14 Ekim 2011 Cuma

Polis Devlet İse, Halk da Gerilla Oluyor


Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkışının 13.yıldönümüydü 9 Ekim. BDP'nin düzenlediği Gemlik Yürüyüşü için hazırlıklar tamamlanmış ve otobüsler hareket halindeydi. Derken devletin ta kendisi kolluk güçleri devreye girdi ve kameraya yansıdığı kadarıyla 'Ben Devletim' diyen bir polis halkın seçilmiş vekilini darp etmeye kalkıştı.

Biz doksanlı yıllarda bu sözü çok duyuyorduk. Yakasında veya kolunda armalar olan veya çızıkları olan her devlet memuru, karşısına aldığı ve evini bastığı her Kürd bireyine 'ben devletim' diyordu.
Amed'in kuçelerinde yürürken kimi zaman da karşına öyle fazla çızıgı olanlar da çıkmazdı. Zaman zaman "keşke çızıklı olanlar karşıma geleydi" derdin, tir tir titrerdin, ölüm korkusu her yanını sarar ve çızıksızın ne yapacağını kestiremeden, sorularını karşılardın. Cevap veremesen de dayağını yer, yerlerde sürüklenir ve tanınmayacak hale geldiğinde bir köşede bırakılırdın. Bütün bunlar sokak ortasında yapılırdı ve kendince şanslıydın. Onur, gurur, şeref ve namus kavram ile değerlerini çoktan yitirmiştin, çünkü çok şanslıydın; ölmemiştin. Üzerini silkeler ve arkana baka baka hızlı adımlarla hırpalandığın yerden kaçardın.

Ben küçük yaşta tüm bunlara şahit oldum ve devletin ta kendisiyle tanıştım. 1995 yılıydı. Bir gün hücreden çıkartıp mahkemeye götürdüklerinde, beni bir odada tuttular. Oda da benimle beraber bir kişi daha vardı; bu kişi devletti!  Sesinden tanımıştım. İçimden; bu kesinlikle Selami'dir, diyordum. 

DGM'nin ikinci katında boş bir odaydı. Yolu DGM'ye düşen birçok arkadaş hatırlar, bahsettiğim odayı. Selami pencerenin yanında ayakta duruyor, bende oturuyordum. Kalkıp Selami'nin yanına yaklaştım ve sen Selami'sin değil mi, dedim. Selami birden gözlerime baktı ve "ne bakıyorsun lan, o..... çocuğu otur oturduğun yerde. Şimdi çıkarsın mahkemeye ve bir daha göremezsin bu yüzü! Selami, bana ve arkadaşlarıma işkence yapan devletin bir görevlisiydi. İşkencede, soru sormamamıza rağmen, bu kişi kendini tanıyordu; her vuruşunda "ben devletim ulan"  diyordu...

90'lı yıllarda yolda yürürken, arkandan hep Selamiler gelirdi. Ofis caddesinden tutun, Xançepek'in kuçelerine kadar, her an onlar ile yürürdün. Ya seni alır bir güzel sokak ortasında döverlerdi (ki bu dövülenler şanslıydı) ya da yaklaşıp ensende bir sıcaklık hissetmene neden olurlardı ki sadece o anda kalırdı tüm hissiyatların!

Sanırım vekilin karşısına dikilen de, bir Selami'ydi. Ben halktım ve soru sorma yetkim yoktu, ancak Vekil yetkiliydi ve sivil giyimli polise "sen kimsin" diye sorabiliyordu. Dün 90'lı yıllar ve polis devletken, bugün 2010'lu yıllar ve polis yine devlet. Öyle bir süreç ki bizimkisi, Kürd için, gelen her hükümet polisi, başımızda bir devlet. Öyle çoktu ki bu devletler; sorgu odasında biri iyi, biri, kötü ve bir diğeri sessiz sessiz sorgulu işkenceyi izlerler. Bunlar, nasıl olsa, hiç birisini görmüyorsun rahatlığı içerisindedirler ve sen içinden, "ax keşke birisini görebileydim de bana yaşattıklarının mislini ona da yaşatsaydım", diyordun.

İşte Selami'nin bekleme odasındaki hırçın tavrıyla, vekilin karşısına dikilen ve 'ben devletim' diyerek Kürd halkının seçilmişini darp etmeye çalışan gözü kara korkak polisin tavrı aynı ruh halini yansıtıyordu.

Ben devletim diyen polis, kendisini kameraların çektiğini ve kayıt altına alındığını ve yüzü şehir milisleriyle kaydedildiğini anlayınca, bilinçaltındaki Selami oluverdi ve "bunlar beni tanıdı, ne yapacaksam yapayım" düşüncesiyle saldırgan halinden taviz vermedi. Eğer vekil o anda Selami kılıklıya bir müdahalede bulunsaydı, şimdi ya o vekil hayatta olmayacaktı, ya da orada halkımızdan birkaç kişi yaşamını yitirecekti.

Sayın vekilin karşısında duran polis, Dersim ve Zilan katliamcısı zihnin komutanları ve 90'ların Jitemci devletiydi, evet. Ancak vekilin arkasında duranlar o zamanların halkı değil. Her biri doğal milis ve gerillaya dönüşmüş durumdalar ve tüm polislerin yüzünü teker teker görebiliyor ve zihinlerine kaydedebiliyorlar. Tüm bunlar karşısında devletin köhnemiş zihnini anlayabilmiş değilim, bu sömürgeci zihin Kürd halkını ne sanıyor? Anlayamadığım şey, bu devlet hiç mi halkın düştüğü duruma, polislerinin düşebileceği ihtimalini göz önünde bulundurmuyor ve minimize edilen Özgür-Özerk Kürdistan'a karşı çıkarak siyasi ve askeri operasyonlarını günden güne fazlalaştırıyor?
Kim bilir, böyle giderse belki yarın öbür gün devlet olarak halkın karşısına dikilen polisler gibi, doğal milis ve gerillalar da, polislerin karşısına dikilir ve ben PKK'yim der ve dağlardaki hâkimiyetlerini ovada da kurduklarını devletin ta kendisinin evlerine operasyon düzenleyip, gözaltına alarak ilan ederler.


mehmetserhatpolatsoy.blogspot.com

Hiç yorum yok: