22 Kasım 2011 Salı

Türkiye'de ve Dünyada Üniformalı Rakamlar

Genelkurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) görev yapan askeri ve sivil personelin rütbelerine göre dağılımını ilk kez ayrıntılı olarak açıkladı.

Bu açıklamaya göre TSK'nın toplam 720 bin personeli var. Bunlardan 53,424'ü sivil memur-işçi olarak çalışıyor. Askeri personel toplamı ise 666,576.

TSK'da 365 general ve amiral; 39,975 subay; 95,824 astsubay; 24,700 uzman jandarma; 40,515 uzman erbaş; 6,829 yedek subay ve 458,368 er görev yapıyor. TSK mensupları nüfusun yüzde 1'ini oluşturuyor.

1000 kişiye yedi asker düşüyor

The Economist'in haberine göre, Türkiye aktif askeri personel sayısına göre dünyada dokuzuncu sırada yer alıyor. En çok askeri personele sahip ülkeler ise sırasıyla Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan, Kuzey Kore, Rusya, Güney Kore, Pakistan ve İran.

Bu verilere göre Türkiye'de 1000 kişilik nüfusa düşen asker sayısı 6,9. Bu sayının en yüksek olduğu ülkeler ise Kuzey Kore (48,8), Eritre (37.3) ve İsrail (23.3).

En yüksek askeri personel sayısına sahip Çin'de 100 kişiye 1,7, ABD'de 5.0, Hindistan'da ise 1,1 asker düşüyor.

Türkiye silah gücüne göre dünyada altıncı

Türkiye, Globalfirepower.com sitesinin hazırladığı ve ülkelerin askeri güçlerinin nüfusa oranı, sahip olduğu silahlar, milli savunma bütçesi, lojistik imkanları gibi bilgiler aracılığıyla ordu kapasitelerinin ortaya koyulduğu listede altıncı sırada yer alıyor.
Buna göre 78,785,548 nüfuslu Türkiye'de 666,576 askeri personel bulunuyor. TSK 69,774 kara silahına sahip.

Listede sırasıyla şu ülkeler yer alıyor:

* 313,232,044 nüfuslu ABD'de 1,477,896 aktif askeri personel bulunuyor. 1000 kişilik nüfusa 5 asker düşüyor. Milli savunma bütçesi 692,000,000,000$. Ordu 56,269 kara silahına sahip.

* 138,739,892 nüfuslu Rusya'da 1,200,000 aktif askeri personel bulunuyor. 1000 kişilik nüfusa 7.3 asker düşüyor. Milli savunma bütçesi 56,000,000,000$. Ordu 91,715 kara silahına sahip.

* 1,336,718,015 nüfuslu Çin'de 2,285,000 aktif askeri personel bulunuyor. 1000 kişilik nüfusa 1.7 asker düşüyor. Milli savunma bütçesi 100,000,000,000$. Ordu 22,795 kara silahına sahip.

* 1,189,172,906 nüfuslu Hindistan'da 1,325,000 aktif askeri personel bulunuyor. 1000 kişilik nüfusa 1.1 asker düşüyor. Milli savunma bütçesi 36,030,000,000$. Ordu 75,191 kara silahına sahip.

* 62,698,362 nüfuslu Birleşik Krallık'ta 224,500 aktif askeri personel bulunuyor. 1000 kişilik nüfusa 2.9 asker düşüyor. Milli savunma bütçesi 73,746,170,000$. Ordu 11,630 kara silahına sahip.

* 48,754,657 nüfuslu Güney Kore'de 653,000 aktif askeri personel bulunuyor. 1000 kişilik nüfusa 13.5 asker düşüyor. Milli savunma bütçesi 26,550,000,000$. Ordu 13,361 kara silahına sahip.

* 65,312,249 nüfuslu Fransa'da 362,485 aktif askeri personel bulunuyor. Milli savunma bütçesi 44,788,000,000$. Ordu 10,621 kara silahına sahip.

* 22. sırada yer alan Kuzey Kore'nin ise 24,457,492 nüfusuyla 1,106,000 aktif askeri personeli bulunuyor. 1000 kişililk nüfusa 48.7 asker düşüyor. Savunma bütçesi 5,000,000,000$. Ordu 20,692 kara silahına sahip.

Avrupa ülkeleri askeri personelini azaltıyor

* Haziran 2011'de İngiltere şu anda 178 bin askerden oluşan 101 bin askeri birlik sayısını 2020'de 84 bine düşüreceğini açıkladı.

* Mayıs 2011'de Almanya 220 bin mevcut profesyonel asker sayısının 175 bine indirilmesine, Eylül 2011'de ise 2017'ye kadar 328 kışladan 31'inin kapatılmasına, 33 kışlanın da küçültülmesine karar verildiği açıklandı.(ÇT)

Kürt Halkının Binlerce Avukatı Var

KCK operasyonları kapsamında avukatların gözaltına alınması Galatasaray Meydanı'nda hukukçular tarafından protesto edildi. Hukukçular "AKP faşizmi"ne izin vermeyeceklerini ve Kürtlerin iradesinin yıkılamayacağını belirterek, yaşananları 1930’lu yılların Almanya’sına benzediğini söylediler.

İstanbul ve Diyarbakır başta olmak üzere 16 ilde yürütülen KCK operasyonlarında en az 47 avukatın gözaltına alınması hukukçuların tepkisine neden oldu. İstanbul Barosu'ndan Galatasaray Meydanı'na yürüyen Çağdaş Hukukçular Derneği ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği üyesi yüzlerce avukat gözaltıları siyah bez taşıyarak protesto etti. AKP'nin dayattığı faşizme geçit vermeyeceklerini belirten avukatlar hep bir ağızdan "Bizi tutuklayarak yok edemezsiniz" diye haykırdı.

Galatasaray Meydanı'nda bir araya gelen avukatlar adına bir konuşma yapan Ercan Kanar, son üç yıldır devam eden BDP'li siyasetçilerin siyaset dışına atılmak için yapılan tutuklamalarla aydınlara, demokratlara saldırılardan sonra bugün de hukukçulara karşı AKP hükümetinin faşist bir darbe yaptığını söyledi.

AKP iktidarının yeni faşizan saldırısına karşı isyanları haykırmak için toplandıklarını belirten Kanar, "Bugün İstanbul'da 22 hukukçunun, insan haklarından yana dillerin, dinlerin , eşitliğinden yana, Kürtlerin haklarını savunan hukukçu meslektaşımız bürosu yasalar çiğnenerek zorba yöntemlerle gözaltına alınmışlardır. Sadece İstanbul ‘da değil, Türkiye’nin bir çok şehrinde toplam 52 hukuk bürosu zorbaca aranmıştır" dedi.

Özel yetkili Ceza Mahkemelerin bugün, tutuklama ve gözaltı fabrikaları gibi çalıştığını belirten Kanar, "Onlara bu izni veren, bu emri veren zaten bağımsız ve tarafız olmayan bu yargının hukukun alfabesini de aslında ayaklar altına alınmasını sağlayan AKP hükümetinin kendisidir ve özellikle de başbakanıdır" şeklinde konuştu.

Özel Yetkili Mahkemelerin tek yetkili başsavcısının Tayyip Erdoğan olduğunu kaydeden Kanar, "Biz buradan haykırıyoruz bu haksız yasa dışı, hukuk dışı, insanlık dışı, gerekçesiz keyfi uygulamalara derhal son verilmeli, meslektaşlarımız serbest bırakılmalıdır" dedi.

Söz alan Türk Tabipler Birliği Başkanı Gencay Gürsoy da, yaşananları 1930 yıllarının Almanyası'nı hatırlattığını söyledi.

Kürt sorununa ilişkin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "iyi şeyler olacak" dediğini belirten Gürsoy, "İyi şeylerin ne olduğunu bugün yeri örneklerle yaşıyoruz. Artık hiçbirimizin güvencisi yok. Ülke Putin gibi bir demokrasinin kıskacı altına girmiştir. Direnmekten başka yoktur. Bugün hukukçu arkadaşlarının başına gelen yarın hepimizin başına gelecektir. Mücadeleden yılmamak lazım ve mücadeleye devam etmek lazım" dedi

Avukatlar adına hazırlanan ortak açıklamayı okuyan Sevinç Sarıkaya da gözaltına alınan avukatların Abdullah Öcalan'ın avukatları olduğunu belirterek, KCK altında yatan gerçeğin ortaya çıktığını ve Kürt siyasi hareketine yönelik tutumunu somut göstergesi olduğunu söyledi.

Sarıkaya, Kürt halkına yönelik saldırılara karşı çıkan aydın, sanatçı ve siyasetçilerin AKP terörüyle susturulmaya çalışıldığını belirterek, "Ancak bilinmelidir ki KCK adı altında yürütülen Kürt halkı ve siyasetçilerine yönelik saldırılar ne kadar genişlese genişlesin; Kürt halkının binlerce avukatı, siyaset yapabilecek binlerce insanı vardır. Ev baskınlarla yıldıramaz; tutuklamalarla bitiremez, yok edemezsiniz. 15 yaşında ki çocuktan 70 yaşında ki anaya kadar hepimiz politiktir., haklarının bilincindedir .20 milyon insanı tutuklamakla bitiremezsiniz" dedi.

