21 Aralık 2011 Çarşamba

Bombalayanın Gücü Yetmedi Senin de Yetmez




Bugün Tansu Çiller'i hayırla yad eden kimse kaldı mı? Ortak katliam kararı aldığı bir kaç şebeke arkadaşının dışında tetikçileri bile bugün lanetliyor Çiller'i. Modern dünyanın gördüğü en kalitesiz devlet yöneticilerinden biriydi. Profesör olmasına karşın derinliği olmayan sıradan bir liberalin ekonomi bilgisine sahipti. İnsan hakları bir yana insan olmanın asgari değerlerinden bile bi haber bir deccaldi. Sahiplendiği konumu kaldıracak birikimi olmadığı için en ilkel yöntemi, şiddeti iktidarının koruyucusu yapmıştı.

Cebinde öldürülecek Kürtler'in listesi vardı. Sermayeyi arkasına almıştı. Bu sayede İstanbul basını emrindeydi. Askerle kurduğu koalisyon ile yönetiyordu memleketi. Cehaleti o güne kadar başbakanlık koltuğunu işgal etmiş diğer demokrasi karşıtı parlamenter despotlardan da beterdi. Öyle ki işi bir gazete merkezinin bombalanması emrinin altına imzasını atacak noktaya getirdi. Ancak, yine bu belge bombalanan gazetenin takipçisi bir başka gazete tarafından deşifre edildi. Çiller'in başbakan olarak omuzuna taktığı en iğrenç apoleti de bu belge olarak kaldı.

Çiller öncesi Ankara egemenliğinin uygulayıcısı Süleyman Demirel-Erdal İnönü ikilisinin iktidarında aynı geleneğin mensubu gazeteciler sokak ortalarında kurşunlanarak öldürülüyordu. Ape Musa'dan, Diyarbakır küçelerinde satırlarla katledilen onlu yaşlarındaki gazete dağıtıcılarına bir mesleğin ateşten gömleğini gönülü giydi insanlar.

Necip Türk basınının medarı iftiharı olarak anılsa da, gerçek varlığı hiç bir zaman ispatlanamamış, varılan olası sonuçtaysa yerel istihbaratçı olduğu anlaşılan Hasan Tahsin'in, İzmir'de ne amaçla sıkıldığı belli olmayan ”ilk kurşun” hikayesini çok gerilerde bırakan gerçek bir direnişi gösterdi Kürt gazetecileri. Gerçeklerin karartılmaması mücadelesini verdi.

Tek tek sokak ortasında öldürme, olmadı gazete binalarının bombalanarak toptan yok edilmesi. O da yetmedi kendinden önceki pratiklerden sonuçlar çıkaran AKP'nin Kürt muhalefetini etkisizleştirme operasyonunda gazetecileri de rehin alma. Demirel, öldürülen gazeteciler için, ”Onlar gazeteci değil militan” demişti. Başbakan Erdoğan'da her fırsatta arkasında olduğunu söylediği KCK operasyonu kapsamında yakalanan herkesin, ”terörist” olduğunu yargılama başlamadan ilan etti.

Hasan Tahsin gazeteciliğini kontrol altına almak kolaydır. Başbakan emreder gazete ve televizyonların sahip ve genel yayın yönetmenleri bir salonda toplanır. Başbakan ne yazıp ne yazmayacaklarını buyurur. ‘Özel yetkili seçilmiş gazeteciler’ de notlarını alır. Hatta birbirlerini ihbar da ederler bu arada. Bu öylesine etkili bir yöntemdir ki, başbakan ikincisi yapılan toplantıya katılma ihtiyacı dahi hissetmez, yardımcısını yollamakla yetinir. Bu ilişkide teslim almak yok saymakla eş anlamlıdır. Gazete patronluğu dışında bir çok başka sektörde iktidara bağımlı hale getirilmiş bir sermayenin teslim alınmış gazeteciliği ne karşılık tüm muhalif kesimlerin sesi olmayı hedeflemiş gerçek gazeteciler.

ÖDP Genel Başkanı Alper Taş Kürt gazetecilerine yönelik saldırıyı, "Bu yapılanlar, düşünceye, haber alma hakkına dönük bir devlet terörüdür, Özgür Gündem'e neden saldırdılar? Çünkü Özgür Gündem halkların bir arada yaşamasını, Kürt sorununun demokratik çözümünü istiyor. Pazar günü binlerce sağlıkçı yürüyüş yaptı. Kaç gazetede gördünüz bu haberi? Haberi gördüğünüz gazetelerden bir Özgür Gündem'dir. Bu aynı zamanda, demokratik mücadeleye halkın haklarını savunma mücadelesine yönelik bir operasyondur. AKP'nin ileri demokrasi yalanına kanmadık, kanmayacağız" sözleriyle değerlendiriyor.

Bugün, geri dönüp bakıldığında Çiller'i hayırla yad eden kimse yok. Çiller'in de belli ki geçmişiyle hesaplaşma niyeti.

Oysa, ağır hastalık halleri insanların iç hesaplaşmalarında önemli dönemeçlerdir. Sürüp gitmekte olan hayatın bir başka yöne evrilebileceği ihtimalini hatırlatan hastalıklar sonrası, geçmişle hesaplaşmasını yapanlar geriye dönük yanlışlarını telafiye çalışırlar. Bu güçlü inancı olan insanlarda daha çok rastlanan bir durumdur. Onlar böylesi durumlardan sonra sadece kendi anneleri için değil rast geldikleri her mevta için kuran okurlar.

Hükümet çalışmalarına katılamayacak kadar hasta olduğu artık uluslararası basında da ciddi biçimde tartışılan Erdoğan'ın da Çiller gibi geriye dönük hesaplaşma yapa niyeti olmadığı anlaşılıyor. Kendi annesine dua edip başka anneleri ağlatanların duaları kabul olur mu bilemiyorum. Ancak, eğer tutuklayarak, hapsederek bu davayı bitireceğini sanıyorsa, tarihte Çiller'in yer aldığı kara sayfada yerini alacak Erdoğan da.

Mehdi Atay

Hiç yorum yok: