16 Ekim 2011 Pazar

Demokratik ve Meşru Olan


BDP tarafından, son iki yılda polis tarafından gözaltına alınanlar ve bunlar arasında mahkemeler de tutuklananların sayısına ilişkin açıklama da bulundu.

BDP tarafından, son iki yılda polis tarafından gözaltına alınanlar ve bunlar arasında mahkemeler de tutuklananların sayısına ilişkin açıklama da bulundu. Verilen rakamlara göre gözaltına alınanların yaklaşık olarak sayısı Sekiz bini bulurken, tutuklananların sayısı da yine yaklaşık olarak Dört binlere ulaşmıştır. Göz altıların ve tutuklamaların hızından bir şey kaybetmeden devam ettiği gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, bu rakamların giderek daha da artacağı anlaşılmaktadır.

KCK’ye yönelik olarak yapılan operasyonlar adıyla gerçekleştirilen bu gözaltı ve tutuklamalar, kamuoyunun gündemine de girmiş bulunmaktadır. Mevcut durumda ise gerçekleştirilen bu gözaltı ve tutuklamalar yapılan tartışmalar arasında öncelikli olanlar arasında yer almaktadır.

Aslında KCK’ye yönelik olduğu söylenen bu operasyonlar üzerine siyasal açıdan söylenecek çok söz var. Bunlar gereklidir de. Bu konuda birçok çevre, kişi söz söylemekte ve tartışmalara katılmaktadır. Yapılan bu tartışmalar da KCK’ye yönelik olduğu söylenen operasyonlar karşısında tutum belirleyen çok değerli aydın ve siyasetçilerin dile getirdikleri görüşlerde bulunmaktadır. Bunlar anlamlı ve karşısında saygı duyulması gereken görüşlerdir. Dile getirilen bu görüşlere katılmakla birlikte, gerçekleştirilen bu gözaltı ve tutuklamaları farklı bir boyutuyla daha ele alıp, değerlendirme gereği bulunmaktadır.

KCK’ye yönelik olduğu söylenen bu operasyonlar, her hangi bir gözaltı ve tutuklamalar değildirler. Uygulamaya konan bir politikanın doğrudan sonuçlarıdırlar. Demokratik Kürt siyaset kurumları buna “siyasal soy kırım” operasyonu adını vermişlerdir.

Siyasal soy kırım tanımı, her hangi bir niteleme ve adlandırma değildir. Bir kırım halini ifade etmektedir. Kırım yok etmeyi hedefleyen bir eylemdir. Bir yerde harekete geçilmiş ve eylemle sonuç alınmaya çalışılıyorsa, bunun karşısında izlenecek yol da buna göre belirlenmek durumdadır. Harekete geçen ve eyleme yönelen karşısında ise, “sen bildiğini yap, ben bunu değerlendireceğim, tartışacağım” denilmez, ona karşı konulur. O nedenledir ki, KCK’ye yönelik olduğu söylenen özünde ise siyasal soykırım hareketi olan saldırılar karşısında sadece değerlendirme yapmak ve tartışma yürütmek yeterli bir tavır değildir. Bununla birlikte yapılması gereken başka şeylerde olmalıdır.

Demokrasi mücadelesini sadece görüş belirtme, tartışma, örgütlenme vb. ile sınırlandırmak yeterli bir yaklaşım olmaktan uzaktır. Demokrasi mücadelesi aynı zaman da bir karşı koyuş ve direniştir, hakkını elde etme mücadelesinin verilmesi anlamına da gelmektedir. Kürt demokratik siyasetine yönelik olarak uygulamaya konan siyasal soykırım saldırıları karşısında da gerçekleştirilecek olan karşı koyuş ve direnişte demokratik bir hak ve mücadele biçimdir. Kürt demokratik siyaset kurumlarına karşı uygulamaya konan siyasal soykırım saldırıları karşısında diğer mücadele biçimleri ile yapılması gereken de budur.

Her gün basın-yayın organlarına yansıyor. AKP’nin polisleri her gün BDP binalarını, Kültürel ve sosyal alanda faaliyet yürüten dernekleri, STÖ’leri basıyor, evlerde aramalar yapıyor yüzlerce insanı gözaltına alıyor. Ardından da bu gözaltına alınan kişiler yine AKP mahkemeleri tarafından tutuklanarak ceza evlerine gönderiliyorlar.

Giderek bu siyasal soykırım saldırıları olağanlaştırılmaya da çalışılıyor. Egemen-yandaş medya bu konu da elinden geleni yapıyor; eli kalem tutan kalemşorları kendilerine ayrılan gazete köşelerini bu amaç doğrultusunda kullanırlarken, ağzı laf yapan gevezeleri de her gün bir başka TV’nin ekranında boy gösteriyorlar. Öyle ki yazdıklarıyla, söyledikleriyle, uygulamaya konan siyasal soykırım saldırılarına meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar.

Eğer AKP polislerinin gerçekleştirdiği bu baskınlar olağanmış gibi görülür ve sessiz karşılanırsa, egemen-yandaş medyanın yaratmaya çalıştığı meşruiyet havası dağıtılmasa bu siyasal soykırım saldırılarının pervasız bir şekilde sürdürülme olanağı da kavuşulmuş olacaktır. Asıl olarak yapılması gereken de bunun önüne geçilmesidir.

Kimileri AKP Hükümetinin gerçekleştirdiği bu siyasal soykırım saldırılarını 12 Eylül Askeri Faşist Cuntasının yaptıkları ile karşılaştırmaktadır. Hatta 12 Eylül faşizminin yaptıklarına rahmet okutur bir düzeye vardığını belirtenler bile vardır. Bunlar yerinde ve doğru tespitlerdir.

12 Eylül 1980 Askeri darbesinden önce devrimci ve demokrat çevrelere yönelik operasyonlar başlatılmıştı. Darbeden hemen sonra bu operasyonlar daha da yaygınlaşarak kitleselleştirilmişlerdi. Gözaltına alınanlar hemen hemen her gün guruplar halinde bugün olduğu gibi, cuntanın borazancıları haline gelmiş olan basın-yayın organları tarafından “teşhir” ediliyorlardı. Bu Türkiye’nin yakın siyasal tarihinde yaşanan bir gerçeği anlatmaktadır. O nedenledir ki, AKP Hükümetinin uygulamaya koyduğu siyasal soykırım saldırıları karşısında hemen 12 Eylül gözaltı ve tutuklamalarının akla gelmesi ve karşılaştırmada bulunulması son derece anlaşılırdır. Ancak burada görülmesi gereken bir başka husus daha vardır; asıl önemli olan da budur.

12 Eylül 1980 Askeri Faşist darbesi gerçekleştiği zaman devrimci, demokratik, sol güçlerin direniş kararlarını uygulama şansları olamamıştı. Devrimci, sol, demokratik ve yurtsever özellikler taşıyan birçok gurup ve örgüt 12 Eylül Faşizmi karşısında eylemsel bir boyut da varlık gösterememişlerdi. Öyle ki bu gerçeklik cunta şeflerini bile şaşırtmış, bu kadar kolay olacağını sanmıyorduk biçiminde değerlendirmelerde bulunmaya kadar götürmüştü. Bu yönüyle 12 Eylül 1980 darbesinin yaşandığı sürecin koşulları bugünkünden çok farklıdır. Asıl olarak da AKP Hükümeti tarafından uygulamaya konan siyasal soykırım saldırısı karşısında hesaba katılması gereken bu gerçekliktir.

Bugün Kürt Özgürlük Hareketi büyük bir direniş içerisinde bulunmaktadır. 90 yıllık TC gerçeğini çözülmekle karşı karşıya getirmiş, bilfiil 40 yılı bulan mücadele gerçekliği ile önemli mevziler elde etmiştir. Sömürge bile sayılmayan bir halk gerçekliğinden mücadele içerisinde yaratılan yeni bir halk kimliğine ulaşılmıştır. Bu kadar büyük bir kazanımın sahibi ve güç haline gelinmiştir. Bunlara dayanıldığında, değil AKP Hükümetinin bir siyasal soykırım hareketi, on siyasal soykırım hareketi de devreye konulsa sonuç alınması mümkün olamaz. Nasıl ki, askeri saldırıları başarısız kılınmışsa, siyasal soykırım saldırıları da hiçbir şekilde sonuca ulaşamaz.

12 Eylül 1980 Askeri faşist darbesi karşısında demokratik, devrimci ve sol güçlerin sahibi olamadığı bu koşullara, bugün gerek Kürt halkı ve gerekse de hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm demokrasi güçleri sahip hale gelmişlerdir. Asıl yapılması gereken de bu somut gerçekliğin farkında olmak ve bu gerçeğe dayanarak bir tutumum sahibi olmaktır. AKP Hükümetinin siyasal soykırım saldırıları karşısında yapılması gereken de budur.

AKP polislerinin yaptığı göz altıların hiçbir hukuki dayanağı yoktur ve meşru değildir. Öyleyse yapılması gerekende, bu gözaltına almaların karşısında durmak ve direnç göstermektir, meşru ve hukuki olmayanların öyle normal bir iş yapıyormuşçasına; ellerini-kollarını sallayarak evlere, mahallere vb. girerek gözaltına alma bahanesiyle saldırıda bulunmalarına müsaade etmemektedir. Bu şekilde demokratik ve meşru tutumda ısrarlı olmaktır.

Cemal Şerik

Hiç yorum yok: