TV’ye karşı baskılar yeni bir boyut kazandı. Bu dönem aynı zamanda AKP hükümetinin “Kürt açılımını” başlattığı döneme denk geliyor. Türkiye’nin “basın ilkelerine” dayanarak yönelttiği suçlamalar Danimarka’da sonuçsuz kalınca, tehdit, şantaj ve kriminalizasyon politikaları devreye girdi. Nisan 2009’daki NATO zirvesinde Türkiye, Danimarka eski Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olması önüne veto tehdidini koydu. Kısa bir süre sonra yürütülen bu kirli pazarlıkların ardından Türkiye’nin Roj TV şantajının olduğu çıktı. Kriz sonrasında Danimarkalı üst düzey iki savcı Roj TV soruşturmasının hızlandırılması için Türkiye’ye gitti.

Tüm bunlara rağmen Türkiye’nin 2004’te bu yana lisansının iptali için baskı uyguladığı Roj TV hakkındaki soruşturmada istenilen sonuç elde edilemeyenince, 2010 yılının başlarında bu kez bilfiil ABD devreye girdi. Öncesinde polisin savcılığı sunduğu her inceleme dosyaları, savcılık tarafından yetersiz bulunarak, ek soruşturmalar yürütülmesi talep ediliyordu.

Wikileaks tarafından Ocak 2011’de yayınlanan belgeler bu ilişkileri gözler önüne serdi. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan sızan gizli belgeler arasında bulunan 25 Şubat 2010 tarihli bir tutanakta, 18 Şubat tarihinde Türk Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile ABD Dışişleri Müsteşarı William Burns arasındaki bir görüşme yer alıyordu. Görüşmede Sinirlioğlu, Belçika ve Danimarka'nın PKK'ye yakın örgütleri baskı altına almaktaki “gönülsüzlüğü”nden şikayet ederken, Müsteşar Yardımcısı ve Türkiye'nin NATO eski Daimi Temsilcisi Tacan İldem ise 2009 yılında ABD Başkanı Barack Obama'nın aracılığında ulaşılan bir anlaşmadan bahsediyordu. İldem, bu anlaşmanın bir parçası olarak, "Danimarka'nın Roj TV'nin kapatılması konusunda Türkiye'nin yaptığı talebin kabul edilmesi için gerekli yasal düzenlemeleri yapacağına söz verdiğini" ifade ediyordu.

Belgelerde bahsedilen bu görüşmelerin üzerinden çok geçmeden Mart 2010’da Roj TV ile bağlantılı olduğu iddiasıyla Belçika’nın Denderleeuw kasabasındaki stüdyoların da aralarında olduğu 25 ayrı adrese eşzamanlı baskınlar düzenlendi.

Ardından 31 Ağustos’ta Danimarka Adalet Bakanı Lars Berfoed, 5 yıllık soruşturma sonucunda Kopenhag Başsavcısı Jörgen Steen Sörensen’in talebi üzerine Roj TV hakkında “terörle mücadele yasası”ndan dava açılmasına karar verdi. Aynı gün savcı Soerensen, televizyonun banka hesaplarına da el koydu. Ancak Roj TV’nin itirazı üzerine 19 Ekim 2010 günü Kopenhag mahkemesine görülen davada mahkeme başkanı Peter Mork Thomsen, hesaplara el konulmasını gerektirecek hiçbir hukuki neden olmadığına belirterek, dondurma kararını kaldırdı. Mahkemede, davanın görülmesi sırasında savcılığın Roj TV hesaplarına el koyarken hukuki prosedürleri dikkate almadığının açığa çıkmıştı. Üst mahkemeye başvurarak itirazda bulunan savcı, retle karşılaştı.

Savcı, Roj TV’nin “PKK propagandası yaptığı ve bu örgüt tarafından finanse edildiğini” iddia ederek, kapatılması ve kamulaştırılmasını istedi. 114 maddeden açılan davadan Roj TV’nin örgütün uzantısı olduğu öne sürüldü. Soruşturma sürecinde Türklerin talepleri üzerine savcılar Türkiye’ye giderek bazı itirafçılarla görüşmüştü. Duruşmalarda iddianamenin büyük kısmının itirafçıların konuşmalarına dayandığı ortaya çıktı.

Kopenhag’daki davada Roj TV aleyhine ifade veren ve gizlice yaptığı ses kayıtlarını mahkemeye sunan televizyonun eski müdürü Manoucher Zanoozi’nin, davanın başlaması ardından yaptığı bir telefon görüşmesinin kayıtları da ortaya çıktı. Zanoozi, Roj TV'den Amed Dicle ile yaptığı görüşmede İran ve Türkiye’nin kendisine baskı uyguladığını söyledi. Zanozi, Danimarka istihbaratının da kendisini tehdit ettiğini ima etti. Ayrıca davada dinlenecekler arasında yer alan eski bir PKK’li de, televizyon aleyhine Türkiye’de alınan ifadelerini kabul etmeyerek tehdit altında olduğunu söylemişti.

ANF NEWS AGENCY