Hukukçuların yaptığı protesto gösterisine, Türk Tabipler Başkanı Gencay Gürsoy, sanatçı Ferhat Tunç ve birçok demokratik kitle örgütü de destek verdi.

KCK: ‘Süreç Stratejik Bir Savaşa Doğru Tırmanıyor’

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, ‘’Süreç stratejik bir savaşa doğru tırmanıyor. Öcalan’ın avukatlarını hedefleme, Türk-Kürt birliğini dinamitlemektir. Bugün gerçekleşen saldırı düzeyi, artık kırmızı çizgi denilen, son sınırları zorlayan bir düzey kazanmış bulunmaktadır’’ dedi.

Bütün demokrasi çevreleri AKP’nin bu faşizan uygulamalarına süreci stratejik bir savaşa doğru sürükleyen saldırılarına karşı harekete geçmeye çağıran KCK ‘’Bu saatten sonra beklentiye girmek, ‘yeni bir süreç başlayacaktır’ diye kendini avutmak, ham hayallikten öte AKP’nin bu faşist uygulamalarına yol vermek olacağını iyi bilmek gerekiyor’’ dedi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı’nın yaptığı açıklama şöyle:

‘’Türk devleti, Kürdistan’da sömürgeci-faşist uygulamalarını üst düzeye çıkarmış bulunmaktadır. AKP rejimi, bizzat kendi yasalarını ve evrensel hukuku ayaklar altına alarak dört aydan bu yana Kürt Halk Önderi Başkan Apo’ya karşı ağırlaştırılmış tecrit ve psikolojik işkence uygulamaktadır. Hiçbir ahlaki ve hukuki temele dayanmayan bu uygulama, şimdi daha üst boyutlara tırmandırılarak, savaşın derinleştirilmesi ve yaygınlaştırılmasıyla sonuç alınmak istenilmektedir.

Önderliğimize uygulanan tecrit ve psikolojik işkencenin sonuç vermemesiyle birlikte, AKP liderliği bu kez Önderliğe karşı savaşı kapsamlılaştırma kararını uygulamaya geçirmiş bulunmaktadır. KCK adı altında sürdürülen operasyonlar, akademilerin hedeflenmesi, vb. bütün yönelimler esas itibarıyla Önder Apo’nun çizgisine ve sistemine karşı sürdürülen bu savaşın bir sonucudur. Kürt halkını teslim alamayan AKP sömürgeciliği, Kürt halkının güç aldığı Önderliğe her biçimde yönelerek, halkımızın Önderlikle bağını kopararak sonuç almak istemektedir.

Bu sabah 16 ilde başlatılan ve merkezine Asrın Hukuk Bürosu ile Kürt Halk Önderliği’nin avukatlarını alan bu operasyon AKP’nin gerçek niyetini ortaya koymuştur. Dün Başbakan’ın ve ilgili diğer kurum ile Bakanların acilen toplanmış olmasının gerçek nedeni de bu şekilde anlaşılmıştır. Önderliğimiz şahsında, Önderlik sistemine, çizgisine ve Kürdistan halkına karşı açıkça bir savaş yürütülmektedir. Bu savaşın dayandığı hiçbir hukuki tarafı yoktur. Bu savaşın dayandığı tek yasa varsa, o da sömürgeci egemenlik yasalarıdır.

BU SAVAŞIN TIRMANDIRILMASINDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR

Kürdistan’da özgür duruşa sahip bütün siyasetçilerin, Önder Apo’yla görüşen bütün avukatların hedeflenmiş olmasının başka hiçbir izahı olamaz. AKP devleti, bu saldırılarla Önder Apo’dan, Özgürlük Hareketi’nden ve Kürt halkından ne kadar korktuğunu ve onları etkisizleştirmek için Kürt halkını teslim almak, güçsüz bırakmak için her şeyi yapacağını, hiçbir hukuk ve kuralı tanımayacağını bir kez daha pratiğinde göstermiştir. Açık ki, bu tutum savaşın tırmandırılmasından başka bir şey değildir.

Kürdistan’da en zorba faşist uygulamaların sahibi olan Başbakan Erdoğan, hiç utanmadan komşu devletlere çağrılar yapmakta, “halkınızın sesini dinleyin” diye naralar atmaktadır. Bu, ikiyüzlülüğün daniskası olan bir duruştan başka bir şey değildir. Kürt halkına karşı bu kadar polis ve devlet terörünü uygulayan, kendi hukukunu çiğneyen, uluslararası yasalar tarafından yasaklanan silahları özgürlük gerillalarına karşı kullanan kendisi değilmiş gibi sağa sola nasihat veren Türk Başbakanı’nın sergilediği bu ikiyüzlülük, insanlık adına sergilenmiş gerçek bir rezalettir.

Kürt halkının tarihinde büyük katliamlar ve soykırım uygulamalarına imza atan Türk devletinin bugünkü temsilcisi AKP, bir taraftan Dersim’deki jenosid politikasının güncelleşmiş biçimini uygularken, diğer taraftan çok ilginç bir biçimde Dersim’deki katliamın tartışılmasında kirli siyasi çıkarlar peşinde koşmaktadır. Açık ki sadece bir parti değil, bir sistem olarak Türkiye Cumhuriyeti, kendi tarihiyle yüzleşmeden, gerçekleri itiraf etmeden ve Dersim’de görüldüğü gibi Kürdistan halkına karşı uyguladığı katliam ve soykırımdan dolayı özür dilemeden hiçbir sorun çözülemeyecek ve Türkiye’de gerçek demokrasinin gelişmesi de mümkün olamayacaktır. Bu yapılmadan, kendi yaptıklarıyla başkalarını suçlayan AKP gibi laf cambazı ve ucuz anlayış sahipleri, er veya geç hak ettiği akıbete uğrayacaktır.

Bilinmeli ki Kürt halkı, kendi içinde Önder Apo gibi bir Önderliği yaratmış, onun düşünce sistemiyle kendisini donatmış bir halktır. Büyük zorluklar ve işkence ortamında onurlu bir direniş sergileyerek yeniden dirilişi gerçekleştirme temelinde bu düzeye ulaşmış olan Kürt halkına, hiçbir faşizan uygulama geri adım attıramayacak; Özgürlük Önderliği’nin halkla bütünleşmiş gücünü zayıflatamayacaktır.

TÜRK-KÜRT BİRLİĞİ DİNAMİTLENİYOR

Halkların birliğinden, ortak yaşamdan, barış ve demokrasiden yana olan Türkiyeli bütün demokrasi çevreleri AKP’nin bu faşizan uygulamalarına süreci stratejik bir savaşa doğru sürükleyen saldırılarına “dur” demek üzere harekete geçmelidir. Bilinmeli ki, Kürt halkıyla Türk halkının bir arada yaşamasının tek bileşkesi Önder Apo’dur. Önder Apo’ya yönelme, onun avukatlarını hedefleme, onun etkisini ortadan kaldırmaya çalışma, Türk-Kürt birliğini dinamitlemekten başka bir şey değildir. AKP’nin sürdürdüğü tüm saldırı operasyonları ile birlikte bugün gerçekleşen saldırı düzeyi, artık kırmızıçizgi denilen, son sınırları zorlayan bir düzey kazanmış bulunmaktadır. Bu açıdan demokrasiden ve barıştan tana olan tüm güçleri bu ırkçı, faşizan, stratejik bir savaşı tetikleyen AKP saldırıları karşısında sessiz kalmamaya çağırıyoruz.

Yurtsever Kürdistan halkı bilmeli ki, AKP’nin bu saldırıları Önderlik gücünü bitirme, tasfiye etme ve Kürdistan halkını köleleştirmeye dönük saldırılardır. Yeni kılıfa büründürülmüş sömürgeci bir anayasa hazırlığında olan AKP’nin bu saldırıları, esas olarak Kürt halkını etkisiz kılmak, sessiz sedasız bırakmak ve böylece yeni anayasayı rahat geçirip Kürt halkına kölelik statüsünü kabul ettirmektir. Bunun için Önderlikle halk arasındaki bağı kesmek, önderliğin sesini kısmak ve sonuç almak istemektedir.

‘YENİ SÜREÇ BAŞLAYACAK’ DEMEK AKP’NİN FAŞİST UYGULAMALARINA YOL VERMEKTİR

Tüm yurtsever halkımız ve Devrimci Kürdistan gençliği bilmeli ki, AKP’nin bu uygulamalarının hedefi, öncelikle Serhildan hareketini kırmak, Kürt halkını Serhildan yapamaz duruma getirmektir. Bunun için en sert uygulamalarla sonuç almak istemektedir. Kürdistan’daki tüm yurtsever-demokratik kurum ve kuruluşlar, AKP’nin bu uygulamalarına karşı Serhildan hareketini yükselterek cevap vermelidir. Bu alçakça saldırıları durdurmanın tek yolu, halkımızın toplumsal tepkisini geliştirmesi, Serhildan hareketini yükseltmesidir. Bu saatten sonra beklentiye girmek, “yeni bir süreç başlayacaktır” diye kendini avutmak, ham hayallikten öte AKP’nin bu faşist uygulamalarına yol vermek olacağını iyi bilmek gerekiyor.

Bu açıdan tüm yurtsever güçler bu tarihi süreçte Önderlik çizgisinde kenetlenerek direnişle sonuç alınabileceğini bilmeli ve bir ulusal direniş günü olan PKK’nin 33. kuruluş yıldönümünü şimdiden büyük Serhildan ruhuyla karşılayarak cevap vermelidir. Bütün yurtsever güçleri bu gerçeği görerek AKP’nin sömürgeci zulmüne karşı halkımızın özgürlük iradesini ortaya koymaya, bunun için gereken tutum ve fedakarlığı yapmaya, haksızlıklara karşı sessiz kalmamaya, örgütlü sesini yükseltmeye çağırıyoruz.

AKP’den ‘Malvarlıklarına El Koyun’ Genelgesi

Ankara - "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun"dan önce HSYK eliyle genelge yayınlayan AKP hükümeti, hakim ve savcılara "acele edin" talimatı verdi.

"Teröre destek verdikleri" iddiasıyla Kürt siyasetçilerin ve Kürt sorununda demokratik çözüm isteyen herkesin mal varlıklarına el koyma hazırlığında olan AKP hükümeti, yasadan önce bir genelge yayınlayarak, savcı ve hakimleri acele etmeleri konusunda uyardı.

"KCK Operasyonu" adı altında binlerce Kürt siyasetçiyi cezaevine dolduran AKP, şimdi de Kürt siyasetçiler ile sol-sosyalistlerin mal varlıklarına el koyma hazırlığında. "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı" yarın TBMM İçişleri Komisyonu'nda görüşülecek. Ancak, hükümet, tasarıyı yasalaştırmadan önce, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eliyle bir genelge yayınlayarak, hakim ve savcılara "ellerini çabuk tutmaları" için talimat verdi.

GENELGE 1 AY ÖNCE YAYINLANDI

Başkanlığı'nı Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in yaptığı HSYK tarafından Ekim ayında hakim ve savcılara gönderilen "B.03.1.HSK.0.70.12.04-010.06.02-138-2011" genelgede, "el koyma"ya dayanak yapılan uluslararası sözleşmeler anlatıldıktan sonra Türkiye'deki mevzuat hatırlatıldı, hakim ve savcıların yapması gerekenler ayrıntılı olarak sıralandı.

YÖNTEMLER HATIRLATILDI

Genelgede, söz konusu soruşturmaların "kolluk makam ve memurlarıyla gerekli koordinasyon sağlanmak suretiyle bizzat cumhuriyet başsavcıları veya görevlendirecekleri cumhuriyet savcıları tarafından yürütüleceği" ve "Mali Suçları Araştırma Başkanlığı" ile işbirliği yapılacağı hatırlatıldı.

'EL KOYUN' TALİMATI

Savcı ve hakimlere talimat anlamına gelen genelgede, "Bu suçla etkili bir şekilde mücadele edebilmek için kanunda öngörülen el koyma, şirket yönetimi için kayyum tayini, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme gibi yöntemlere başvurulabileceği hususunun göz önünde bulundurulması" isteniyor.

Ayrıca, "suçun uluslararası boyutunun ortaya çıkartılması" iddiasıyla Kontrollü Teslimat Uygulaması Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelikte düzenlenen "kontrollü teslimat" uygulamasına işlerlik kazandırılması gerektiği belirtiliyor.

Faşizm Kol Geziyor: 16 İlde 100'ü Aşkın Gözaltı

Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Asrın Hukuk Bürosu’nu ve gazetecileri hedef göstermesi ardından bugün 16 ilde yapılan KCK operasyonlarında çoğu avukat 70’i aşkın kişi gözaltına alındı. Türkiye AKP iktidarı döneminde insan hakları savunucuları, avukatlar, öğrenciler, öğretmenler, sendikacılar, seçilmişler, çocuklar ve gazeteciler açısından dünyanın en büyük cezaevi haline geldi

Türk polisi Diyarbakır, İstanbul, Ankara, Kocaeli, İzmir, Siirt, Van, Urfa, Şırnak, Bursa, Batman, Kars ve Hakkari'nin de bulunduğu 16 kentte eş zamanlı operasyon düzenlendi.

İSTANBUL’DA AVUKATLAR VE GAZETECİLERE BASKIN, 24 GÖZALTI

Sabah saatlerinde itibaren 16 ilde "KCK operasyonu" adı altında bazı evlere ve avukatların bürolarına yapılan baskınlar devam ederken, İstanbul ve Bursa'da gözaltına alınanların sayısı 24'e yükseldi. Asrın Hukuk Bürosu, Özgür Gündem gazetesi merkez bürosu, Demokratik Modernite dergisi ile avukatlar Hüseyin Çalışçı'nın bürosuna yapılan baskınlarda aramalar sürüyor. Ayrıca PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatları Cengiz Çiçek, Özgür Erol, Mehmet Sani Kızılkaya, Mustafa Eraslan ve Fırat Aydınkaya'nın evinde de arama yapılıyor. Beyoğlu'nda buluna Asrın Hukuk Bürosu'na çıkan bütün yollarda yüzlerce polis bulunuyor.

Ayrıca Demokratik Modernite ve Özgür Halk dergisinin Beyoğlu'nda bulunan bürosu da basılırken, büroda aramanın sürdüğü bildirildi.

Gözaltına alanlarda isimleri öğrenilenler şöyle; "Gazeteci Cengiz Kapmaz, Asrın Hukuk Bürosu'nun şoförü Hüseyin Karasu, büro sekreteri Zeynep Sabahat Arat, BDP eski İl Başkanı avukat Hüseyin Çalışçı, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatları Ayşe Batumlu, Cengiz Çiçek, Özgür Erol, Mehmet Sani Kızılkaya, Mustafa Eraslan, İbrahim Bilmez, Doğan Erbaşve Fırat Aydınkaya."

DİYARBAKIR'DA 37 GÖZALTI

Diyarbakır'da sabah saatlerinde birçok eve düzenlenen baskınlarda aralarında BDP Diyarbakır İl Eş Başkanı Ömer Önen, BDP Bağlar İlçe Başkanı Ali Yüce, DTK Daimi Meclisi Üyesi Bedia Akaya, Bağlar Belediye Başkan Yardımcısı Derya Tamriş ve avukatların da bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Yapılan operasyon çerçevesinde BDP Bağlar İlçe binasına da baskın düzenleyen çok sayıda polis, binada hala arama yapıyor.

Diyarbakır'da gözaltına alınıp şu ana kadar isimleri öğrenilenler şunlar: BDP Diyarbakır İl Eş Başkanı Ömer Önen, BDP Bağlar İlçe Başkanı Ali Yüce, DTK Daimi Meclis Üyesi Bedia Akaya, Bağlar Belediye Başkan Yardımcısı Derya Tamriş, BDP Bağlar İlçe Yöneticisi Erdal Şenadam, BDP Bağlar İlçe Yöneticisi Abdulhamit Durmaz, İl Genel Meclis Üyesi Şafi Hayme, İl Genel Meclis Üyesi Fatma Kızılkaya, Bağlar Belediye Meclis Üyesi Kadri Göktimur, Barış Anneleri İnisiyatifi Üyesi Yüksel Barut, BDP çalışanları İrfan Çelik, Gülşen Çelik, M. Cevat Aydın, Tahir Baran, İbrahim Mercan, Abdullah Yalçın, Mehmet Okur, Recep Gümüş, Canan Güler, Bismil Belediye Başkanı Cemile Eminoğlu'nun eşi Yusuf Eminoğlu, Asrın Hukuk Bürosu avukatları Av. Baran Pamuk, Av. M. Nuri Deniz, Diyarbakır Barosu'na bağlı avukatlardan Serkan Akbaş, Muharrem Şahin, Meral Atasoy, Fuat Çoşacak, Osman Çelik, Mehmet Ayata, Nuri Demir.

Bağlar İlçesi'ne bağlı bazı köylere de baskın yapıldığı öğrenildi. Gozeli Köyü'nde yapılan baskında Şahin Seyyar, Hasavar Köyü'nde yapılan ev baskınında da Nurettin Karataş gözaltına alındı. Taşdilek Köyü'nde de bir eve baskın yapıldığı ancak gözaltının olmadığı öğrenildi. Gözaltı sayısının daha fazla olduğu belirtiliyor.

URFA

Urfa'da evine yapılan baskınla Av. Cemo Tüysüz gözaltına alındı.

KOCAELİ'NDE 17 GÖZALTI

Kocaeli'nin İzmit, Derince, Körfez ve Başiskele ilçelerinde yapılan ev baskınlarında aralarında Sosyalist Gençlik Derneği (SGD) üyesi İlke Başak Baydar, ESP üyesi Emre Genç, Halkevleri GYK üyesi Metin Kaya'nın da aralarında bulunduğu 17 kişi gözaltına alındı. "Örgütüne üye olma", "Örgüt propagandası yapma", "Örgüte mali kaynak ve insan sağlama" gibi gerekçelerle yaşanan gözaltılar nedeniyle çok sayıda eve sabah 06.00 sularında polis baskın düzenledi. SGD ve ESP üyelerinin evlerinde bulunan ESP tüzük ve programı, ESP kuruluş deklarasyonu ve seçim dokümanları, Komünist Manifesto, Atılım Gazetesi, not defterleri ve bilgisayara el konuldu.

Gözaltına alınanların Kocaeli Emniyet Müdürlüğü`ne götürüldüğü öğrenildi.

SİİRT

Siirt'in Kurtalan İlçesi'nde oturan Avukat Şakir Demir ile Siirt'te oturan Avukat Sabır Taş'ın evine sabah saatlerinde baskın yapıldı. Ev araması devam ediyor.

İZMİR

İzmir'de Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının ev ve bürolarına baskın düzenlenirken, avukatlardan Servet Demir, Mehmet Bayraktar, Nezahat Paşa Bayraktar ve Mizgin Irgat gözaltına alındı. Gözaltına alınan avukatların bürolarında aramalar devam ediyor.

ŞIRNAK

Şırnak'ın İdil İlçesi'nde Av. Veysel Vesek ve Av. Hakzan Sadak, evlerine düzenlenen baskınlarla gözaltına alındı.

BATMAN

Batman'da evine ve bürosuna baskın yapılan BDP İl Başkanı Av. Mehdi Öztüzün'ün ev ve bürosundaki aramalar sona erdi. Öztüzün gözaltına alınarak İstanbul’a götürüldü.

VAN

Van'da avukatlar Sabahattin Kaya ve Cemal Demir, evlerine yapılan baskınlarla gözaltına alındı. PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlığını yapan Demir ve Kaya Van'daki evi aramadan geçirilirken, Demir'in ise Şırnak ilinde gözaltına alındığı öğrenildi.

HAKKARİ

Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde özel harekat polislerinde katılımıyla PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlığını yapan 4 avukatın ev ve işlerine baskın düzenlendi. Baskınlarda Hakkari eski Baro Başkanı ve DTK daimi meclis üyesi avukat Nevzat Anuk, Davut Uzunköprü'ün büro ve evlerine baskın yapıldı. Baskında Uzunköprü gözaltına alınırken, Anuk ise Ankara'da gözaltına alındı. Operasyon kapsamında aranan Hakkari Barosu avukatlarından Ergün Canan ile Erdal Sefalı'nın ev ve işyerlerinde aramaların sürdüğü bildirildi.

IĞDIR

İHD Doğubayazıt Temsilcisi Avukat Şaize Önder'in Iğdır'da bulunan evine polis baskın düzenledi. Aynı zamanda PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlığını da yapan Önder'in evindeki arama devam ederken, Önder ise halen evde bulunuyor.

MUŞ

Muş’ta da Öcalan’ın avukatlarından Mansur Işık gözaltına alındı.

TALİMAT ERDOĞAN’DAN

Bu operasyonun Başbakan Erdoğan’ın Asrın Hukuk Bürosu’nu hedef göstermesi ardından gelmesi dikkat çekti. Erdoğan geçen ay şöyle demişti: “Asrın Hukuk Bürosu diye bir yer var. İmralı’nın avukatları bu büroya bağlı. Sürekli avukat değiştiriyorlar. İmralı’ya tek avukat gitmiyor. İmralı’ya giden avukatlar bir şekilde Kandil ile İmralı arasında kontak kuruyor. Son zamanlarda bu görüşmeler olmuyor. Bir kaç aydır iletişimin kopuk olma sebebi bu.”

TÜRKİYE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ ŞAMPİYONU


AKP hükümeti, ülkede kendilerine muhalif tüm sesleri susturmak için ordu, yargı, polis ve tarikatları harekete geçirdi. Ekim sonunda yapılan baskınlarda tutuklananlar arasında yayıncı Ragıp Zarakolu ile profesör Buşra Ersanlı da vardı.

AKP iktidarı döneminde Türkiye insan hakları ihlallerinde dünya şampiyonu haline geldi. Mevcut durumda Türkiye, insan hakları savunucuları, avukatlar, öğrenciler, öğretmenler, sendikacılar, seçilmişler, çocuklar ve gazeteciler açısından dünyanın en büyük cezaevi durumunda.

20’yi aşkını öğretmen olmak üzere 40 dolayında sendikacı, 70 dolayında gazeteci, 500 öğrenci, 18’i belediye başkanı ve 8’i milletvekili onlarca seçilmiş ve yüzlerce çocuk tutuklu bulunuyor.

70'i Avukat 100'ü Aşkın Gözaltı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gazetecileri, muhalifleri ve Öcalan’ın avukatlarını hedef göstermesi ardından 16 ilde yapılan baskınlarda 70’i avukat ve biri gazeteci olmak üzere 100’ü aşkın kişi gözaltına alındı

İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı tarafından "KCK operasyonu" adı altında avukatları hedef alan baskınlarda İstanbul'da gözaltına alınan avukatların sayısının 47 olduğu bildirildi. Asrın Hukuk Bürosu'nda devam eden aramalara katılan Av. Özcan Kılıç, basın mensuplarına bilgi verdi. Kılıç, İstanbul merkezli yapılan operasyonlarda 16 ilde gözaltına alınanların bu ile getirileceğini söyledi.

Kılıç, gözaltına alınanların toplam sayısının 80’e ulaştığını belirtirken, Kocaeli ve diğer kentlerden gelen gözaltı haberleri, sayının 100’ü geçtiğini gösteriyor. Sadece İstanbul, Diyarbakır ve Kocaeli'ndeki baskınlarda 102 kişi gözaltına alındı.

Kılıç, gözaltına alınan meslektaşlarının hemen hemen hepsinin PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın savunmasını üstlenen avukatlar olduğu bilgisini verdi. Kılıç, dosyada "gizlilik" kararı olduğu için ilk 24 saat avukatlara da bilgi verilmediğinden, avukatlarının ne ile suçlandıkları yönünde net bir bilgi olmadığını söyledi. Asrın Hukuk Bürosu'nda tüm bilgisayar ve belgelerin incelendiğini belirten Kılıç, aramaların gece geç saatlere kadar sürmesini beklediklerini sözlerine ekledi.

70 AVUKAT GÖZALTINDA

İstanbul'daki 47 avukatla birlikte Muş'ta Av. Mensur Işık, Siirt'te Av. Şakir Demir, Diyarbakır'da Baran Pamuk, M. Nuri Deniz, Serkan Akbaş, Muharrem Şahin, Meral Atasoy, Fuat Çoşacak, Osman Çelik ve Mehmet Ayata, Urfa'da Av. Cemo Tüysüz, Mersin'de Av. Bedri Kuran, İzmir'de Servet Demir, Mehmet Bayraktar, Nezahat Paşa Bayraktar ve Mizgin Irgat, Şırnak'ta Av. Veysel Vesek ve Av. Hakzan Sadak, Batman'da Av. Mehdi Öztüzün, Van'da Sabahattin Kaya ve Cemal Demir, Ankara'da Nevzat Anuk, Hakkari'de Davut Uzunköprü gözaltına alındı.

ALINAK’IN KARS VE İSTANBUL’DAKİ EVLERİNE BASKIN

Kars'taki evi ve iş yeri basılan eski milletvekili Mahmut Alınak'ın İstanbul'daki evine de baskın düzenledi. Baskın sırasında evde bulunan Alınak ve kızının telefonlarına el konulduğu belirtilirken, arama ve gözaltılara karşı çıkan Alınak ile polisler arasında tartışmaların yaşandığı öğrenildi.

DİYARBAKIR’DA 38 GÖZALTI

Kürt siyasetçilerine yönelik operasyonun Diyarbakır ayağında ise gözaltına alınanların sayısı 38'e çıktı. Sabah saatlerinde bu yana özellikle Bağlar İlçesi'nde caddelerde, sokak başlarında bekleyen polis ile zırhlı araçlar, kent merkezi caddelerinde yoğun şekilde geçen zırhlı polis araçları ve sabah saatlerinden bu yana peş peşe havalanan savaş uçakları ile kentte olağan üstü görüntüler hakim. Sabah saatlerinde yaşanan gözaltıların ardından Ömer Gölcü adlı yurttaş iş yerine giderken, BDP ilçe binasına giden soyadı öğrenilemeyen Felemez adlı kişi polisler tarafından gözaltına alındı. Kentte şu ana kadar 38 kişinin gözaltına alındığı belirtilirken, gözaltı sayısının daha fazla olabileceği belirtiliyor.

Gözaltına alınanlardan bazıları

BDP Diyarbakır İl Eş Başkanı Ömer Önen, BDP Bağlar İlçe Başkanı Ali Yüce, DTK Daimi Meclis Üyesi Bedia Akaya, Bağlar Belediye Başkan Yardımcısı Derya Tamriş, BDP Bağlar İlçe Yöneticisi Erdal Şenadam, BDP Bağlar İlçe Yöneticisi Abdulhamit Durmaz, İl Genel Meclis Üyesi Şafi Hayme, İl Genel Meclis Üyesi Fatma Kızılkaya, Bağlar Belediye Meclis Üyesi Kadri Göktimur, Barış Anneleri İnisiyatifi Üyesi Yüksel Barut, BDP çalışanları İrfan Çelik, Gülşen Çelik, M. Cevat Aydın, Tahir Baran, İbrahim Mercan, Abdullah Yalçın, Mehmet Okur, Recep Gümüş, Canan Güler, Eğitim Sen Üyesi Yusuf Eminoğlu, BDP çalışanları Şahin Seyyar, Nurettin Karataş. Ömer Gölcü, Latif İpek, Bilal Aranta, Şefik Yıldırım, M. Ali Adsız, M. Seydoş İçer ile soyadları öğrenilemeyen Garip ve Felemez adlı kişiler.

HAKKARİ'DE EV VE İŞYERLERİNE BASKIN

Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nde özel harekat polislerinde katılımıyla Av. Erdal Sefali ile Av. Ergun Canan'ın ev ve iş yerlerinde yapılan baskın sona erdi. İki avukat ev ve işyerlerinde bulunmazken, yapılan baskınlar, BDP ve kentteki sivil toplum örgütleri tarafından basın açıklamasıyla protesto edileceği belirtildi.

KOCAELİ'NDE 17 GÖZALTI

Kocaeli'nin İzmit, Derince, Körfez ve Başiskele ilçelerinde yapılan ev baskınlarında aralarında Sosyalist Gençlik Derneği (SGD) üyesi İlke Başak Baydar, ESP üyesi Emre Genç, Halkevleri GYK üyesi Metin Kaya'nın da aralarında bulunduğu 17 kişi gözaltına alındı. "Örgütüne üye olma", "Örgüt propagandası yapma", "Örgüte mali kaynak ve insan sağlama" gibi gerekçelerle yaşanan gözaltılar nedeniyle çok sayıda eve sabah 06.00 sularında polis baskın düzenledi. SGD ve ESP üyelerinin evlerinde bulunan ESP tüzük ve programı, ESP kuruluş deklarasyonu ve seçim dokümanları, Komünist Manifesto, Atılım Gazetesi, not defterleri ve bilgisayara el konuldu.

Gözaltına alınanların Kocaeli Emniyet Müdürlüğü`ne götürüldüğü öğrenildi.

TALİMAT ERDOĞAN’DAN

Bu operasyonun Başbakan Erdoğan’ın Asrın Hukuk Bürosu’nu hedef göstermesi ardından gelmesi dikkat çekti. Erdoğan geçen ay şöyle demişti: “Asrın Hukuk Bürosu diye bir yer var. İmralı’nın avukatları bu büroya bağlı. Sürekli avukat değiştiriyorlar. İmralı’ya tek avukat gitmiyor. İmralı’ya giden avukatlar bir şekilde Kandil ile İmralı arasında kontak kuruyor. Son zamanlarda bu görüşmeler olmuyor. Bir kaç aydır iletişimin kopuk olma sebebi bu.”

Erdoğan 7 Kasım günü de “Son KCK operasyonları... Kimse bizden bunun da durmasını beklemesin (..) KCK operasyonlarını destekleyenlere uyarımı ben yine yapıyorum: KCK'yı iyi tanımanız lazım. İyi tanımıyorsanız ehillerinden iyi öğrenmeniz lazım” diye tehdit etmişti.

TÜRKİYE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ ŞAMPİYONU

AKP hükümeti, ülkede kendilerine muhalif tüm sesleri susturmak için ordu, yargı, polis ve tarikatları harekete geçirdi. Ekim sonunda yapılan baskınlarda tutuklananlar arasında yayıncı Ragıp Zarakolu ile profesör Buşra Ersanlı da vardı.

AKP iktidarı döneminde Türkiye insan hakları ihlallerinde dünya şampiyonu haline geldi. Mevcut durumda Türkiye, insan hakları savunucuları, avukatlar, öğrenciler, öğretmenler, sendikacılar, seçilmişler, çocuklar ve gazeteciler açısından dünyanın en büyük cezaevi durumunda.

20’yi aşkını öğretmen olmak üzere 40 dolayında sendikacı, 70 dolayında gazeteci, 500 öğrenci, 18’i belediye başkanı ve 8’i milletvekili onlarca seçilmiş ve yüzlerce çocuk tutuklu bulunuyor.

Diyarbakır'da 8'i Avukat 47 Gözaltı

"KCK" adı altında Diyarbakır'da sabah saatlerinde yapılan ev baskınlarında şu ana kadar BDP, DTK, Eğitim Sen ve mahalle meclisi çalışanlarının da aralarında bulunduğu 8'i avukat olmak üzere toplam 47 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi.

Kürt siyasetçilerine yönelik operasyonun Diyarbakır ayağında gözaltına alınanların sayısı 47'ye çıktı. Gözaltına alınanlar içerisinde BDP il, ilçe başkanları, DTK Daimi Meclis üyeleri, Eğitim Sen üyeleri, mahalle meclis üyeleri de bulunuyor. Gözaltına alınanların sayısında artış olabileceği belirtiliyor.

Gözaltına alınan ve şu ana kadar isimleri öğrenilenler şöyle:

BDP Diyarbakır İl Eş Başkanı Ömer Önen, BDP Bağlar İlçe Başkanı Ali Yüce, DTK Daimi Meclis Üyesi Bedia Akaya, Bağlar Belediye Başkan Yardımcısı Derya Tamriş, BDP Bağlar İlçe Yöneticisi Erdal Şenadam, BDP Bağlar İlçe Yöneticisi Nebile Şafak, BDP Bağlar İlçe Yöneticisi Abdulhamit Durmaz, İl Genel Meclis Üyesi Şafi Hayme, İl Genel Meclis Üyesi Fatma Kızılkaya, Bağlar Belediye Meclis Üyesi Kadri Göktimur, Barış Anneleri İnisiyatifi Üyesi Yüksel Barut, BDP çalışanları İrfan Çelik, Gülşen Çelik, M. Cevat Aydın, Tahir Baran, İbrahim Mercan, Abdullah Yalçın, Mehmet Okur, Recep Gümüş, Canan Güler, Şahin Seyyar, Nurettin Karataş, Ömer Gölcü, Latif İpek, Bilal Aranta, Şefik Yıldırım, M. Ali Adsız, Felemez Tekel, M. Seydoş İçer, Ahmet Doğan, Emin Açıkgöz, Ömer Filiz, Bilal Alantor, Canip Akan, Seyfettin Yakut, İhsan Edip, Heybet Yüce ile soyadı öğrenilemeyen Garip adlı kişi ve Eğitim Sen Üyesi Yusuf Eminoğlu.

Gözaltına alınan 8 avukatın isimleri de şöyle: Asrın Hukuk Bürosu avukatları Av. Baran Pamuk, Av. M. Nuri Deniz, Diyarbakır Barosu'na bağlı avukatlardan Serkan Akbaş, Muharrem Şahin, Meral Atasoy, Fuat Çoşacak, Osman Çelik, Mehmet Ayata.

Fetullah, Opus Dei ve Moon Tarikatı Üçgeni

Üç tarikattan biri İspanya’dan Opus Dei Tarikatı’dır. Kurucusu Madrid’deki sıradan bir Katolik papazı gözüken Josemaria Escriv de Balagar. Tarikatın kuruluş tarihi 2 Ekim 1928…
Bir diğeri Güney Kore’den Moon Tarikatı.

Kurucusu Sun Myung Moon. Sıradan bir Budist iken sonra sıradan bir papaz ve Papazlıktan da tarikat liderliğine yükseltildi. 1954 yılında Kuzey Kore’den kaçarak, ABD tarafından sömürgeleştirilen Güney Kore’de kurdu. Bilinen adıyla Moon Tarikatı, resmi ismiyle Birleştirme Kilisesi’dir. ABD, 1951 yılında Kore’yi işgal ettikten sonra kurduğu bu tarikat aracılığıyla, Güney Kore nüfusunun yüzde 40’nı Budistlikten Hristiyanlığa devşirdi.

Üçüncüsü ise Fetullah Gülen’in kurduğu Fetullahçı Nur Tarikatı da denilen Fetullahçı Cemaattir. Fetullah Gülen’de diğer tarikat liderleri gibi çok çok sıradan bir imam bile değilken tarikat liderliğine getirtildi.

1966 yılında kuruldu. Direkt Türk Gladiosu’nun ordu kolu tarafından Fetullah Gülen ismiyle kuruldu. Mele Abdülkerim Han’ın verdiği bilgiler somuttur. Direkt Türk generalleri tarafından Fetullah adına kurulduğu Mele Abdulkerim Han’ın şahitliği vardır.

Kurulduğu yer ise İzmir Kestanepazarı’dır. Buranın en önemli özelliği Sebatayistlerin merkezi olmasıdır.

Her üç Siyonist Masonik tarikatların ortak özellikleri çok ilginçtir.

Opus Dei Tarikatı kurucusu Papaz Escriva orjini Hristiyan değildir. Yahudi engizisyonun yapıldığı dönemde Hristiyanlığa geçmiş gizli Yahudi olan bir aile kökeninde geliyor.
Çalışma sahası Hristiyan âlemidir.

Moon Tarikatı kurucusu Sun Myung Moon’da orjini Hristiyan değildir. Aslında Budist’tir.
Çalışma sahası Budizm inancının olduğu Uzak Doğu, Asya ve Pasifiktir.

Fetullahçı Cemaatin kurucusu Fetullah Gülen’in de orjin inancı İslam dini değildir. Baba tarafında Ermeni olup Hristiyan’dır. Anne tarafında ise İspanya’dan gelen Safarad Yahudilerine dayanıyor.
Her üç tarikatın koordine edildiği merkez Amerika, hizmet ettikleri merkez de dünya Siyonizm’idir. Koordine eden kuruluş ise CIA’dir.  CIA bu üç tarikat vasıtasıyla hem Budist âlemi, hem Hristiyan âlemi hem de İslam âlemi üzerinde hegemonya kurmaktadır. Dünyanın hâkimiyeti bunlar vasıtasıyla kurulmaktadır.

İşin en dikkat çeken noktası Moon tarikatının kurucusu Sun Myung Moon’ın 1959 yılında ABD’ye yerleşmiştir.

Fetullahçı Cemaati’nin kurucusu Fetullah Gülen de 1999 yılında tümden ABD’ye yerleşmiştir.
Opus Dei tarikatı kurucusu Papaz Escriva de devamlı ABD de bulunmuştur.

Her üç tarikatta faşist ve ırkçı ruh hâkimdir. Her üç tarikatta askeri darbecilerin sağ koludur.
İspanya’da Papaz Escriva,  Franco diktatörlüğü ile Hitler faşizmin sağ koluydu. Opus Dei Tarikatı’nın lideri Escriva, Franco’nun 35 yıllık diktatörlüğü ile işbirliği içinde olmuştur.

Moon tarikatının ortağı ise CIA’nın kurduğu Kore’deki CIA’nın temsilcisi Albay Bo Hi Pak’da dır. Bo Hi Pak da, Moon Tarikatının en güçlü üyesidir.  O’nun aracılığıyla Güney Kore askeri vesayete alınmıştır.

Üç tarikatın ortak bir marifetide Yeşil Kuşak Projesine hizmet etmeleridir.

Opus Dei tarikatı, Franco faşizminin yanında yer alarak demokratik, özgür ve özerk yaşayan Katalan, Bask, Galiçya ve diğer halkların soykırımdan geçirilmesinde en aktif rol oynadı. Latin Amerika ülkelerinden Şili, Arjantin, Paraguay, Uruguay ve Peru’da solu ezmek için Opus Dei Tarikatı ile CIA hep birlikte çalıştılar. Askeri darbeleri birlikte yaptılar. Birlikte yönettiler. Birlikte katliamlar yaptılar.

CIA, Moon tarikatını kullanarak Dünya Anti-Komünist Ligi’ni örgütledi. 1989 yılına kadar yani reel sosyalizmin çöküşüne kadar bu misyonu devam ettirdi.

Fetullahçı Cemaati’nin başı Fetullah Gülen ise 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat askeri darbelerinin baş destekçisi oldu. Komünizme Karşı Mücaddele Derneklerinin Erzurum ile İzmir şubelerini ilk kuran zattır.

Kenan Evren için “Kenan Evren Cennetliktir. Kucaklayan ve kutsal kurtarıcı bir melektir”demiştir.
12 Eylül faşizmini şu sözleriyle meşrulaştırmaya çalışır. “Asker tam zamanında yetişmese bütün millet olarak inkisar içinde ağlamaktan başka çaremiz kalmayacaktı”.

. Ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz”. (Sızıntı, Ekim 1980, sayı:21)

Şimdi ise ordunun özgürlük, eşitlik ve demokrasi için direnen tüm Kürtleri katletme fetvası veriyor.
Üç tarikatın faaliyet alanları da hemen hemen benzer.

Opus Dei Tarikatı’ının beş kıtada 475 üniversite ve Yüksek Okulu ve 200 koleji var. 604 gazete ve dergiye sahip. 52 radyo ve televizyonu yayın yapıyor.

Siyasi, askeri, polis,  mali ve ticari alanlarda çok etkindir. Milyarlarca dolara hükmediyor.
Opus Dei Tarikat’ı Hristiyanların yaşadığı her ülkede sorumlu bir Kardinali bulunuyor.
Moon Tarikatı da benzer alanlarda faaliyet yürütüyor.

Fetullahçı Cemaatin ise sadece Orta Asya’da dil merkezi, ilkokul, lise düzeyinde 250, dünya genelinde 500-600 arasında okulu var. Onlarca da üniversitesi var. Onlarca gazete ve dergi, radyo ile televizyon yayınına sahip. Devletin TRT’si de tümden cemaatin denetimine geçmiş durumdadır.

Kürdistan, Anadolu ile Trakya’daki tüm devlet kurum ve kuruluşları tümden Fetullahçı cemaatin yönetimindedir. Eski Gladio yerine Yeşil Gladio ile hâkimiyet sağlamak istiyorlar. Yeşil Gladio’nun tüm elemanları Fetullahçı’dırlar.

Yürütme, yasama, yargı, ordu, polis, eğitim, sağlık, ticaret, maliye vb. cemaatin hizmetindedir.
Fetullahçı Cemaatin de Opus Dei Tarikatındaki gibi her ülkede bir sorumlusu vardır. Değişen sadece ülke kardinali yerini ülke imamının almasıdır.

Opus Dei Tarikatı ve Fetullahçı Cemaati’nin üye tipi de aynıdır.
Her iki Siyonist örgütte de üç tip üye vardır. 

Opus Dei’de birinci grub olarak adlandırılan“Numerarid” denilen üyeler hiç evlenmiyorlar. Opus Dei evlerinde yaşıyorlar. İhtiyaçları dışındaki tüm kazançlarını tarikata veriyorlar.

Fetullahçı Cemaat de “İmam” ve “İmame” olarak adlandırılan abi ve abla denilen üyelerde hiç evlenmiyorlar. Tarikat evlerinde yaşayıp, tarikatın hizmetindedirler. Tüm otorite onlardır. Yedi kişilik İstişare Grubu, kıta, ülke, bölge sorumluların bunları içinden seçiliyor.

Opus Dei de ikinci üyeler “Sopranumerari” olarak adlandırıyorlar. Tam üyedirler. Fakat evleniyorlar. Tarikat evleri dışında yaşıyorlar. Aylık ödüyorlar.

Fetullahçı Cemaatte ise önce Şagırd ve Şagırde diye adlandırılan cemaat içinde yetişip evlenenlerden oluşuyor. Cemaate tam üyedirler. Fakat maaşlarından belli yüzdeyi aylık olarak cemaate ödüyorlar.
Opus Dei de üçüncü tip üyelere “cooperatori”deniliyor. Tarikatın gönüllü yardım ve eğitim kuruluşlarında yer alıyorlar.

Fetullahçı cemaatte de benzer şekildedir. Bunlara ek olarak himmet adı altında yardımda bulunan ağırlıktaki üyeler ve destekçilerden oluşuyor.

Moon Tarikatında ise tam tamamına Opus Dei gibi üyelikler vardır.
Bu üçlü Siyonist tarikatların ajitasyon, propaganda ve örgütlenme çalışmaları yürütürken kullandıkları kilit kavramlarda aynıdır.  “Diyalog”, “Hoşgörü,”  “Dini Araştırmalar” ve “Sevgi”.

Üçünün birlikte yürüttükleri bir faaliyette var. “Dinler arası Diyalog ve Hoşgörü” adı altında Siyonizm’in hegemonyasını pekiştirmek ve yaymak için ilkin ABD, sonrasında 1991 ile 1994 yılında İstanbul sonrasında Riha’da birlikte toplantı düzenlediler.

Üçünün ortak özelliği misyoner faaliyetleridir. Her üç tarikatın ABD’deki NED, CSIS ve CIA gibi istihbarat örgütlerince desteklendiği belirtiliyor.

Özgür Bilge

Fethullah Gülen Teşkilatının Kürt Düşmanlığı-1

“Dokunanın yandığı” bir heyula gibi toplumun karşısına dikilen bu teşkilat; kimilerine göre bir cemaat, kimine göre bir tarikat olarak görülmektedir.
Bugün Türkiye’de en fazla tartışılan konuların başında Fetullah Gülen ve onun kurduğu teşkilat gelmektedir.  “Dokunanın yandığı” bir heyula gibi toplumun karşısına dikilen bu teşkilat; kimilerine göre bir cemaat, kimine göre bir tarikat olarak görülmektedir. Kimilerine göre de siyasal İslam’ın ılımlı hale getirilmiş biçimi olarak değerlendirmelere tabi tutulmaktadır.

Gerçekten böylemidir? Bu tartışılması ve cevaplanması gereken bir soru niteliğindedir. Bu konu da Fethullah Gülen ve teşkilatını İslam’la bağının kurulması ne kadar doğru olacaktır. Bu da tartışılabilmelidir. Çünkü kimi yazar ve araştırmacılar, hatta konu üzerine görüş belirtme ihtiyacını duyan bazı kişiler,  yaptıkları değerlendirmelerde Fethullah Gülen ve teşkilatını İslami inanç çıkışlı olarak görmekte ve sonradan da bir sapma içerisine girdiği yönünde yorumlarda bulunabilmektedirler. Kendisi de daha önce bu teşkilatın bir ferdi olan polis şefi Hanefi Avcı’nın “Haliç’in Kıyısında Yaşayan Simonlar” adlı kitabında, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın kitaplarında bunu çağrıştıran yorum ve değerlendirmelere rastlamak mümkündür.

Elbette Hanefi Avcı, Nedim Şener, Ahmet Şık vb.leri yazmış oldukları kitaplarla Fethullah Gülen ve teşkilatı hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi konusunda önemli bilgiler sunmuşlardır. Zaten burada dikkat çekilen bu bilgilerden doğruluğu ve yanlışlığı değildir. Zaten bu şahıslarda kitaplarında sundukları bilgileri, ulaştıkları belgelere dayandırmaktadırlar. Burada asıl olarak bu bilgilerden daha çok, Fethullah Gülen örgütlenmesinin temellendirilmesi konusunda içerisine girilen yanılgılardır.
Dikkat edilirse Fethullah Gülen ve teşkilatına yönelik bilgiler 1970’lerle birlikte kurulan “Işık Evleri” ile verilmeye başlanır. Ardından da “Altın nesil” diye adlandırdıkları kuşağın buralarda eğitilmeye başlanıldığına vurgu yapılır. “Dün Cemaat, Bugün Devlet” belirlemesi yapılırken de, devlet bürokrasisine sızan bürokratların buralardan yetişen kadrolar olduğuna dikkat çekilir. Ve bu şekilde 1970’lerden itibaren adım, adım ilerleyen Fethullah Gülen’in kurduğu teşkilatıyla devlet bürokrasisine sızarak, devleti ele geçirdiği kanatine ulaşılmaktadır.

Gerçekten de bir devleti bu kadar kolay ele geçirmek mümkün mü dür? Yoksa Fethullah Gülen ve teşkilatı bu anlatılanlar daha farklı bir şey midir?

Eğer işler o kadar Fethullah Gülen’in yaptığı gibi kolay oluyorsa, bugüne kadar bizlere babalarımızın, dedelerimizin “okuyun, adam olun, sonra devlet içerisinde bir mevki tutar görüşlerinizi hâkim kılırsınız” yönünde yapmış oldukları tavsiyeler sonuç verirdi. Öyle olmadı; en ateşli hakçı, toplumcu kesilenler devlet iktidarı, bürokrasi içerisinde yer alanlar, bırakalım bu görüşlerini hâkim kılmayı; kendilerini iliklerine kadar devlet sundular.

O nedenledir ki, Fethullah Gülen ve Teşkilatının anlatıldığı gibi devlet içerisinde etkili hale geldiği ve sonunda kendine yabancılaştığı yönünde yapılan belirlemelerin ne mantıki nede bilimsel yönden ikna edici yanı bulunmamaktadır.

Fethullah Gülen ve teşkilatı anlatıldığı gibi değilse öyleyse nedir? Sorusuna verilecek olan cevabın burada önem kazanması söz konusu olmaktadır. Ancak bu soruya cevap vermeden önce Dinler, İslamiyet, Cemaat ve Tarikatlar üzerine bir-kaç hatırlatmada bulunmak yararlı olacaktır.

Dinler ortaya çıktıklarında hiç bir zaman devlet fideliğinde yeşermemişlerdir. Genellikle muhalif konumda bulunan, devletin/iktidarın dıştaladığı, baskıladığı, ezdiği, sömürdüğü toplumsal kesimlerin tepkisini, isyanını dile getirmişler ve egemenlere/iktidarı ellerinde bulunduranlara karşı mücadele ederek var olmuşlardır. Tek Tanrılı İbrahim-i dinler içinde bu geçerlidir. Hz. İbrahim’in Nemrutlara, Hz. Musa’nın Firavunlara, Hz. İsa’nın Yahudi tacirlerine ve Roma’ya karşı duruşu, Hz. Muhammed’in Medine Tüccarlarına ve putperestlere karşı savaşı vb. hep bu gerçeği anlatmaktadır. Tek tanrılı Din’lerden hangisi olursa olsun bunlardan birinin toplum içerisin de etkili olmaya başlamasıyla birlikte, ancak o zaman egemenlerin/iktidarın da dine ilgisi artar; hatta onu resmi görüş haline getirirler. Tek tanrılı İbrahim’i dinlerin başına gelende bundan başka bir şey değildir. Cemaatlar sözlük karşılığı olarak;  gurup, takım, parti vb. tanımlamalara denk düşse de, özünde dini/İslam-i inanç temelinde yaşanan bir aradalığı anlatmaktadır. Burada Cemaat mensuplarının aralarındaki ilişkide menfaat ve çıkardan çok; inanç, karşılıksız verme, adanma, dayanışma, paylaşım vb. öne çıkmaktadır. Tarikatın anlam karşılığı ise “Yol” dur. Burada dini temelde, mistikte olsa temel espri “hakikate ulaşmak” için “Yol”u paylaşmak olmaktadır.

Fethullah Gülen ve teşkilatının bu ölçülere vurulduğunda; ne dinle, ne cemaatle ne de tarikatla bir ilişkisinin olmadığı kendiliğinden anlaşılacaktır.

Fethullah Gülen Kimdir?

Fethullah Gülen Erzurum’da 1957 yılında CIA o zamanki adıyla Seferberlik Tetik Kurulu olan Özel Harp Dairesi üyesi olan Üsteğmen Esat Keşafoğlu tarafından daha 16 yaşındayken ajan olarak “Nurcular” içerisine sızdırılmıştır. Yine o süreçte daha çok da uluslararası alanda kurulmalarına başlanan “Komünizme Karşı Mücadele Derneklerinin”  Türkiye’de kurulan şubelerinden olan Erzurum’da örgütlenmesi içerisinde faaliyetlerine devam etmiştir.

“Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri” ise “İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD Başkanı Truman tarafından uygulamaya konan “Komünizmi Çevreleme Stratejisi’ bir gereği olarak ABD ile bağımlılık ilişkisi içerisinde olan ülkelerde kurulmaya başlanılmıştır. Fethullah Gülen’de Türkiye’de kurulan böylesi bir derneğin aktif üyesidir.

Fethullah Gülen’in Ankara’ya gelişi, görevli olduğu camilerde gözyaşlarını dökerek yaptığı konuşmalar ve Ankara An Sinemasında verdiği konferanslar; 1970’li yıllara rastlamaktadır. 1970’li yıllarda yine “Komünizmi Çevreleme Stratejisi”nin bir versiyonu olan “Yeşil Kuşak Projesi”nin ABD Başkanı Carter tarafından uygulamaya konulduğu yıllar olma özelliğini taşımaktadır. Fethullah Gülen’in Ankara’da “Işık Evleri’ni kurması ve Camilerde verdiği “Cuma Hutbeleri” böylesi bir döneme rastlamaktadır.  

1980’li yıllarda CIA’nin “Yakın ve Güney Asya Milli İstihbarat Şefi” görevini yürüten Graham FULLER ise yazmış olduğu Siyasal İslam’ın Geleceği adlı kitabında yaşanan bu durumun bir tesadüf olmadığını ortaya koymaktadır.

Graham FULLER bahsi geçen kitabında açıkça Amerika’nın dış politikasının en önemli hedeflerinden birinin “özünde İslamcı fakat aynı zamanda liberal bir İslami reformu (ki, daha sonra bunu da yeterli görmeyerek, ABD ve Batı yanlısı olmak anlamına gelen Modernist İslamcılar demişlerdir) teşvik etmek, bu amaçla da Nurcuların-özellikle Fethullah Gülen’in desteklenmesi” gerektiğini öne sürmektedir. Ayrıca aynı süreçte Türkiyeli farklı siyasal çevrelere de “ılımlı-İslam”ı esas almaları gerektiği yönünde tavsiyelerde de bulunmaktan geri kalmamaktadır.  

Graham FULLER’in Türkiye için böylesi belirlemelerde bulunduğu süreç aynı zamanda Fethullah Gülen’in “Işık evler”inde kadrolarını eğittiği ve adım adım 12 Eylül 1980 Askeri faşist darbesinin örgütlendirilmeye başlanıldığı bir süreç olma özelliğini de taşımaktadır.
 
Kürt Halk Önderi Abdullah ÖCALAN, 12 Eylül 1980 Askeri Faşist darbesi için İkinci Cumhuriyet belirlemesini yapmaktadır. Kürt Halk Önderinin yapmış olduğu bu belirleme doğru olduğu kadar bir gerçeği de ortaya koymaktadır.

1920’li yıllarda Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda var olan koşullar aşılmaya başlamıştır. O nedenle de eski Paradigma ile değişen şartların sorunlarına çözüm olunamayacağı gibi, oluşan yeni koşulların ihtiyaçlarına da yanıt olmak mümkün değildir. Graham FULLER’in Türkiye’li bazı siyasetçilere “ılımlı-İslam-ı esas alın” tavsiyesinin altında bu gerçeklik yatmaktadır. Bunun sağlanması için de siyasal iktidarın, ortamın buna göre hazırlanması gerekmektedir. 12 Eylül 1980 darbesinin bir sebebi de, diğer nedenlerle birlikte bu gerçekliktir. Kürt Halk Önderi Abdullah ÖCALAN’da bu gerçeği görmüş ve Türkiye’de 12 Eylül’le birlikte yaşanmaya başlayan süreci “İkinci Cumhuriyet” olarak nitelendirmiştir.

Fethullah Gülen ve teşkilatının iyice palazlanması da daha çok 12 Eylül’le birlikte başlayan sürece denk düşmektedir. 12 Eylül askeri darbesini gerçekleştiren Cunta şeflerinin Laik, yurtsever olduklarını hiçbir kimse iddia edemez. NATO’cu ve pragmatiktirler. Çıkarları ve iktidarları için yapmayacakları hiç bir şey yoktur. Bu çerçeve de dini kullanmaktan ve ülkeyi satmaktan da geri kalmayacakları açıktır. Cunta Şefi Kenan Evren’in Kuran-ı Kerim’den Sureler okuyarak konuşmalarına başlaması, uçaklardan Kuran Sureleri ile başlayan bildirilerin dağıtılması, Alevi köylerine camilerin yapılması ve din bilgisi dersinin okullarda zorunlu hale getirilmesi, Camilerin ve İmam Hatip Okullarının sayısının hızla artması, tarikatların hızla yayılması, Amerikan-Suudi ortaklılığını ifade eden sermayenin Türkiye’de faal bir duruma geçmesi vb. hep bu dönemde yaşanmıştır.

Fethullah Gülen ise bu süreçte 12 Eylül askeri faşist cuntasının yarattığı böylesi koşullarda konumlanışını sürdürmüştür. Bugün AKP kadroları diye adlandırılan kişiler de bu dönemin devlet fideliğinde yetişmişlerdir.

Bu şekilde Türkiye’de 12 Eylül’le başlayan “İkinci Cumhuriyet”le birlikte paradigma ve siyasal yapılanma değişime uğramaya başlamıştır. O zamana kadar öne çıkarılan “Türk-Turancı Milliyetçiliğinin” yerini “Türk-İslam Sentezi” olarak adlandırılan Türk Milliyetçiliği almış, bürokratik devlet şekillenişi; küreselleşen sermayenin değişen koşullara göre Türkiye’deki çıkarlarına daha uygun hale getirilmeye başlanılmıştır. Böylece TC devleti 12 Eylül’ün cunta şefleri tarafından yeniden restore edilme sürecine çekilmiştir. Fethullah Gülen ve teşkilatı tam da yaşanan bu değişim sürecinin içerisinde kendilerine biçilen rol çerçevesinde hareket etmişlerdir. Aslında 12 Eylül Fethullah Gülen ve teşkilatının gelişip-serpilmesi tüm imkânları sunmuştur. Tabi ki burada sormak ve cevabını da bulmak gerekmektedir.

Cemal Şerik

Fethullah AKP’ye Emir Veriyor Gülerce de Taraf’a...

Veysi SARISÖZEN
Taraf’ta bir şeyler oluyor.

Hüseyin Gülerce’nin ilan ettiği “yol ayrımı”, bu gazetede de, Nabi Yağcı ve Roni Marguiles’i hedef alan yazılarla derinleşiyor.


Belli ki, Fethullahçı unsurlar hareketlenmiş.


Bunlar “yazar-polis”  Emre Uslu’ya sırtlarını dayamışlar ve eleştirdikleri yazarları “PKK şiddetini savunmakla” suçluyorlar. Suçlamalarını gazete sınırları dışına da taşırıyorlar ve tüm Fethullahçı medyatörler gibi, Radikal yazarı Yıldırım Türker’i ve Milliyet yazarı Nuray Mert’i de hedef tahtalarına koyuyorlar.


Tartışmanın içeriğinden bağımsız olarak gazetedeki “derin çekirdek”, Fethullah Gülen’in Amerikalardan verdiği “kökünü kurutun, işini bitirin” “fetvasının” ve Başbakan ile İçişleri Bakanı’nın medyada KCK operasyonu adı altında BDP’ye yönelik saldırıyı eleştiren yazarlara gözdağı vermesinin gereğini yerine getiriyorlar.


Önce bu “derin çekirdeğin”, fonksiyonları üzerine birkaç söz: Yıldıray Oğur, gazetede, bir zamanlar sosyalistlerle, örneğin Roni Marguiles’in üye olduğu Devrimci Sosyalist İşçi Partisi üyeleriyle birlikte pek çok ciddi eyleme imza atan “genç sivillerin” Kürt Özgürlük Hareketi’yle dayanışmasını önlemek için canla başla çalışıyor. Bunu başarıyor da. Hareket sönümlenme sürecinde. Askeri vesayetin yerini, AKP’nin ele geçirdiği devletin siviller üzerindeki vesayeti aldı. O nedenle utanmaz bir demagojiyle bu kişi, Roni Marguiles’e dil uzatıyor. Üstelik Roni’nin bunlara verdiği yanıtın “lüzumundan fazla” diplomatik olmasına rağmen...


Ciddiye alınabilecek ikinci isim ise Markar Eseyan... Bu kişinin belli ki fonksiyonu çok daha önemli. Onun amacı, soykırıma uğrayan Ermeni halkından geriye kalan Türkiye Ermenilerinin, Hrant Dink’in açtığı “Kürt halkıyla dayanışma” yolundan yürümesini engellemek. AKP hükümeti için bu çok önemli. Geçtiğimiz seçimlerde, Kürt Özgürlük  Hareketi’nin bir Süryani demokratını TBMM’ye göndermesinin uluslararası çapta yarattığı etki biliniyor. Eğer onun yanında bir Ermeni demokratı da meclise gönderilebilseydi, bu AKP’nin uluslararası alanda Kürt Özgürlük Hareketi’ni tecrit etme politikasını yerle bir ederdi. Eğer şimdi Hrant yaşıyor olsaydı, onun temiz vicdanı AKP’nin saldırganlığı önünde, Ragıp Zarakolu’na siper olurdu... Ermeni toplumunu Kürt Özgürlük Hareketi’nden akıl almaz bir “militanlıkla” uzak tutmak için didinen Eseyan Hrant’ın yolundan yürümüyor.


Gelelim içeriğe...


Bunlar savaşın trajik ve tekil sonuçlarını dillerine mide bulandıracak bir demagoji ile doluyorlar. Hepimizin derin ve samimi bir üzüntüyle karşıladğımız sivil Kürt kayıpları hakkında aşağılık bir “istismar” peşindeler. Şimdi soralım bakalım: Kürt militanlar, kendi yurttaşlarını gerçekten de “terör” olsun diye mi “öldürüyorlar”? Onların kendi yurttaşlarını “öldürme” nedenleri ne olabilir? Onları “korkutmak” olabilir mi? Neden? Kendi topraklarında, kendisini destekleyen bir halkın sivil bireylerini öldürmesi için PKK’nin hiçbir nedeni yok. Ama olaylar esnasında AKP güçlerinin etrafa rastgele ateş açmasının nedeni açık: Onlar açılan ateşten yarın tutuklayacakları insanların öleceğini bilmekteler...


Bu ekibin ikinci demagojik tezi şu: Hem AKP’nin, hem de PKK’nin şiddetine eşit biçimde karşı çıkılmalı...


Hiç kimse bunlara “eşit biçimde karşı çıkmayın, PKK’nin şiddetine az, AKP’nin şiddetine çok karşı çıkın” demiyor.


Denen şu: Hepimizin karşı olduğumuz “savaş” ya da “şiddet” asıl olarak kim tarafından sürdürülüyor?


Ekip, bu soru karşısında sarımsak görmüş vampir gibi suratını gizleyerek demagojinin karanlıklarına kaçıyor...


Sorulması gereken soru “iki şiddet eşit mi, değil mi” sorusu değil.


İster “eşit” deyin, ister “eşit değil” deyin, ama şunu sorun: Karşı olduğumuz şiddet neden devam ediyor ve barış gelmiyor?”


Ekip, “çünkü diyor, PKK demokratik hakları şiddetle almaya çalışıyor.”


Bu kanlı sonuçlara yol açan, en aşağılık yalandır.


Çünkü, AKP, Kürtler ancak silahla alınabilecek ayrı devlet kurma hedefinden barış için vazgeçtiği halde, Kürtlerin kimliğini, dilini tanımıyor, Kürtlerin kendi kendisini özerk bir toplum olarak, kendi kimliği ve diliyle yönetmesini önlemek için PKK’yi savaş yoluyla tasfiye etmeye, BDP’yi tutuklama yoluyla kapatmaya çalışıyor ve şiddet ve savaş bu nedenle sürüyor...


Ekip kıvranıyor: “Ya Silvan...”


Ne Silvan’ı... Savaşta asker ve gerilla kayıplarından doğal hiçbir şey olamaz.


Konuşun bakalım: Parlamenter bir rejimde KCK tutuklamaları gibi bir tutuklama olabilir mi?


Bu tutuklamaların Silvan’dan iki yıl önce başladığını da kafanızın bir köşesine yazın...


Siz bu savaşta “köklerini kurutun, işlerini bitirin” diyen Fethullah’ın saflarında, AKP’nin yürüttüğü savaşın ve KCK tutuklamalarının yanındasınız.


Saldırdığınız insanlar ise, ne PKK’lidir, ne KCK’li... “Barışın yanında, AKP’nin yürüttüğü savaşın ve tutuklamaların karşısındalar...”


O kadar.