19 Ekim 2011 Çarşamba

Katliam Silsilesi ve ‘Bebek Katilleri’- 4

Nuri FIRAT

Tinate Katliamı’nı yapanların bir bağlantısı 17 yıl sonra Bilge Köyü Katliamı’nda karşımıza çıkacaktı. Tinate bütün boyutlarıyla çözülseydi Bilge’deki katliam olmayacaktı. Ayrıca Bilge’deki katliam ilk de değildi: 1994’te de 7 kişi Bilge’de öldürülmüştü. Tinate ve Bilge arasındaik bağlantının kilit isminin ise Ocak 2011’de “intihar ettiği” ileri sürüldü.


Tinate çözülseydi Bilge olmayacaktı


Gazetelerde tarihler 5 Ocak 2011’i gösterdiğinde şöyle bir haber yer alıyordu: “Bilge Köyü Katliamı sanığı cezaevinde intihar etti!” Haberin devamına bakıyoruz: “Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge Köyü’nde, geçen yıl Sevgi Çelebi ve Habip Arı’nın nişan töreninin yapıldığı düğün evini basarak 7’si çocuk 44 kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulan 9 kişiden biri olan ve Çorum Cezaevi’nde tutulan Süleyman Çelebi’nin intihar ettiği iddia edildi.”

 
Doğru dürüst aydınlatılmayan ve yargılanmayan 1992’deki Tinate Katliamı, 17 yıl sonra daha korkunç bağlantılarla karşımıza çıkacaktı. Tinate’de katliam yapanlarla ilişkili olanlar 4 Mayıs 2009’da Bilge Köyü’nde sahneye çıktılar ve 47 kişiyi vahşice katlettiler. Aslında bu Bilge’deki ilk katliam da değildi, aynı kişiler 1994’te de Bilge’de 7 kişiyi öldürmüşlerdi. Tinate aydınlatılsaydı Bilge olmayacaktı ya da Bilge’nin üzerine gidilseydi belki Tinate ve geçmişteki bağlantılı karanlık katliam silsilesi bütün boyutlarıyla açığa çıkarılacaktı. Ancak hükümet koruculuk sistemini savundu ve dolayısıyla katliamların üstünü örtmeyi tercih etti.
 
Yıllar sonra daha büyük çaptaki bir katliamla karşımıza çıkan bu isim, hiç kuşkusuz, Midyat’ta da bulunan Mala Çelebi Aşireti’nden olan Süleyman Çelebi idi. İntihar ettiğinde nedense basın yayın kuruluşları çok da önemsemediler ve sıradan bir olay olarak, belki de, katliamın büyük çapı nedeniyle, ama yine de buna rağmen, sıradan bir haber olarak görmeyi tercih ettiler.

Katliamda yakınlarını kaybedenler ise intihara inanmıyordu. Nitekim intihar haberi sonrasında basın kuruluşlarının görüşlerine başvurduğu Bilge Köyü Muhtarı Abdurrahman Çelebi, “Süleyman Çelebi’nin intihar etmediğini, konuşacağı için infaz edildiğini” söylüyordu.


Konuşmadı, sonsuza dek susturuldu; Bilge Köyü Katliamı ile ilgili de, bağlantılı olduğu başka katliamlarla ilgili de hiçbir zaman artık konuşamayacaktı.


Peki, ne olmuştu Bilge Köyü’nde?


Geliyorum diyen korkunç katliam


Tinate Katliamı’nı yapanlarla bağlantıları olanların 17 yıl sonra gerçekleştirdiği korkunç Bilge Köyü Katliamı’nın tanığı Cengiz Çelebi anlatıyor: “Katliamın yapıldığı gece saat 20.33’te telefonum çaldı. Hacı Cemil’in evine gittim. Hepimiz namaza durduk. Saat 20.40 sıralarında Mehmet Akyol ve Orhan Akyol içeri girdi. Selam verdiler. Ardından oturdukları gibi Şeyh lakaplı Hacı Mehmet Çelebi korucu kıyafeti ile içeri girdi. Küfür ederek, ‘Hepinizin a... koyacağım. Nereye kaçacaksınız’ dedi. Ve bizi taramaya başladı. Ben kendimi pencereden dışarı atmak için kendimi pencereye vurdum. Ancak ilkinde çıkamadım. Daha sonra Şeyh lakaplı Mehmet Çelebi’nin oğlu Servet geldi ve sonra da kardeşi Hakim Çelebi içeri girdi. Bunlar herkesi taradılar. Bu sırada ben kendimi pencereden dışarı attım. Hakim geri döndü ve beni öldürmeye çalıştı. Ancak başaramadı. Halamın kızı içeri girer girmez ona da ateş etti. Bu sırada Süleyman Çelebi de beni gördü ve o da ateş etti. Kaçarak kurtuldum. Sonra da Abdulkadir Çelebi’yi, oğlunu ve yeğenini gördüm. Ben evime giderek silah getirmek ve onlara karşılık vermek istedim. Ancak bu sırada katliam bitti. Bunun üzerine ben ve sağ kalanlar yaralılar ile ilgilenmeye başladık. Daha önce bunlarla bir husumetimiz yoktu. Ancak seçimden sonra normalde silahlı gezmeyen bu kişiler, silahla köyün içinde gezmeye başlamışlardı. Bu arada hayvanlarını da alışılmışın dışında ellerinden çıkararak satıyorlardı. Seçimden sonra alabalık tesislerinde sürekli toplantı yapıyorlardı. Olayda kullanılan bu silahların ve yakalanan bombaların nereden geldiğini bilmiyorum. Biz koruculara silah ve kurşun verirler. Başka bir şey vermezler. Ancak olayda değişik silahlar kullanıldı. G1 ve kalaşnikof gibi değişik marka silahlar kullanıldı. Saldırıda bulunan kişilerin çevresi o kadar yoktur. Bu nedenle bu aileden kimse muhtar olmadı. Pek sevilmezler. Bu olayı PKK’nin üstüne atmayı düşünerek bizi katletmeye çalıştılar. Ancak herkesi öldüremeyince gerçekte ortaya çıktı.”


Anne karnındaki bebekler de öldürüldü


Tarihler 4 Mayıs 2009’du, Bilge ya da Zanqirt Köyü’nde yaşanan korkunç olay akşam sessizliğini, kabusa çevirmişti. Düğün vardı, ancak bu düğün yıllar sürecek bir yasa dönüşecekti. Aynı köyden ve aynı soyadları taşıyanlar, aynı işi yani koruculuğu yapanlar silahlara sarılmıştı ve çocuk, kadın, yaşlı, genç dinlemeden herkesi öldürmeyi önlerine koymuşlardı. Namaz kılarken, evde otururken, düğünde eğlenirken, sokakta gezerken ya da uyurken, fark etmezdi, herkesi, tek bir canlı kalmayacak şekilde, öldürmeyi tasarlamışlardı. Ancak herkes olmasa da 6 çocuk, 3’ü hamile 16 kadın ile 22 erkek toplam 47 kişi öldürülmüştü. (Resmi açıklama 44 ölü şeklindedir, ancak hamile kadınların karnındakileri de birer can saymamız gerektiği görüşündeyiz ve bu yüzden ölüm sayısını 47 olarak kabul ediyoruz.)


Katliamın perde arkasında ne var?


Korkunç katliamdan sonra korkusu daha da artan ve bu nedenle olayla ilgili incelemelerde bulunmak üzere köye giden İnsan Hakları Derneği heyetine isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir korucunun anlattıkları kafalarda oluşan soru işaretlerine bir nebze de olsa yanıt oluşturuyordu:


“1984 yılı sonrası köyde koruculuk dayatılmaya çalışıldı. Koruculuk, köydeki toplum tarafından itibar görmeyen kişiler üzerinden devreye sokulmaya çalışıldı. Sonrasında köylüler tarafından koruculuk kabul edildi. Köyde bu olay meydana gelmeden önce ilk ölüm (husumet) şöyle başlıyor: (Çalike Köyü’nde) hayvanları kaybolanlar o zaman Bilge Köyü’nde muhtarlık yapan Hacı Abdo’ya gelirler. Hayvanların bulunması için yardım talep ederler. Hacı Abdo bu köylülere hayvanlarının bulunması amacıyla Kemal Altaş isminde bir şahsı rehber olarak verir. Kemal Altaş bu hırsızlık olayını Şehmuz Çelebi’nin yaptığını düşünmekteydi. Çelebilerin tarafına (bölgesine) gittiği zaman Şehmuz Çelebi, Abdulkadir Çelebi ve çocukları Kemal Altaş’ı öldürürler. Köyde kan davası böyle başladı. Bu olaydan bir iki yıl sonra da Şehmuz Çelebi öldürülür, kardeşi Veli Çelebi de yaralanır ve felç kalır. Sonrasında ise Şehmuz Çelebi’nin oğlu Mazıdağı ilçesinde Bilge Köyü muhtarı olan Hacı Mehmet Akbaş’ı vurur, fakat Akbaş ölmez. Bu olaydan sonra köyden göçerler ve ayrılmalar başlar. Hem Çelebi ailesinden hem de Akbaş aileleri köyden ayrılırlar. Bu dönem 1992 yılına kadar bu şekilde devam eder. O dönem köyün muhtarlığı tarafsız olan Mele Davut’a verilir.


Bilge Köyü’ndeki ilk katliam 1994’te oldu


Yılını tam hatırlayamadığım dönemin Mazıdağı İlçe Kaymakamı köylülerden Musa Acer ve muhtar olan Mele Davut Altay’ı makamına çağırır. Çağırdığı kişilere ‘Köyünüzden İbrahim Çelebi korucu olmak için bizden silah istiyor’ der. Bunun üzerine Musa Acer ve Mele Davut kaymakama köyde husumet olduğunu söylerler ve ‘Bir tarafa silah verirseniz köyün huzuru kalmaz’ derler. Kaymakam, İbrahim Çelebi’ye ‘İş istiyorsan sana Mazıdağı’nda iş vereyim’ der. Ama İbrahim Çelebi bu teklifi kabul etmez. Bu aşamadan sonra bütün Çelebi Ailesi silah alır ve korucu olurlar. Korucu olduktan sonra onların dışında koruculuğu kabul etmeyen diğer bütün aileler köylerini terk eder ve böylece köyde yalnız Çelebi Ailesi kalır. Çelebi Ailesi silah almadan önce iddialara göre PKK ile işbirliği içindedir. Daha önce PKK militanları ile birlikte yaptıkları sığınaklara silah aldıktan sonra baskın yapar 3-4 PKK militanını öldürürler. Bu olay üzerine aynı köyde 1994 yılında 7 kişi öldürülür. Bu eylemin PKK’nin yaptığı söylenerek onlara mal edilir. Bugün yaşanan bu katliamdan sonra 1994 yılında yaşanan ölümlerin aslında bu katliamı yapanlar tarafından yapıldığını şimdi söylüyorlar ve dillendiriyorlar.


Ziyaret arazisinin rantını yıllarca yediler


Sultan Şehmus ziyaretinin hisseleri dört köye aittir. Bu köyden bir tanesi Bilge Köyü’dür. 25 yıl süreyle Sultan Sehmus ziyaretinde Bilge Köyü’ne düşen payı sadece Hacı Mehmet Çelebi almıştır. Aslında gelen gelir köyde bulunan üç sülaleye eşit şekilde pay edilmesi gerekirken, sadece bu geliri Hacı Mehmet Çelebi almıştır. Bu gelirin miktarı nedir diye sorduğumuzda, bir yıldır Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bünyesine geçen Sultan Şehmus ziyareti 2009 yılında ihale bedeli olarak 1.500.000 TL’dir. Bu da bize şunu gösteriyor, bu para dört köye pay edildiğinde Bilge Köyü’ne yaklaşık 375.000 TL civarında para düşüyor. 25 yıl boyunca Sultan Şehmus ziyareti yerinden elde edilen geliri, sadece Hacı Mehmet Çelebi almıştır.


BOTAŞ rantı da katliam nedeni


Yine bu köyün yakınında BOTAŞ petrol boru hattı geçmektedir. Bu petrol boru hattından geçtiğimiz yıllarda petrol çalınmıştır. Bu hırsızlık olayı adliyeye intikal etmiştir. Bu katliamda ölen Hacı Cemil Çelebi’nin 3 trilyona yakın parası olduğu iddia edilmektedir. Bence bu köydeki herkesin banka hesapları sorgulanmalıdır. Çünkü bu köyde gelir elde edebilecek bir arazi ya da ticaret yoktur. Kişilerin malvarlığı ve banka hesapları ve nereden buldukları ciddi olarak araştırılmalıdır. Ben tüm köylüleri tanırım. Köylülerin bu katliamı yapacak planlamaya ve kapasiteye sahip olduklarını düşünmüyorum. Bu katliamın arkasında açığa çıkarılmayan kişilerin ve nedenlerin olduğunu düşünmekteyim.


4 korucu daha öldürülecekti


“Olay gecesi karakolda görevli 5 korucu vardır. 4 kişi yaşamını yitirenlerin yakını, diğer 1 kişi de katliamı yapan ailelerin yakınıdır. Katliamı yapan kişilerin yakını olan korucuya, beraber görev yapan korucuların söylediklerine göre, olay gecesi bir telefon gelir ve olayı gerçekleştirenlerin yakını olan kişi bir ara ortadan kaybolur ve tekrar geri döner. Karakoldaki nöbetleri bittikten sonra bu kişi öbür dört kişiye, köye gidelim, der ama Atlıca Köyü yolundan gidelim, der. Ramazan adlı korucu, köyümüzün normal yoluna ne olmuş, der ve normal köy yolundan köye gelirler. Köy girişinde bu şahıs (saldırıyı yapanların akrabası) silahını çekerek bir şarjör mermi havaya sıkarak kaçar. Diğer korucuların iddialarına göre şayet Atlıca Köyü yolundan köye gidilseydi, korucu olan bu 4 kişi için de pusu kurularak öldürülecekti.


Köyü terk edenlerin arazilerini gasp ettiler


“Çelebi ailesinin 25 yıl öncesinde köydeki toprak hisseleri yüzde 2 ile yüzde 5 arasındadır, geriye kalan toprakların yüzde 95’i köyü terk eden köylülerindir. Bu 25 yıl içerisinde Çelebi ailesi böyle nasıl zengin oldu, ne yaptılar bilmiyorum. Olay gecesi Osman Çelebi (70) hem kendi akrabalarından hem de saldırıyı yapanlardan dargın olduğu için o gece nişana gitmemiştir. Hacı Mehmet Çelebi’nin Mardin ili girişinde bir apartmanın olduğu 2-3 dolmuş hattının olduğu söylenmektedir. Köyün altındaki balık çiftlikleri köyden göç edenlerin arazisi üzerindedir. Bu balık çiftliklerini Çelebi Ailesi işletiyor. 5233 sayılı yasa çerçevesinde köyden göç edenlerin başvuruları reddedilmiştir. Gerekçe, köyde 1984’ten 2004 yılına kadar muhtarlık seçimlerinin yapılması olmuştur. Benim bu köye ilişkin söyleyeceklerim bunlardır. Bu olayın arkasından başka şeylerin olduğunu düşünüyorum.”


Bilge Köyü Katliamı neden ‘münferit’ sayıldı?


Bilge Köyü Katliamı’na bakıldığında, Tinate (Kutlubey) Katliamı’na kadar uzatabileceğiniz, ardından 1994’te 7 kişinin öldürülerek olayın PKK’ye mal edildiği aynı köydeki bir başka katliama ve olayın arka planında yer alan başka bir sürü gerçeğe ulaşmamız mümkün oluyor. Ancak ne yazık ki, bütün bunlar hiç yaşanmamış gibi ele alındı ve sadece birkaç kişinin neredeyse cinnet geçirme hali olarak değerlendirilip sıradan bir cinayet vakası gibi yargılamaya tabi tutuldu. Nihayetinde kısa sürede yargılama bitirildi ve Mehmet Şirin Çelebi’ye (14) 15 yıl hapis, Ahmet Çelebi’ye 15 yıl hapis, Mehmet Çelebi, Abdulhakim Çelebi, Mehmet Emin Çelebi, Mehmet Sait Çelebi, Ömer Çelebi, Süleyman Çelebi’ye 44 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis, havaya ateş açtığı gerekçesiyle Mustafa Çelebi’ye 6 ay hapis cezası verildi. Mehmet Ali Çelebi, Abdülkadir Çelebi, Ali Çelebi ve Ahmet Çelebi (15) ise beraat etti.

 
5 Ocak 2011’de Bilge Katliamı’nın kilit isimlerinden Süleyman Çelebi’nin cezaevinde ‘intihar’ ettiği ileri sürüldü.
Oysa İHD heyetine konuşan ve isminin açıklanmasını istemeyen korucunun verdiği kapsamlı bilgiler bile olayın bütün geçmişi ve detayıyla ele alınmasını gerektirecek türden gerçeklerdi. Bunun için de koruculuk gerçeği ve bununla bağlantılı, başından beri alakalı olaylar zinciri şeklinde ele alarak göstermeye çalıştığımız gibi, geçmişin kapsamlı bir hesaplaşması yapılmalıydı. Ancak başta hükümet yetkilileri olmak üzere devlet yetkililerinin neredeyse tümü, bu sistem deşildiğinde büyük veballer altında kalacak olan devlete halel gelmemesi, “terörle mücadelede” hâlâ işi bitmemiş koruculuk sisteminin sürdürülmesi gibi nedenlerle kapsamlı hesaplaşmaya yanaşmadığı gibi, koruculuğun sürdürüleceğini, 47 kişinin yaşamını yitirdiği korkunç katliamın ise “münferit olduğunu” söyleyip durdu. Nihayetinde öyle de oldu.
Bu nedenle Süleyman Çelebi’nin intihar ettiği açıklaması köyün muhtarına inandırıcı gelmiyordu ve doğrusu koruculuğu ve gerçekleri bilen kamuoyunun büyük bir kısmına da...

Olayın perde arkasının deşilmesi durumunda neler çıkardı? İsminin açıklanmasını istemeyen korucunun anlattıklarını ya da gazetelerin eski kupürlerinde hâlâ orta yerde duran bilgileri bir tarafa bırakın, dosyamızın bir sonraki bölümünde gelin sadece bir örneğe göz atalım...

Hiç yorum yok: