1 Ekim 2011 Cumartesi

HPG Gerillaları: ‘Her Şeye Hazırız’

Gerillalar bir taraftan gündelik yaşamlarını olağan şekilde sürdürürken, öte yandan ise olası bir operasyon için hazırlık yapıyorlar. Bulundukları her yeri adeta bir savunma kalesine dönüştürme uğraşısındalar. Karınca misali gece gündüz, yorulmak bilmeden çalışıyorlar. Bir taraftan gelişen hava saldırılarına karşı tedbir alırken bir yandan da yeni bir mevzi hazırlıyorlar.

Dün özgürlük için ödenen bedeller bugün de ödenmeye devam ediliyor, diye yazmıştık. Peki, bu bedeli şimdilerde kimler göze alıyor? Bu mirası devralanlarla, bu yürüyüşe daha sonra katılanlarla bir aradayız. Genç omuzlarına bir ülkenin ağır yükünü almışlar. 

Dört parçaya bölünmüş ve yoğun asimilasyona, beyaz ve kızıl katliamlara maruz kalmış bir coğrafyanın, bir halkın çocukları. Kürdistan’ın esmer tenli kızları ve oğulları. Onlar uzak diyarların çocukları değil. Belki sizin kardeşiniz, arkadaşınız, yeğeniniz, kızınız, oğlunuz, komşunuz. Ne garip değil mi, bir zamanlar sizin en yakınınızda olan insanlarla aranızdaki bir tek bağ bu satırlar oluyor. Üstelik onlar olduğunu bilmeden. Ben de bilmiyorum kim olduklarını. Ama işte sizin bir parçanız olan bu insanlara yönelik imha planlarını onlarla konuşuyoruz. Yani o darbenin, o soykırımcı zihniyetin sahipleri değişse de o zihniyet hiç değişmedi.

Dağda Arap bir genç: Sinan


"Her şeye hazırız" diyor, konuştuğumuz bir gerilla. Esmer tenli diyeceğim ama burada herkes esmer tenli. Kürtlerin geneli böyle ya ama yine de dağlarda aşırı sıcak ve aşırı soğuklar insanı daha da esmerleştiriyor. Türk devleti yeni bir sınırötesi operasyon yapacak diyoruz bu esmer tenli çocuklara. Cevapları hazır:

"Gelsinler, zaten hep geliyorlar, biz de buraya onların geldiklerini, geleceklerini bildiğimiz için geldik", diyorlar. Ama bir tanesi ten olarak da farklı, dağda ilk defa gazetecilerle karşılaşıyor olmalı diye düşünüyoruz. Adını soruyoruz, Sinan, diyor. Sohbete etmeye başlıyoruz. Kürtçe sorduğumuz sorulara Türkçe cevap veriyor, biz de Türkçe konuşuyoruz. Batmanlı'yım diyor.

Kürdistanlı olmak…


"Batmanın Araplarındanım ama ben de bir Kürdistanlıyım" diyor. Kürdistanlı olmak işte her ırktan insanı bu dağlarda da buluşturuyor. Araya bir espri yerleştiriyor, yahu Kürt olmak gerekmez ki, niye Türkiye’de kendini Türk his eden herkes Türk oluyor da, niye aynı amaçlar için mücadele edenler kendisini Kürt hissetmesin ki?... Sinan ekliyor, "ben de burada artık kendimi Kürt hissediyorum, çünkü benim de kimliğim yasak, ben de anadilimde eğitim göremiyorum, bütün bunlar için mücadele eden insanlarla olmayı tercih ettim. Türkiye’de Kürt olmak böyle bir şey olsa gerek. Alın size işte Kürt oldum gitti."

Sinan’ın sözleri, İran ile PJAK arasında yaşanan savaşta en ön mevzilerde direnişe katılan iki genci ve onların sözlerini hatırlattı bana. Şerwan Türkmen ve Diyar War isimli biri Suriyeli Türkmen, diğeri İran Azerilerinden olan her iki gerilla da, dağlarda bütün halkların özgürlüğü için savaştıklarını vurgulamışlardı. "Burada direnen sadece Kürt gerillaları değil, bizim gibi diğer halklara mensup gençler de özgürlük için savaşıyor, yani sadece Kürtler değil Kürdistanlılar savaşıyor buralarda" demişlerdi. Bu sözleri şimdi de Sinan’dan işitiyoruz. Egemen devletlerin bütün anti propagandalarına, karalama kampanyalarına rağmen, Kürt Özgürlük Hareketi ile tanışmayı başarmış ve bir yolunu bularak Kürdistan dağlarına ulaşmışlar. Şimdi omuz omuza vererek, kendilerine karşı geliştirilen imha saldırılarına karşı ortak duruş içerisindeler.

Dağlara akın var

Tehdit, baskı, yasakların karşılığı tarih boyunca hep direniş olmuştur. Kürdistan dağları tarih boyunca hep direniş kalesi olmuş halklar için. Halklar; devletlerin zulmüne, tiranların baskılarına karşı hep dağların kuytuluklarını mesken eylemişler. Böyle direnmiş, kendi toplumsal sistemlerini, yaşamlarını güvenceye almışlar. Bu duruş, şimdi de Kürdistan dağlarında hayat bulmaya devam ediyor. Kürdistan dağları onlar için özgürlük için verilen mücadelede çekim merkezi olurken, egemenlikli ve baskıcı rejimlere aykırılığın ve muhalif olmanın simgesi olmuş.

Ve artık Kürdistan dağlarına sadece Kürt gençleri değil, diğer halkların gençleri de akın ediyor. Onlar için Kürdistan gerillası bütün halkların özgürlük umudu oluyor.
  
Keşif uçakları her yerde


Bunlar hiç durmayacak mı? Ne arıyorlar bu koca, uçsuz bucaksız dağlarda. Acaba bir şeylerini mi kaybettiler de onu mu arıyorlar? O zaman ne diye havadan arıyorlar? Bize söylesinler, biz buraları iyi biliyoruz, biz onlara yerimizi söyleriz, diyorlar. Bu sözler bir gerillanın dilinden akıyor keşif uçakları için. Keşif uçakları yirmi dört saat Kürdistan dağları üzerinde adeta av peşindeler. Televizyonlarda her gün şu özelliği bu özelliği sayılıp duran İnsansız keşif uçakları, gerilla için neredeyse yaşamın bir parçası olmuş durumda. Hatta espri konusu bile oluyor… Bazen sesleri duyulmadığında "acaba başlarına bir şey mi geldi?" diyorlar. Bir seferinde bir gerilla da 24 saat durmadan dolaşan uçaklara bakıp, "ya vallahi bunu burada unuttular", diyor. 

Bu bir savaş ve Türk ordusu varını yoğunu orta yere döküyor, Kürt gençlerini imha etmek için. Keşif uçakları, bir döngü halinde saatlerce aralıksız bir şekilde, dur durak bilmeden gerilla alanları üzerinde dolaşıyor. Bazen dar alanda, bazen genişçe turlar atarak alanı tarıyor. Önce hedef belirleniyor sonra savaş uçakları gelip bombalıyor.

Sonuç mu? "Kortek katliamı" diye cevaplıyor, Ferhat isimli bir gerilla, "Bugüne kadar gerilla karşısında hiçbir sonuç elde edemedi. Milyonlarca dolarlık harcamalarla, yani sizin cebinizden çıkan paralarla bizleri bulur umuduyla Kürdistan dağlarını, dağı taşı bombalayıp duruyorlar" diye ekliyor.

Genelkurmay bilançosu bir yalandan ibaret

17 Ağustos’ta yeniden Medya Savunma Alanları bombalanmaya başladığında kamuoyuna dönük de büyük bir psikolojik savaş yürütülmüştü. Zaten savaşın en büyük ayağı da artık psikolojik yön oluyor. Beş gün boyunca yapılan saldırılarda genelkurmay başkanı yalan açıklamalarla kendi gerçekliğini ve yenilgisini gizlemeye çalıştı. İlk yapılan açıklamalarda 400 civarında gerillanın etkisiz hale getirildiği belirtildi. Ancak sonra kendileri de bu yalana inanmakta zorlanmış olacaklar ki, sayıyı 160’a düşürdüler. 21 Eylül tarihinde Türk genelkurmay başkanlığı tespit edilen 152 hedefin başarıyla vurulduğunu iddia eden bir açıklama yaptı. Bunu nasıl tespit ettiklerini ise hiç kimseye açıklayamadılar. Yaptıkları sivil katliamları da inkâr etmek için ellerinden geleni yaptılar.

'Şıracının şahidi bozacıdır’ diye bir özdeyiş vardır. Tabii, özdeyiş deyip geçmemek lazım. Bu sözler, bin yılların tarihinden, yaşanılanlardan çıkarılan derslerin en sade ve yalın hali oluyor. Bir gerçekliği, yaşanılanları ve yaşanılacak olanları bize anlatıyor. Özdeyişler belki de en objektif ve hakikatli sosyolojik tespitlerdir. İşte bu deyişi doğrulayan da özel savaşın kalemşörlüğüne soyunan ana akım medya oluyor. Şıracının bozacısı medya, bu istatistikleri dönüp dolaşıp tekrarlıyor. Toplum üzerinde adeta bir yalan haber bombardımanında bulunuyor. Türk devletinin ve genelkurmayının yalanlarına böyle ortak olmuş oluyor yandaş medya.

Medyanın bu halini görünce, J Stalin’in bir sözü aklıma geliyor: "Bir kişinin ölümü trajiktir, binlerin ölümü ise istatistik!" Savaşların korkunç boyutlarını ve ölümlere karşı gelişen duyarsızlığı çok güzel ifade eden bu sözler, Ortadoğu'nun şu anki gerçekliğini tarif eder gibidir. En fazla da Türk toplumunu ve yanı başındaki ölümleri ve olası ölümleri bir kahramanlıkmış gibi gösteren Türk medyasını.
  
Savaş uçakları yeniden Kandil’de

Zirvelerde, gerilla mevzilerinde izlenimlerimizi sürdürdüğümüz esnada Türk F-16’ları yeniden gökyüzünde beliriyor. Bir gerilla, gideceğimiz yönü bize tarif ederken, bir diğeri aniden fırlıyor. Nereye gidecek diye merak ediyoruz. İlk aklıma gelen ihtimal, bulunduğu yerden uzaklaşma refleksi oluyor. Ancak hemen sonra yanıldığımı anlıyorum, aniden fırlayan gerilla, kısa zamanda uçaksavar bataryasını çalıştırmaya başlıyor. O doçkasını çalıştırınca ben de kamerayı alıp çekim yapmaya başlıyorum.

Evet, burası gerillalara ait hava savunma tepelerinden birisi. Onların işi uçakları savmak. Hızla uzaklaşan gerillanın ismi Mordem. Uçakların bulundukları alana yaklaşmasına izin vermiyor. Uçaklar gittikten sonra mağrur bakışlarla, "ya ben bunları mutlaka düşüreceğim" diyor. "A yazıyorum buraya, ben bunlardan en az birisini düşüreceğim ve siz de çekimini yapacaksınız" diye ekliyor. Israrcı ve inatçı bir gerilla diye anlatıyorlar arkadaşları, Mordem’i. Sınır birliklerinde bulunuyormuş Mordem ama hava saldırıları başlayınca yeniden doçka tepesine gönderilmiş. Usta bir ağır silah kullanıcısı. Sesinden uçağın bulunduğu yeri ve yönünü tespit ediyor, nerede dalış yaptığını, saldırı anını ustaca kestirebiliyor.
Anlayacağınız işinin erbabı bir gerilla Mordem. Arkadaşları, “onu olimpiyatlara hazırlıyoruz. Onu gerilla adına olimpiyatlara katacağız” diye takılıyorlar. Gerçekten de çok seri ve hızlı. Arkadaşları onun olimpiyatlarda derece yapacağından emin bir edayla söylüyorlar bunları.

'Kürt kimliğimle okumayı çok isterdim'


"Okula gidiyordum. Üniversite öğrenimimi yarıda bıraktım, gerillaya katıldım. Hukuk okuyordum. Sonra öyle gidemeyeceğini anladım, bıraktım. Zaten okulda rahat bırakmıyorlardı. Ya onların istediği gibi kimliğimi, değerlerimi bırakıp, istedikleri türden bir Kürt olacaktım ya da işte çekip gelecektim. Yani onların deyimiyle ya sevecek ya da terk edecektim. Zaten okul bittikten sonra ne olacağı da belirsizdi. En fazla bir avukat olacaktım. Ama işte o zaman da ya kendim olmayacaktım ya da sonuçta yine dağların yolunu tutacaktım" sözleriyle 'bu ülkede Kürtler cumhurbaşkanı bile oldu’ diyenlere cevap veriyor.

Mordem konuşunca üniversite yıllarım aklıma geldi. Aynı duyguları farklı zamanlarda yaşamışız, diye düşünmeden edemedim. Belki de Mordem gibi binlerce genç aynı nedenlerle, aynı duygularla dağların yolunu tutmuştur, tutmaya devam ediyor. Mordem okulu bırakıp gerillaya katılımının nedenlerini sade bir dille anlatıyor: "Düşünün ki okuyorsunuz ama kimin için, ne için yaşayacaksınız? Kendi halkına, değerlerine inanarak yaşamak isterseniz buna imkan yok. O zaman edindiğiniz bilinçle, duygularınız, düşünceleriniz ve ideallerinizle yaşam realitesi çatışıyor. Ne yapayım diye sormaya başlıyorsunuz. Bilincin ve vicdanın seni halkına, tarihine, toplumuna doğru çekiyor ve sen tabii ki bilincin ve vicdanın sesine kulak veriyorsun. Sonrası, işte bunun yeri dağlar oluyor ve ben de dağlardayım."

Enternasyonal birlik

Gerilla birliklerinde yazma sorunu yaşamıyor insan. Her birlikte, her kişide bile yazılmaya değer onlarca şey karşınıza çıkıyor. Bu küçük birlikte bile yazmaya değer o kadar çok şey var ki… Diğer gerilla birlikleri bu birlik için, "enternasyonal birlik" diyorlarmış. Bir üniversite öğrencisi, enternasyonalist bir gerilla ve gerilla iken PKK’ye katılan bir başkası… Bu birlikte dikkat çeken bir isim de Sinan Cemgil adlı gerilla. Sinan’ın öyküsü de gayet ilginç ve dikkat çekici. Sinan, Türkiye solunda başlar özgürlük mücadelesine. İsmini de Türkiye solunun devrimci önderlerinden alır. Sonra şehirler ona da yetmez, onu doyurmaz. Türkiye sol hareketindeki mücadelesini daha sonra gerilla olarak sürdürür, ardından Dersim’de tanıştığı PKK gerillalarından etkilenerek PKK’ye katılır Sinan. Şimdi, Dersim’de başladığı gerilla serüvenini Güney Kürdistan dağlarında sürdürüyor.

Kemal Pir’in, Haki Karer’in, Deniz Gezmişlerin ve Orhan Yılmazkaya’nın mücadele esprisini bir de ondan dinliyoruz. "Türk halkının özgürlüğü, Kürt halkının özgürlüğünden geçer" diyor. Alışkın olunmayan diyarların alışkın olunmayan, sıra dışı yaşamlarından bir kaçıyla tanışma fırsatı buluyoruz bu birlikte.

Temel gündemleri Önderliklerinin durumu


Gerilla mevzilerinde dikkatimiz çeken bir diğer husus ise, onca hava saldırılarına, yürütülen amansız direnişe ve savaşa rağmen gerillanın en temel gündeminin Kürt Halk Önderi üzerinde gelişen ağırlaştırılmış tecrit ve avukat görüşünün engellenmesi konusu. Bu konuda çok hassas ve duyarlılar. Bu durumun gerillada bir öfke patlamasına yol açtığını gözlemlerimizden söylemek mümkün. Önderliklerine yönelik bu süreçte gelişen yönelimin ve çirkin saldırıların karşılıksız kalmayacağını vurguluyorlar.

"Biz her şeyden öne Önder APO’nun fedaileriyiz. Önder Apo’ya karşı geliştirilen saldırıya karşı bütün gücümüzle mücadele edeceğiz" diyorlar. Ve ekliyorlar, önderliğimizle avukat görüşmesi yetmez, biz önderliğimizin çözüm için muhatap alınmasını bekliyoruz.

Gerilla her zamankinden de hazır


 'Ha bu gün, ha yarın olacak’ denilen sınırötesi operasyonu soruyoruz gerillalara. Zira Türk medyası sınır ötesi operasyonla yatıp kalkar oldu iyiden iyiye. Böylece aslında kamuoyu da aynı filmin senaryolarıyla haşir neşir hale geldi. Bu durum bizi de etkilemiş olacak ki, tabii biraz da gazetecilik refleksiyle bu konuyu onlara da soruyoruz. 

Gerillalarla diyaloglarımızda moral ve motivasyonlarının yüksek oluşu dikkatimizi çekiyor. Yürütülen tartışmanın özel, psikolojik savaş boyutuna vurgu yapıyorlar. Gerillaların anlatımında gözlerden kaçmayan bir yön, bu psikolojik savaştan etkilenmemeleri oluyor. Gerillalar bir taraftan gündelik yaşamlarını olağan şekilde sürdürürken, öte yandan ise olası bir operasyon için hazırlık yapıyorlar. Bulundukları her yeri adeta bir savunma kalesine dönüştürme uğraşısındalar. Karınca misali gece gündüz, yorulmak bilmeden çalışıyorlar. Bir taraftan gelişen hava saldırılarına karşı tedbir alıyorlar. Öte yandan ise sınırda bulunan mevzilerini nitelik ve savunma hazırlıkları olarak güçlendiriyorlar. Yeni bir mevzi yapmaya hazırlanıyor bulunduğumuz birlik. Birliğin komutanı espriyle "bu akşam yeni bir karakol yapacağız, güneş doğmadan bitirmeliyiz" diyor. Öyle ya, onlar birliklerinin bulunduğu her yere  bir kale, karakol gözüyle bakıyorlar.

Hangisine mikrofon tutsak görüşler değişmiyor. Sözlerinde kararlılık ifadesi öne çıkıyor. Sınır ötesi operasyonu soruyoruz: "şu ana kadar Türk ordusu yirmi beş defa sınır ötesi operasyon yaptı. Elde ettiği sonuçlar ortada. Her defasında hak ettikleri cevabı aldılar. Yine alacaklar" diyorlar. 

Kendilerine güvenleri tam. 30 yıla varan bir gerilla tecrübesine bir hareket olduklarına dikkat çekiyorlar. "Biz otuz yıllık bir gerilla hareketiyiz, nitelik ve taktik olarak kendimizi her gün geliştiriyoruz, her türlü saldırıya karşı hazırlıklıyız" diyorlar.

 Zap ve Casusan


Gerçekten de genci yaşlısı, kadını ve erkeğiyle, savaşçısı ve komutanıyla Kürdistan gerillasının müthiş bir öz güvene sahip oluşuna şahit oluyoruz. Kendilerini direniş gücü olarak tanımlıyorlar ve her koşul altında saldırı kimden gelirse gelsin, saldırının boyutu ne olursa olsun, bizim işimiz direnmektir diyorlar. Son süreçte Türk ordusunun yanı sıra İran devletinin de Kürdistan gerillasına karşı bir savaş başlattığını ancak hak ettiği cevabı aldığını vurguluyorlar, Casusan’da gelişen savaşı ve gerilla direnişini örnek veriyorlar. 

Casusan’da yürütülen savaşın gerillaya büyük bir moral, coşku ve güven kazandırdığını gözlemliyoruz. Gerillalar, Casusan’da gelişen direnişin Kürdistan gerillasının sergilediği en büyük direnişlerden birisi olduğunu düşünüyor. Bu direnişin, gerillanın duygusu, düşüncesi ve morali üzerinde büyük bir etkiye yol açtığını görüyoruz. Casusan’larda gelişen direnişte mevziye, alana dayalı savunma savaşı taktiği geliştirdiklerini belirtiyorlar. Bu savaşın, gerillanın bu taktiği de ne denli başarıyla uyguladığını kanıtladığı görüşündeler. 

 "Zap’ta direndik, Casusan’da direndik. Gerillanın tutumunu soruyorsunuz. Gerillanın tutumu eylemidir, cevabımız Zap ve Casusan’dır"diyorlar.

Daha önce de gerilla mevzilerini dolaştık, gündemde olan konulara dair tepkiler aldık. Ancak bu sefer gördüğümüz manzara Kürdistan gerillasının bu yıl çok daha hazırlıklı olduğunu gösteriyor.

Dikkatimizi çeken bir yön gerillanın müthiş bir motivasyona sahip oluşu. Bütün gerilla mevzilerinden bunu okuyoruz. Aynı öfkeyi, aynı kararlılığı görüyoruz, direnişe ise özel vurgu yapıyorlar.

Sohbetler, tanışmalar, espriler, gülmeler derken zaman akıp gidiyor. Ayrılık zamanı gelip çattı. Vedalaşıp başka yerlere doğru yola çıkıyoruz. BİTTİ

HALİT ERMİŞ/CİHAN ÖZGÜR - KANDİL

Hiç yorum yok: