16 Ekim 2011 Pazar

Bütün Farklılıkları Kapsayan Bir Program


  • Kongre Girişimi’nin Ankara’da gerçekleştirilen genel kurulunda program ve tüzük üzerine yürütülen tartışmalarda kongrenin ruhuna uygun olarak bazı değişiklik önerileri tartışıldı. Tartışmalarda bütün farklılıkların kendilerini ifade edebileceği, halkların ve inançların birlikteliğin temellerinin en açık biçimde oluşturulduğu bir metin oluşturulması gerektiği ifade edildi. Farklı kesimleri temsilen programa ve tüzüğe ilişkin söz alan delegelerin konuşmalarından notlar ise şöyle:

    EMEKTEN YANA SENDİKALAR KONRE GİRİŞİMİ’NE

    Gıda İş Genel Sekreteri Seyit Aslan, Türkiye’nin birikmiş sorunlarının içerisinde en can yakıcı olanın çeşitli biçimlerde süren savaş olduğunu, kongre girişiminin ise bu savaş karşısında halkların eşit birlikteliğini sağlayacak bir oluşum olduğunu ifade etti. Bu sürecin aynı zamanda emek haklarının da en sert biçimde geriye götürülmeye çalışıldığı bir süreç olduğunu belirten Aslan, kongre girişiminin dışında kalan emek örgütlerine de bir çağrı yaptı. “Bugün emekten yana olan sendikaların bir karar vermesi gerekiyor, ya varolan anlayıştan yana olacaklar, ya da imkanlarını ve olanaklarını tümden kongre hareketiyle birleştirerek işçilerin ve emekçilerin haklarının kazanılmasında rol oynarlar”. Kongre Girişimi’nin programında işyerlerine kadın ya da erkek çalışan sayısı gözetmeden kreş zorunluluğu getirilmesine ilişkin bir talebin yer alması gerektiği, her aile için insanca yaşanacak bir ücret için de mücadele kararlılığının ifade edilmesi ve 35 saatlik işgünü ibaresinin yer almasını talep etti.

    PROGRAMIMIZIN BİR UFKU VE UMUDU OLMALI

    İmece Kadın Sendikası Girişimi Sözcüsü Serpil Kemalbay ise programın ruhunda işçi sınıfı vurgusunun yeterince yapılmadığını, yerellerden ve alanlardan doğrudan katılım mekanizmalarının yeterince tanımlanmamış olmasının da bir eksiklik olduğunu söyledi. “Programımızın bir ufku ve umudu olmalı” diyen Kemalbay, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının kadınların ezilmişliğini yeterince açıklayan bir kavram olmadığı için erkek egemenliğine karşı mücadele ekseninin de yer alması gerektiğini ifade etti. Bir de kadınların ev içi emeğinin değerlendirilmesi için de bir ibare yer almasını talep etti.
    İstanbul 1. Bölge’den delege olarak katılan tekstil işçisi Fikriye Akgül de özellikle kadın işçiler için bu kongrenin umut olabilecek somut kararlar alması gerektiğini söyledi. “Buraya gelirken fabrikamda  arkadaşlarım şunları kongreye iletmemi istediler. Esnek çalışma, kuralsızlaştırmaya karşı, kadınların eşit işe eşit ücret için mücadelesinde destek olabilecek  kararlar alınmalı. Bulunduğum mahallede bu kongrenin çalışmasına 5 yaşındaki çocuğumla katılıyorum, çünkü bu kongrenin çocuğumun geleceği için de olduğunu biliyorum. Ben döndüğümde arkadaşlarıma kağıt tartışması yapıldı demek istemiyorum, ben bizim için şu kararlar alındı, şimdi yola çıkma zamanı demek istiyorum. Yüzde 50 kadın kotasını çok önemsiyorum, çünkü biz kadınlar üstümüzdeki bütün yüklere rağmen iktidarı sallayabilecek güçteyiz. Şimdi önümüzdeki günler için karar alma zamanı” dedi.

    KADINLARIN MÜCADELESİ PROGRAM VE TÜZÜKTE

    14 kadın delegenin imzasıyla divana sunulan değişiklik önerisinde programda kadın mücadelesine ilişkin ifadelendirilen kısmın tümden değiştirilerek erkek egemenliğinin özgül bir ezme biçimi olduğunun kabul edilmesini ve kadınların  özgürleşme mücadelesi perspektifini benimsemesi önerildi.  Kongrenin kadın örgütlenme modeli olarak meclis tipi örgütlenmeyi benimsemesi de tartışmalar arasında yer aldı.

    FARKLILIKLARA TEMSİLİYET EN ÇOK KONUŞULAN KONU
     
    Engelliler adına konuşan delegeler de kongre bileşiminde engellilere de kota ayrılmasını talep ettiler.

    KAOS GL temsilcisi Ali Erol, açılış konuşmasında kongrenin çerçevesini çizen Ertuğrul Kürkçü’nün homofobiyle mücadeleyi, göçmen haklarını ve engellilerin sorunlarını söylemeyi unuttuğunu, burada eğer yeni bir Türkiye resmi görmek istiyorsak  90 yıldır ulus devletin sahte birlikteliğinin dışında  bütün farklılıkları gözetilmesi gerektiğini söyledi. “Bu toplumdaki her türlü ezilmişliği kendimize değer olarak alıyorsak LGBT realitesini de göz önüne almalıyız.  Biz bir 90 yıl daha yok sayılmak istemiyoruz” dedi.


    HALKLARA ULAŞMAK İÇİN SOMUT ÇÖZÜMLER

    Çerkes halkının gazetesi Jineps adına konuşan İnci Hekimoğlu, bütün Çerkesleri temsil etmediğini, çünkü Çerkes halkının Kürt hareketine karşı bir önyargıyla “biz de mi bölücülük yapacağız” diyen bir kesimi olduğunu, ancak Çerkeslere yönelik de “onlar ırkçı, faşist” gibi önyargıların beslendiğini ifade etti. “Kongre Girişimi’nde  zaten örgütlü olanlara değil, örgütlü olmayanlara ulaşmak, mesajların halka doğru ulaşmasını sağlamak görevimiz var. Bunun için de örgütlenme mekanizmalarını tartışmamız gerekiyor. Bu kongreden sadece siyasi partilerle yürünecekse, bu yeterli olduğu düşünülüyorsa bir hareketten söz edemeyiz” diyen Hekimoğlu bunu sağlayacak olanın da tüzük ve programda halkın somut sorunlarına somut çözümler vererek olabileceğini söyledi.

    Avrupa Süryaniler Birliği adına konuşan Tuma Çelik, tüzüğün farklılıkları karşılamak için biraz daha geliştirilmesi gerektiğini bunun için de ortak bir oluşturmak gerektiğini söyledi.  “Bu da bir arada çalışarak olabilir, bütün herkese belirli bir imkanın sunulmasıyla olur” diyerek kongrede halkların temsilcilerine belirli bir yüzdelik ayırmayı önerdi.

    İzmir’de Süryanilerle dayanışmak için bir platform kurduklarını ifade eden gazeteci Zeynep Karaduman Türk kadınlarına bir çağrı yaptı, “lütfen Türk kadınları olarak, yaşatılan bu çirkin savaşı durdurmak için hep beraber yürüyelim” diyen Karaduman, halklara yaşatılan acılar için de özür dilediğini söyledi. 


    (Ankara/EVRENSEL)

Yaşasın Halkların Demokratik Kongresi!


  • Kongre girişimi 2 günlük tartışmaların ardından mücadele kararlarıyla yoluna devam ediyor. 

    Kongrede demokrasi sorunlarından emek hareketine, doğanın talanından, kadınların ve gençlerin acil taleplerinin savunulmasına kadar bir dizi karar aldı. Çok sayıda kesimin temsilcisinin katıldığı kongreyle ortak yürüyüş başlamış oldu. Kongre Girişimi bundan sonra yoluna Halkların Demokratik Kongresi ismiyle devam edecek.

    Kongre Girişimi bileşenleri bugünkü son oturumda program ve tüzük taslaklarıyla karar önerilerini de oyladı. Program ve tüzüğe ilişkin 2 gün boyunca yürütülen tartışmalarda ortaya çıkan eğilimler doğrultusunda taslaklara son hali verildi. Taslak olarak ortaya konan program büyük oranda kabul edilirken, çeşitli maddelerde değişiklik yapıldı, kadın hareketine ilişkin bölüm tümden değiştirilirken, ek maddeler de konuldu. Programın son hali, yürütülen tartışmalardaki değerlendirmeler de göz önüne alınarak seçilecek yürütme kuruluyla verilecek.

    MÜCADELE KARARLARI ALINDI

    Kongre Girişimi, önümüzdeki dönem ilerleteceği mücadele hattını ortaya koyan kararlar da aldı. Bu kararlar, kongre girişiminin bütün bileşenlerinin ortaklaştığı ve uygulanmasında sorumluluk alacağı kararlar olarak değerlendirilecek. Bu kararların başlıkları ise şöyle:

    * Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için mücadele,

    * Demokrasiyi kazanmak için mücadele (siyasi partiler yasası, 


    TCK, Anayasa, özel yetkili mahkemelere ilişkin mücadele),

    * Vicdani red ve antimilitarizmin savunulması,


    * Gençliğin sınavlar, eğitimin içeriği, anadilde eğitim gibi konulardaki temel taleplerinin ve mücadelelerin sahiplenilmesi,


    * Emek mücadelesinin son dönemde yükselttiği taleplerin sahiplenilmesi,


    * Sürmekte olan HES, termik santral, nükleer santral karşıtı mücadelenin desteklenilmesi ve taleplerinin takipçisi olmak, su sorunu, ekolojiyi ilgilendiren yasal çerçeveye ilişkin talepler, ekolojiye ilişkin anayasada yer alacak maddelere ilişkin çalışmalar yapmak, bu konuda bir merkezi miting düzenlemek,


    * Halklar ve özgürlükler: anadilde eğitim meselesini bütün halklar için tartışan, devlet arşivinin açılmasını içeren taleplerin desteklenmesi, bu konuda etkinlikler, atölyeler, kurslarla bu konunun değerlendirilmesi,


    * Füze kalkanının ülkemize yerleştirilmemesi için mücadele ve Ortadoğudaki gelişmelerde halkların taleplerinin desteklenmesi,


    * Altın aramada kullanılan teknolojik yöntemlerin yarattığı tahribata karşı mücadele,


    * 12 Eylül darbesiyle hesaplaşma,


    * 1915 Ermeni Soykırımının tanınması,


    * Kadına yönelik şiddete karşı  aktif mücadele, cinsiyetçiliğe, homofobi ve transfobiye karşı mücadele, barış mücadelesini yürüten kadınların birlikte mücadelesini oluşturmak için çaba sarfedilmesi,


    * Esnafın sorunlarına ilişkin mücadele,


    * Faili meçhuller ve toplu mezarların açığa çıkarılması için mücadele,


    * Kadın örgütlerinin mücadelesinin ortaklaştırılması

    Bu başlıklar altında alınan karar önerileri genel anlamda kabul edilirken, kararların ilanı ilk Kongre Meclisinin bu başlıklardaki kararların ayrıntılandırılmasıyla gerçekleştirilecek.

    SEÇİM PARTİSİ KURULACAK

    Kongre Girişimi, iki günlük genel kurulun ardından partileşme kararı aldı. 20 bölgeden 820 delegenin oy çokluğuyla alınan kararda Kongre Girişimi, yerel yönetim ve milletvekili genel seçimlerinde siyasal amaç ve çıkarlarının ifadesi olacak ve temsil gerekliliklerini karşılayacak bir parti oluşumunu başlıca örgütsel hedeflerinden biri olarak benimsedi. Kurulacak partiye ilişkin alınan kararda yapılan tarif ise şöyle: “Kongre bileşenleri, partide yer alıp almamakta bütünüyle özgürdür. Partiye katılan kongre bileşenleri katılmayanlar karşısında bir ayrıcalık kazanmaz, katılmayanlar da katılanlar karşısında hak kaybına uğramaz. Kongre bu hedefi gerçekleştirmek üzere Kongre Meclisi’ni görevlendirir.”

    Bileşenlerin partiye katılımı ve partinin işleyiş kurallarına ilişkin usul ve esaslar, bu genel kurulda oluşturulan 101 kişilik Kongre Meclisi’nin toplanmasının ardından şekillenecek.  Türkiye’nin 20 bölgesinden seçilen delegelerle Türkiye’nin farklılıklarını içeren Kongre Genel Meclisi partinin kurulmasına ilişkin çalışmalar yapmakla görevli olacak. (Ankara/EVRENSEL)


     
    HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ

    Kongre’de tüzük ve program tartışmalarının ardından Kongre’nin bundan sonra yoluna Halkların Demokratik Kongresi ismiyle devam etmesi kararı alındı. Delegeler yeni ismi büyük bir coşkuyla kabul etti.

    Ayrıca Kongre Genel Meclisi üye sayısı 101’den 121’e yükseltildi.  17 isim önerisinin yapıldığı Kongrede, Halkların Demokratik Kongresi ismi ‘Yaşasın Devrim ve Sosyalizm’ ve ‘Yaşasın Halkların Kardeşliği’ sloganlarıyla kabul edildi. İsmin belirlenmesinden sonra Suavi, ‘Drama Köprüsü’ adlı parçayı seslendirdi ve ardından sahneye Ferhat Tunç, İlkay Akkaya ve Yasemin Göksu’yu davet etti. Sanatçılar hep birlikte ‘Çav Bella’ marşını seslendirdi. Salon alkışlarla ve sloganlarla coşkuya ortak oldu.


     
    İNSANCA YAŞANACAK BİR DÜNYA İÇİN...

    Türkiye'nin dört bir tarafından gelen her milliyet ve inançtan, aydın, sanatçı, işçi, işsiz, öğrenci, kamu emekçisi, kadın, insanca yaşanacak bir Türkiye özlemini dile getirdi. Gazetemize Konuşan delegeler, büyük bir adım atıldığını ancak asıl mücadelenin bundan sonra başlayacağını dile getirdiler.

    TÜRKİYE’NİN TÜM RENKLERİ BURADA
    Hasan Kıyafet (Yazar):

    Balgat Balgat olalı böyle tatlı bir kongre yaşamadı. Her fraksiyondan sosyalistler, her renkten, her dilden insanlar burada buluştu. Özellikle Kürtleri suçluyorlardı: Kürtler milliyetçi ve ırkçı mücadele veriyor diye. Değil. Kürtler öyle olmadığını bu hareketle kanıtladı.  

    TALEPLERİMİZİ BİRLEŞTİRECEĞİZ
    Satılmış Başkavak (Tüm Köy-Sen Temsilcisi): 

     Bu kongreden beklentimiz mücadele eden tüm kesimleri birleştirmesidir. Burada Kürtlerin kendi taleplerini, işçi sınıfının mücadelesini ve köylülerin talepleri için sürdürdükleri mücadeleyi ortaklaştırabileceğimizi gördük. Bu açıdan mutluyuz.

    ‘DİL İNSAN HAKKIDIR’
    Selma Koçiva: (Laz Delege):

      Laz halkının mücadelesinin bir boyutu da kültür ve ana dil mücadelemizdir. Lazca, UNESCO tarafından 2009’da kaybolmakta olan 18 dil arasında değerlendirildi. Eski Lazca yer isimlerimizin iade edilmesini, anadillerimizin üniversitelerde okutulmasını, kimliğin, kültürel aidiyet ve vatandaşlığın netleştirilmesini, anadilimizin korunma altına alınmasını ve müfredata alınmasını istiyoruz. Bu kongre oluşumundan haberdar olduğumuzda buranın kapsamı beni sosyalist bir Laz kadını olarak heyecanlandırdı. Ben Laz mektebinin bir delegesi olarak geldim.

    ‘SORUMLULUK ARTTI’
    Ferhat Tunç (Sanatçı):  

    Taleplerimiz çok net bir şekilde dile getirildi. Birleşmek adına Ankara’da çok tarihi bir adım atıldı. Esas bundan sonra görev ve sorumluluklarımız artıyor. Önümüzdeki süreçte Kongre’yi; bu ülkede sistemle sorunları olan tüm kesimleri, sol- sosyalist güçleri, ezilenleri kongre çatısı altında görenleri ortaklaştıran bir mücadele meclisi olarak görmek lazım.

    ‘ASLOLAN SOKAĞI ÖRGÜTLEMEKTİR’
    Sebahat Tuncel (BDP İstanbul Milletvekili): 

    Asıl işimiz şimdi başlıyor. Bugüne kadar bunun altyapısını hazırladık. Başlamış bitmiş değil, yeni başlayan bir şey olduğu için heyecan verisi. Tarihi bir zorunluluk ve sorumluluk var önümüzde. Türkiye’de herkes bu sorumluluğu yerine getirmek zorunda. Buradan çıkacak görev parlamentoda da yansımasını bulacak. Asıl olan sokağı örgütlemektir, ama sokağı örgütlemenin parlamentoya da bir yansıması olacaktır.

    ‘TEKEL İŞÇİSİNE ÇAĞRI’
    Cemalettin Özden (Eski TEKEL işçisi):

    Bu girişim başladığından beri herkeste heyecan var. Bu kongre tüm işçiler açısından önemli. Buradan tüm TEKEL işçilerine seslenmek istiyorum: Bir an önce bu kongre çatısı altında yer almalılar. Ankara’nın sokaklarında 78 gün boyunca haykırdığımız talepler bu kongrede kendini bulmuştur.

    ‘ALEVİLERİN TALEPLERİ İÇİN BURADAYIZ’
    Tahir Aslandaş (Sivas Alibaba Dergahı Başkanı): 

    Alevi Bektaşi ve Kızılbaş cemaati olarak Osmanlı ve cumhuriyet mağdurlarıyız. Osmanlı mağduriyetimiz cumhuriyetle ikiye katlandı. Oylarımızı aldılar bizi oyaladılar. Bir kişi ve bir toplum kendi kendini ifade edebilmeli. Bir başka parti ağalarından medet ummamalıyız. Böyle bir oluşumu bekliyorduk yapılmasına da önayak olduk.  Biz de hakkımızı aramak için buraya geldik. Aleviler dayatılanın, alışılmışın dışına çıkabilmeli. Onurlu mücadelesini veren dik duran bir Alevilik istiyoruz. Cemevlerimiz, dergahlarımızın iadesi, zorunlu din derslerinin kaldırılması, Alevi köylerine cami yapmaktan vazgeçilmesi gibi taleplerimizle buradayız.  

    ‘BU KONGREYİ HALK YAPIYOR’
    Ahmet Nursoy (Kocaeli Üniversitesi): 

    Kocaeli’den geliyorum. Bu atmosfer huzur verici. Biz öğrenci olarak  üniversitelerimizde tekçi zihniyetten kurtulmak istiyoruz. Öğrencilerin anadilde eğitim, barınma hakkı gibi talepleri de var. İçeride herkes dinleniyor, herkes tüzüğe müdahale ediliyor. Bunu halk yapıyor, bizler yapıyoruz. Güzel olacak diye ümitliyiz.

     ‘ÖZGÜRLÜK BURADA’
    Sinan Demirdöven (Kayseri Üvey Evlatlar Platformu):

      Lezbiyen, gay, trans ve transeksüellerin, İranlı, Afganlı mültecilerin sorunları ile ilgili duyarlı insanların bir araya gelmesinden oluşan bir platformuz. Türkiye’de ‘ben nefes alamıyorum’ diyen herkese yardım elini uzatmak için bir araya geldik. Tek kaygımız özgürlük ve özgürlük sözü de burada. Biz o yüzden buradayız.

    ‘GAZETECİLERİN YERİ BURASI’
    Özcan Yaman (Gazeteci-Fotoğrafçı): 

     Burada geleceğe yönelik çok büyük umutlar gördüm. Bütün gazeteciler bu çalışmada yer almalı. Ama burjuva medyasının görmezden gelmesi sürüyor, burada başarı kazandıkça bu mücadeleyi görecekler. O gazetelerde, medyada çalışan gazetecilerin de  yeri burası.

    ‘TÜM TOPLUM İÇİN BEKLENTİMİZ VAR’
    Gülseren Adaklı (Eğitim Sen Ankara 5. No’lu Şube Başkanı):

      Buradan sadece akademisyenler için değil, tüm toplum için bir şeyler bekliyoruz. Akademisyenlerin kendilerine özgü problemleri var ama toplumun çok yakıcı ve onları da kapsayan büyük problemleri var. Yüksek öğretimin yeniden yapılandığı bir dönemden de geçiyoruz. İnanılmaz yıkıcı bir süreç.

    ‘TÜRKİYE İÇİN FIRSAT’
    Serap Kurt: (Sosyal Araştırmalar Vakfı yöneticisi):

    Kongrenin Türkiye halkları için bir fırsat olduğu düşünüyorum. Birlikte mücadeleye doğru yol alırken buradaki heyecanın daha da yükseleceğini, daha temiz ve daha güvenli bir ilişkinin kurulacağını ve bu güvenli ilişkinin mücadeleyi yükselteceğini düşünüyorum.

    ‘EŞİTLİK İSTİYORUZ’
     Katina Karanikola (Rum Delege): 
  • Kongreden azınlık olarak bazı beklentilerimiz var. Eşit vatandaşlık, barış kardeşlik gibi. Bütün bunları istiyoruz.
    ‘SENDİKALAR KONGREYLE BİRLEŞMELİ’
    Seyit Aslan (Sendikacı): 

    Türkiye sendikal hareketi bir karar vermeli. Ya var olan sistemin devamından yana olacaklar ya da burayla birleşecekler. Saflar netleşmeli. (Ankara/EVRENSEL)


     
    ‘KONGRE TÜM EZİLENLER İÇİN UMUT VAAD EDİYOR’
    Selma Gürkan (Emek Partisi Genel Başkanı):  

    Bu kongre ülkenin temel sorunlarının derinleştiği bir süreçte gerçekleşiyor. AKP hükümeti hem demokrasi alanında hem de ekonomi ve emek alanında hak gasplarına devam ediyor. Kongre, Kürt sorununun demokratik çözümü başta olmak üzere halk için ekonomik politikaların uygulandığı, din ve vicdan hürriyetinin sağlandığı, gençlerin geleceksizliğe mahkum edilmediği, kadınların ölüm tehditleri yaşamadığı bir Türkiye’nin inşası için önemli bir adımdır. Bütün ezilenler için umut vaat ediyor. Ben bu umudun gerçeğe dönüşeceğine inanıyorum..

Şırnak Cumhuriyeti’nde Darbe!



  • Şırnak’ta “KCK operasyonu” adı altında tutuklanan 5, hakkında yakalama kararı çıkartılan 1 belediye başkanı, 15 belediye meclis üyesi, 3 belediye başkan yardımcısı, bir belediye başkan vekili ile 6 il genel meclis üyesi İçişleri Bakanlığı tarafından görevden uzaklaştırıldı.

    Şırnak’ta 21 ile 23 Eylülde “KCK operasyonu” adı altında tutuklanan ve haklarında yakalama kararı çıkartılan belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ve il genel meclis üyeleri İçişleri Bakanlığı tarafından jet karar ile görevden uzaklaştırıldı. İçişleri Bakanlığı tarafından gönderilen resmi yazıda belediye başkanları ile belediye meclis üyelerinin Anayasanın 127’nci maddesinin 4’üncü fıkrası ile 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 27’nci maddesi uyarınca görevden uzaklaştırıldığı bildirildi.

    ANAYASA’NIN 127.MADDESİ

    Anayasanın 127. maddesine göre, mahalli idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri, konusundaki denetim yargı yolu ile olur. Ancak, görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir.

    5393 sayılı Belediye Kanunu’na göre; görevleriyle ilgili bir suç nedeniyle haklarında soruşturma veya kovuşturma açılan belediye organları veya bu organların üyeleri, kesin hükme kadar İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılabilir.

    BARO: KARAR DOĞRU DEĞİL

    Konuyla ilgili gazetemize konuşan Şırnak Baro Başkanı Nuşirevan Elçi İçişleri Bakanlığının belediye başkanları ve il genel meclis üyelerini görevden uzaklaştırma kararının doğru olmadığını söyledi. Verilen kararla çatışmalı sürecin daha çok da körükleneceğini ifade eden Elçi, görevden uzaklaştırılanların hakkında kesinleşmiş bir karar da olmadığını dikkat çekti. Yargı kararının kesinleşene kadar herkesin masum olduğuna vurgu yapan Elçi, verilen kararın doğru olmadığı yineledi. Toplumda Kürt sorununun çözümü isteğinin güçlü olduğunu belirten Elçi, MİT- PKK görüşmesine yönelik olumsuz bir tepki gösterilmemesinin buna örnek olduğunu ifade etti. Yaşanan gelişmelerle birlikte artık sivil toplum örgütlerinin daha aktif olması gerektiğini anlatan Elçi, sivil toplum örgütlerin kamuoyunun daha duyarlı hale gelmesi için aktif çalışmalar yürütmesi gerektiğini dile getirdi.  Tutuklu belediye başkanlarının avukatları, belediye başkanlarının tutuklanma gerekçelerinin görevleri ile ilgili olmadığından dolayı İçişleri Bakanlığının verdiği kararın antidemokratik olduğu belirtti. İl Özel İdare Kanunu’nun 34. maddesine göre görevden uzaklaştırılan Şırnak il genel meclis üyeleri ise şunlar: 2009 yılında “KCK” adı altında yapılan operasyonda tutuklanan BDP Şırnak İl Genel Meclis Üyesi Emin İrmez ile 21 Eylülde Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile tutuklanan Ali Aktaş, Hasan Atak ve Sarya Ölmez’in yanı sıra haklarında arama kararı çıkartılan BDP Şırnak İl Genel Meclis Başkanı Leyla Birlik ve BDP Şırnak İl Genel Meclis Üyesi Sıtkı Demir.  


    GÖREVDEN UZAKLAŞTIRILANLAR

    Şırnak Belediye Başkanı Ramazan Uysal, Şırnak Belediye Başkan Yardımcısı Piruz Üstün, Şırnak Belediyesi Meclis Üyeleri Aydın Pusat, Gurbet Balık, Abdulaziz Bilgi, Zeynep İnan, Maruf İke, Ayşe İrmez, Mehmet Selim Basan, Cemil Yorgun, Mehmet Çakan, Yahya Barınç, Silopi Belediye Başkanı Emin Toğurlu, Silopi Belediye Başkan Yardımcısı Kadir Kunur, Silopi Belediye Meclis Üyesi Serhat Sevişoğlu, Temel Tanrıkulu ve Abdulaziz Tanrıkulu, 24 Aralık 2009’da, “KCK üyesi” olduğu iddiası ile tutuklanan Cizre Belediye Başkanı Aydın Budak, Cizre Belediye Başkan Vekili Mehmet Sacı, Cizre Belediye Başkan Yardımcısı Hanım Onur, Cizre Belediyesi Daimi Meclis Üyesi Adem Gölce İke, Cizre Belediye Meclis Üyesi Yedek Üyeleri Reşit Gün, Basri Ertene, İdil Belediye Başkanı Resul Sadak ve Uludere Belediye Başkanı Şükran Sincar.


    500 KİŞİ CEZAEVİNDE

    Şırnak’ta 29 Mart 2009 yerel seçimlerinden itibaren halkın oyları ile seçilen 2 milletvekili, 5 belediye başkanı, 2 eski belediye başkanı 16 belediye meclis üyesi, 4 il genel meclis üyesi başta olmak üzere 500’ü aşkın kişi “KCK” adı altında yapılan operasyonlar kapsamında tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.

Halklar Gerçeği Kongresi'ne Doğru


Kongre Girişimi’nin Ankara’da yaptığı kurultayın ikinci gününde Halklar Gerçeği Kongresi’nin toplanması kararı alındı.

Kongre’nin ikinci günü program taslağı üzerinde yoğun tartışmalara sahne oldu. Delegeler "Kürt sorunu, barış ve demokratik çözüm" başlıklı maddeye ilişkin, "Demokratik Özerkliğin Türkiye projesi olduğu" ifadesinin yer alması ve demokratik özerkliğin desteklenmesi önerisinde bulundular.

Öneriler üzerine söz alan Program Çalışma Komisyonu üyesi Alp Altınörs, programı oluşturma sürecinde de "demokratik özerklik" konusunun yoğun şekilde tartışıldığını belirterek, konunun kongre içerisinde daha tartışılması gerektiğini vurguladı.

Altınörs, tartışmalar nedeniyle “denge gözetilerek” ilgili maddenin aynen bırakılması yönünde karar aldıklarını kaydetti. Altınörs, program taslağının 14. maddesinin de demokratik özerklik ile bağlantılı olduğuna dikkat çekti.

Altınörs’ün dikkat çektiği taslak programın 14. Maddesinde şular belirtiliyor: "Kongremiz merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayetini, demokrasinin kazanılmasının önünde önemli bir engel olarak görür. Askerî-sivil bürokrasinin egemenliğine karşı, halkın kendi kendini yönetebileceği mekanizmaların geliştirilmesini savunur ve bu uğurda mücadele eder."

Değişiklik önerilerinin yapıldığı 20. Maddede ise şunlar belirtiliyor: "Kongremiz, tüm kimliklerin farklılıklarıyla varlığını korumayı savunur; eşit ve özgür yurttaşlık hukuku içerisinde yaşama hakkına sahip olduklarını, temel bir ilke olarak kabul eder. Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerine bu ilkesel tutum çerçevesinde yaklaşan Kongremiz, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana çözümsüzlüğe mahkûm edilen Kürt sorununun, barışçıl demokratik ve eşit haklara dayalı çözümünü savunur, bunun için mücadele eder. Kongremiz, Kürt halkının Demokratik Özerklik kararını, Kürt sorununun çözümünde önemli bir girişim olarak değerlendirir. Demokratik Özerkliğin, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesinde, halkların özgür ve gönüllü birliğinde önemli bir rol oynayacağını savunur."

Kongrede bir delegenin ulusal kimliklere "Türk" kelimesinin de eklenmesi önerisi ise delegelerin çoğunluğu tarafından reddedildi.

Kimlik tartışmaları üzerine söz alan İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Halklar Gerçeği Kongresi’nin toplanması önerisinde bulundu. Önder, "Bir halk kendini nasıl tanımlamak istiyorsa, öyle tanımlamalı. Bir Halklar Gerçeği Kongresi yapalım ve bu kongrenin sonuçlarını program ve tüzüğe ekleyelim. Kongrede bunu karar altına alsın, gündemimize alalım, 3 ay içinde bunu yapalım" diye konuştu.

Divan, programla ilgili tartışma ve öneriler ardından gelen bir önergeyi kongreye sundu. Önergede, programın mevcut haliyle kabul edilmesi, 6 ay sonra yapılacak kongrede program ve tüzükte yenilik yapılması, Halklar Gerçeği Kongresi’nin kurulması ve bu kongrede Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun oluşumuna gidilmesi yer aldı. Önerge, delegeler tarafından kabul edildi.

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Alkışlarla Karşılandı


 
Kongre Girişimi somutlaşarak, ismi Halkların Demokratik Kongresi olarak belirlendi. Halkların Demokratik Kongresi, alkış ve sloganlarla karşılandı.

Kongresi son gündemi, kongrenin isminin belirlenmesi oldu. Delegelerden 17 isim önerisi geldi. Oylama sonucunda "Halkların Demokratik Kongresi" önerisi kabul edildi. Delegeler kongreyi, "Yaşasın halkların kardeşliği", "Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm" sloganıyla karşıladı.

Ardında Divan'da yer alan Suavi, "Drama Köprüsü" şarkısını seslendirdi. Ayrıca Suavi, Ferhat Tunç, İlkay Akkaya ve Yasemin Göksu'nun birlikte 'Çav Bella" marşını okudular.

HDK'nin Genel Meclis Üyeleri Seçildi

Hakların Demokratik Kongresi'nin Genel Meclisi seçildi. Delegede milletvekilleri Levent Tüzel, Ertuğrul Kürkçü, Nursel Aydoğan, Sırrı Süreyya Önder ve Sebahat Tuncel ile akademisyenler Beyza Üstün ve Onur Hamzaoğlu da yer aldı.

HDK'nin 121 kişiden oluşan Genel Meclis üyeleri şöyle:

Levent Tüzel, Ahmet Tonak, Akın Birdal, Ali Kenanoğlu, Aydın Çubukçu, Celal Beşiktepe, Cengiz Çiçek, Ertuğrul Kürkçü, Ferhat Tunç, Gençay Gürsoy, Hacı Orman,

Lami Özgen, Mehdi Atilla, Orhan Atilla, Ömer Güven, Sırrı Süreyya Önder, Suavi, Tolga Tüzün, Tuma Çelik, Ufuk Uras, Ümit Şahin, Veysi Sarısözen, Yavuz Önen, Yusuf Gürsucu, Ferhat Kentel, Satılmış Başkavak, Öztürk Türkdoğan, Ayşe Paluş, Berat Günçıkan, Beyza Üstün, Bircan Yorulmaz, Birsen Kaya, Dilek Yağlı, Elif Akgül, Fatma Gök, Gülfer Akkaya, Gülsüm Akdoğdu, Hatice Altınışık, İlknuk Açıkdilli, İlknur Bilgen, Nursel Aydoğan, Özgür Sevgi Göral, Satı Buruncu, Sebahat Tuncel, Sultan Seçik, Şebnem Korur Fincancı, Ümide Aksu, Ümit İzmen, Yıldız İmrek, Zeynep Gambetti, Züleyha Gülüm, Nimet Tanrıkulu, Belgin Çelik, Ahmet Şafak, Ali Tektaş, Burcu Sara, Duygu Karadayı, Metin Adıyaman, Nilay Çatay, Yağmur Korkmaz, Yasemin Aydın, Yıldız Tar, Zeysu Fakir, Şamil Altan, Yakup Kadri Karabacak, Şenol Karakaş, Saruhan Uluç, Ender İmrek, İbrahim Çiçek, Yunus Öztürk, Hakan Dilmeç, Cihan Büyükdağ, Mehmet Saltoğlu, Günay Kubilay, Bülent Uyguner, Taner Güven, Kadir Akın, Hüseyin Topaç, Metin Kayaoğlu, Bülent Parmaksız, Halit Elçi, Altan Açıkdilli, Ali Özkan, Kamber Saygılı, Mehmet Turp, Seyit Aslan, Garo Paylan, Kemal Bülbül, Yakop Gabriel, Veysi Bulut, Sevtap Akdağ, Filor Ufuk, Aslı Deniz, Filiz Çay, Nazmiye Ülker, Özlem Gümüştaş, Hande Bultan, İnci Hekimoğlu, Selma Koçiva, Doğan Erbaş, İsmail Şengül, Turan Yıldırım, Ayşe Akıncı, İkbal Polat, Semra Uzunok, Serap Akpınar, Hüseyin Öge, Onur Hamzaoğlu, Remzi Altınpolat, Yurdaer Mutlu, Ahmet Kaya, Bereket Kar, Eylem Sarıoğlu, Ateş Süreli, Ayten Kutlu, Hakan Vayiç, İrfan Keskin, Ali Doğan, Elif Çetinbaş, Mahmut Çiftçi, Müslüm Acar.

'HDK, Ana Muhalefet Hareketidir'

Ruken Adalı -ANF
 
 
 

   

Kuruluşunu ilan Halkların Demokratik Kongresi, Türkiye'nin ana muhalefeti ve AKP iktidarı karşısında bir direniş odağı olduğunu duyurdu. Yayınlanan sonuç bildirgesinde ‘Demokratik Özerklik anlayışının tüm topluma yayılması’ için mücadele edileceği belirtildi.

Kongre Girişimi'nin Türkiye Kongresi'nin sonuç bildirgesi yayınlandı. Bildirgede, ‘Hakların Demokratik Kongresi’nin Türkiye'nin anamuhalefet hareketi olduğu, Türk sağının ve hakim sınıfların ortak çıkarlarının savunucusu ve dünya kapitalizminin bölgesel uç beyliği AKP iktidarı karşısındaki sahici bir direniş odağıdır’ ifadeleri yer aldı.

Sonuç Bildirgesi şöyle:

HDK’NİN KURULUŞU İLAN EDİLDİ


"Halklarımıza yöneltilmiş tüm baskı ve haksızlıkları ortadan kaldırmak, barış içinde ve insanca yaşayabileceğimiz bir Türkiye’yi kurmak üzere Kongre Girişiminin çağrısıyla bir araya gelen her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığa karşı olan bireyler ile kuruluş, örgüt, inisyatif, dernek, parti ve hareketlerin sözcü ve üyeleri, halkın kendi yönetimini kurmasını sağlamak için birlikte mücadelenin koşullarının olgunlaştığı, farklılıklarımızın zenginliğimiz ve gücümüz olduğu bilinciyle Halkların Demokratik Kongresi'ni kuruluşunu ilan ediyoruz.

ÖRGÜTLEMEYE ÇAĞRI 


Halktan, ezilenden, yok sayılandan, doğadan, emekten, özgürlükten, eşitlikten, barıştan, adaletten ve demokrasiden yana olanları, egemenlerin dayattığı neoliberal ve anti-demokratik düzenin bekası için yarışan iki ana siyasal akımın ufkunun ötesinde yeni bir toplum, insanın insana kulluğunun son bulacağı sömürüsüz bir düzen, insanca bir yaşam için ortak mücadeleyi örgütlemeye çağırıyoruz.

WALL STREET, KAHİRE, GAZZE… 


Toplumsal yaşamı yıkan, insanı yalnızlaştıran, bireyi kendi emeğine, topluma, kimliğine ve doğaya yabancılaştıran kapitalist sistemin küresel hakimiyetine, sömürü ve baskı aygıtlarına karşı, dünyanın her yerinde, Wall Street'te, Santiago de Şili’de, Kahire'de, Tunus'ta, Caracas'ta, Gazze'de mücadele edenlerle omuz omuza, ayrı yataklarda süregiden mücadelelerin birbirine bakması ve birbirinden güç alması, bu topraklarda da ortak mücadele ve dayanışma ruhunu beslemesi, sisteme karşı güçlü bir yığınağın oluşması iradesiyle ileriye doğru yeni bir adım atıyoruz.

TUTSAKLARA SELAM 


AKP Hükümeti ve devletin siyasal alana yönelik tutuklama saldırıları koşullarında toplanan Kongremiz, hapishanelerdeki tüm siyasi tutsakları selamlayarak derhal özgürlüklerini talep etti.

HDK AKP’YE KARŞI DİRENİŞ ODAĞIDIR


Halkların Demokratik Kongresi Türkiye'nin ana muhalefet hareketidir. Türk sağının ve hakim sınıflarının ortak çıkarlarının savunucusu ve dünya kapitalizminin bölgesel uç beyliği AKP iktidarı karşısındaki sahici bir direniş odağıdır.

* Tüm demokratik ve toplumsal muhalefet güçlerinin mücadele alanları, Halkların Demokratik Kongresi'nin ortak mücadele alanıdır. Kongremiz, bu alanlardan beslenen güçleriyle tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; emekçilerin, göçmenlerin, kadınların, köylülerin, gençlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT bireylerin, dışlanan ve yok sayılan bütün halkların, tüm inanç topluluklarının,kadını hayatın tüm alanlarında görünmeyen emeğinin görünür kılınması için mücadele eder, doğa ve yaşam mücadelesi sürdürenlerin buluştuğu bir ortak mücadele zemini olmak üzere seferber edecektir.

YENİ ANAYASA VURGUSU 


Halkların Demokratik Kongresi, süre giden savaş ve çatışmanın kaynağında yatan tekçi ve inkarcı yurttaşlık tanımının anayasa ve yasalardan kaldırılması; bütün kimlik ve kökenlere eşit mesafede bir "yeni anayasa" yapılması; tüm kimliklerin farklılık ve varlıklarının korunması; eşit ve özgür yurttaşlık hukuku içerisinde yaşama hakkına sahip olduklarının tanınması için mücadele edecek, başta anadilinde eğitim hakkı olmak üzere eğitim ve kültür politikalarının hazırlanmasına ve uygulanmasına halkların katılımının hayata geçirilmesi, kadının emeğinin, bedeninin, kimliğinin üzerindeki baskı ve sömürü mekanizmalarının son bulması için mücadele edecek, egemen sınıflara ve cinse tanınan imtiyazların kaldırılması için çaba gösterecektir.

DEMOKRATİK ÖZERKLİK ANLAYIŞININ TÜM TOPLUMA YAYILMASI 


Halkların Demokratik Kongresi, son 20 yılda 30 bini aşkın insanın yaşamına mal olan Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklanan savaşın sona ermesi ve barışçıl, demokratik ve eşit haklara dayalı bir çözüm için önemli bir girişim ve bir barış programı olarak gördüğü Demokratik Özerklik anlayışının tüm topluma yayılması; halkların özgür ve gönüllü birliği için yerelde halkların karar alma ve uygulama süreçlerine en geniş katılımını sağlayacak ve tüm farklılıkların kendini özgürce ifade edebileceği merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayetinin son bulacağı bir siyasi ve idari düzen için çaba gösterecektir.

MÜCADELE ALANLARI 


Halkların Demokratik Kongresi, emperyalizmin bölgemiz halkları başta olmak üzere, dünya halkları üzerindeki egemenlik ve baskı politikalarına, onların askerî üslerine, ekonomik, siyasi anlaşmalarına ve kurumlarına karşı mücadele edecek, Türkiye'nin bölge halklarına ve devletlerine karşı bir saldırı üssü olmasına kesinlikle karşı çıkacak, sömürgeciliğe, işgallere ve benzeri müdahalelere karşı ezilen halkların direnişlerinden yana tutum alacak, uluslararası sermaye kurumlarının dayattığı neoliberal sömürü, çevresel yıkım, doğanın ticarileştirilmesi ve talan politikalarına karşı mücadele edecektir.

Halkların Demokratik Kongresi, yarından tezi yok, bu temel hedeflerle mücadele ve örgütlenme yoluna koyuluyor.

KADINLAR, GENÇLER VE EMEKÇİLER 


Arkamızda insanlığın toplumsal eşitsizliklerle bölündüğü çağlardan bu yana biriktirdiği özgürlük mücadelelerinin deneyimleri, önümüzde keşfedilmeyi bekleyen yeni mücadele imkanlarıyla, kadınlara, gençliğe ve emekçilere dayanarak, umutla, inançla kararlılıkla başka bir dünyaya, özgürlük ve kardeşliğin dünyasına doğru yürüyoruz. Henüz yeni bir dönemecin başındayız, eşitlik ve barış mücadelesi veren tüm öznelerle yürüyüşümüzün bir anında yollarımızın kesişeceğinden kuşkumuz yok. Yolumuz açık olsun."

Bu Vahşi Yöntemler Olsa Olsa İsyan’ı Büyütür


Bu gün, dünden daha umutlu değilim.

Keşke öyle olsaydı.

Keşke önyargılarımı kırabilseydim!

Dün "Ne mutlu Türk'üm diyene" yazısının altında ayaklarında iple bağlanmış ve yerlerde sürüklenmiş o iki Gerilla'yı görünce bir kez daha anladım ki; bu iktidarların Kürtlere bakış açıları değişmeyecek.

Hangisi iktidara gelirse gelsin, asla değişmeyecek!

Bu yaklaşımları ne yazık ki Kürtlere başka çıkar yol bırakmıyor.
Kürd'e Dağ'ın yolunu, milyonlarca Kürdü infiale sürükleyen bu tür vahşi yöntemler gösteriyor. Yoksa Kürtler durdukları yerde Dağ'a çıkmaya hevesli değil.

Kaldı ki, hangi insan o amansız doğa koşullarında, büyük zorluklar altında yıllarca yaşamak ister ki?

Ne yazık ki, Kürtlere, inkar ve imha siyaseti Dağ'ın yolunu gösterdi!
Bu tür vahşi, insanlık dışı yöntemler Dağ'ın yolunu gösterdi.
Bu yüzden Dağ Kürd'ün iklimi oldu...

Şimdi o Fetullah'çı medya ordusuna soruyorum;
Neden susuyorsunuz?

Bu insanlık suçuna daha ne kadar ortak olacaksınız?

Bu nasıl bir savaş?

Bu nasıl bir ahlak?

Hangi dinde ölüler ayaklarından çekilerek karakolların bahçesinde ırkçı yazıların önüne konularak resimleri yayınlanıyor?
Hangi kitapta halka gözdağı vermek için böylesi alçakça yöntemlerin kullanılacağı yazılı?

Kürtler hakkında yaptığınız onlarca, yüzlerce, binlerce düzmece haberler hiç mi vicdanınızı sızlatmıyor?

Buna sadece Fetullah'çı medya ortak olmadı, büyük(!) medya da aynı suçu işledi. Attıkları manşetlerde "Hükümeti zorda bırakacak görüntüler" olarak vermeleri her şeyi çok iyi özetliyor. Onlar yöntemin alçaklığından çok görüntülerin internet medyasına düşmesinden rahatsız(!) olmuşlardı...

Ya her fırsatta "Kürt sorununu AKP'nin icat ettiğini, aslında Türkiye'nin böyle bir sorunu olmadığını" söyleyen CHP'ye ne demeli?

Tık yok!

Olmaz da...

Olsa bile duyarlı birkaç namuslu siyasetçiyle sınırlı kalacağı kesin.
Çünkü; Kürtlerle tarihsel husumeti olan, ve Kürt isyanlarında kullandıkları yöntemlerle Kürt bebelerinin hafızalarına kazıyan CHP zaten bu işlerin fikir babası...

Fetullah'çı medyaya bakarsanız, Kürtlerin yolu yol değilmiş. Kürtlerin haklarını bir tek onlar savunuyormuş. Sözde solculara bakıyorsunuz yine en iyisini onlar biliyor(muş)...

Yani kısaca Kürtlerin çıkarlarını Kürtler hariç, her kes düşünüyor ve biliyor(muş)!!

İktidarıyla muhalefetiyle tam bir kana susamışlık, bir vahşet örneği sergileniyor.

Daha dün ağrı isyanında, Küçük Ağrı'da bir mezar taşının üstünde "hayali Kürdistan burada meftundur" yazısını yazanlar, bu gün kılık değiştirerek, maske takarak aynı vahşi yöntemlerle Kürt hareketini yine Tenkil, tebdil ve tehcir'le bastırmaya çalışıyorlar...

Ama bu işler öyle eskisi gibi kolay değil!

Bu vahşi yöntemler olsa, olsa İsyan'ı büyütür, Kimseyi korkutamaz!

Algı’yı Saptırma Savaşı

 pkkKürdistan'da devrim durumunun devam ettiğini ve buna bağlı olarak da siyasi-askeri çizginin paralel bir rotada seyrettiğini belirtebiliriz. "Kürdistan devrimi ve zorun rolü" yapıtı, bugün gündemde ve devam etmekte olan halk savaşının bir yerde temel planlamasıdır.
Halk savaşı stratejisi, üç aşamalı olarak devam eder ama eğer Türkiye'deki devrimci önderlik sorunu çözülürse, Türk ve Kürt halkı devrimci ittifakla sömürgeci egemenliğin işini erkenden bitirerek denge sürecinde sorunu çözer. Yok eğer Türkiye devrimci önderlik sorunu çözülmez ise Kürdistan'da halk savaşı sürecinin saldırı aşaması uzun sürer.' Tamda bu gün bu süreci yaşıyoruz.

Türkiye halkının vergileriyle evlatlarını polis yapan asker yapan bir devletin, gücünün yarısını Türk halkından yarısını da dünyadaki en kirli egemen güçlerden alan bu devlet Kürt halkına; Coğrafyasına, bitki örtüsüne ve hayvanlarına yok oluşu uygulamakta iken; patlayan bombalardan, kurşun seslerinden, annelerin feryatlarından çok, liberal aydın ve köşe yazarlarının sesi daha fazla yıkım ve insanlık dışı bir ses bombardımanı çıkarmaları, beni bir insan olarak utandırıyor. Hatta yeni keşifler yapan insanlar görüyorum.

Terör, bölücülük, şaki, eşkıya, bebek katili, çete vb yakıştırmalara alıştık ama şimdide PKK faşizmi diye yeni bir kavramı sık sık duymaya başladık, hepsi de liberal aydın sıfatı kullanıyorlar.
En iyi görünen yazarçizer de devletle PKK'yi aynı kefeye koymaktadır. Efendim Türkiye'de siyaset orduya egemen oldu ama Kürt siyaseti de PKK'ye egemen olsun. Sözüm ona PKK onlara göre askeri bir hareket. Bu konuda bazı korkak Kürt asıllı Türk aydınları da her fırsatta, Anti-PKK'li olmalarından dolayı televizyonlara çıkarılma imkânlarından faydalandırılarak, doğru bilimsel algılara tecavüz etmektedirler.

Öncelikle iki gücün savaşımı vardır, bir güç tarihin derinliklerinden devir aldığı egemen efendi; Ağa, burjuva, siyasi, askeri, kültürel, ideolojik hegemonyasını sürdürmeyi elden bırakmayan Türk devleti, diğeri ise binlerce yıldır sömürülen, katledilen, horlanan hatta son olarak Türk kapitalist egemenlik döneminde hayvanlaştırılmanın eşiğine getirilen Kürt halkı. İki çizgi vardır, başka çizgi yoktur. Ya sosyalist demokrat olursun, ya da burjuva demokrat olursun. Ya yurtsever bir Türk aydını olursun, ya da yurtsever bir Kürt aydını olursun. Bunun dışında da aydın ve yazar olursun ama mert olmazsın, yiğit olmazsın adam olmazsın; burjuva aydını da olsan kendi sınıfına mertçe hizmet edersin. Bunun ayıbı olmaz ama demokrat olmazsın. Sınıfın için gerektiğinde seferberlik ilan edildiğinde eline silahta alır Kürt halkına karşı savaşırsın. Böyle aydının ellerine su dökerim! Yok ama Türkiye'de böyle yiğit cesur burjuva ilkelerine bağlı bir aydın yazar görmedim. Böyle bir yazarın çocuklarını askere gönderdiğini de gören yok zaten hepsi de korkak ve ikiyüzlü. Bunlar bir gün devrimci bir iktidar olursa sosyalistlerin ayakkabısını boyatmak için sıraya girecek kadar kaypak olurlar. Bunlar nasıl emeğin ve özgürlüğün mücadelesine faşizm diyebiliyorlar. PKK 'otoriter bir harekettİr' deseler anlamaya çalışırım; Her devrimci sosyalist hareket hiyararşiktir, bunda bilinmeyecek ne var? Acaba bu ikiyüzlü burjuva aydın bile olmayacak zatlar, PKK nedir biliyorlar mı? Kapitalizm nedir biliyorlar mı, faşizmin maddi temeli nedir biliyorlar mı? On iki eylül nesli de değiller ki hak verelim. Acaba insan beyinlerine bu denli bombardıman yapmaları için ne kadar kaynak alıyorlar?

Soruyorum bunlara ve devşirme liberal Kürt Aydıncıklarına; Türkiye'de askeri vasiyeti sınırlandıran fındık bıyıklı yeşil sermaye mi, ya da on iki eylül darbesinde bir askeri görünce esas duruşa geçen namı değer Aydıncıklar mı, yoksa on iki eylül faşist cunta karşısında kahramanca direnişi başlatan PKK hareketi midir? Sizde vicdan yoktur. Bu sorulara da cevap veremezsiniz. Bunu bir gün sizden utanacak olan torunlarınıza bu soruları sormuş olalım. Siz Türkiye halkını kandırıyorsunuz. Generallerinizi kandırıyorsunuz. Askerlerinizi kandırıyorsunuz.

Liberal aydın yoktur; bu sıfat bir safsatadır. Bu safsataların bahis etiği barış ve demokrasi söylemi Kürt halkına yeni katliamların habercisidir. Anti-PKK'li aydınlara da söylüyorum; Siz Diyarbakır zindanlarında bedenini ateşlere veren kahramanlar haykırırken, sömürgeci zulme ve egemenliğe karşı koyarken ne yapıyordunuz? Siz hangi sloganları atıyordunuz? PKK, 15 ağustos eylemini başlatırken Avrupa'nın hangi hayımında faşizmden kurtulmuş olduğunuzun sevinci içindeydiniz? Otuz yılık var olma ve savaş içinde bir ulus olarak doğumun bedeli olarak dört bin köy yakılırken, on yedi bin faili beli insanımız katledilirken, binlerce gencimiz şehit düşerken, siz neredeydiniz?
Siz Nikaragua'daki papazlar kadar namuslu, cesur ve mert olamadınız.

Türk devleti boğazına kadar sadece emperyalizmin kapı kulu olmamış; yeter ki PKK karşıtı olsun da Afrika ülkelerine bile kapı kulu olmaya razı bir politikaya çoktan yatmış. Ama PKK'yi taşeronlukla suçlar ve sivil insanları katleder. Ama sonra da PKK katletti der ve cuma namazında bunun için insanları ağlatır!

Önderliğe tecrit uygular ama derki "ne yapayım havanın suçu"! Kendisi ultra faşist sömürgeci bir devlet derki; PKK sömürgeci bir harekettir. Türk halkı egemen bir halk, Aydınları derki; Türk halkıda eziliyor, dağa mı çıksın? derler. Tam bir safsatayı ifade etmektedirler.

Sistemleşen zihinlerin bu denli kavramlara tecavüz etmede dünyada birinci olduklarına inanıyorum. Kavramla oyna; beyazın yerine siyah, aydınlığın yerine de karanlığı koyarak, öldürmeye yaşatıyorum de. Böylesi bir sistemle karşı karşıyayız.

Sömürgeciliğin varsa bir başarısı burada olabilir; yoksa Türk sömürgeciliği askeri-siyasi anlamda yenilmiş sayılır. Kürt halkının özgürlük mücadelesi aslında bir yerde, tecavüze uğrayan kavram ve yanlış algıya karşı doğru devrimci kavram ve doğru algıyı geliştirme mücadelesini vermektir. Doğru olan da budur. Sosyalizm, özgürlük, demokrasi, eşitlik, adalet ve tarih bu kavramları emperyalizme ve Türk sömürgeciliğine bırakmayacak, dahası kirletmeyecek kadar cesur ve merttir.


Erkan Eren

Ortadoğu Girdabında Kürt Hareketinin Geleceği

qamislo

Türk devletinin Kürtler ile müzakerelere son vermesi, gerillanın tüm enerjisini savunmaya yönelteceği ve liderlerinin ''başlarını çıkaramayacak'' denli ateş altına almasının nedenlerinden biri de, PKK'nin Suriye'deki duruma müdahele etme kabiliyetine ket vurmaktır.
''Ordular! İlk hedefiniz Kürtlerin her türden statüsüdür, ileri!''
 
Ortadoğu'nun yeniden dizayn edilmesinde Batı'nın Türkiye'ye biçtiği rollerden biri, bölgedeki siyasi vakumun diktatörleri yutması ardından tıkaç rolü oynamasıdır. Önümüzdeki yıllarda bölgeye hakim olacak politik klimada Şii (İran) ile Suni (Türkiye-Suudi Arabistan) islam arasındaki mezhep çekişmesi, Pakistan-Tunus hilalindeki Suni aleme AKP modeli benimsetilerek ''Batı değerlerine ehil, güleryüzlü'' hale getirilmesi ve nihayetinde İran rejiminin ya yontulması ya da etrafının kuşatılarak yutulması gündeme gelecektir. Washington, Kudus, Tahran, Ankara, Bağdat, Şam ve diğer siyasi merkezlerdeki bütün mevzilenmeler bunu göstermektedir.

Bu kompozisyonda Kürtleri ilgilendiren en önemli boyutlardan biri, bu işe aktör olarak atanmış güçlerden birinin bu plana teşne ancak kendi oyununu da kuran AKP'nin olmasıdır.

Bu nedenle AKP'nin ''null (sıfır) problem'' siyaseti aniden ''full (tümden) probleme'' dönüşmüştür!

Türk devletinin ''Başkomutanı'' Abdullah Gül'ün, Genelkurmay Başkanı ile birlikte Kürdistan'daki operasyonel askeri birlikleri Amerikan malı helikopterlerle ''gizlice'' ziyaret edip, İsrail malı termal kameralar ile Kandil yolunu gözlemesi bu dönemin taktik hamlelerinden biri olarak görülüyor.

Kamuoyuna inandırılmak istendiği gibi, Kuzey'deki çatışmasızlık ve müzakere sürecinin AKP tarafından kesilmesinin nedeni ne ''Silvan olayı'' ne de ''Demokratik Özerklik'' ilanıdır. AKP, Ortadoğu'ya ''bahar'' gelmesine karar veren global güç odaklarının planlarından haberdar olduktan sonra Kürtleri ''müzakere'' ile oyalamış, ardından bügünkü aşamaya gelinmiştir.

İstikamet şudur; Irak, Suriye ve İran'da taşlar yerine oturuncaya dek Türkiye'deki Kürtleri de statüsüz bırakacak bir oyalama konsepti uygulanacaktır. Bu durum 2009 yılından beri gündemdedir ve AKP tarafından süreç bir şekilde idare edilmektedir. 

Aktüel ve acil boyut Suriye'dir.

Tayyip Erdoğan'ın Suriye veya son imparatorluğun eski arka bahçesi ile bu denli yakından ilgilenmesi sadece Neo Osmanlıcılık ile izah edilecek bir durum değildir. The NewMiddle East Desing'de görevlerden biri, Esad sonrası Şam'da önemli bir siyasi ve sosyal aktör haline gelecek olan Müslüman Kardeşleri AKP benzeri ''ehlileşmiş islam'' çizgisine çekerek, Batı ve İsrail karşıtı pozisyondan çıkarmaktır. Hatırlanmalıdır ki ''İhvan/Müslüman Kardeşler'' Nato projesi olan Evren cuntası döneminde, soğuk savaşın Sovyetler Birliği blokunda yer alan (baba) Esat rejimine karşı Türkiye'den sevk ve idare edilmiş, yönetim kadrosu Yalova'da uzun yıllar ağırlanmış, rejimin 1982'deki Hama ve Humus katliamlarına gerekçe gösterdiği İslamcı militanların saldırıları Türiye'nin Hatay sınırından ikmal edilmişti.

Bu şekilde Esat sonrası yeniden politik format çekilmiş bir Suriye gerek Lübnan'daki Hizbullah, bu ülkedeki iç istikrar ve Filistin'deki Hamas sorununun çözümünde, gerek İran'ın egemenliğini ve İsrail karşıtı tehditlerini ihraç eden bir boru hattı olma durumundan çıkacaktır.

Türk diplomatlarının Antalya ve İstanbul'da topladığı ''Suriye Ulusal Konseyi'' adı verilen İhvan ağırlıklı Esat karşıtlarını örgütlemede gösterdiği canhıraş çabanın en önemli nedenlerinden biri de Suriye'deki  Kürtlerin oluşacak yeni durumdan elde edebileceği statüyü engellemektir. Ankara'nın Suriye Kürtlerini bastırma çabasının bir boyutu da bu parçadaki PKK aktivitesidir. Suriye'de mevcudun çözülmesi ve geleceğin çözümü aşamasında burda kazanılacak PKK çizgisindeki bir Kürt statüsü, Kuzey'deki taleplerin çıtasını yükseletecek, burdaki sinerji Kuzey'deki Kürt hareketini dopinge edeceği gibi Türk devletini de daha da zora sokacaktır!

Politik kulislerde Erdoğan hükümetinin, T.C'nin 1998'de baba Esat ile Kürt hareketine karşı imzaladığı ve hâlâ geçerli olan Adana Anlaşması'nın devamı konusunda ''Suriye Ulusal Konseyi'' ile uzlaştığı söylenmektedir. Bu konseyde yer alan Kürt politik liderlerden Meşal Temo'nun ortadan kaldırılması ile bu oluşum artık Erdoğan'ın cebindeki bir karta dönüşmüştür. Suriye'nin siyasi geleceğini, ülkenin siyasi geçmişinin rövanşı olarak dizayn etmek isteyen İhvan ağırlıklı ulusal konseyin Suriye halklarına Esat'ın Baas'ından daha demokratik bir gelecek hazırlayacağını söylemek safdilliktir!

Esasen Türk devletinin Kürtler ile müzakerelere son vermesi, gerillanın tüm enerjisini savunmaya yönelteceği ve liderlerinin ''başlarını çıkaramayacak'' denli ateş altına almasının nedenlerinden biri de, PKK'nin Suriye'deki duruma müdahele etme kabiliyetine ket vurmaktır. Öcalan ile PKK'nin bağlantısının koparılmasının ve siyasi süreçten uzak tutulmasının nedenlerinden biri budur.

Nitekim Kürt hareketinin Suriye'de gelişen duruma seyirci olma dışında müdahil olduğuna dair işaretler cılızdır. Meşal Temo'nun katledilmesine gösterilen anlık şiddetli tepkilerden sonra eski pozisyona dönülmüştür. Kürt hareketi, rejimin katliamlara yol açabilecek saldırılarını engellemede başarılıdır. Ancak bir bütün olarak gerek mevcut rejim ile gerekse Suriye'nin gelecekteki yönetimine karşı elini güçlendirecek bir duruşa ve plana sahip olduğunu net olarak ifade etmek ve mümkün oldukça Kürtlerin statüsünü şimdiden güçlendirecek şekilde konumlanma konusunda daha atak bir imaj vermeli, 'bekle-gör' pozisyonundan çıkmalıdır. Kürt hareketi, merkezi Suriye'de artık Türkiye eksenli manipüle edilen ayaklanmadan bağımsız olarak, mümkünse bu ülkedeki Süryani, Ermeni, Dürzü, Alevi ve diğer ilerici güçler ile birlikte meydanlarda demokratik taleplerini ifade etmeli ve ulusal haklarını güvenceye alacak mekanizmalar oluşturmaya yönelmelidir.

Öte yandan sadece PKK değil, Kürdistan Hükümeti de bu konuda Suriye Kürtlerine açık çek verme konusunda sorumludur. Bilinmelidir ki, Suriye Kürtlerinin statüsündeki pozitif bir gelişme, Kuzey'deki çözüme katkıda bulunacağı gibi, Kürdistan Hükümeti'nin Batı sınırını güvenceye alacak ve burası üzerinden dünyaya bir kanal açacaktır. Ancak aksi durumda zaten Kürtlerin ulusal taleplerine pek sempatik yaklaşmayan Suriye'nin olası yeni yönetimi Türkiye'nin teşvikiyle de hem PKK'nin hem de Kürdistan Hükümeti'nin enerjisini bu parçadaki Kürt sorunu ile uğraştırarak alabilecek ve Kürt hareketi üzerine ciddi bir baskı unsuru oluşturabilecektir.

Yanısıra Ankara rejimi de en azından Suriye'de taşlar yerine oturuncaya kadar, Kuzey'de ciddi bir müzakereye yanaşmayacaktır. Mecbur kaldığı durumda da, yeniden PKK'yi oyalama taktiklerine başvurup Kürtlerin Suriye'nin yeniden inşasında kendi kimlik ve hakları ile yer almasını engellemek için zaman kazanmaya çalışacaktır.

Ortadoğu'nın ortasında çıkan politik/askeri bloklar arasındaki çelişkiden faydalanmayı tartışmaya dönük Kürtlerin fikri antremanları bile ''Kürtler arasındaki en itibarlı'' Türk yazarları tarafından ''kucağa oturma'' cinsinden bir seviyesizlikle ve panikle rededilmesi de mevcut durumla ilgili dikkate değer bir diğer olgudur.
 
Sizce tüm bunlardan sonra Abdullah Gül'ün; Kandil'i, Gare'yi, Metina'yı izlerken dürbünden gördüğü şey ne ola? ''Başkomutan'' beklenen ''Ordular! İlk hedefiniz Kürtlerin her türden statüsüdür, ileri!'' emri vermiş midir?

Sürecin ortaya çıkardığı trajik ve didaktikresim de şudur: Nusaybin'de Türk polisinden kaçan Kürt çocukları ile Qamişlo'da Esat polisinden kaçan Kürt çocukları iki tarafın arasına sürülmüş mayın tarlasında buluşmaktadır.

Untulmamalı ki, bir planı olmayanlar, başkalarının planlarında sadece figüran olabilir!

faysaldagli@yahoo.com

Açılım 'Kürt Kapanı' Oldu

kck-kelepceAdalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) kurulduğunda sahiden de "mağdur edilmiş" bir politik hareketin temsilcisiydi. Katıldığı ve kazandığı ilk seçimler için de (3 Kasım 2002) bu tespit geçerliliğini koruyordu.
AKP'nin hapisten çıkmış lideri Tayyip Erdoğan Başbakan koltuğuna oturduğunda bile tedirginliğini giderememişti:
-İktidar olduk ama muktedir olamadık diyordu.

O yıllarda"öteki mağdurları" da fark edebiliyordu:
-Kürt meselesi benim meselemdir!

Devletin, Kürtlerle on yıllardır sürdürdüğü kavgayı bitirecekti. Söz verdi. Destek istedi. Oy aldı. Açılım yapacağım dedi. Kürtlere "dağdan inin, gelin" dedi. Silahlı Kürt muhalefeti, iyi niyete karşılık verdi geldi.

İktidar, artık muktedir olmuştu:
-Uslu uslu oturun, etliye sütlü karışmayın siyasetle uğraşmayın!

Halbuki onlar"siyasi mücadele" için dağa çıkmışlardı. Ama Kürtlere silahsız siyaset yapmak kolay değildi. Kapatılan kaç Kürt partisi olduğunu bir çırpıda söyleyecek olanımız var mı?   

AKP üst üste üçüncü kez seçim kazanıp iktidara gelince"mağdur olmak" kavramı ile bütün bağlarını koparttı. Artık iktidar artı muktedir olmuştu. Önünde uzanan bulvar, şikayetçi olduğu eski devletin "şanlı" yoluydu:
-Mağdur etmek!

Eski devlet yapısı Kürtleri öldürerek bitirmeyi seçmişti. Kürt kalmayınca Kürt sorunu da ortadan kalkacaktı. Yeni devlet ise Kürtleri hapishanelere tıkarak Kürt Sorunu'nu bitirmeyi kafasına koymuş görünüyor.

KCK tutuklamaları 5.000'e doğru tırmanıyor.

Bu kadar da değil... Milletvekilleri Leyla Zana, Nursel Aydoğan veAysel Tuğluk'un 12 Haziran Seçimleri öncesi yaptıkları konuşmalar yüzünden toplam 150 yıl hapis istemli davalar açıldı.
Bu isimler için hazırlanan iddianameler kabul edildi, önümüzdeki günlerde Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde duruşmalara başlanacak. 

Bu arada Van Belediye Başkanı Bekir Kaya Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen iki ayrı davadan iki yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Devletin"muhatap" kabul ettiği Kürtlerin ise "irademizdir" dediği PKK Lideri Abdullah Öcalan'nın avukatlarıyla görüşmesi 6 aydır yasaklanıyor.

Bütün bu gelişmeler Türkiye gazetelerinde ve televizyonlarında "normal" görülüyor. Hatta bazı gazeteler ve gazeteciler 28 Şubat'ın Türk medyasına armağanı olan "Bölücü-başı" veya "Terörist-başı" gibi sıfatlandırmaya olan sadakatlerini sürdürüyorlar, gazeteciliğin evrensel kurallarını delik deşik etmek bahasına...

İlerde bu yazılanlar, yazanları utandıracak emin olun. Gazeteci çatışan taraflar arasında birinin diliyle haber yazmaz. İktidarlar gelirler, giderler. Ama gazeteler ve yazılanlar arşivlerde kalırlar.

İlk OHAL Valisi Hayri Kozakçıoğlu İstanbul'de dev bir basın toplantısı yapmıştı 1988 yılında... 

Gazetecilere "Güneydoğu'yu milli maç gibi izleyin" demişti. Öyle yapıldı. Ne oldu?

Eğer bir işe yarasaydı, bugün aynı şeyleri yaşıyor ve yazıyor olur muyduk?

AKP Hükümeti Kozakçoğlu'nun basından talep ettiğini medyadan gönüllü olarak aldı. Bu yüzden ülkenin yarısı kanıyor. Diğer yarısı da sızlıyor.

İnsanlar diyor ki:
-Kimseyi öldürmeden bombalamadan-bombalanmadan huzur içinde yaşamak istiyoruz!

Çok mu zor bu isteği yerine getirmek?      

Nazım Alpman