24 Ekim 2011 Pazartesi

Van Depremi ve Vicdan Körelmesi

VAN’da meydana gelen depremin hemen ardından sosyal medyada küçük bir tur atayım dedim.

Hay demez olaydım.

Şöyle bir baktım mesajlara, yorumlara falan:

- Bazıları yürek soğutuyordu.

- Bazıları bilgiç bir edayla “Teröre destek verirlerse böyle olur” diyordu. 

- Bazıları acı olaydan hükümete çakacak malzemeler devşirmeye çalışıyorlardı.

- Bazıları Deniz Feneri olayını gündeme getiriyorlardı.

- Bazıları “Ağlama sırası onlarda” diyorlardı.

- Bazıları sözde biraz daha insaflı bir tavır takınıp “Türk’ün nasıl bir millet olduğunu gösterelim, Van’a yardım edelim” diyorlardı.

- Bazıları “Hükümetin yapamadığını Allah yapıyor” diye yazıyorlardı.

Kısacası... 

Bir akıl tutulması, bir vicdan körelmesi, bir merhamet yoksunluğu, bir cehalet histerisi alıp başını gitmiş durumdaydı.

“Yapmayın, etmeyin, ayıp oluyor” diyen az sayıda sağduyulu ses ise arada kaynayıp gidiyordu. Kısacası Van’ı önce deprem sarstı, ardından da faşizm.

Zaten azıcık kalmış olan insanlığa güvenimi, büsbütün kaybetmemek için olay mahallinden anında kaçtım.
 
Size bir şey söyleyeyim mi?

Ne sınır ötesi ya da sınır içi operasyonlar, ne PKK’nın yeni saldırıları, ne ölümler / kalımlar, ne terörün önlenmesi, ne dağdakilerin indirilmesi, ne kan, ne gözyaşı, ne ağlayan analar...
Önümüzdeki süreçte... 

Bunları bile geride bırakacak çok daha önemli bir sorun bizi bekliyor.

Eğer önlem alınmaz ve tedavi edilmezse... 

Bu akıl tutulması, bu vicdan körelmesi, bu merhamet yoksunluğu, bu cehalet histerisi bayrağını burcun en tepesine dikmeyi başaracak.
Hiçbir şeyden korkmayalım, bundan korktuğumuz kadar.

Depreme dair gelişigüzel notlar


- DEPREME hazırlıksız yakalanmak! 1999’da böyle oldu. 2011’de böyle oldu... Hiç merak etmeyin: 2023’te de aynısı olacak.

- Geçen gün Teşvikiye’de bir kafede oturuyordum. Baktım yoldan ünlü deprem uzmanı Prof. Ahmet Ercan geçiyor. Dalgın ve aheste biçimde yürüyordu Ahmet Ercan... İçimden “Bu adam bir zamanlar Türkiye’yi sallardı, televizyon kanalları peşinde koşardı, herkes ona kulak verirdi” falan dedim. Ertesi gün: Van’da deprem oldu. Haber kanallarını açtım ve Ahmet Ercan karşımdaydı. Yüzüne renk gelmişti. Enerjikti. Dinamikti. 

- Kandilli Rasathanesi Van’daki depremin büyüklüğünü 6.6 olarak açıkladı. Sonra Amerika’dan “7’nin üzerinde” açıklaması geldi. Sonuç? Amerika’nın dediği oldu, Kandilli bilgiyi revize etti.

- Epeydir unutmuştuk! İşte Ahmet Mete Işıkara da ekranlarda... Ve yine aynı şeyi söylüyor: “Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz.”

- Van’da çökmüş bir bina... En alt kat oto galeri... Oto galeri yapmak için kirişlerinin kesildiğine bahse girerim.

Tuttum bu tepkiyi


DENİZ Feneri tutuklularının salıverilmesi üzerine hiç kimse “Neden salıverildiler” demedi.

Özellikle de daha düne kadar “Tutukluluk esas olmamalı” diyenlere kulak kabarttım.

Hepsi “doğrusu yapıldı” diyordu.

Vurgulanan ortak nokta şuydu:
“Deniz Feneri’nde doğrusu yapıldı, şimdi sıra diğer davalarda.”
Yani “Falancalar tutukluysa, filancalar da tutuklu kalmalı” yerine “Filancalar tahliye ediliyorsa, falancalar da tahliye edilmeli” dendi.
Memleketimiz için iyi bir aşama bu...

Van denilince aklıma gelir


- Kahvaltı salonları gelir.

- Yılmaz Erdoğan’ın şiiri gelir.

- Otlu peynir gelir.

- Şimdi nerededir, ne yapmaktadır bilmediğim eski Refah’ın sağlam adamlarından Fethullah Erbaş gelir.

- Caddelerindeki muazzam kalabalık gelir.

- Cömertlikten bunalma gelir.

- Göl kenarında semaver eşliğinde içilen çay gelir.

- Çabucak çatışmaya dönüşen minibüsçü kavgaları gelir.

- Medresetüzzehra gelir.

- Sokaklarında abartılı makyajlarla dolaşan İranlı kadınlar gelir.

- Karın bir şehri güzelleştirici etkisi gelir.

- Kanlı kılıç gelir.

- Kedi gelir.

- Ruhi Su gelir.

- Hüsamettin Subaşı gelir.

İçindeki Cüppeli Ahmet’e ‘dur’ de


“CÜPPELİ Ahmet” denilen adam, 1999 depreminden sonra “Depremin vurduğu yerler fuhuş, zina ve faiz merkezi haline gelmişti. İlahi adalet tecelli etti” türü yorumlar yaptığında “bu çağda bu kafa” falan diye yorumlar yapanlar...

Yani “Cüppeli Ahmet”i küçümseyenler... 

Van depreminin ardından... 

İçlerindeki “Cüppeli Ahmet”i ortay çıkarıverdiler.
“Şehitlerimizin kanı yerde kalmadı” türü laflar ediyorlar.

Kürt ile teröristi ayırt edemeyen, bir şehrin ahalisini topyekûn terörist ilan eden, acıyı paylaşmayı bilmeyen bu insanlara şöyle demek istiyorum:

“Madem sonunda Cüppeli gibi olacaktınız, adamı neden alaya alıp küçümsediniz.”

Huysuzluk notları


- ADININ başına hep “ünlü organizatör” sıfatı eklenen bir Ahmet San var ya... Bu Ahmet San çok uyanık bir adam... Çeçenistan’daki müptezel etkinliğe katılmadı diye Tarkan’a laf çakmış ve büyük tepki almıştı... Uyanık Ahmet San, aldığı tepkiyi yumuşatmak için Jean-Cloude Van Damme’ı Türkiye’ye getirdi ve kendisini eleştiren medyacıların hizmetine amade kıldı. Bize de “vay uyanık vay” demek düştü.

- AK Parti’den MHP’ye geçen bir milletvekili şimdi de MHP’de sorun olmuş... O zaman kuralı koyalım: “O partiye yar olmayan bir milletvekili, bu partiye de yar olmaz.”

- Son zamanlarda sıkça “Tiyatro öldü” diyorum. Şöyle bir düşündüm: Birkaç istisnayı saymazsak neredeyse 20 yıldır tiyatroya gitmiyorum. Yani tiyatroyu önce kendi hayatımda öldürmüş durumdayım. Karar verdim: Tiyatroya gideceğim. Önyargısız olarak. Yani “tiyatro öldü” hükmüne malzeme devşirmeye çalışmadan... Ardından da deneyimlerimi yazarak paylaşacağım.

Hiç yorum yok: