6 Ekim 2011 Perşembe

AKP'nin Sinsi Kürt Planı

Baki GÜL
Tarihte görülmemiş tutuklama furyası, baskılar, bombardımanlarla Kürtler üzerindeki zulüm tırmandırılıyor. Kürtlere bu zulmü uygulayanlar ise Fethullah Gülen Cemaati ve AKP iktidarı.

Türk devletine egemen olan bu iktidar bloku, Kürtler üzerindeki zulüm politikalarını iki zemin üzerinden sürdürüyor. Birinci zemin; askeri ve siyasi alanda gerçekleştiriliyor. Askeri alanda gerillayı imha operasyonu kara harekatı ve hava bombardımanı ile devam ettiriliyor.


Siyasi alanda ise Kürt siyasetinin temsilcileri, gazeteciler, milletvekilleri, belediye başkanları, il meclis üyeleri, parti yöneticileri ve üyeleri polis operasyonları ile tutuklanıyor. Hem de binlecesi...


AKP ve Gülen Cemaati’nin Kürtlere karşı uyguladığı zulmün ikinci zemini ise medya alanı oluşturuyor.


AKP ve cemaat medyayı anlık ve günlük olarak psikolojik savaşın aracı olarak kullanıyor.


Medyada hergün Kürtlerin değerlerine, siyasetçilerine hakaretler yapılıyor.


Yalan haberlerle Kürt siyaseti üzerine kuşkular oluşturulmaya çalışılıyor.


Kürtler Türk ırkçılarına hedef olarak gösteriliyor.


Bütün bunlar yapılırken AKP polisinin ve askerinin yaptığı sivil katliamlar gizlenmeye çalışılıyor.


Türk medyası hiçbir dönem olmadığı kadar Kürt düşmanlığını derinleştiren haberler yapıyor.


Tabloya böyle baktığımızda AKP faşizmi ya da yeni baskı rejimlerinin analiz ve yorumlarını yapabiliriz.


Tarihteki Nazi Almanyası’nın Yahudileri toplama sürecine de benzetebiliriz.


Ancak bu iki yaklaşım dar kalır.


Çünkü bu konsept tanıdık bir konsept.


Hatırlarsak AKP iktidarı devlete yerleşme operasyonu olarak Ergenekon operasyonunu yaptı.


Devletin bütün kurumlarına yerleşmek için PKK karşısında başarısız olan asker ve devlet bürokrasisini tasfiye edip kendi kurumlarını oluşturdu.


AKP bu operasyonlarla kendi Ergenekon’unu yapılandırdı.


Devlet artık bütün özellikleri ile AKP’lileşti.


Şimdi Tayyip Erdoğan kendisine göre başarılı olduğu bu operasyonun benzerini şimdi Kürtlere karşı yapıyor.


Çünkü AKP kendi dışındaki Kürtleri tutuklayarak, sindirerek baskı altına alıp tasfiye ederek kendi Kürtlerine yer açmak istiyor.


Yani AKP nasıl ki 2007 yılından sonra devlet içindeki Ergenekon’u tasfiye edip kendi ergenekonunu örgütlediyse şimdi de kendi dışındaki Kürtleri yani PKK, KCK, BDP, Blok’taki Kürtleri tasfiye edip kendi Kürt örgütlenmesini yaratmak istiyor.


AKP kendisine göre Ergenekon’u başarısızlığa itti.


Bunu “siyaset üzerindeki askeri vesayetin sonu”, “JİTEM’in tasfiyesi” ya da “Demokratikleşme adımları” olarak formüle edip sunmaya çalıştı.


Dikkat ederseniz AKP’nin bu söylemi Taraf, Zaman, Sabah, Star ve Yeni Şafak gibi gazetelerde böyle yansıtıldı.


İşte şimdi bu ekip kendilerine göre Ergenekon’u bitirdi; şimdi de Kürtleri benzer yöntemlerle bitirecek.


Tasfiye edilen Kürt yapılar yerine kendi Kürtlerini yerleştirecekler, AKP’ye sorun çıkaracak yapılar da ortadan kalkmış olur.


Sözkonusu gazetelerde çıkan yazı ve yorumlarda “2 yıla kalmaz PKK diye bir şey kalmaz. Kürtler de siyaset alanında parçalanır” tezi dillendiriliyor.


Hatta ileri gidip “İdam cezası geri gelsin, PKK’den Öcalan’dan kurtulalım” diyenler de var.


Erdoğan’ın da düşüncesi böyle. Şimdi bu düşünceyi plan haline getirip uyguluyorlar.


KCK operasyonu adı altından yürütülen tutuklama furyası, hava bombardımanı, kara harekatı da bu planın önemli birer ayağını oluşturuyor.


Peki bu plan tutar mı?


Tabii ki tutmaz.


Çünkü Kürtleri Ergenekon örgütlenmesine benzetmek ve böylelikle tasfiye etmek ise tam bir cahillik ve öngörüsüzlük örneği.


9 Ekim 1998’de de benzer bir plan vardı.


“Baş ve gövde teorisi” ile yola çıkıldı.


O zaman da Tayyip Erdoğan gibileri vardı.


“Bıçak kemiğe dayandı” deyip ülkelere savaş ilanında bulunuyorlardı.


Garip bir tesadüf o dönemin siyasetçileri, askeri yetkilileri, gazeteleri ve diğer ittifakları şimdilerde pek ortada yoklar.


PKK ise her yönü ile gücünü katlayıp her yere yayıldı.


Öcalan ise çözüm için gösterilen temel aktör konumunda.


Şimdi Tayyip Erdoğan ve ekibi Kürtler üzerinden daha önce sahnelenmiş oyunun ikinci perdesini kendi yönetmenliğinde sahneye koyuyor.


Ancak koşullar değişti.


Zaman değişti.


Kürtler çoook değişti.

Hiç yorum yok: