22 Kasım 2011 Salı

Dersim 38 İle Yüzleşme mi Yoksa CHP’lileşen AKP mi?

Dersim insansızlaştırılmak istenir. Sistemli uygulamalar ve askeri hareketler 1937-38 yıllarında doruk noktasına ulaşır. Dersim’de uygulanan soykırım kararları ve planları ise Türkiye Cumhuriyeti’nin gizli arşivinde yer alır. Ancak gizli tutulur. Yıllarca gizli tutulan soykırım planları ve kararlarının bir bölümü açığa çıktı. 

 Dersim soykırımı ile yüzleşilmesi gerektiği tartışılıyor. İlginç olan iktidardaki AKP ve onun medyası, bu gerçeğin sorumluluğunu sadece o dönemin iktidarı olan CHP’ye topu atıyor. Yeri geldiğinde 1000 yıllık devlet geleneği diyen, ancak işine gelmediğinde 3 Kasım 2002’den tarihi başlatan AKP’nin bu söylemi ne kadar samimidir? Hele Kürtlere yeni katliam fermanı çıkaran Fethullah Gülen ve tayfası bu konuda samimi olabilir mi? Olamaz! Çünkü CHP’nin 1930’larda başlattığı katliam politikalarını günümüzde AKP ve Fethullah Gülen devam ettirmektedir. Botan’ı ablukaya alan, Hakkari’yi hizaya getirme planları yapan, barajlarla coğrafyayı değiştiren günümüz AKP’sinin 1930’lar CHP’sinden ne farkı var...

Yıllardır Dersimliler, insan hakları kuruluşları her alanda bunun için konferanslar ve toplantılar yapıyor. Ancak bütün bu çabalara başta Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanı olduğu AKP iktidarı karşı çıktı. Yapılan her toplantı ve konferansı diplomatik yollarla ve medyadaki tavırları ile engellemek istedi. Konferansa katılan bilim insanlarını hedef gösteren açıklamalar yaptı. AKP iktidarı CHP ile katliam politikaları ile yüzleşme noktasında tam bir kayıkçı kavgası yapmaktadır. Ermeni soykırımı ile Dersim Soykırımı başta olmak üzere geçmişindeki hiçbir gerçek ile yüzleşmekten kaçınmaktadırlar.

1937-38’de neler oldu?

Türkiye Cumhuriyeti, yıllarca Dersim için raporlar hazırlar ve planlar yapar. Hazırlığı yıllar alan bu plan ve raporlarla Dersim insansızlaştırılmak istenir. Sistemli uygulamalar ve askeri hareketler 1937-38 yıllarında doruk noktasına ulaşır. Dersim’de uygulanan soykırım kararları ve planları ise Türkiye Cumhuriyeti’nin gizli arşivinde yer alır. Raporların çoğu Bakanlar Kurulu ve Meclis’te alınır. Ancak gizli tutulur. Yıllarca gizli tutulan soykırım planları ve kararlarının bir bölümü açığa çıktı.

Açığa çıkan belge ve raporlardaki bilgiler uygulamaların soykırım olduğunu gösterir. Raporlarda “Dersim’in evvela koloni gibi nazarı itibara alınması, Türk camiası içinde Kürtlüğün eritilmesi, ondan sonra ve tedricen öz Türk hukukuna mazhar kılınması” hedeflenir. “Harekata iştirak edecek kıtaat zabiatının kadro seyahatleri, Erkanı Harbiye seyahatleri Dersim içinde yapılmalıdır. Bu esnada Dersimlilerin harekat zamanında sığınması muhtemel mağaralar görülmelidir. Arazi, mevazi, yollar ve tetkik edilmelidir…” Askeri harekete kolaylık olsun diye yollar yapılır, askeri garnizonlar inşaa edilir, tayyarelerin talim uçuşları Dersim üzerinde gerçekleştirilir. Bu ifadeler, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı arşivinde “GİZLİ” ibareli olarak yer alan “Dersim Raporu” isimli kitaptan... 

‘Canlı canlı yakıyorlardı’

Bu raporlarda yer alanların nasıl yapıldığını ise soykırım için yapılan bu planı o dönem Dersim’de 2. Tabur, 9. Bölük’te görev yapan Diyarbakırlı er Eskeri Akyol belgesel yönetmeni Özgür Fındık’a şöyle anlatır: “Öyle şeyler yaşandı ki anlatamam. İnsanlığa sığmayan şeylerdi. Kadın, çocuk herkesi diri diri yaktık. Askerler ulaştıkları evleri içindekilerle birlikte gazyağı döküp yakıyorlardı. ... Komutanımızın adı Ethem Atalay’dı. Elazığlı olduğunu söylüyorlardı. Kaçanların bir kısmı derelere, mağaralara sığınmışlardı. Daha dirençli olanlar Munzur nehrinden karşıya geçiyorlardı. Askerler yetişir yetişmez ateşe veriyorlardı mağaraları. Sonra gittiğimizde bir bakıyorduk ki çoğu benim bugünkü yaşımda olan insanları askerler üst üste yığıyor ve üzerlerine gazyağı döküp ateşliyorlardı. Öyle canlı canlı. Kadın, çoluk çocukları da yakıyorlardı. Çocukların bacaklarına başlarına taşlarla vurarak öldürüyorlardı. ... Dersimliler çok öldürüldüler. Kutu Deresi’nde ceset kokusundan durulmuyordu. İnsanları öldürüp atmışlardı. Böyle bir felaket görülmemiştir. Kadınları götürüp kötülükler yapıyorlardı. Allah, Muhammed’in ümmetini bu hale düşürmesin.”

TC Hükümetlerinde Dışişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanı Vekilliği yapan ve o dönem emniyet müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil ise 1986 yılında, kendisi de Dersimli olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun teybe kaydettiği konuşmasında şöyle anlatır: “Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu, zehirli gaz kullandı, mağaraların kapısının içinden. Bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler.”

AKP, Dersim’i sadece siyasi malzeme yapıyor

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 2010’da Eskişehir ve Sakarya’da yaptığı konuşmalarda Dersim 38’de yaşananlar için şunları söyler: “Vergi vermediler diye Dersim’in köylerini kim bombaladı? Zamanının, o zaman ki Cumhurbaşkanı’nın emriyle... Kimdi? İsmet İnönü, CHP’nin başındaydı. Yani CHP bombaladı. 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söylenir. İnsaf ya. İşte sizin cemaziyelevveliniz bu...”

Dersimliler 50 bin ile 70 bin arasında insanın öldürüldüğünü söyler. Devletin resmi rakamları ise 12 bin Dersim’linin katledildiğini söyler. Dersim’de geriye kalanlar Türkiye’nin batısındaki Manisa, Denizli, Eskişehir, Balıkkesir vb batı illerine sürüldü. Dersim’de kalanlar üzerinde ise asimilasyonu içeren politikalar uygulandı. Cumhuriyet Türkiyesi yaşananları tarih kitaplarına yazdırmadı. 

Toplumsal bellekten ise sildirme uğraşısını hep sürdürdü. Sonra bu yapılanlardan hiçkimse söz etmedi. Sadece ağıtlar vardı. Bir de kulaktan kulağa aktarılan “sırlar” vardı... Yaşananların “yası” da gizli ve sessizdir. Çünkü “Hangi yaşamların yasının tutulup hangilerinin tutulamayacağına karar vermek, aynı zamanda bu yaşamları sona erdirme gücüne de sahip olan bir iktidarın yetkisindedir. Bu iktidar, kendini şiddetle kurar ve yeniden üretir. ... “ (Bora, 2010, İstanbul) Ama artık Dersim halkı kendi yasını sessizce tutmak istemiyor. 38’de yapılan katliamın sorumlularının kendi gerçekleri ile yüzleşmeye çağırıyor. Dersimliler Uluslararası hukukta hesaplaşmak istiyor.

AKP “Dersim 38 ile yüzleşme’ konferanslarını engellemek istedi


Bunun için 1937-38 Yıllarında Dersim’de yaşananlar anlamak, anlatmak ve belgelemek için yıllardır tek tek bireyler, dernekler, siyasi partiler, tarihçiler, sanatçılar çeşitli çalışmalar yapıyor. Projeler oluşturuyor. Dersim 38 gerçeğini anlamak ve günyüzüne çıkarmak için bu çalışmaların kuşkusuz büyük bir değeri var. Bu çabalardan biri de uluslararası platformlarda yapılan Dersim 38 Konferaslarıdır. 2007 yılında konuya duyarlı bireyler ve kurumlar aracılığı ile başlatılan Dersim 38 Konferans çalışmaları 14 Kasım 2008’de Avrupa Parlamentosu’nda “70. Yılında Dersim 38” başlığı ile gerçekleştirildi. Dersim Yeniden İnşa Derneği ve AP Sol Grup’un ev sahipliğinde yapılan birinci konferansta 70 yıl önce Dersim’de yaşananların unutulmadığı ve sorumlulurın yaşanan gerçeklerle “Yüzleşme”ye çağırıldı. Konferansın sonuç bildirgesinde “Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi tarihiyle yuzleşmeli, jenosid mağdurlarına karşı uluslararası hukuktan doğan sorumluluklarını yerine getirmelidir. Arşivler açılmalı” çağrısında bulundu. 

19 Kasım 2009’da ise “Dersim 1937-38, Aleviler- Yaşananlar ve Devletin Rolü” başlığı ile Avrupa Parlamentosu’nda ikinci konferans gerçekleştirildi. GUE/ NGL (Avrupa Parlamentosu Sol Grup) Demokratik Aleviler Federasyonu (FEDA) Dersim’i Yeniden İnşa Cemiyeti’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen bu konferansın sonuç bildirgesinde de “Yüzleşme” çağrısı yinelenirken “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin jenosid mağdurlarına karşı uluslararası hukuktan doğan sorumluluklarını yerine getirmelidir” çağrısı yer aldı.

Uluslararası alanda yapılan 3. Konferans ise Almanya’nın başkenti Berlin’de gerçekleştirildi. 24 Kasım 2010 tarihinde Berlin Eyalet Parlamentosu’nda Sol Fraksiyon’un düzenlediği; Demokratik Aleviler Federasyonu (FEDA) Dersim’i Yeniden İnşa Cemiyeti, YEKKOM, Rat der Kurden und Kurdische Vereinigungen Berlin-Brandenburg, Akademiya Tigris’in desteklediği konferans ise “1937/38 yıllarında Dersim’de yapılan kitlesel katliam, SOYKIRIM olarak tanınmalıdır” başlığı ile yapıldı.

Berlin’deki konferans önceki konferanslardan farklı olarak sonuç bildirgesinde Dersim 38’de yaşananların uluslararası hukuka taşınması için “bir hukuk ve tarih komisyonu kurulması kararı” alındığını duyurdu. Sonuç bildirgesinde “1937/38 Dersim katliamı soykırım olarak tanınmalı ve Devlet, soykırım kurbanlarından ve ardıllarından özür dilemeli” çağrısı da yer aldı.

AKP samimiyse yüzleşmeye niye yanıt vermedi?

Yapılan her konferans Türkiye ve Kürdistan başta olmak üzere uluslararası kamuoyunda çeşitli yönleri ile tartışıldı. Dersim 38 gerçeği üzerindeki örtülerin kaldırıldığı, sorumluların açığa çıktığı, Dersim isminin geri alınması, idam edilen Seyid Rıza ve arkadaşlarına yapılan haksızlığın hatırlatılması, soykırıma uğratılan Dersimlilerin tarihi gerçeği ile bağ kurması, genç kuşakların tarih bilincine sahip olması açısından da Konferanslar önemli bir eksikliği giderdi.

Uluslararası platformlarda tarihçileri, siyasal bilimcileri, hukukçuları, insan hakları savunucularını, siyasetçileri, dönemin tanıklarını bir araya getirmeyi başaran Dersim 38 Konferanslarında; Dersim’de yaşananların bütün yönleri ile açığa çıkarılması hedeflenmektedir. Açığa çıkan tarihsel, siyasal ve hukuksal gerçeklerle devletin yüzleşmesini sağlamak; uluslararası kamuoyunu duyarlı kılmak ve dersim toplumunun ise yaşadığı soykırım travmasının aşılması, kendi tarih ve kültürü ile buluşması için de önemli bir işlev görmektedir.

Kısacası bu Konferansların Dersim’de yaşanan insanlık suçunun faillerini ortaya çıkarmak, soykırıma tabii tutulmak istenenlerin acılarını paylaşmak, yok sayılan tarihi gerçekleri açığa çıkarmak, Türk devletinin 1937-38 yılları arasında yaptıklarıyla uluslararası hukukta yüzleşmesini gerçekleştirmeyi amaçlamaktaydı.

Ancak bütün bunların yeterli olmadığı da bir gerçek. Daha kapsayıcı ve sonuç alıcı olması için Dersim 38 gerçeği ile uğraşan, bu gerçeğin açığa çıkması ve gerçek bir yüzleşmenin sağlanması için herkesin çabasını ortaklaştırması gerekmektedir. Aksi takdirde yaşadığımız keder, kimseyle paylaşmadığımız tek kişilik yasımız sessiz ve içimizi kemiren bir dertten öteye gidemeyecektir.

Dersim’de 1937-38 yıllarında yaşanan on binlerce insanımızın canını alan, insanlık tarihinde görülmemiş zulüm ve vahşet politikalarının sorumlularının bu gerçekle yüzleşmesi ve adalet önünde hesap vermesi boynumuzun borcudur. Başta Dersimliler olmak üzere, insanlığa karşı suç olan bu uygulamalara karşı kayıtsız kalmaması, bunun için yapılan çalışmaların da sonuca ulaştırılması için gerekli dayanışma ve duyarlılığın gösterilmesi gerekmektedir. Aksi taktirde ne katliamın gerçek uygulayıcı gücü CHP gerçeği ne de günümüzde CHP’nin o dönemler politikalarını daha da sistemli hale getirip uygulayan AKP ve Fethullah Gülen iktidarı bu konuyu sadece siyasi bir malzeme yapacaktır.

AKP  de CHP de samimi değil

Bütün bu gerçekleri görmezlikten gelen AKP hükümetinin gazeteleri “Dersim gerçeği ile yüzleşme” manşetleri atıyor. AKP’ye yakın televizyonlar ve Fethullah Gülen cemaatinin “Dersim Katliamı ile yüzleşme” kavramlarını yan yana kullanması Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu konuda sahip olduğu zihniyetle hiçbir farkı yoktur aslında. Çünkü günümüz AKP’si 1937-38 yıllarındaki CHP’sinden farklı değildir. Açın arşivleri bakın belgelere, gazetelerde konu ile ilgili ele alınanlara, bugünkü gazetelerdeki haberlerden farklı değildir. O dönemin gazetelerinin yerine Star, Yeni Şafak, Zaman, Sabah ve Taraf almıştır. CHP’nin yerini de AKP. O zaman da Bakanlar Kurulu’dan özel planlar yapıyorlardı, savaş uçakları bombalar yağdırırdı, bugün de! O zaman da “şakilerin etrafı kuşatılıp imha edilmeli, mağarlarda fare gibi zehirlenmeli” deniliyordu. Şimdi de Fethullah Gülen “5 bin 50 bin kişi katledilmeli, kökü kurutulmalıdır” diyor. O zaman askeri harekat için yol yapılır, köprü başlarına karakollar kurulurdu, bugün de Kürdistan coğrafyasında yollar ve barajlar katliamlar için yapılıyor. O zamanlar Mustafa Kemal’in manevi kızı pilot olmuş bombardıman yapıyordu.

Şimdi Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün çocukları bombalar kullanıyor. Peki böylesine paralel benzerlikleri olan bu AKP ve CHP Dersim Katliam gerçeği gerçekten yüzleşebilir mi? İç siyasetin küçük hesapları olarak “birbirini zorlamaya çalışmak” bir yüzleşme getirir mi? Eğer yüzleşme ise birkaç gün önce Dersim’in o dönemki lideri Seyid Rıza ve arkadaşlarının idam edilişinin yıldönümünde niye bu AKP’nin gazeteleri bir satır da olsa o anma haberlerini ve halkın yüzleşme çağrılarına haber değerinde görmediler! Gerçekleri kendi işlerine geldiği zaman ağzına alanların samimiyeti sorgulanır. Bugün binlerce kişiyi tutuklayan, yüzlercesini katleden bu AKP gerçekle yüzleşemez. Çünkü yüzsüzler yüzleşemezler!

BAKİ GÜL

Hiç yorum yok: