26 Ekim 2011 Çarşamba

Çukurca Eyleminin Bize Anlattıkları

gerilla2 Fransız devriminden, Paris Komünü'ne oradan Ekim Devrim'ine ve Frantz Fanon'a uzanan şiddet ve devrimcilik geleneğinin bize gösterdiği en önemli sonuç 'devrimciliğin' ayıklayıcı, açıklayıcı ve en önemlisi de düşündürücü özelliği olduğudur.
PKK'nin 'devrimci halk savaşı' adını verdiği bu yeni mücadele sürecinin bütün stratejik ve tektiksel sebep ve sonuçlarının muhakemesi bir yana, uzan zamandır politikanın ağır sembolik gölgesinde semiren ideolojik niyet ve duruşları ortaya çıkarması açısından şimdiden önemli sonuçlara gebe görünüyor.

Bu çizginin yakıcı ve şiddetli atmosferinde en çokta, kendisini milliyetçiliğin forforlu dilinin arkasına saklayan ve birer kelaynak gibi 'bir halk savaşının sonuçlarından nasıl nemalanabilirimin' ince hesaplarını yapan Kürt milliyetçileri ile uzun zamandır Kürt siyasal hareketini kendi kurdukları kurgulasal semantik içinde anlamsızlaştıran,  'devrim' hayalsızlıklarını ve hayasızlıklarını sisteme ihale eden 'sol liberal kesimlerin' etkileneceğini görmekteyiz.

Bütün bu kesimler 'PKK neden şiddete yöneldi?' sorusunun arkasından uzun ve belirsiz politik izahatlar ve izafiyetler risaleleri yazıp, AKP hükümetinin oluşturduğu siyasal illizyonun değirmenine su taşıya dursun, Çukurca eylemi bu soruya yalın bir cevap oluşturması açısından anlamlıdır.
Çukurca eylemi devletin aylar önce hazırlığına başladığı adım adım iç ve diş politik zeminini oluşturduğu bir askeri müdahalenin erkenden başlaması için önemli bir askeri ve politik bir hamle olarak okumakta yarar var. Yani PKK zaman ve zeminini devletin hazırlayacağı mutlak bir askeri kara hareketini beklemektense bu sürece müdahale ederek, Türk devletini kendi zaman ve zeminine çekmeyi denemiştir. Dolayısla iki bayram arasında kız alınıp verilmez hasabıyla bütün planlarını bayram sonralarına erteleyen hükümet şimdi ister istemez bir kara harekatına başladı. Bu harekatının gelecek açısından büyük politik değişimlere gebe olduğuna hemen herkes hem fikir. 

Ancak bu hengamede ikincil güçlerin tutumunu şimdiden ortaya koymak, bir o kadar önemli görünüyor. Bu güçlerin başında Güneyli güçler gelmekte. Hala doğrulanmamasına rağmen kademeli olarak Kandil'deki köylerin boşaltılması haberleri, Türk medyasında yer almışken, Çukurca'daki eylemle onların gerçek niyetide ortaya çıkmış durumda.

İktidarını kaybetme telaşesi ile panikleyen Güney milliyetçiliği, Türk egemen sistemine yaranmanın binbir türlü yolu ve taktiği üzerine kafa yoruyor şimdi. Kürt milliyetçileri ise kendi yolunu, Güney'deki 'büyük (küçük k'lı) kürdistan hayallerinin kristalize' olmuş halının tehlikede olması telaşı ile PKK ve onun siyasal çizgisine saldırmada buluyor. Onlara göre herşey iyi gidiyordu. Devlet adım adım PKK ile ''uzlaşıyordu" (tasfiye ediyordu). Sonra 'güzel günler görecektik';Kürt orta sınıflarının parsayı kaptığı güzel günler. Hani tarihsel olarak hep öyle olmamış mıydı? Bütün ulusal hareketlerin kaderi böyleydi. Devrimciler ve yoksullar savaşır sonra 'diğerleri' ve hep devrime 'öteki' olmuşlar birden sahneye çıkarlar. Çünkü devran onların devranıdır.

PKK aslında bir yol ayrımından dönmüştür;  Kürt orta sınıflarının dayattığı kaba milliyetçilikten ve sol liberallerin dayattığı liberal solculuktan. Çukurca eylemi tarihsel sonuçlar doğuracak bir siyasal çizginin başlangıcıdır. Bunun askeri ve siyasal getirileri ne olursa olsun en uzun soluklu ve şiddetli Kürt siyasal ve ideolojik mücadele pratiğinin, neo-liberalizmin ve milliyetçiliğinin tuzağına düşmeden kararlı bir devrimci ideolojik çizgide ısrarının göstergesidir.

Yukarıda yazılanların uzun zamandır kıble tuttuğumuz reel politikada karşılığını bulmakta zorlananlara dünyadaki bütün büyük siyasal mücadelelerinin reel politikada karşılıksızlığını hatırlatmakta yarar var. Zaten devrimci çizgi, reel politikanın anlayamadığı veya kestiremediği yerden kendisine bir kanal açıp ortaya çıkıyor. Yani devrimci çizginin kendi içinde ve içkin bir mantığı vardır. Onda aşkın bir sebep arayan pozitivistlerin işi zor.

Sol libarellerin sorunu da bu. Anlayamamak. Zaten anlamamaları gerekiyor. Kendi kurdukları grammerin içinde devrimci bir cümleyi anlamalarını beklemek zor. Bunun içinde Hasan Bildirici'nin başlıkladığı gibi 'heronlarla katırların' fonksiyonlarından, uluslararası dengelerin zorlayıcılığından, Barzani'nin ve onun saçları jöleli yeğeninin kızgınlığından '24 gencin' hikayelerinin pazarlanmasına ve şiddetin 'onurlu barışı' gölgelemesinden söz eden garip ve anlamsız bir retorik çıkıyor ortaya.  
Mesela Ahmet Altan 'az bir kayıpla' geri çekilen PKK eylemini sorguluyor. Neden daha fazla gerilla ölmedi diyor. Bunu hergün 'şiddet karşıtı' ve 'gençler ölmesin' diyen Altan yazıyor. Neden daha fazla PKK'li öldürülmedi sorusunu soruyor.

Taraf gazetesi, saplantılı bir şekilde her eylemden sonra askeri zaafiyete dikkati çekiyor. Buradaki psikolojik alt yapıyı anlamakta yarar var. Bu durumun iki sebebi olabilir.

Bir, Türk ordusunun gücüne duydukları güven ve orduyu kusursuz görmeleri. Hani ilk başlarda millitarizmin yarattığı o kusursuz imajı sorguladıklarını düşünüp bu 'ordunu zaafiyeti araştırma gazeteciliğini' olumlu bile bulmuştuk. Ancak geçen zamanda niyetlerinin hiçte öyle olmadığını anlıyoruz. Altan eskiden 'vesayetçi ordunun şike' yaptığını ve bunun için bir çok eylemi sorguladıklarını söyledikten sonra baklayı ağzından çıkarıyor; nasıl olur da vesayetçi olmayan bu 'büyük Türk ordusu' bu kadar kayıp verebiliyor diye hayıflanıyor. Yine aynı sözü tekrar ediyor;'anlamamak'. Altan akıl sır erdiremıyor. Burada aslında her Türk liberali kalbinin bir yerlerinde nur topu gibi bir ordu hayranlığı taşır gibi sonuca bile varabiliriz.

İkincisi ise PKK ve Kürt siyasal çizgisine sorunlu bakışları. Yanı 'üç beş baldırı çıplağın dünün çoluk çocuğunun' bu düzeyde devrimci bir savaşı veremeyeceğine inanmalarından kaynaklanıyor.
Ancak birileri bunlara hiçbir ordu gibi Türk ordusununda kusursuz olmadığını ve Kürt siyasal hareketinin de 30 yıla aşkın deneyimi ile artık çocuk olmadığını anlatması gerekir. 
  
Başta dediğimiz gibi devrimci eylemlerin açıklayıcı, ayıklayıcı ve düşündürücü bir yanı var. Klasik anlamıyla kimyasal bir etkileşim yaratırlar.  Bütün nesneler ve özneler cümledeki dizileşlerine dönerler, bütün asitler ve bazlar kendi renklerini gösterirler.   

skemaloglu@yahoo.com

Hiç yorum yok: