12 Ekim 2011 Çarşamba

Marksist Eleştiri

Erkan KÜÇÜK
Eleştiri alanı fazlasıyla geniş bir alan; hâl böyle olunca bu alan üzerine bir yazı yazmak gerektiğin de, zorunlu olarak bir seçme yapmak gerekiyor. Ben seçimi marksist eleştiriden yana kullanıyorum. Bu haftaki konumuz marksist eleştiri. Kendi kavlimce konuya dokunmaya çalışacağım.

Marksist eleştiri anlamın kavranmasını amaçlar. Marksizme göre insan bilincini belirleyen, toplumsalın içinde var olan ideolojilerdir. Bu ideoloji parçalarının büyük çoğunluğu egemen sistem tarafından kullanılır. Egemen güçler sınıf ve kimlik bilincinin uyanmaması için işine yarayacak ideolojileri destekler; bunları elinde bulundurduğu araçlar vasıtasıyla insanların zihinlerine yerleştirir. Bunun sonucunda ezilen sınıfların üyeleri egemen ideolojiyi benimsedikleri için kendi sınıf ve kimliklerinin yabancısı olurlar.


İdeolojinin alt yapı ile birebir ilişkisi yoktur. Özellikle bu ezilen sınıflar için geçerlidir. Ne bir işçi her zaman devrimci olur ne de bir burjuva her zaman devrim karşıtıdır. Ancak yine de belirtelim ki bir toplumda egemen düşünce iktidardaki sınıfın düşüncesidir. Dolayısıyla yazar da içinde bulunduğu koşulların bir üretimidir. Yarattığı eserlere de kendi bilincini doğal olarak taşır. Yaratılan metin bir düşüncenin ürünüdür; düşünce hangi ideolojinin etkisindeyse metinde ağırlıklı olan, belirleyici olanda o ideolojidir.


Yazın sanatı diğer sanatlar gibi düşüncenin estetik bir biçim içinde sunulmasına dayanır. Genellikle bu ikisi birbirini etkiler. Bütünselci bir düşünce metnin biçiminin daha bütünsel, çizgisel bir formda üretilmesini sağlayabilir. Ya da düşünsel parçalanma içinde olan bir kişinin yarattığı metin de gerek anlamsal gerek biçimsel olarak parçalı bir yapı da olabilir. Şunu belirtelim ki öncelikle belirleyici olan düşüncedir. Biçim ondan sonra gelir.


Geçmişte yazılan klasik gerçekçi metinler örneğin bir Balzac’ın romanları onun hayata karşı gerçekçi ve amaçlı tutumundan dolayı dönemin toplumsal sınıfsal durumunu gerçekçi bir şekilde gayet anlaşılabilir bir tarzda yansıtır. Çünkü ancak bu biçimde düşüncesi kabul edilebilir olabilir. Marksist eleştiri işte bu gerçekten yola çıkarak metni tetikleyen düşüncenin peşinde yol alır. Bu bilimsel bir tutumun da göstergesidir aynı zamanda. Ortaya konulan düşüncenin bilimselliği onun nesnel- objektif olup olmamasıyla ilgilidir. Siz yaratılan metnin sanki tanrısal bir güç tarafından hiçbir koşul olmadan şekillendiğini ima edip eleştirinizi ona göre koyuyorsanız, bu yaptığınız bilimsellikle bağdaşmaz, bu düpedüz idealizmdir.


Eleştiri işi bir dayanak noktasının varlığını gerektirir. Bu eleştirmenin sahip olduğu ideolojik, estetik görüşleriyle belirlenir. Onun bilimsel olup olmamasını da bu belirler. Eğer hedef eleştiriyi gerçekçi bir zemine oturtmaksa onun dayanak noktası da gerçekçi olmalıdır.


Marksist eleştiri yalnızca edebiyatla uğraşmaz. Onun  esas çabası dönemde var edilen ideolojilerin gerçek anlamlarının açığa çıkartılmasıdır. Yani edebi metin bir düşüncenin eseriyse düşünce de ortada var olan somut sınıfsal gerçekliklerin ifadesidir. Örneğin  günümüz sanat ve edebiyatında etkinliğini sürdüren postmodernitenin,  anlamının çözümlenmesi, postmodern metinlerin nereye oturduğunun bulgulanmasını sağlayacağı açıktır.


Tekelci kapitalizmin yaşandığı bu dönemde dört bir yandan insanları aptallaştırmaya, bilinçlerini iğdiş etmeye yönelik saldırılar kendini edebiyat piyasasında da göstermesi çok doğal. Bilincin belki de en önemli kalelerinden olan sanat ve edebiyat dünyasını bilinçten (bilimden) arındırma uğraşı egemenler için fazlasıyla elzem bir karakter taşıyor. İşte tam bu noktada eleştiriye  önemli bir görev düşüyor: bu yapılacak açık ya da gizli saldırıları deşifre etmek ve bu politikaları etkisizleştirmek.

Hiç yorum yok: