17 Ekim 2011 Pazartesi

Demokratik Özerklik Üzerine -10

X – Sonuç: Cumhuriyetin büyük demokratikleşme hamlesi
 
Kuşkusuz ki üzerinde demokratik bir tartışma ve demokratik müzakereler yoluyla toplumsal bir mutabakat sağlanması gereken ve esas olarak Türkiye cumhuriyetinin idari yapısında köklü bir zihniyet reformu anlamına da gelen bu idari-siyasi model; aralarında farklılıklar taşıyarak Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya gibi Avrupa Birliği’nin demokratik ülkelerinde başarıyla yürürlüktedir. Bu anlamıyla modelimiz, dünya toplumlarının bu tür sorunların çözümüyle ilgili geliştirdikleri evrensel hukuk zeminindeki örneklerine uygundur. Zamanın ruhuna da denk düşmektedir.

Bir diğer iddiamız ise bu modelin Türkiye toplumunun güncel, bilimsel analizi ve reel politik üzerinden kurgulanmış olduğu iddiasıdır. Zaten baştan beri amacımız Kürt sorununun demokratik çözümü temelinde, öyle bir demokratik siyasi-idari model ortaya koyalım ki; bu hem Türk-Kürt ilişkilerinin tarihsel gelişimine uygun olsun, hem bu tür sorunların günümüzdeki evrensel, demokratik ve çağdaş çözümlerinden esinlensin, hem de Türkiye toplumlunun güncel somut durumunu dikkate alan bir yaklaşımı bulunsun hedefini içermekteydi.

Bir kere, sosyolojik açıdan Türkiye toplumu etnik ve inançsal bakımdan birbirine karışmış bir toplumdur. Örneğin Kürtler, şüphesiz ki adına Kürdistan dediğimiz coğrafyada hâlâ yüzde 70-80 gibi demografik bir çoğunluğu oluşturmaktadırlar; ancak Edirne’den Muğla’ya; oradan Adana ve Samsun’a kadar çok geniş bir coğrafyaya da dağılmış durumdadırlar. Hatta örneğin, Irak’ta olduğu gibi Kürtlerin büyük çoğunluğu Kürdistan coğrafyasında değil; neredeyse nüfus oranları Kürdistan’la diğer bölgeler arasında yarı yarıya dağılmış demografik bir fotoğraf arz etmektedir. Ya da Kürdistan coğrafyasında önemli bir Türk nüfusu çeşitli illere dağılmış durumda bulunmakta; Mardin, Siirt, Urfa gibi illerde önemli bir Arap azınlık yaşamakta; ağırlığı Mardin ili sınırlarında bulunan Süryani azınlığını da bu tabloya eklemek gerekmektedir. Diğer yandan Kürdistan toplumu inançsal açıdan da renklilik arz etmekte, Kürt veya Türkmen Alevilerle, Êzidî veya Hıristiyan azınlıklar, Müslümanlarla iç içe yaşamaktadırlar.

Demokratik Özerklik modeli, ‘Demokratik Türkiye Cumhuriyeti, Demokratik Özerk Kürdistan’ formülasyonu ile Kürt sorununun demokratik çözümü ve Kürtlerin kendi kendilerini yönetme, kendi geleceklerini özgürce belirlemelerine demokratik bir zemin sunacak; 87 yıllık cumhuriyetin demokratikleşmesinde de büyük bir hamle anlamına gelecektir

Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında her açıdan çok renkliliği yansıtan bu gerçek fotoğraf, aslında büyük bir zenginliği de ortaya çıkarmaktadır. Herkesim özgürce demokratik tarzda örgütlenip sorunlarını tartışarak ortaya koyduğunda ve kendi çapında çözümlere ulaştığında katılımcı demokrasinin gerçekleştirilmesinde büyük mesafeler alınacağı açıktır. Bu durum, gerçek manada demokratik toplum ve Demokratik Özerkliği yaşamsallaştırma anlamına da gelmektedir. Devletin de zihniyet ve idari yapılanma alanında kendini demokratik reformlara tabi tutarak, bir demokratik anayasa temelinde yeniden reorganizasyonu Devlet+Demokrasi formülasyonunun hayat bulması demektir.

Örnek olarak anadilde eğitim hakkının kullanılması, bir Kürt bireyi açısından hem Diyarbakır’da hem de İstanbul’da BÖLGE YÖNETİMLERİ tarafından karşılanacak; aynı şekilde bir Türk çocuğunun kendi anadilinde eğitimi, Edirne’de ne kadar kolaysa, Hakkari’de de o derece kolay olacak ve herkes resmi dil Türkçe’yi öğrenerek ortak iletişim diline de kavuşmuş olacaktır. Benzer biçimde bir Alevi inançlı yurttaşın kendi cemevlerinde ibadeti, Türkiye’nin hangi bölgesinde olursa olsun, özgür ve bu hakkı kullanabilecek olanakları olacaktır. Şüphesiz ki bu örnekler daha da çoğaltılabilir.

Aynı zamanda bu model “Demokratik Türkiye Cumhuriyeti, Demokratik Özerk Kürdistan” formülasyonu ile Kürt sorununun demokratik çözümü ve Kürtlerin kendi kendilerini yönetme, kendi geleceklerini özgürce belirlemelerine de demokratik bir zemin sunacak; 87 yıllık cumhuriyetin demokratikleşmesinde de büyük bir hamle anlamına gelecektir. Bu demokratik zemin üzerinden Türk ve Kürt halklarının kardeşliğinin güçlenmesi ve bir bütün olarak Türkiye toplumunun barış içinde, 2023 yılındaki Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıldönümüne esenlikle ulaşması bir hayal olmaktan çıkıp gerçeklik kazanacaktır. Ve bu anlamda bu yol takip edilmeye değer bir yoldur.

BİTTİ

NOT: Bu denemeyi yazarken eserlerinden geniş ölçüde yararlandığım Sayın Abdullah ÖCALAN, Sayın Prof. Dr. Oktay UYGUN ve Sayın Prof. Dr. Atilla NALBANT’a teşekkürü borç bilirim.

Hatip DİCLE

Hiç yorum yok: