23 Kasım 2011 Çarşamba

Fetullah Gülen: ''Said-i Kurdi’nin Mezarını Sormak Küstahlıktır ''


Zana Zanyar


Fetullah Gülen, kendisine ait olan Herkül.org sitesine görüntülü bir röportaj verdi. 14 Kasımda 2011 tarihli söyleşi, “Toprak olmalı, kardeş olmalı” manşetiyle verilmiş. Röportajda Gülen, Said-i Kurdi’nin mezarı konusuna değinen bir bölüm var ki, kıyamet koparacak düzeyde.

27 Mayıs 1960 darbesini yapan Milli Birlik Komitesi ile Fetullah Gülen’nin birlikte Said-i Kurdi’nin Urfa’da Halilülrahmen Camisi’ndeki mermer mezarının talan edilmesi olayında ortak hareket ettikleri anlaşılıyor.
Gülen o röportaj da Said-i Kurdi’yi kastederek şöyle diyor:

“Adeta silik bir insan gibi yaşama, silik bir insan gibi ruhunun ufkuna yürüme ve mümkünse mezarımı kimse bilmesin, çağın devasa kametinin -Said-i Kurdi- dediği gibi. İki üç talebemden başka kimse benim mezarımı bilmesin. Bu ne tevhid tellakisidir. Bu ne müthiş Allah’la irtibattır. Ve bilmiyor bugün kimse mezarını. Birileri belgesel yapmak istiyor. Falana soruyorlar, filana soruyorlar. Vakire de geldi, dayandı. Acaba bir şey diyebilir miyiz. Yavu ne demek, bu insan o mevzuda bir ahdu peymanda bulunmuş. Talebelerine benim mezarımı bir iki kişiden başkası bilmesin demiş. Onu delmek ne demektir o bir küstahlıktır.”

Şimdi bunları söyleyen Gülen, daha Said-i Kurdi yaşarken, “Kürt olduğu için O’nun yanına gitmeyi Türklük gururum kabul etmedi” diyebilecek kadar ırkçı bir tavır sergiliyordu. Said-i Kurdi vefat ettikten sonra ise O’nun Risale-i Nurlarında tahrifat yapan ve öğretisini Türkçülük hizmetine sokan yine Gülen’dir. Aynı Gülen şimdi Said-i Kurd-i’nin mezarının talan edilmesi, ortadan kaldırılması ve kaybedilmesini Said-i Kurdi’nin vasiyetiymiş gibi anlatarak fetva verebiliyor.

Oysa ne Said-i Kurdi’nin söylediği böyle bir söz var ne de ailesinin.

Anlaşılıyor ki, Said-i Kurdi’nin mezarını talan eden 2. Ordu Komutanı Cemal Tural ile Gülen birlikte hareket etmişler.

SAİD-İ KURDİ’NİN KÜRDİSTAN’A DÖNÜŞÜ VE VEFATI

Yaşamının büyük bir kısmı sürgünde geçen Said-i Kurdi 21 Mart 1960’da bir Newroz günü Kürdistan’a geri döner. Kürdistan’da ölmek üzere geri dönmüştür. Öleceğini biliyor gibiydi. Aradan iki güne geçer ve 23 Mart 1960’ta Urfa’dayken vefat eder.

Aslında ölmeden yıllar önce mezarı konusunda bir yazısında bıraktığı bir vasiyeti vardı. Said-i Kurdi o yazısında, “Yüzyıl sonra kendi davasını başarıya ulaştırma yönünde gayret gösterecek olan torunlarını, Van Kalesi’ndeki Horhor Medresesi’ne davet ederken, ellerinde çiçeklerle gelmelerini ve mezar taşına seslenerek kendisini çağırmalarını istemektedir.”

Aslına Said-i Kurdi mezarının Van’daki Horhor Medresesi’ne gömülmesini vasiyet ediyor.
Şeyh Said, Xelil Cibranlı, Seyid Rıza gibi onlarca Kürd önderlerinin ölüsünden dahi korkan Türk rejimi, Said-i Kurdi’nin mezarına tahammül edemedi. Kürt halkının kendi özgür ve eşit kimliliğiyle yaşamasına, varlıklarını korumasını soykırımla karşılık veren rejim, Kürtlük adına ne varsa hiç bir iz bırakmak istemiyordu. Nice Kürt önderlerinin bir mezar taşı bile yoktur. Bu önderlerden biri de Said-i Kurdi’dir.

Kürt halkının bir alimi olan Said-i Kurdi'nin mezarı, maalesef bugün bilmediğimiz bir yerdedir. Kürt halkı, O’nun torunları, sevenleri, O’nun mezarını ziyaret edememe üzüntüsünü yaşarken, Gülen ise mezarının talan edilmesini meşru gösterebilecek kadar zalimane bir fetva veriyor.

MEZARI TALAN ETME

Her darbede nasıl ki ilk hedef Kürtler olmuş ise 27 Mayıs 1960’ta ki darbede ilk hedefe konulan Kürtler oldu. Sivas Toplama Kampı’na alınan Kürtler oldu.

Aynı darbede Kürtler ile Kürtlere ait olan hangi miras ve bellek varsa darbeciler tarafından ortadan kaldırılmak istendi.

27 Mayıs darbesinin yönetim kademesinde yer alan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Başbakan Müsteşarı Alparslan Türkeş, İçişleri Bakanı M.İhsan Kızıloğlu, General Cemal Tural, Refik Tulga gibiler Kürtler adına ne varsa yok etmeyi darbe konseptinin başına aldılar. Bundan nasibini alan miraslardan biri de Said-i Kurdi’nin mezarıydı.

Said-i Kurdi vefat edince Kürdistan’ın dört bir tarafından halk akın akın Urfa’ya gelir. Onbinlerce kişinin katılımıyla cenazesi Halilülrahman Camisi’ne defnedilir. Mezarı mermerden yapılır. Mezarının Kürdistan’da olması, halkın yoğun bir şekilde sahiplenmesini rejim tahammül etmedi.

Yaşamında Said-i Kurdi’ye zulüm yapanlar, öldüğünde de kemiklerine rahat vermemek için harekete geçtiler.

11 Temmuz 1960 Pazartesi günü Urfa valisi Necdet Yalçın ile Kolordu Komutanı Cemal Tural askeri bir uçakla Konya’ya acil iniş yaparlar. Konya’da İmam Hatip Okulu’nda öğretmenlik yapan Said-i Kurdi’nin kardeşi Abdulmecit Ünlükul’u valiliğe çağırırlar. Ve O’na derler ki, “Kardeşin Said-i’n mezarını Urfa’dan nakledeceğiz. Her taraftan Doğu’dan, Suriye’den, Irak’tan insanlar gelip O’nu ziyaret ediyorlar. Ama bunu siz istemiş gibi olacaksınız. Şimdi bu kağıdı imzalayın”

Eline bir kağıt verirler. Önceden onun adına dilekçe şeklinde yazılmış bu kağıdı okuyan, Abdulmecit, Said-i Kurdi’nin Urfa’dan nakil edilmesi sanki kendi isteği imiş gibi yazıldığını görünce bunu kabul etmez. Ve der ki, “Benim böyle bir isteğim yok ki. Bari bırakın mezarında rahat etsin”.

Bu durum karşısında darbeciler Abdulmecid’i tehdit edip, “Hadi çok uzatma, buraya imza at. Yoksa bize zorla yaptırma” derler.

Bunun ardından Said-i Kurdi’nin kardeşi Abdulmecit’i zorla alıkoyan darbeciler, iki ayrı uçakla Diyarbakır’a, oradan da Urfa’ya doğru hareket ederler. Yolculuk sırasında Abdulmecit’in gözlerini kapatırlar.

12 Temmuz 1960 Salı günü gece saat 00.30’da Urfa şehri askeri kuşatma altına alınır.

Saat 01.00’de Said-i Kurdi’nin mezarının olduğu Halilürahman Camisi kordon altına alınır. Asker ve polisler dışında kimseyi camiye yaklaştırmazlar. Bu özel kuvvetler tarafından balyozlar ve demir aletlerle mermer mezar talan edilir. Mezarı açılır ve Said-i Kurdi’nin naaşını alırlar. Said-i Kurdi’nin kardeşi Abdulmecit Ünlükul o anı şöyle anlatır.

"Hep beraber meftun bulunduğu kabirdeki tabutunu açtık. İçimden "Seyda'nın kemikleri şimdi birbirine karışmıştır" diyordum. Fakat elimi kefene sürünce sanki yeni vefat etmiş gibi bir hal vardı. Yalnız kefenin ağız kısmı biraz sararmıştı, dışında da su damlası şeklinde bir leke vardı. Doktor, kefenin ağzını açtı. Seyda'nın yüzüne baktım; adeta tebessüm ediyordu. Yine hep beraber kucakladık o şanlı mazlum Üstad'ı ve askerlerin getirdiği çok ağır ve büyük tabuta yerleştirdik. Tabutun etrafındaki boşluğu otlar ile doldurdular. Sonra askeri bir cemseye bindik. Doğru uçağın yanına… Caddelerde hep süngülü askerler geziyordu."

Bundan sonrasını bilen yok. Abdülmecit Ünlükul tabuta ne olduğunu, ne yapıldığını veya nereye bırakıldığını bilmediğini söyler. Bir askeri uçağa Said-i Kurdi'nin mübarek naaşı bırakılır, diğer uçak da Üstad'ın çaresiz kardeşini Konya'ya geri getirmek üzere havalanır.

Şimdi aradan elli bir yıl geçmiştir. Said-i Kurdi’nin cesedinin yerleştirildiği uçağın hangi yöne, nereye gittiği, tabutuna ne yapıldığı yönünde arada geçen 51 yılda yetkili hiç kimsenin ağzından tek bir kelime bile çıkmamıştır. Türk devleti, bu kaybetme olayına cevap verme yükümlülüğünden kurtulmak için, dedikodular veya uydurma hatıralar şeklinde çok kimsenin ağzından değersiz ve birbiri ile çelişen değişik anlatımlar ortaya atmıştır.

Bugün de Said-i Kurdi'nin mezarının nerede olduğu hususunda resmi belgeler kamuoyu ile paylaşılmamış, bürokratlar ve yetkililer adeta sağır kesilmişlerdir. Herkesin bu olayı unutmasını istemektedirler ve beklemektedirler.

Şimdi de Fetullah Gülen çıkmış diyor niye Said-i Kurdi’nin mezarını soruyorsunuz. Haddini aşarak diyor ki “mezarını sormak küstahlıktır”. Unutun diyor. Said-i Kurdi’nin vasiyetidir diyor!!!

Gerçekte ise Said-i Kurdi’nin vasiyeti kendisinin yukarıda anlatıldığı gibidir. Ailesi adına kardeşi Abdulmecit’in de böyle bir isteği yok.

O zaman Gülen’in söylediği sözlerin kaynağı Said-i Kurdi olmadığına göre kimdir?

Fetullah Gülen’in, Said-i Kurdi’nin mezarının ortadan kaldıran General Cemal Tural ile ilişkisi nedir?

Fetullah Gülen diyor ki, “Said-i Kurdi demiş ki bir iki talebem mezarımın yerini bilsin yeterlidir”.

Saidi-i Kurdi’nin böyle bir vasiyeti yok, mezarı talan edilip cesedi başka bir yere bırakıldığı için kimse nerede olduğunu bilmiyor.

Bu durumda Gülen mi cesedin yerini biliyor acaba?

Eğer biliyorsa yerini kim O’na söylemiş?

Eğer biri sonradan O’na söylememişse tek bir seçenek kalıyor, Fetullah Gülen ve General Cemal Tural birlikte mezarın talan edilmesi ve cesedinin bilinmeyen bir yere bırakılmasını planlayıp yerine getirmişler.

Çünkü Fetullah Gülen ile Özel Harp Dairesi’nden General Cemal Tural’ın ilişkisinin derinliği somuttur.

Fetullah Gülen, 1961 yılında askere gider. Acemi birliğini Özel Harp Dairesi Elemanı Kurmay Başkanı Reşad Taylan’nın yanında yapar. Acemi birliğinde sadece istihbarat elemanlarının görevlendirildiği büyük telsiz eğitimini alır. Gülen’in Özel Harp Dairesi yani istihbarat ilişkisi 1957 yılına dayanıyordu. Daha 16 yaşındayken, Erzurum’da Özel Harp Dairesi elemanlarında üsteğmen Esad Keşafoğlu tarafından yetiştirilir ve Nur Cemaati’ne özel harp elemanı olarak sokulur. Bundan dolayıdır ki, gittiği her yerde istihbarat işini yapar. Acemi birliğinde büyük telsiz eğitimine alınmasının nedeni çok yetkin bir istihbaratçı olarak yetiştirilmesinin amaçlanmasıdır.

Aynı görevlendirme zinciri usta birliğinde de olur. Gülen, usta birliğini İskenderun’da 2. Ordu karargahında Orgeneral Cemal Tural yanında büyük telsizci-istihbarat elemanı- olarak yapar. Askeri kanuna göre bir askerin vaaz verilmesi yasakken Gülen istihbaratçı olduğu için özel harp temelinde vaazlar verir. Gülen, Küçük Dünyam adlı kitabında bu durumu şöyle itiraf eder. “Askeri elbisenin üzerine cübbe giyilmezken ben böyle bir kıyafetle vaaz ediyordum”.

Yine Küçük Dünyam adlı kitabında Cemal Tural ile olan ilişkisini şu şekilde açıklar:

“Cemal Tural o sıralarda 2. Ordu Komutanıydı. Ve hakikaten milliyetçi görünüyordu. Barzani hareketini adım adım takip ediyordu. O günlerde, Güneydoğu'daki bazı evlerde, Barzani'nin resimleri asılıydı. Barzani her an halkı ayaklandırabilir şeklinde şayia vardı. Cemal Tural'a karşı duyduğumuz alaka biraz da Barzani'yi yakın takibe almasından dolayıydı. Şimdi durum ve tutumuza bakınca bir kere daha şu tuhaflıkların karşısında hayrete düşüyorum. Dünkü şaki bugün eller üstünde. Tural Paşamız milliyetçi diyorlar. Türk askeri milliyetçi olmayacak da ne olacak. Allah milliyetçilere uzun ömür versin.”

Said-i Kurdi’nin mezarını talan edip, cesedini başka yere barakan Cemal Tural ile Fetullah Gülen’in bu kadar organik ilişkilerde olması akla ilginç kuşkular getiriyor:

Fetullah Gülen, Orgeneral Cemal Tural tarafından mı görevlendirildi?

Said-i Kurdi mezarının talan edilmesinde baş planlayıcı Cemal Tural iken, Fetullah Gülen’in bu son sözleri ve Cemal Tural ile ilişkileri yan yana getirilince fotoğraf tamamlanıyor.

Gülen diyor ki, “Saidi Kurdi demiş ki talebelerimden bir iki kişi dışında kimse mezarımın yerini bilmesin”. Hiçbir talebesi yerini bilmiyor. Ama hiçbir talebesi olmayan iki kişi yerini biliyor. Gülen’in konuşmalarından şöyle bir durum açığa çıkıyor gibi. Said-i Kurdi’nin mezar yerini bilenlerden biri mezarını ortadan kaldıran Cemal Tural biri de yaşarken Said-i Kurdi’ye düşman olan ve O’nun hiç talebesi olmayan Fetullah Gülen.

Said-i Kurdi’nin dediği gibi “Düşman nur postuna bürünmüş”.

Hiç yorum yok: