4 Kasım 2011 Cuma

Karayılan: Özel Yetkili Savcılar Fetullahçı Cemaatin Adamları

Deniz Kendal-ANF

 
Behdinan - KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, KCK’nin bir örgüt değil, bir sistem olduğunu belirterek, tutuklananların hiçbirinin de KCK’li olmadığını söyledi. Özel yetkili savcıların cemaat adamları olduğunu kaydeden Karayılan, “Varsa bu insanların KCK’ye üye olduklarına dair belge, göstersinler” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, giderek daha geniş bir yelpazeyi hedefleyen KCK operasyonlarına ilişkin ANF’ye konuştu. Karayılan, KCK operasyonları için “Bu, Gülen cemaati ve AKP’den bazı çevrelerin hazırladığı bir proje temelinde Kürt bağımsız siyasetini çökertmeye dönük ortaya konulmuş bir konsepttir” dedi.

KCK BİR ÖRGÜT DEĞİL, BİR TASARIMDIR, SİSTEMDİR

Karayılan şöyle konuştu: “Şurası açık ki, Kürt siyasetine karşı bir soykırım politikası vardır. Ortada KCK diye bir şey yok. Biz bunu daha önce de söyledik. Bu bir tasarımdır, bir sistemdir. Kürt demokratik toplum modeli olarak tartışmaya sunulmuş, çerçevesi çizilmiş bir sistemdir. Ama buna dayanarak bütün Kürt siyasetçilerini hedefleme durumu vardır. Yani Kürt kimliğine karşı duyarlı, örgütlü, teslim olmayan, onurlu duruşa sahip olan bütün Kürt siyasetçilerini bu gerekçeyle tutuklayıp içeri attılar. İnsanların kendi aralarındaki diyaloglarını, kendi sistemi içerisinde kurmuş oldukları akademilerini hepsini suç saymakta, KCK organı olarak göstermektedir. Bu tamamen saçmalıktır.

BENİMLE TUTUKLANANLAR ARASINDA İLİŞKİ OLDUĞUNA DAİR BELGE VAR MI?

İşte Türk basını, “KCK’nin başında Murat Karayılan var, o zaman terör örgütüdür” demektedir. Her şeyden önce şunu söyleyeyim: Tamam. Ben KCK Yürütme Konseyi Başkanıyım. Peki, siz benim bu tutuklanan kişilerle herhangi bir ilişkime ilişkin bir belge gösterebilir misiniz? Onlarla herhangi bir telefon irtibatım kayıtlarınızda var mı? Herhangi bir internet yazışması kayıtlarınızda var mı? Herhangi bir üyelik listesini ele geçirdiniz mi? Nereden çıkardınız ki bu insanların hepsi üyeymiş? Bir kere KCK bir örgüt değil ki, birileri üye olsun. Sistemini inşa ederse vatandaş olabilirler. En son İstanbul tutuklamalarında benimle direk ilişkide olan kişilerin de tutukluların içinde bulunduğunu, yine talimatını direk Kandil’den aldığı yönündeki şeyler basına yansıdı. Bunların hiçbirisi asla doğru değildir, kurgudan ibaret şeylerdir. Varsa bu insanların KCK’ye üye olduklarına dair belge, göstersinler. Ama gösteremezler. Niye? Çünkü ben biliyorum ki bu bir senaryodur, böyle bir şey yoktur.

GÜLEN CAMAATİ VE AKP PROJESİ

Bu, Gülen cemaati ve AKP’den bazı çevrelerin hazırladığı bir proje temelinde Kürt bağımsız siyasetini çökertmeye dönük ortaya konulmuş bir konsepttir. Böylece kendi öz iradesine dayanan Kürt siyasetini tasfiye edip, zemini işbirlikçi bazı kesimlere açma, kendi Kürdünü yaratma konseptinin uygulanmasıdır. Böylelikle gerillayı da marjinalleştirme, toplumla ilişkisini sınırlamayı hesaplayan bir konsepttir bu. Bu temelde uydurulmuş bir şeydir. Bu, Kürt demokratik bilincine-toplumuna yönelik bir saldırıdır. Çünkü özgür Kürdü değil, esir alınmış, teslim olmuş Kürdü istiyor; bunu hedefliyorlar. Bunun için demokratik Kürt siyasetine karşı bir saldırıdır, teslim almaya ve sömürgeci amaçlarını gerçekleştirmeye dönük bir yönelimdir, açıkça bir siyasal soykırımdır, Kürtleri siyasetten uzaklaştırma, Kürt siyasetini yok etme hareketidir. Bunun dışında bir şey değildir.

AKP BLOK VEKİLLERİNİN MECLİS’E DÖNMESİNİ İSTEMİYORDU

Buna çarpıcı bir kanıt sunmak istiyorum: Aslında AKP hükümeti Kürt siyasetini tümden silmek için parlamenterlerin meclise gelmesini istemiyordu. Bunun için tuzak kurulmuştu. Eğer parlamenterler meclise gelmeyip 5 hafta devamsızlık yapsalardı, hepsinin vekilliklerini düşüreceklerdi. Ancak parlamento grubunun meclise dönme kararı AKP’nin bu planını boşa çıkarmıştır. Bakınız, Önderliğimiz tecrit altındadır. Yanında bulunan arkadaşlardan birisi 22.09.2011 tarihinde avukatlara bir telgraf gönderiyor. Telgrafta “buradaki arkadaşlar olarak görüşümüz parlamenterlerin artık boykotu sona erdirmeleri ve meclise dönmeleri yönündedir” biçiminde bir belirleme var. Açık ki bu Önderliğin görüşüdür. Bunu hükümet yetkilileri de çok iyi bilmektedir. Bu telgraf avukatlara ulaştırılsa ve Blok grubuna yansırsa kararları üzerinde etkili olacaktır. Fakat bu telgraf avukatlara verilmedi, bekletildi; Blok grubu meclise dönme kararını açıkladıktan sonra 30.09.2011 tarihinde avukatlara ulaştırılmıştır. Bu da gösteriyor ki, AKP hükümeti aslında parlamenterlerin dönmesini istemiyordu, onun için parlamentoya dönülmesine ilişkin olumlu görüş yansıtan telgrafı bekleterek farklı kararın çıkmasını istedi.

ARTIK KÜRT DOSTLARI DA HEDEFTE


En son İstanbul’da yapılan siyasal soykırım operasyonunda Prof. Sayın Büşra Ersanlı’nın yine yayıncı-yazar-insan hakları savunucusu-değerli insan Ragıp Zarakolu’nun ve onlar birlikte yıllarca sendikal faaliyetlerde bulunmuş, tanınmış bir Kürt siyasetçisi olan Mustafa Avcı’nın tutuklanmış olmaları bu konseptin artık farklı bir mecraya gelmiş olduğunu göstermektedir. Artık sadece Kürt siyasetini hedeflemek değil, aynı zamanda Kürt halkının dostlarını da hedefleyen bir kapsama ulaşmıştır. Yani bu şahsiyetler mazlum Kürt halkının yanında yer alarak-davasını destekleyerek onurlu duruşu sergileyen şahsiyetlerdir. Onların da aynı kapsam içerisinde hedeflenmesi ve ilginç bir biçimde KCK üyesi sayılması aslında dehşetin düzeyini göstermektedir.

TUTUKLANANLARIN HİÇBİRİSİ KCK’Lİ DEĞİL

Ben şunu söyleyeyim: Tüm Türkiye nasıl ki biliyorsa Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu bir KCK’li değilse aynı şekilde diğer bütün KCK davası adı altında tutuklananların hiçbirisi de KCK üyesi değildirler. Çünkü “KCK üyeliği” diye bir format yoktur. Böyle bir şey yoktur. Yani bu Kürt halkına ve siyasetine karşı yapılan bir zulüm, bir haksızlık ve ağır bir soykırım yönelimidir. Geçmişte sıkıyönetimler ve askeri darbeler yaşandı fakat bu kadar Kürt siyasetçisi hedeflenmedi. Toplum içinde tanınmış, bilinen Kürt insanları bu kadar hedeflenmedi; silahlı örgüt, illegal örgüt hedeflendi. Şimdi hiçbir biçimde silahlı bir faaliyeti bulunmayan ve hiçbir biçimde illegal bir çalışması olmayan, tamamen yasal bir çerçevede Kürt kimliği ve demokratik siyaseti yürüten insanlar hedeflenmekte ve zindana atılmaktadır. Yine Kürdistan’daki sokaklar tüm Kürdistan kadını, çocuğu, genci için işkencehaneye dönüştürülmüştür. Bu faşist uygulamalar ne ‘70’lerde ne ‘80’lerde ne de ‘90’larda oldu. Bugünkü uygulamaların kapsamı çok daha geniştir. Kürtleri kesinlikle halsiz bırakmayı hedefleyen, teslim olmasını öngören çok ırkçı, faşizan, gözü kara bir sömürgeciliktir. Bugün Kürdistan’daki mevcut rejim normal bir rejim değil, bir sömürgeci-sıkıyönetim rejimidir.

CEMAAT ADAMI ÖZEL YETKİLİ SAVCILAR

Özel yetkili savcılar diye bazı cemaat adamları ortaya çıkmış, aynı kafadaki polisle birlikte teoriler üretmekte ve önüne gelen herkesi yakalamaktadır. Eğer bir ülkede “siyaset akademisi” açma hakkı varsa, partiler akademiler açar, orada istediği dersi görür. Orada ders kapsamında tartışmak suç olabilir mi? Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir suç var mı? Neymiş, “akademide şu şu konular tartışılıyormuş, bu suçtur.” Tüm katılanları ve ders verenleri tutukluyorlar. Şu bir gerçek: Başkan Apo Kürdistan halkının içinden-bu toplumun tarihi zenginliklerinden gelen bir ses olarak ortaya çıkmış, bilinç patlaması yapmış bir Önderliktir. Elbette ki -illegali de legali de- bütün özgür kimlik arayışı içerisindeki Kürt halkı onun öğretisi üzerinde bilgi sahibi olmak isteyecek, eğitim görecek, tartışacak ve öğrenecektir. Bu suç mudur? Açıkça tamamen siyasal amaçlı, hukuk dışı olarak gerçekleştirilen, Kürt toplumuna ve onun demokratik dostlarına dönük bir yönelimdir.

ERSANLI VE ZARAKOLU’NUN TUTUKLANMASI KÜRTLERİ DESTEKLEYENLERE MESAJ

Sayın Ersanlı ile Zarakolu’nun yakalanması aslında Kürt halkının haklı davasını destekleyen birçok kesime mesaj mahiyetini de taşımaktadır. Ancak burada önemli olan bu faşizan uygulamaya karşı onların hedeflediği gibi ürkmek-geri çekilmek değil de buna karşı ses çıkarmaktır; buna karşı durabilmek, demokratik iradeye sahip çıkmaktır. Türkiye’nin gerçek bir demokratik ülke haline gelmesi de ancak böyle mümkün olacaktır. Türkiye’nin geleceği, bu faşizan uygulamalara karşı durmaktan geçmektedir. Bunun için Türkiye’deki tüm aydınların, sanatçıların ve demokratik siyasetçilerin buna karşı sessiz kalmaması gerekmektedir. İlk kez daha geniş bir çerçevede karşı çıkışlar olmuştur ama bilelim ki bu yeterli değildir. Bu kadar haksızlığa karşı düpedüz gerçekleşen saldırılara karşı Türkiye’nin vicdanı sessiz kalmamalı, Türkiye demokratik vicdanı mutlaka karşı çıkmalı ve bu yönelimlere, bu büyük zulme dur diyebilmelidir.

AKP hükümetinin bu tutumu aynı zamanda daha önce dillendirdiği “Demokratik Açılım”ın ne anlama geldiğini ortaya koyarken, olası tüm demokratik çözüm ihtimallerini de yerle bir etmektedir. Bilindiği gibi, Kürt sorunu özü itibarıyla bir anayasal sorundur ama AKP hükümeti bu yönelimleriyle anayasal çözüm olanaklarını da ortadan kaldırmaya yol açmakta veya bilinçli hedeflemektedir. Çünkü kilitlendiği tek hedef, Kürt özgürlük dinamiklerini ve siyasetini tümüyle tasfiye etmektir. Bu Kürt halkına yapılmış ve yapılabilecek en büyük düşmanlıktır.

Kürt halkı da buna karşı kendini savunma ve direnişi geliştirme durumunda olacaktır. Kürt halkı çaresiz değildir. Ulusal var olma ve onur direnişini sonuç alıcı bir biçimde geliştirecek ve kendi özgücüyle özgürlüğünü elde etme mücadelesini yükseltecektir. Bu mücadelesini başarıya taşımanın iç ve dış koşulları şimdi her zamankinden daha fazla bulunmaktadır. Bu konuda sergilenecek kararlılık özgürlükçü demokratik tutum ve mücadele, sonucu tayin edecektir."

Hiç yorum yok: