6 Ekim 2011 Perşembe

Bundan Sonrası Size Kalmış

Açıkcası, Türk devleti ile PKK arasındaki görüşmelerin üzerinde ne kadar dursak ve ne kadar tartışsak azdır. Zira, birçok siyasal gözlemcinin isabetle belirttiği gibi bu bir ‘milattır.’
Kaldı ki ve öyle görülüyor ki bu miladın ardından herşeyin tepeden tırnağa değişeceği yeni bir sürece gireceğiz.

Dönüşü olmayan bir yola girilmiştir artık ve anlaşıldığı kadarıyla hem Türk devletinin hem PKK’nin siyaseten radikal değişimlere gideceği, yeni bir dilin, yeni kavram ve konseptlerin üretileceği her şeyiyle yeni bir gidişata tanıklık edeceğiz.

Ne de olsa şimdiye kadar önemli olan devletin PKK’yle masaya oturmasıydı. Bu uzun süren savaşın önemli bir amacıydı. Kürt tarafının en önemli amaçlarından biri ‘muhatap’ alınmasıydı. Bu amaca ulaşıldıktan sonrası kolay olacaktı.

Artık bu amaca ulaşılmıştır. Bir masa etrafında oturulmuş, herşey konuşulmuş ve bir uzlaşma zemini yakalanmıştır. Şimdi taraflardan beklenen savaşı sürdürmeleri değil, barışı gerçekleştirmeleridir.
Taraflardan herhangi birinin bu beklentiyi yok sayması ve yoluna hiçbir şey olmamış gibi devam etmesi mümkün değildir. Görüşmelere ve varılan uzlaşıya rağmen ‘savaşa devam’ denmesi iki taraf için de artık çok zor görünmektedir.

 KCK Yürütme Konseyi Başkanı Karayılan, „tartışılacak herşey tartışıldı, bu konuda yapılması gereken herşey yapıldı. Son olarak protokeller de hazırlandı, ama iş pratik adımlara gelince süreç tıkandı“ diyor.

Türkiye Başbakanı Erdoğan’sa bundan sonra da görüşmelerin olacağını söylüyor ve müzakereye devam edileceğinin mesajını veriyor.

 BDP’nin boykot kararından vazgeçmesi, HPG’nin kaçırılan öğretmenlerin bir kısmını serbest bırakması, diğerlerini de serbest bıracağını söylemesi ve yine İmralı’dan iki aydan sonra bir telgrafın gelmesi gibi gelişmeler görüşmelerin sürdüğüne ya da sürmesi gerektiği hususunda varılan görüş birliğine işaret ediyor.

 PKK görüşmelerin yeniden başlaması için Öcalan’ın önünün açılması gerektiğini söylüyor. Bu açıklamanın ardından gözler yeniden İmralı’ya çevrilmiş bulunuyor. Yeni sürecin geçmişte olduğu gibi yine Öcalan üzerinden yürüyeceği anlaşılıyor.

Bu bir ölçüde ‘başa dönmek’ anlamına geliyor.

Bu durumda muhataplarına da silahları karşılıklı olarak susturmak, Kürt ve Kürdistan sorununu ciddi biçimde ele alıp bütün boyutlarıyla tartışmak ve geleceği özgürlük ve eşitlik temelinde yeniden kurgulamak kalıyor.

Elbette söyleyecek sözü; ileri süreceği görüşü olan herkesin de bu tartışmaya katılması gerekiyor.
Kürt-Türk vd. toplumsal bütün dinamiklerinin yeni anayasa temelinde yeni bir sistemin inşa edileceği ve Kürt-Türk ilişkilerinin yeniden düzenleneceği yeni dönemde tartışmalara katılması yararlı olacaktır.
Kalıcı bir barışın sağlanması yolunda geniş katılımlı tartışmaların yapılması ve elbette her türlü çözüm önerisinin özgürce tartışılması sürece ivme kazandıracak, çözümü sağlam temeller üzerine oturtacaktır.

Görünen köy kılavuz istemiyor; tarafların köprüleri bütünüyle at(a)madıkları anlaşılıyor ve süreç ‘zorunlu’ olarak uzlaşma yolunda ilerliyor.

Dolayısıyla ezberleri ve hamaseti artık terk etmek gerekiyor. Kürt sorunu ezberlerin, hamasetin ve tekrarların artık işe yaramayacağı yeni bir döneme giriyor.

Bundan sonrası halklarımızın siyasi temsilcilerine, sivil inisiyatiflerine ve kanaat önderlerine kalmış görünüyor.

Özellikle Kürt siyaseti ve aydınlarının yeni dönemde düşünce sistemlerini gözden geçirmeleri, nesnel sürecin ruhuna uygun geçerli argümanları ve kavramları üretmeleri gerekiyor.

Kürt tarafının başta medya olmak üzere elindeki araçlara ve kurumlara ‘nitelik’ takviyesi yapması, kurumsal birikimini güçlendirmesi de kaçınılmaz bir hal almış bulunuyor.

Kürt halkı asıl şimdi ‘entelektüel güce’ ihtiyaç duyuyor. Kürt siyasetinin bu yönlü sıkıntıları olduğu biliniyor.

Hem siyasetin sisteminden hem de savaş gerçeğinden kaynaklanan sorunlar yüzünden yaşanan bu yetmezliğin yeni dönemde risk yaratacağı da anlaşılıyor. Dolayısıyla Kürt siyasetinin entelektüel birikime sahip Kürt toplumuna açılması, bu potansiyeli kucaklaması gerekiyor.

Kürt siyasetinin çoğulculuğa evriliyor olması ve ulusal birlik özlemlerinin hayat bulması bu potansiyeli kucaklamada önemli avantajlar sağlıyor.

Evet; TC-PKK görüşmeleriyle birlikte Kürtler, Türkler vd. yeni bir gelecek yolculuğuna çıkmış bulunuyor. Bu süreçte kim nasıl bir gelecek özlüyorsa özgürce dile getirmeli, kim nasıl bir çözüm düşünüyorsa açıkça söylemelidir.

Bana gelince; Ben herhangi bir çözüm önermeyeceğim. Halkımız hangi çözümü istiyorsa, onu destekleyeceğim. Ondan sonra kendime de ‘artık yeter’ diyecek, kendi yoluma gideceğim.

Hiç yorum yok: