3 Kasım 2011 Perşembe

Başkomutan Fetullah'ın Savaşı


Bahoz Deniz -ANF


Son dönemde Fethullah Gülen’in ve cemaatinin yetkili isimlerinden Kürt halkı ve Kürt özgürlük hareketine yönelik yaptığı açıklamalar gündemin en önemli konusu. Yıllardır TC devletinin Kürtlerle savaşını karşıdan bilenerek dikkatlice izleyen Fethullah Gülen, cemaatine artık ‘saha’ya inmenin zamanı geldiğini muştuladı önceki hafta. Yayınladığı görüntülü mesajıyla Kürt halkına karşı topyekun savaş ilan eden Gülen, Kürt halkından ne istiyor? Nasıl oluyor da, hayatının her döneminde şiddetten fersah fersah kaçan Gülen ve ekibi, bugün Kürtleri ‘yakıp, yıkıp, yok etmek’yi ısrarla savunmakta?

Fethullah Gülen cemaatinin nerede, nasıl, kimler tarafında oluşturulduğu, ideolojik alt yapısı, nihai hedefi için Türkiye ve dünyadaki faaliyetleri hemen herkesin malumu. Burada cemaatin pratik geçmişini uzun uzun anlatmamın gereği yok. Zira bugün dile getirilen argümanlar, cemaatin kurulduğu ilk günden bugüne kadar yaptıklarıyla tamamen zıttır. Cemaat hiçbir zaman Kürt ve Kürdistan’a sıcak bakmadığı gibi sinsi bir düşman gibi hep nefretle yaklaştı. Said-i Kurdi’nin Risale-i Nur’larında yaptıkları tahrifatlar buna en açık örnektir. Şimdiye kadar ‘dialog ve hoşgörü’ maskesiyle faaliyetlerini yürütenler, bugün artık bu maskeyi çıkarıp kimyasal silahlar kuşanarak saldırıya geçtiler.

An itibariyle Kürt Özgürlük Hareketini ‘bir avuç şaki’ (haydut) olarak gören Gülen, devleti 30 yılda bu ‘şaki’lerin hakkında gelemediği için ayıplıyor ve çözüm önerisi olarak sık sık medyasında dillendirilen Yeni Türkiye’ye, ‘orayı kuşatıp, yok etmek’ yolunu gösteriyor.

Kuşkusuz Hocaefendi ve ekibi, Kürtlere karşı ilan ettiği bu savaşı kaybedecektir, tıpkı daha öncekiler gibi. Ama burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir ayrıntı var.

O da şudur; cemaatin Kürdistan’da yıllardır sinsice ördüğü alt yapıdır. Cemaat, yıllardan beri Kürdistan’ın en ücra köşesine kadar gidip yüzlerce okul, dershane, Işık Evi, etüd salonları, yardım dernekleri açarak halkın içine sinsi bir ur gibi dağılmış durumda. Yıllarca Türk-Ulus faşizminin inkar ve imha hareketlerine karşı yılmadan mücadele eden Kürt halkı, bünyesine yerleşmeye çalışan Türk-İslam faşizmini defetmek başarısını da elbette gösterecektir.

Fethullah Gülen’in en yakın dört kurmayından biri Urfa’lı bir Kürt’tür. Yıllarca cemaatin ‘Doğu ve Güneydoğu Anadolu İmamı’ olarak özel faaliyet yürüten söz konusu şahıs, Kürt toplumunu çok iyi tanıyan, halkın inanç değerlerini ve toplumsal reflekslerini bilen ve buna göre Türk–İslam asimilasyonunu geliştiren, derinleştiren sistemin öncüsü konumundadır.

Bölgeye yerleştiği ilk günden beri ‘din kardeşliğini’ temel enstrüman olarak kullanıp ‘hizmet’ ettiğini belirten cemaat, son dönemdeki siyasi çıkış ve pratikleriyle bir taraf olduğunu da açıkça göstermekten çekinmiyor artık. 2002’den itibaren AKP hükümetiyle, devletin hemen her damarına yerleşen cemaat de çok iyi biliyor ki, Kürtleri alt etmeden Türkiye’ye tamamen hükmedemeyecektir.

Cemaat bugün AKP hükümetinin örtülü koalisyon ortağıdır. Vitrinde her ne kadar AKP kadroları olsa da perdenin arkasında on yıllardır cemaatin yetiştirdiği kadrolar var. AKP iktidara geldiğinde hazır kadroları yoktu, cemaat bunu hayatının fırsatı sayıp bütün kademelere kendi elemanlarını yerleştirdi. Bütün müsteşarlıklara, devletin yetkili ve etkili kadrolarına baktığımızda mutlaka cemaatten bir geçmişe sahip olduklarını görüyoruz.

Tabii ki, cemaatin, AKP kadrolarından hiç hazmetmediklerini ve aralarında büyük bir çekişmenin yaşandığını da, iki yapıyı tanıyan hemen herkes görebiliyor. Zaten hükümetin bugün vitrinde olan isimlerin hemen hemen hepsi Milli Görüş geleneğinden gelen isimler. Fethullah Gülen’in hiçbir zaman Milli Görüş’ün lideri Erbakan’a sıcak bakmadığı ve yine geçmiş yıllarda Papa dahil dünyanın farklı inançta bulunan bir çok kesimiyle ‘dialog ve hoşgörü’ teziyle ilişki kurmasına rağmen hiçbir dönem Erbakan’la irtibat kurmaması da sır değil.

Ama bugün hükümetin bir çok politikasını -Kürt Sorunu dahil - cemaatin kadroları oluşturuyor.

AKP ve Gülen cemaati iktidarda ilk iş olarak PKK karşısında başarısız olan, çürümüş, darbe yanlısı olan devletin kadrolarını Ergenekon havuzunda topladı. Daha sonra toplumun muhalif ve demokrat kesimlerini farklı tekniklerle susturduktan sonra nihayet sıra Kürtlere geldi. Hedef, Kürt Özgürlük Hareketini ve önderliğini tasfiye etmekti. Önce ''Açılım'' yemiyle kamuoyunu heyecanlandırıp dalgalandırdılar ve Kürt toplumunda işbirlikçi -yandaş toplama yoluna gittiler. Buldukları birkaç iradesiz Kürde mütemadiyen kendi medya organlarında anti-PKK propagandası yaptırmaya çalıştılar. Ve nihayet sıra aktif mücadeleye geldi. Önce şehirlerde legal Kürt siyasetçilerine ‘KCK Operasyonları’ adı altında siyasi soykırıma gitti, daha sonra dağlarda da kendi oluşturduğu kadrolarla aktif savaş yürütücüsü konumuna geldi.

Faaliyette geçtiği ilk günden bugüne kadar hiçbir kesimle kavga etmeyi tercih etmeyen, kendi cemaatine yapılan saldırılara karşı bile ‘Size bir tokat atıldığında karşılık vermek yerine diğer yanağınızı uzatın’ şiarıyla hareket eden Gülen, bugünlerde Kürtlere savaş açtıysa bunu çok ciddi bir stratejiyle düşünmüş olmalı. Yoksa bu savaş ilanından sonra Kürdistan’da daha önceki kadar rahat şekilde faaliyet yürütemeyeceğini hesaba katmış olmalı!

Hedefine ulaşmak için düşünmeden tek adım atmamakla bildiğimiz Gülen’in Kürtlere savaş açmasının sebebi, nihai hedefine vardığını düşündüğü son düzlükte olması olabilir mi? Nihai hedefine yaklaşmışken Kürtleri temizlerse ülkeyi daha rahat yöneteceğini mi sanıyor? Kürt halkına karşı bu savaşı kazanamayacağını yakın geçmişe baksaydı görürdü.

Aslında, bugün Emniyet, MİT ve büyük oranda askeri güçleri kontrolüne alan cemaatin Kürtlere karşı savaş açması cemaati iyi tanıyanları şaşırtmıyor! Artık imamın gerçekten bir ordusu var! Yoksa Kürt çocuklarını asimile etmek için batı illerinde özel görevlerle dershanelerinde, Işık Evleri’nde, yurtlarında görevlendirdikleri belletmenlerin gidip cephede savaşacağını kimse beklemiyor!

Artık savaşacak bir güce sahip olduğunu düşünen cemaat önderinin ülkenin tek hakimi olmak için Kürtleri temizlemek için mevcut AKP hükümetiyle son bir hamle yapmak istiyor. Nasıl olsa, başarısız olursa tarih bunu R.Tayyip Erdoğan’ın hanesine yazacaktır. Başarılı olursa ne ala!

Cemaatin, yeni yetme ‘terör uzmanları’, polis kaçkını stratejik akılverenleri, tetikçi kalemşörleri sürekli ‘Yeni Türkiye’den bahsediyorlar ve yeni düzenin eski alışkanlık ve değer yargılarıyla devam edemeyeceğini yazıyorlar.

Kürt halkına karşı dağda ve şehirlerde başlatılan amansız savaşın mimari F.Gülen ve ekibidir. Uygulayıcısı da R.Tayyip Erdoğan’dır.

Bizim naçizane teklifimiz, Fethullah Hocaefendi’nin yıllardır yaşadığı ABD’den bir an önce gelip bizzat başkomutan olarak ordusunun başına geçmesidir.

Hiç yorum yok: