8 Ekim 2011 Cumartesi

Türkiye’de 3 Milyon KCK’li Var

 
14 Nisan 2009 tarihinden bu yana “KCK” adıyla gözaltına alınanların sayısı 7 bin 748 kişi. Bunların 3 bin 895’i tutuklanmış bir durumda.

Tutuklananlar içinde milletvekilinden tutun da il genel meclis üyesi, Belediye başkanlarından, BDP yöneticilerine kadar geniş bir yelpaze bulunuyor. Yargının Kemalistlerden Gülen cemaatine geçmesinden sonra filmleri aratmayacak senaryolarla Kürt siyasi hareketi üzerinde adeta terör estiriliyor; yargı terörü. Söz konusu Kürtler olunca yargı siyasallaşmaya başlıyor. Bütün bu tutuklamalar siyasal yargının birer eseri.

Kürtler bu oyunun farkında olduklarından önce Kürtçe savunma vermeye çalıştılar son tutuklananlar da susma hakkını kullandılar. Çünkü biliyorlardı ki bu bir oyundan ibaret. Yani saçmalıklar toplamı bir iddianameye karşılık ne kadar kendini savunursan savun karar çok önceden verilmiştir bile. Bu yüzden savunma yapmanın ya da davaya iştirak edecek avukatlara gerek yoktur kanımca. Bunun bir diğer adı da yargısız infazdır. Bu ülkede aslında yaratılmak istenen tablo siyasallaşan Kürt Hareketinin önünü kesmektir.

Yani Kürtlere bu ülkede BDP dâhil örgütlenme ve siyasal hakkını ortadan kaldırmak istemektedir. Zaten yıllarca Kürtlerin birçok partisi kapatıldı. Yine yüzde 10’luk seçim barajının korunması Kürtlerin iradelerini ortadan kaldırmak için konan bir engeldi. Hatip DİCLE’nin vekilliğini kendi hukuk sistemlerini çiğneyerek gasp ettiler. BDP özelinde Kürt kurumlarına yılda kaç defa baskınlar yapıp gözdağları verildi. Şimdi de bütün Kürt kurumlarını “KCK” kılıfıyla basıyor herkesi içeri tıkıyorlar. Bu sayede Kürtleri nefessiz bırakmak istiyorlar.

Hükümet bütün siyasi Kürtleri “KCK” üyeliğiyle içeri atıyorsa o zaman bütün Kürtleri hedeflemelidir. Çünkü BDP’ye oy vermiş herkes bu kritere uymaktadır. BDP’ye oy veren Kürt ve demokratların sayısı 3 milyona yakınsa bu ülkede 3 milyon KCK üyesi var demektir. Hükümetin işini kolaylaştırması bakımından söylüyorum, Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan için 3,5 milyon insan “Öcalan irademdir” beyanında bulundu. Bu beyanda bulunan 3,5 milyon insan KCK üyesidir.

Olaya bir de Türk Devleti ve siyasileri açısından bakmak gerekmektedir. Başta MIT-PKK görüşmelerinin baş aktörü Hikmet FİDAN KCK yürütme konseyi üyesi Sayın Mustafa KARASU’yla sonra PKK’nin ikinci adamı olarak lanse ettikleri Sayın Sabri OK’la ve Kongra-Gel Başkanı Sayın Zübeyir AYDAR’la defalarca kez görüşerek suç işlemiştir. Hatta görüşmekle kalmamış Öcalan için “Önderlik” nitelemesini kullanmıştır. Hikmet FİDAN’ın da KCK’dan yargılanması gerekmektedir.

TSK defalarca kez Kurmay Albay’ını Avrupa’ya göndererek PKK’nin etkin isimlerinden Şahin CİLO’yla görüşmeler gerçekleştirmiştir. TSK’nin de KCK davasıyla sorgulanması gerekmektedir. Selahattin DEMİRTAŞ, demeç vererek KCK başkanı olduğunu beyan etti. Yine aynı bağlamda BDP milletvekilleri de; “KCK buysa bizler de üyeleriyiz” dediler. O zaman KCK TBMM’nin merkezini işgal etmiş bulunmaktadır. Yine bu bağlamda AKP hükümeti Erdoğan dâhil olmak üzere defalarca kez KCK üyeleriyle görüşmeler yapmışlardır. Hatta Cumhurbaşkanı GÜL geçen haftalarda KCK başıyla Çankaya’da oturup görüşmeler yapmıştır. GÜL’ün de bu bağlamda KCK’den yargılanması gerekmektedir.

Olayı açtığımızda bu kadar açık şeyler varken hükümetin uyduruk iddianamelerle siyasal yargıyla Kürtleri içeri atmasının mantığını iyice görmekteyiz. Ortada suç unsurundan ziyade Kürtlerin iradeleri varken kimse Kürtleri suçlulukla yargılamasın. Yargı taraflı davranarak bütün Kürtleri sebepsiz bir şekilde içeri atmaktadır. Kürtlerin iradelerini kırmaya yönelik bu eylemlerle Kürt hareketini ortadan kaldırmayı düşünüyorlar.

Yalnız şu gerçek var ki Kürt hareketi Türkiye’deki diğer siyasi hareketlere benzemez. Çünkü son 30 yılda Kürtlerin yaşlısından gencine, kadınından çocuğuna kadar herkes politize olmuş durumda. Her bir Kürt bireyi siyasi boşluğu dolduracak kapasitedir. Cezaevinden kimse korkmuyordur eminim. Zaten yıllarca sebepsiz yere cezaevinde yatanlar oldu. Bunların hiçbiri onursuzluk yapıp itirafçılığa yeltenmediler. Kürtlerin mücadele azmini ayakta tutan, çelik gibi iradelerinin olmasıdır. Geçmişte 12 Eylül koşullarının zindanlarında gösterdikleri direnişlerle bunu bütün dünyaya göstermiştir.

mekselinaleheng@gmail.com

Hiç yorum yok: