9 Kasım 2011 Çarşamba

Fetullah Gülen’in Asıl Amacı Sömürgeci Türk Müslümanlığını Yaymak

Van’daki depremle beraber modern Türk oryantalizmin lideri ve mimarı Fetullah Gülen, Kürdistan halkının özgürlük mücadelesini veren tüm dinamiklere karşı kin ve düşmanlık duygularını bileyerek, Kürdistan halkının helak olması için Allah’tan beddua dileklerini Türk medyası aracılığıyla duyuracaktı.  

Son dönemlerde çok farklı bir İslam formatıyla dünya genelinde faaliyet gösteren ve çok konuşulan Gülenizm hareketini ele almakta yarar var. İlk etapta devleti yönetenlerin ağzından “Fetullah Gülen Kimdir?”, “Gülenizm hareketinin amacı nedir?”, “Nasıl oldu da bu hareket yirmi yıl içinde dünyanın dört bir köşesinde oryantalist ve kolonyalist bir İslam biçimiyle örgütlenmeyi sağlayabildi?” sorularına cevap arayacak, daha sonra Gülen ve hareketi hakkındaki görüşlerimi anlatmaya çalışacağım. Yazının ikinci fragmanında ise; Türkiye’nin sağ, sol cenahı temsil eden yazarlar, politik düşünen İslamcı yazarlar, akademisyenler ve siyasetçilerin Gülen hakındaki görüşlerini akademik bir epistemolojiyi ve metodolojiyi takip ederek, Fetullah Gülen hareketini, Aziz İslam dinini nasıl hoyratça kullanarak ve bu yöntemle Türk oryantalizmini ve sömürgeciliğini yedi kıta üzerindeki hedefleri ve arzularını gözler önüne sermeye çalışacağım. 

Özellikle Van’daki depremle beraber modern Türk oryantalizmin lideri ve mimarı Fetullah Gülen, Kürt halkının özgürlük mücadelesini yürüten tüm dinamiklere ve kombinelere karşı kin ve düşmanlık duygularını bileyerek, Kürt halkının helak olması için Allah’tan beddua dileklerini Türk medyası aracılığıyla duyuracaktı. Amerika’da çeşitli tarihlerde Kürdistan halkı için yaptığı konuşmalarda kin ve düşmanlık duygularını şu sözlerle ifade edecekti: “Allahım onların altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateş sar, köklerini kes, kurut ve işlerini bitir” biçimindeki sözleri Kürdistan halkının bir an önce Allah ve Türk devleti tarafından helak edilerek bu korkunç mahşerin gerçekleşmesini isteyerek ne kadar ölümsever olduğunu kanıtlamış olacaktı.
Dolayısıyla Fetullah Gülen ve hareketinin Kürdistan halkına karşı beslediği bu korkunç düşmanlık açıklamalarını özelde Kürdistan halkı genelde ise tüm insanlık ailesinin, insansever bireyleri bu korkunç düşüncelere karşı net tavır almalı. Gülen’in Kürt halkına karşı hedefledikleri bu helak mahşerinin yaşanmaması için, Kürdistan’da yuvalanan Gülenizm harekatının tüm kurumları ve temsilcilikleri derhal Kürdistan’ın dört bir parçasında uzaklaştırılmalıdır.

Kürtlere ve coğrafyasına yönelik korkunç helak...

Uzaklaştırmalı, çünkü; Kürdistan halkına karşı açık bir düşmanlık ve savaş verdiğini müşahade etmekteyiz. Dolayısıyla bu zaviyede hareketle sömürgeci Türk devleti ve oryantalist Gülen cemaatinin, Kürdistan halkının antolojik ve fizyolojik gerçekliğini ortadan kaldırmak için, tıpkı Firavun ve Zeus gibi bir niyet taşıdıklarını son iki hafta içinde yaptıkları açıklamalarla ve yaptıkları zulümlerle bu panaromayı net görmemizi sağlayacaktı. Belkide şu ana kadar hiç bir düşünce ve hiç bir inanç Kürt halkına ve coğrafyasına yönelik bu korkunç helak etme girişimini Kurani Kerim’deki şu ayet kadar güzel açıklamamıştır: 

“Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz? Şu halde içinizde böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar.” 2:85 Ayete anlaşılacağı üzre yurdu işgal edilen, yurdundan çıkarılan, öldürülen, kötülük ve düşmanlık gören egemen olan sınıfın olmadığıdır. 

Dolayısyla hatırlayacak olursak, sayın A. Öcalan’ın avukatları 13.12.2010 tarihinde, Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’yle görüşmüşlerdi. Bu görüşmeler oryantalist Türk basını tarafından farklı biçimde Türkiye halklarına aktarılmıştı. Oryantalist ve Kolonyalist Gülenizim hareketini, özgürlükçü Kürt hareketiyle ilişkilendirerek, zoraki olarak farklı renk ve formatlara uyarlama gayreti içine girilmişti. Oysaki Kürt hareketi otuz yıllık özgürlük mücadelesinde, Türkiye halkları için kilometre taşı olmuştur. Özelde Kürtler’in genelde Türkiyeli halkların özgür ve demokratik bir yaşam için büyük bedeller verilmiştir. Bundan dolayı Kürt hareketinin tüm kompartmanları bu zaviyede mücadele meşruluğunu özgürlük, hak ve adalet ekseninde mücadele kozasını inşa etmiştir.

‘Türk misyonerliğini ihya eden bir adam’


Özgürlükçü Kürt hareketinin tüm cepheleri zulüm ve inkar üzerine kurulan rejimin savunma kalelerinde büyük gedikler açarken aynı biçimde seksen yıllık monist ve jakobenist paradigmanın ezberini de bozuyordu. Bundan dolayı T.C zulmü ve inkarı karşısında gösterdiği binlerce mücadele pratiği Türkiye halkları için ilham kaynağı olmuştur. Gerek Osmanlı gerekse Türkiye Cumhuriyeti devleti döneminde uygulanan insanlık dışı inkar ve zulüm karşısında hiç bir muhalif hareketin ciddi şekilde Kürt halkının inkara ve zulme karşı verdiği hiç bir mücadele örneğini göstermemeleri, özgürlük, hak ve adalet sözlerini ağızlarına pelensek yapanların nasıl bir komplikasyon içinde olduklarını göstermiştir. Kürt halkının özgürlük için verdiği bu örnek mücadelesinden dolayı esaret ve kölelik altında en korkak insanı bile, Türkiye Cumhuriyetine karşı hak arama tecessüm ve hamasetin geliştirmesine vesile oluyordu.
 Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen Ali Bulaç, 26.6.1999 tarihli Zaman Gazetesi’ndeki yazısında(1), her ne kadar Fethullah Gülen ve hareketini tanımadığımızı yazsa da, Gülen’in yayınlanan eserlerinin büyük bölümünü okumuş bulunuyorum. Aynı şekilde Gülen cemaatinin önemli adamlarından biri olan E. Enes Ergene, F.Gülen’in birikimini algılayabilmek ya da tanımlayabilmek için, normal bilinç ve zihin dünyamızın sınırlarını aşmak gerektiğini(2) söylese de, ben bu tarz bir uslubun cahillikten öte hiç bir anlam ifade etmediğini düşünüyorum. Türk-İslam düşüncesi doğrultusunda Fethullah Gülen’e büyük hayranlığıyla bilinen yazar Ali Ünal, benzer şekilde Gülen’i Türk dünyasının en büyük entelektüeli ve Türk misyonerliğini ihya eden bir adam olarak tanımlar. Ona göre, Gülen’in amacı hiçbir şekilde İslami bir devlet kurmak değildir; aksine Gülen, dağılan Türk dünyasını yeniden şaha kaldırmak istemektedir. Yine ona göre, hoca efendi sinekten bahsettiği kadar İslam devletinden bahsetmemektedir.(3)

Enes Ergene ve Gülen cemaati

Fethullah Gülen’nin en önemli adamlarından biri olan M. Enes Ergene, ‘Geleneğin Modern Zamana Tanıklığı’ adlı kitabında Gülenizm hareketini ana hatlarıyla analiz eder. Ona göre, Fethullah’çı hareket sanıldığı gibi herhangi bir ideolojinin veya cemaatin devamı ve takipçisi değil, aksine ezilmiş ve dışlanmış olan kitledir. Kitlesel taban hem kırsal hem de kentli alt-orta ve zengin kesimlerden oluşmaktadır. Hareketin ana aktörlerinin bütünüyle büyük şehirlerde ve gözde üniversitelerde öğrenim görmüş, eğitimli ve aydın fertlerden oluştuğuna işaret eder.(4) 

E.Ergene’ye göre, son yüz yıl içinde modern paradigmanın Müslüman dünya üzerindeki seküler ve popüler etkisi karşısında Müslüman dünya alternatif çözüm önerileri üretememiştir. Batı’nın bu sersemletici ve şok edici homojenleştirme çabası radikal ve ‘terörist İslami’ hareketlerin tepkisel reflekslerinin gelişmesine neden olmuştur. Batı’nın İslam Dünyası’nı terörist ve bağnaz olarak algılamasına sebep olan önyargılarını hafızalardan silmek için Fethullah Gülen dünyanın dört bir yanında Türk İslamı’nı yaymak için 1994 yılında Türkiye Yazarlar Vakfı’nda ‘Dinler arası diyalog’ tezini ortaya atmıştır. Ona göre, Batılılar yeni düşmanlarını belirlemiş, Huntington’un Medeniyetler Çatışması ve Fukuyama’nın Tarihin Sonu adlı tezleriyle karşı atağa geçmiş, tam bu sırada Gülen cemaati, bu tezleri boşa çıkarmak için özellikle ‘hoşgörü ve diyalog’ tezini ortaya atarak Batı dünyasına gerçek İslam’ın ve Müslümanların temsilcisi olduğunu kanıtlama yoluna gitmiştir.

Türkçülük ve İslamcılığın derin kaynakları

Zaman Gazetesi (şimdi Radikal’in yayın yönetmeni) yazarlarından Eyüp Can, Gülen’in liderlik çerçevesini şu şekilde çizmektedir: “Fethullah Gülen’in liderliği, profili daraltılmış şekliyle şu üç ayrı karakteristik özelliği taşımaktadır: İlmi, Siyasi ve Mistik kişilik. En keskin hatlarıyla karakterize edildiğinde ise, bu, İslam tarihinde üç ayrı karaktere tekabül etmektedir: Gazali, Nizamu’l-Mülk ve Mevlana.” Eyüp Can, Fethullah Gülen’in, hiçbir liderin ve düşünürün cesaret edip yeltenemediği zor bir misyon yüklediğini, çünkü onun Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve Osmanlı’dan modern Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan Türkçülük ve İslamcılığın derin kaynaklarını yeni bir formata sokarak Türk-İslam düşüncesine aykırı olan ‘ilim, siyaset ve meta-fizik gerilimi’ni kendi potasında eritme çalıştığını ifade etmektedir.(5) 

“Fethullah Gülen kimdir?” sorusuna en güzel cevabı eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek verir. Zeybek, Kültür Bakanı olduğu dönemde tüm Avrasya’da sayıları 300’ü aşan derin Türkiye’nin eğitim kurumlarından birinin mezuniyet törenine katıldığını söyler. Zeybek, gerek Avrasya bölgesinde gerekse dünyanın değişik yerlerinde Gülen hareketinin açtığı okulları ziyaret ettiği sırada muhteşem derecede milli duygularının nirvanalaştığını anlatır. 
Zeybek, “Gülen hareketi nedir?” sorusuna şu cevabı vermektedir: “Bunlar kim mi? Bunlar derin Türkiye’nin habercileri. Bunlar derin Türkiye’nin derinliklerini enginlere ulaştıranlar.” Ona göre, bu hareketin her bir neferi, Türk severlik şiarıyla kendi geleceğini unutmuştur. Bunlar, büyük Türk İmparatorluğu’nu modern dünyaya taşımak için karıncalar gibi çalışan kimselerdir.(6)

‘Dini İslam, formasyonu Batılı’


Yine 13.5.1996 tarihli Akşam Gazetesi’ndeki yazısında Can Aksın, DSP’li ve ANAP’lı Bakan ve Milletvekileri’nden oluşan bir heyetle Avrasya’daki Gülen okullarını ziyareti sırasında şaşkınlığa uğradıklarını, bu başarılı misyonerlik faaliyetlerinden dolayı gururlandıklarını söyler ve kuraklık yüzünden atalarının terk ettiği Anayurt’a öz be öz Türk okulları ile yeniden geri dönüş yaparak şahlanacaklarını belirtir.(7) 

Türkiye’nin en önemli ‘solcu’ aydınlarından olan Attila İlhan ise, Fethullah Gülen’i Ufuk Turu adlı yazılarından ötürü takip ettiğini, Gülen’in hiçbir şekilde bizim algıladığımız ve bildiğimiz gibi bir Müslümanlık’tan ve İslam’dan bahsetmediğini söyler. Ona göre, Gülen’in fikirleri tamamıyla büyük Anadolu Türklüğü’nü yeniden şahlandırmak için özellikle İslami ve Batılı değerleri ve şahsiyetleri bir araya getirmeye yöneliktir. Nitekim Fethullah Gülen, çoğu referanslarını Batı’dan, Goethe ve Marx gibi isimlerden almaktadır. Attila İlhan, Gülen’in profilini şu şekilde belirlemektedir: “Fethullah hoca efendi, bir Cumhuriyet çocuğu! Yani Cumhuriyet ekolünden. Rejimin amacı da buydu zaten; dini İslam olacak, ibadetini yerine getirecek, ama formasyonu Batılı... İşte bu adam o.”(8)

Fethullah Gülen’e hayranlığıyla bilinen yazarlardan Fehmi Koru, hareketin, hiçbir devletin ve hiçbir organizasyonun başaramadığını çok kısa bir zaman diliminde başardığını, eğitim alanında elde edilen dünya çapındaki başarılar ve şampiyonluklarla Türk toplumunu onore ettiğini söylemektedir. Hareketin, sadece Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde değil, beş kıtada ecdadımızın dilini ve kültürünü eğitim hizmetleriyle yaydığını belirten Koru’ya göre, Gülen ve hareketi başka bir ülkede bu kadar başarılı işler yapmış olsaydı, o devletin yöneticileri tarafından ödüllere boğulurdu. Fehmi Koru, Gülen ve hareketinin üstlendiği bu Oryantalist ve Kolonyalist yayılmacılığın er geç herkes tarafından görüleceğini şu sözleriyle ifade etmektedir: “Hep beraber göreceğiz, bir gün o da olacak”(9)  

***
 Dipnotlar:
1- Ali Bulaç, Zaman Gazetesi, 26.6.1999
2- M. Enes Ergene, Geleneğin
Modern Çağa Tanıklığı, sayfa 115
3- Dr. Kudret Ünal, Hoşgörü ve
Diyalog İklimi, sayfa 61
4- M. Enes Ergene, a.g.e, sayfa 32 
5- Eyüp Can, Zaman Gazetesi, 21.6.1999  
6- Mustafa Armağan,
Diyaloga Adanmış Hayat, sayfa 11      
7- Can Aksın, Akşam Gazetesi, 13.5.1996
8- Mustafa Armağan, a.g.e, sayfa 14
9- Fehmi Koru, Zaman Gazetesi, 25.12.1997
 

2.BÖLÜM

Gülenizm hareketi, temel yaşam esprisini ve algısını seküler esaslar üzerine bina ettiği için, hedef ve amaçlarına varmada Allah, Kur’an, Sahabe, Mezhep, Türkçülük, Sufizim, Tasavvuf, Mevlana, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş, Said Nursi ve benzeri argümanları kullanarak oryantalist ve kolonyalist faaliyetler içerisindedir.

 Fetullah Gülen ve cemaatinin icraatlarını ve Kürtlere yaklaşımı irdelemeye devam edelim. ‘Gülenizmi’, Gülen hareketine yakın yazarların anlatımıyla, yirmi, yirmibeş yıl içinde nasıl oryantalist ve kolonyalist bir İslam biçimini örgütlemeye çalıştığını bugün de anlatmaya çalışayım.

İstiklal Mahkemeleri’nden tanıdığımız üç Ali’den birinin oğlu olan ve Turancılık ülküsünü savunan Altemur Kılıç, 26.12.1997 tarihli Ordadoğu Gazetesi’nde, Fetullah Gülen hakkında eskiden kaygı ve endişelerinin olduğunu, fakat Fetullah Gülen’in konuşma kasetlerini, ülke içinde ve ülke dışında açtığı eğitim kurumlarıyla Türk kültürünü ve dilini yayma sevdasını görünce, “Hoca efendi hiçbir şey yapmasa, sadece bu okullarla Türk dilini ve kültürünü yaydığı için benim inandığım cennete girecektir” dediğini itiraf etmektedir. Kılıç, özellikle Kafkasya ve Orta Asya’da açılan okulları gezdiğinde, okul idarecilerinin hiç birinde bağnazlığın hiçbir emaresine rastlamadığını, aksine Atatürk ilke ve inkılaplarına son derece bağlı olduklarını tespit ettiğini söyler.(10) 

Türkiye Gazetesi yazarı ve tarihçi Yılmaz Öztuna’ya göre, her Türk milliyetçisinin, Türk’ü ve Türkiye’yi seven herkesin Fetullah Gülen ve cemaatini desteklemesi ve teşvik etmesi gerektiğini söylemektedir. Çünkü Fetullah Gülen ve hareketi desteklenmediği takdirde iç ve dış güçlerin komplikasyonları meydana gelecektir. Ayrıca Türk ülküsünü ve Türk Müslümanlığı’nı uzak ülkelere götüren hoca efendinin bu mücadelesi desteklemediği takdirde Arap ve İran Müslümanlığı galebe çalacaktır.(11)

Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne...


Cüneyt Ülsever, 22.6.2000 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde, Türkiye’deki ve yurt dışındaki Gülen okullarını dolaştıkları sırada idealist bir eğitimci kadrosuyla karşılaştıklarını, gittikleri her okul ziyareti sırasında Türk dilinin, kültürünün ve Atatürk ilke ve inkılaplarının büyük bir özveriyle öğretildiğine şahit olduğunu anlatır ve cemaatin, Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne kadar olan bölgede gecelerini gündüzlerine katarak büyük Türk ülküsünü yaymaya çalıştıklarını gözlemlediğini söyler.

Aynı şekilde 8.3.1998 tarihli Türkiye Gazetesi’nde Yılmaz Öztuna, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Fetullah Gülen hareketinin yurt dışında açtığı misyoner okullarını ziyaretleri sırasında ilk olarak şaşkına uğradıklarını, sonra iftihar ettiklerini söyler. Yılmaz Öztuna yazısına şu şekilde devam etmektedir: “Bu okullar, Türk kültürünü Turan’a, bütün dünyaya yayıyor. Bu Atatürk’ün nihai hedefi idi, eski dilde “aksa-i emel…”

Ecevit: Devletine hepimizden daha çok bağlı

1998 yılında Bülent Ecevit’in başbakanlığı sırasında NTV ekranlarında kendisiyle röportaj yapan Hürriyet Gazetesi’nin köşe yazarlarından İsmet Solak, hem Fetullah Gülen hem de Bülent Ecevit’le yaptığı görüşmeyi 30.3.1998 tarihli köşesinde anlattı. Solak, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in Fetullah Gülen’den çok memnun olduğunu, bu memnuniyetin nedenini kendisine sorduğunda, Ecevit, “Bu insanlar bugüne kadar Türk Devleti’nin ve Türk milletinin yapamadığını yaptılar” şeklinde cevap verdiğini söylemektedir. Ecevit, Fetullah Gülen’le çok sıkı ve samimi ilişkilerinden bahsederken şunları söyler: “Fetullah Gülen, milletine ve devletine hepimizden daha çok bağlı ve samimidir. Dünyanın dört bir tarafında açtığı okullarla büyük Türk ülküsünü yayarken, Türk milletini yücelten bu tür faaliyetlerin irtica olduğunu söyleyebilir miyiz?” 

İsmet Solak, makalesinin sonunda Gülen’le yaptığı her konuşmada onun, amaçlarının Arap ve Fars Müslümanlığı’nın önünü almak ve Türk Müslümanlığı’nı ecdadımızın yaptığı gibi dünyaya şamil kılmak olduğunu söylediğini belirtmektedir.(12)
Türkiye muhafazarkarlığının temsilcilerinden biri

Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Ali Bayramoğlu, Fetullah Gülen hareketinin dört farklı parametre üzerine kurulu olduğunu söylemektedir. Hareketin modern dünyaya uyarlanmış halini ve dini meşruiyetini, yaşamın tüm alanlarını inşa etmek için “Ahilik, Nakşibendilik ve Tasavvuf hareketinden aldığını, geleneksel açıdan ise, milliyetçi duygulardan ve milliyetçi devlet mantalitesinden beslendiğini belirtir.(13) 

Bu biçimiyle Gülenizm hareketinin formatlandırdığı bu yeni Türk-İslam sentezinin insanı şaşırttığını itiraf edebiliriz. Ali Bayramoğlu’nun sosyolojik olarak Gülen Cemaati için kavramsallaştırdığı “yeni modern muhafazarkarlık” tanımına farklı bir açıdan yaklaşan Murat Belge, bu hareket hakkındaki görüşlerini ifade ederken, Gülenizm hareketinin Türkiye muhafazarkarlığının temsilcilerinden biri olduğunu söylemektedir. Bunların ‘ulusal İslamcı’ olmadıklarını, uluslararası Türk-İslam organizasyonu olduklarını belirten Belge, şunları söylemektedir: “Belki Türk-İslam sentezi değil de, İslam-Türk sentezinden yana olduğu söylenebilir. Bu özelliğiyle aynı zamanda Osmanlı mirasını kucaklamadan yanadır. Bunlara ek olarak elitisttir. Elitizminin en açık kanıtlarını okullarında ortaya koyduğu eğitim anlayışında bulabiliriz.”(14)

Gülen hareketi ve Türkçülük büyüsü


Sabah Gazetesi yazarlarından Ahmet Vardar, Gülenizm hareketini yakın takibe alanlardan biri olarak bu hareket hakkındaki düşüncelerini açıklar ve bu modern dervişlerin karıncalar gibi çalışarak, Türk-İslam düşüncesini dünyanın dört bir köşesine ulaştırma gayreti içinde olduklarını gözlemlediğini söyler. Vardar, bir grup devlet adamıyla birlikte Gülen Cemaati’nin Petersburg’daki okul açma törenine katıldıklarını ve tören sırasında bir Türk olarak gözyaşlarına hakim olamadığını, o an bir Türk olarak gururlandığını ifade emektedir. 

Buna benzer şekilde binlerce Türk aydını, akademisyen, iş adamı, siyasetçi ve sanatçının, Gülen hareketinin Türkçülük büyüsüne kapıldıklarını söyleyebiliriz. Bu büyüleyici ve sersemletici oryantalist faaliyetlerle kandırıldığını söyleyen Cengiz Çandar, başından geçenleri söyle anlatmaktadır:  Özellikle Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlıkları ve Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit’in Başbakanlıkları dönemimde Fetullah Gülen hareketi hiçbir şekilde eleştiri konusu olmamış, aksine devletin tüm olanakları bu cemaate tahsis edilmiştir. 

Bunu bildiği halde 19 Ocak 1994’te Ankara’da Fetullah Gülen’in kurduğu ve manevi başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın açılışı sırasında kendisinin, devleti yöneten kadronun ve sermaye sahiplerinin de hazır bulunduğu o şaşaalı açılış sırasında hala nasıl kandırıldığına inanamadığını şu sözleriyle ifade etmektedir; “Hoşgörü ödüllerini dağıtıyorlardı. Bu ödülü, gizli hedefine ulaşmasına yardımcı olan, bunu bilerek ve bilmeyerek yapan kişiler vermekteydi. Ben ‘veren’ değil, ama 1995’te ilk kez alan kişiler arasındaydım. ‘Ödül almakla gizli hedefine ulaşmasında acaba karınca kararınca bir katkımız oldu mu?’ diye kafam karıştı. Ama gizli niyetlerini nereden bilebilirdim ki?”(15)

Özal: Bu okullar Türkiye’nin geleceği

Özellikle Gülenizm hareketinin en rahat manevralarını yaptığı 90’lı yıllarda Turgut Özal’ın bu harekete göstermiş olduğu teveccüh hepimizin malumudur. Gazeteci Hulusi Turgut, 1992 yılında Turgut Özal’ı tedavi gördüğü Houston’da ziyaret etme fırsatını bulduğunu söyler. Özal, bu ziyaret sırasında Fetullah Gülen hakkında kendisine yöneltilen soruları şu şekilde cevaplar: “Ben bu meseleyi bir kısım devlet adamlarına ve Dışişleri’ne elli defa söyledim. ‘Bu okullar Türkiye’nin geleceği adına çok önemlidir; güç verin bunlara’ dedim. Fakat anlamıyorlar. Bu olay, Türkiye’nin dünyaya açılmasıdır.”(16)

 
Fetullah Gülen’in en önemli adamlarından biri olan Enes Ergene, kolonyalist ve oryantalist Türk-İslam hareketini anlatırken, ilginç görüşler öne sürmektedir. Ona göre, Fetullah Gülen ve hareketi olmasaydı, büyük Türk milleti bugün ya Arap İslam’ının ya da Fars İslamı’nın boyunduruğu altında zillet içinde yaşıyor olacaktı. Yine ona göre, Viyana’dan Çin’e kadar büyük Türk dünyası hakim olduysa, bunun tek sebebi, atalarının bu geniş topraklarda boyunduruğu altında bulundurdukları milletlerin dillerine, dinlerine, sosyal yaşantılarına ve kültürel yaşam biçimlerine hiçbir biçimde karışmamaları, aksine Türk-İslam ülküsünün öngördüğü şekilde onlara hoşgörü içinde davranmalarıdır. Yazar bu iddiasını daha da ileriye götürerek, Osmanlı’dan önce Selçuklu, İlhanlı ve Karahanlılar’ın da böyle olduğunu söyler. Ancak bir Emevi, Abbasi ya da İran İslam imparatorluğu böyle değildi. Bundan dolayı Fetullah Gülen özlenen o eski günleri tekrar büyük Türk dünyasına yaşatmak için böylesine büyük bir davayı misyon edinmiştir.(17)

Türk dünyasını yeniden inşa etme çabası

Türkiye’nin önemli yazar, siyasetçi ve akademisyenlerinin, Gülenizm hareketinin büyük Türk dünyasını yeniden inşa etme çabasına yönelik düşünceleri ana hatlarıyla böyle. Fetullah Gülen’in Kürt inkarı ve zulmü karşısındaki tavrı ve diğer önemli konular hakkındaki görüşleri ayrı bir çalışma konusu olduğu için, burada bu konulara girmeyeceğiz. 

 
1700’lerden bu yana Batı’nın seküler paradigmasını inşa eden eski ve yeni filozofyanın önemli isimleri T. Müller, Frederic, Voltair’e, Comte, Engels, Freud, Marx, P. Berger ve Bryan Wilson gibi birçok düşünür, din olgusunun sonunun geldiğini söyleseler de, Fetullah Gülen hareketi, İslami hareketler ve Araplar, dini argümanları korkunç derecede cömert kullanarak bunun böyle olmadığını tüm dünyaya gösterdiler. Gülenizm hareketi, temel yaşam esprisini ve algısını seküler esaslar üzerine bina ettiği için, hedef ve amaçlarına varmada Allah, Kur’an, Sahabe, Mezhep, Türkçülük, Sufizim, Tasavvuf, Mevlana, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş, Said Nursi ve benzeri argümanları kullanarak oryantalist ve kolonyalist faaliyetler içerisindedir. Dolayısıyla Gülen ve cemaatinin amacı, hoşgörü ve insan severlik ekseninde tüm inançların, dillerin ve kültürlerin diyalogunu pekiştirmek değildir.

Gülen bu soruları cevaplayabilir mi?

Eğer amaç hoşgörü ve sevgi iklimini inşa etmekse, soracağımız sorulara cevap beklemek en tabii hakkımızdır: 

 
1- Halihazırda neden 13 tane Türk devleti bulunmaktadır?

 
2- Gülen, İsrailli siviller için gözyaşı dökerken, niçin dünyanın dört bir yanında korkunç zulümlere uğrayan mazlum halklar için gözyaşı dökmüyor?

 
3- Dünyadaki emekçi sınıfın eşit ve onurlu bir yaşamı hedefleyen mücadelesi hakkında niçin insanlığın düşmanlarını sevindirecek sözler sarf ediyor?

 
4- Amerika, Avrupa, İsrail ve gerici Arap rejimlerinin dünya halklarına ve insanlık ailesine reva gördüğü zulümler karşısında niçin ses çıkarmıyor?

 
5- Bir milyon Ermeni’yi acımasızca katleden ecdadının bu korkunç tuğyanını bildiği halde niçin feryad-ı figan etmiyor?

 
6- T.C. Devleti’nin seksen yıldır Kürt halkını inkar politikaları karşısında niçin sesiz kalıyor?

 
7- Osmanlı'nın devşirme yöntemini kullanarak dünyanın en zeki çocuklarını kendi eğitim kurumlarının çatısı altında toplarken, insanlığın problemlerine niçin eğilmiyor?

 
8- Dünya kaynaklarının çok büyük bir bölümünü acımasızca kullanan ‘beyaz adam’ın iktidarına karşı muhalif tavır alması gerekirken, niçin Afrika’da siyahi çocuklara İstiklal marşını ve Türk dilini öğretiyorsunuz?

 
9- Nasıl oluyor da Papa’yla ve dünyanın en büyük siyasi, ekonomik ve eğitim organizasyonlarıyla çok samimi ilişkiler ağı kurabiliyorsunuz?

 
Sorduğumuz soruların hepsi akıl ve vicdan ekseninde muhakeme ve murakabe edildiğinde görülecektir ki, Gülenizm hareketinin, şiar edindiğini söylediği sevgi ve hoşgörü ilkeleriyle hiçbir alakası bulunmamaktadır; aksine bu konuda korkunç bir çelişki söz konusudur. Dolayısıyla Gülen ve cemaati, uluslararası güçlerin desteğini arkasına alarak, büyük emperyalist Türk Dünyası’nı hedeflemektedir.


KADİR AMAÇ

Dipnotlar:
 
10- Altemur Kılıç, Orta Doğu Gazetesi, 26. 12. 1997
11- Yılmaz Öztuna, Türkiye Gazetesi, 8. 3. 1998
12- İsmet Solak, Hürriyet Gazetesi, 30. 3. 1998
13- Ali Bayramoğlu, Yeni Yüz Yıl Gazetesi, 1. 4. 1998
14- Murat Belge, Radikal Gazetesi, 28. 6. 1999
15- Mustafa Armağan, a.g.e, sayfa 182
16- Hulusi Turgut, Yeni Yüz Yıl Gazetesi, 18. 1. 1998
17- M. Enes Ergene, a.g.e, sayfa 255

Hiç yorum yok: