16 Ekim 2011 Pazar

Baba Tayyip, Ana Yasa...

Anayasa Tayyip ve şürekasına kalırsa..?

İki küçük çocuk birbiriyle fısıldaşmakta, belli ki gizli bir sırrı paylaşmaktadırlar. Birisi muzipçe kıkırdayarak diğerine sorar: „Babalar anneler ne yapar?“ İkinci çocuğun yanıtı, utangaç ve imalı bir tavırla patlattığı kahkahadır.

Son günlerde ne zaman Başbakan’ın Anayasa üzerine konuşmalarını dinlesem, aklıma hep bu anekdot geliyor.

Eh, baba Talip, ana yasa olunca, korkmamak elde değil.

AKP bir yılda üç dört Anayasa çıkartılabilecek ‘yoğun’ bir çalışma sürecine girdi. Bunu yaparken beş altı yıl önceki sözlerinin çok gerisinde başladı aynı yoldan geçmeye. Aynı sudan içen CHP ve MHP’nin de onun peşinden sürüklenmesi kimsede şaşkınlık yaratmadı elbette.
„Mevzu bahis olan millet ise, gerisi teferruattır.“

İyi de ben de, o topraklarda yaşayan bir vatandaş olarak, karşıtı olduğum haksız bir savaşın ortağı olmak ya da savaşta öldürülmek istemiyorum. O topraklarda hangi giysi altında yaşayıp, kendini hangi isimle tanımlarsa tanımlasın insanların mermilere hedef olarak, mayınlarla parçalanarak, uçaklardan taranarak ölmesini istemiyorum.

Sırrı Süreyya doğru söylemiş: „Zorla“ gelen şehitlik buysa Erdoğan’ın olsun, ben zorla şehit olmak istemiyorum!

Kuzey Kürdistan’da Türkiye sömürgeciliğinin hizmetinde parayla çalışan Kürt kökenli köy korucusu ölünce neden „şehit“ denilir de, Kürt kökenli köy korucusunun öldürdüğü ülkesi, dili, kültürü, ahlakı için mücadele eden Kürdistanlı gerillaya ‘şehit’ demekten kaçınır Batı’nın din ve bilim uleması? Aydınının büyük çoğunluğu da öyle, gazetecisinin de, politikacısının da çok büyük çoğunluğu aynı... Neden?

‘Çok bilimsel’ ‘büyükler’imin en az yüzyıldır denenmiş ve hep aynı kanlı toplumsal felaketleri üretmiş olan politikalarının eylemli ya da sözel olarak dışavurumunun aslında insanlık suçu, ırkçılık suçu, katliam suçu ve hatta soykırım suçu olduğunu haykırdık yıllarca. Bu düşünceleri reddetmek ise bütün insanlık için, insan olmaktan kaynaklı bir sorumluluk ve görev; ve insan olmaktan kaynaklı bir haktır.

Bütün sonuçlarına katlanmayı kabul etmek şartıyla, bireyler, onlara resmi ya da sivil toplum tarafından yüklenmiş yasal sorumlulukları ve önlerine konulmuş görevleri gerçekleştirmeyi reddebilirler. Bu en temel insan hakkıdır. Ya da tersine, verilmeyen hakları, bütün sonuçlarına katlanmayı kabul ederek, yasaklı hakları fiilen kullanabilirler.

Savaşmayı meslek olarak ele alan ve farklı olduğuna inandığı her rengi doğadan silmeyle görevlendirilmiş bu ‘mesleği’ reddetmek gerekir.

‘Zorunluluk’ gerekçesini mi önüme koyacaksınız? İnançlarıma aykırı bir zorunluluğu bana kimse dayatamaz. Hele de savaş zamanlarında... Adını koyarak söyleyeyim: Savaş zamanlarında, hangi zorunluluk gerekçesiyle olursa olsun ‘zorunlu askerliğe’ evet demek, savaşa, savaşın sonuçlarına ortak olmak demektir. Bunu haklı gösterecek bir gerekçe olamaz.

Çağdaşlaştırılmış bir demokrasinin, yani hak ve özgürlükler ile sorumluluklar alanı insanlığın evrensel üst değerleriyle biçimlendirilmiş bir devlet-toplum ilişkisinin doğru tanımı bir Anayasanın en hassas özünü oluşturur. Toplumsal gerçeklikten kopuk bir anayasanın yaşama şansı asla olamaz. Hiçbir ayrım gözetilmeksizin bütün insanlar için eşitlenmiş koşullarda hak ve özgürlüklerin özgürce ve adaletli bir dağıtımla kullanım olanaklarının yaratıldığı; toplumsal yaşamın gereği olarak ortaya çıkan görevlerin adaletli paylaştırıldığı; bütün bunların toplum kapsamında bir kültürel gelenek haline getirilmesine çalışılan, oluşumunda bütün yurttaşları kapsayan, fabrikada, okulda, tarlada, örgütlü her sosyal birimde, işçi ve emekçilerin, meslek örgütleri ve sendikaların, gençlerin ve kadınların, etnik grupların, dinlerin, inançların, çocukların ve yetişkinlerin evde, sokakta, meydanda birlikte oluşturduğu bir Anayasa olmalıdır. Ancak böyle bir çalışma, insanlığın kazandığı hak ve özgürlüklerle tanımlanan bir demokrasiyi yaratabilir. Sokaklara taşan bir Özgürlükçü Demokratik Anayasa Hareketi kalıcı bir barışı, en geniş özgürlükler alanını gerçekleştirebilir. Anayasayı ancak ve ancak halkların ortak iradesi yaratabilir.

Bu nedenle, BDP ve Blok’un yeni anayasanın oluşturulması için önerdiği „paralel meclisler“ önerisi şahane bir öneridir. Ve BDP ve Blok tek başına da kalsa, bunu mutlaka kendi adına gerçekleştirmeli, toplumun örgütlü ya da örgütsüz bütün alanlarına bu öneriyi taşımalı, tartıştırmalı ve sonuçlarını Meclise eylemli olarak dayatmalıdır.

Ancak böyle bir çaba neredeyse yüz yıldır iktidarda babalaşanların ihtirasından Anayasa’mızı kurtarabilir!

XWE METİN AYÇİÇEK
aycicek@gmx.net

Hiç yorum yok: