X – Sonuç: Cumhuriyetin büyük demokratikleşme hamlesi
Kuşkusuz ki üzerinde demokratik bir
tartışma ve demokratik müzakereler yoluyla toplumsal bir mutabakat
sağlanması gereken ve esas olarak Türkiye cumhuriyetinin idari yapısında
köklü bir zihniyet reformu anlamına da gelen bu idari-siyasi model;
aralarında farklılıklar taşıyarak Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya
gibi Avrupa Birliği’nin demokratik ülkelerinde başarıyla yürürlüktedir.
Bu anlamıyla modelimiz, dünya toplumlarının bu tür sorunların çözümüyle
ilgili geliştirdikleri evrensel hukuk zeminindeki örneklerine uygundur.
Zamanın ruhuna da denk düşmektedir.
Bir diğer iddiamız ise bu modelin
Türkiye toplumunun güncel, bilimsel analizi ve reel politik üzerinden
kurgulanmış olduğu iddiasıdır. Zaten baştan beri amacımız Kürt sorununun
demokratik çözümü temelinde, öyle bir demokratik siyasi-idari model
ortaya koyalım ki; bu hem Türk-Kürt ilişkilerinin tarihsel gelişimine
uygun olsun, hem bu tür sorunların günümüzdeki evrensel, demokratik ve
çağdaş çözümlerinden esinlensin, hem de Türkiye toplumlunun güncel somut
durumunu dikkate alan bir yaklaşımı bulunsun hedefini içermekteydi.
Bir kere, sosyolojik açıdan Türkiye
toplumu etnik ve inançsal bakımdan birbirine karışmış bir toplumdur.
Örneğin Kürtler, şüphesiz ki adına Kürdistan dediğimiz coğrafyada hâlâ
yüzde 70-80 gibi demografik bir çoğunluğu oluşturmaktadırlar; ancak
Edirne’den Muğla’ya; oradan Adana ve Samsun’a kadar çok geniş bir
coğrafyaya da dağılmış durumdadırlar. Hatta örneğin, Irak’ta olduğu gibi
Kürtlerin büyük çoğunluğu Kürdistan coğrafyasında değil; neredeyse
nüfus oranları Kürdistan’la diğer bölgeler arasında yarı yarıya dağılmış
demografik bir fotoğraf arz etmektedir. Ya da Kürdistan coğrafyasında
önemli bir Türk nüfusu çeşitli illere dağılmış durumda bulunmakta;
Mardin, Siirt, Urfa gibi illerde önemli bir Arap azınlık yaşamakta;
ağırlığı Mardin ili sınırlarında bulunan Süryani azınlığını da bu
tabloya eklemek gerekmektedir. Diğer yandan Kürdistan toplumu inançsal
açıdan da renklilik arz etmekte, Kürt veya Türkmen Alevilerle, Êzidî
veya Hıristiyan azınlıklar, Müslümanlarla iç içe yaşamaktadırlar.
Demokratik Özerklik modeli, ‘Demokratik Türkiye Cumhuriyeti, Demokratik Özerk Kürdistan’ formülasyonu ile Kürt sorununun demokratik çözümü ve Kürtlerin kendi kendilerini yönetme, kendi geleceklerini özgürce belirlemelerine demokratik bir zemin sunacak; 87 yıllık cumhuriyetin demokratikleşmesinde de büyük bir hamle anlamına gelecektir |
Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında her
açıdan çok renkliliği yansıtan bu gerçek fotoğraf, aslında büyük bir
zenginliği de ortaya çıkarmaktadır. Herkesim özgürce demokratik tarzda
örgütlenip sorunlarını tartışarak ortaya koyduğunda ve kendi çapında
çözümlere ulaştığında katılımcı demokrasinin gerçekleştirilmesinde büyük
mesafeler alınacağı açıktır. Bu durum, gerçek manada demokratik toplum
ve Demokratik Özerkliği yaşamsallaştırma anlamına da gelmektedir.
Devletin de zihniyet ve idari yapılanma alanında kendini demokratik
reformlara tabi tutarak, bir demokratik anayasa temelinde yeniden
reorganizasyonu Devlet+Demokrasi formülasyonunun hayat bulması demektir.
Örnek olarak anadilde eğitim hakkının
kullanılması, bir Kürt bireyi açısından hem Diyarbakır’da hem de
İstanbul’da BÖLGE YÖNETİMLERİ tarafından karşılanacak; aynı şekilde bir
Türk çocuğunun kendi anadilinde eğitimi, Edirne’de ne kadar kolaysa,
Hakkari’de de o derece kolay olacak ve herkes resmi dil Türkçe’yi
öğrenerek ortak iletişim diline de kavuşmuş olacaktır. Benzer biçimde
bir Alevi inançlı yurttaşın kendi cemevlerinde ibadeti, Türkiye’nin
hangi bölgesinde olursa olsun, özgür ve bu hakkı kullanabilecek
olanakları olacaktır. Şüphesiz ki bu örnekler daha da çoğaltılabilir.
Aynı zamanda bu model “Demokratik
Türkiye Cumhuriyeti, Demokratik Özerk Kürdistan” formülasyonu ile Kürt
sorununun demokratik çözümü ve Kürtlerin kendi kendilerini yönetme,
kendi geleceklerini özgürce belirlemelerine de demokratik bir zemin
sunacak; 87 yıllık cumhuriyetin demokratikleşmesinde de büyük bir hamle
anlamına gelecektir. Bu demokratik zemin üzerinden Türk ve Kürt
halklarının kardeşliğinin güçlenmesi ve bir bütün olarak Türkiye
toplumunun barış içinde, 2023 yılındaki Türkiye Cumhuriyeti’nin 100.
kuruluş yıldönümüne esenlikle ulaşması bir hayal olmaktan çıkıp
gerçeklik kazanacaktır. Ve bu anlamda bu yol takip edilmeye değer bir
yoldur.
BİTTİ
NOT: Bu
denemeyi yazarken eserlerinden geniş ölçüde yararlandığım Sayın
Abdullah ÖCALAN, Sayın Prof. Dr. Oktay UYGUN ve Sayın Prof. Dr. Atilla
NALBANT’a teşekkürü borç bilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder