28 Eylül 2011 Çarşamba

Türkiye-İsrail Gerilimi Sahtedir

Kapitalist sosyal formasyonda halklar için dengesiz olan süreçler, koşullar, yönetenler için büyük bir dengeyi ifade etmektedir. Bu okumayı tersten yaptığımız zaman, yönetenler için dengeli olan süreçler ise halklar için büyük bir dengesizliktir. Buradaki ana olgu şu: Bir yerde yöneten yönetilen ilişkileri varsa, birbirinden farklı iki karşıt sosyal sınıf mevcutsa, daha açık söylemek gerekirse, üretim araçları toplumsallaşmamışsa ve bunun sonucu olarak, bilim, kültür, iktisat yaşamın bütünü hakkında birileri karar verip, birileri de buna biat ediyorsa, orada gerçek demokrasiden, insan haklarından, temel hak ve özgürlüklerden bahsetmek mümkün değildir. Üretici güçlerin önünü açacak olan olgu: Kültürel, ideolojik ve iktisadi tekelin, hegemonyanın, otoriter ve baskıcı burjuva siyasetinin ve onun dışavurumu olan kapitalist modernitenin yıkılmasıyla olur ancak.
 
Sosyal bir devrim; ancak insanlığın ileriye doğru sıçrama yapmasını, değişim ve dönüşüm geçirmesini sağlar. Bunun dışındaki ara geçişler ve aşamalar süreci yavaşlatır veya hızlandırır. Fakat köklü bir çözüm ancak sosyal bir devrimle mümkündür. Türkiye nesnelliğine baktığımız zaman Türkiye’ de ki mevcut burjuva siyasetlerinin dünya kapitalizmine göbekten bağlı bir politik anlayışla hareket ettiğini görebiliyoruz. Dünyadaki hakim anlayışın seyrine göre pozisyon alan siyasi bir sürecin takipçisi ve tamamlayıcısı olduğunu biliyoruz. Türkiye; bırakalım dünya siyasetini, Ortadoğu siyasetinin merkezine oturmak istiyorsa, yani bu tamamlayıcılık pozisyonunun dışına çıkıp dış politikada önemli bir figür olma gibi bir derdi olacaksa, asgari bazı şeyleri yerine getirmek zorundadır. Yüksek teknolojiye yatırım yapacak ( bilim, teknoloji, ar – ge) yatırımları öncelikle bu alanda kendini geliştirecek.
 
Buralarda ki gelişme Türkiye’ nin yüksek katma değerli mallar üretmesine neden olacak; fakat bu üretilen yüksek katma değerli malları dış bir pazarın alması gerecek üretilen bu malların anlam kazanabilmesi için.İşte diplomasi ve dış politikanın önemi de burada ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla Türkiye’ nin bu özelliklerin hiçbirisine sahip olmadığını görüyoruz. Dış politika kuru laflarla, popülist söylemlerle, içi doldurulamayan açılımlarla yürümüyor. Dış politika somut, nesnel, ete kemiğe bürünmüş tutarlı bir siyasetle yürüyor. Dikkat edilirse Davos’ la başlayan ve bugün hala devam eden suni bir Türkiye- İsrail gerginliği var. Neden suni bir gerginlik diyorum şunun için: TC Başbakanının, Arap ülkelerinde bu kadar popüler bir hale getirilmesi ve Türkiye’ nin de bu ülkelere model ülke olarak sunulmasının bazı objektif ve sübjektif gerekçeleri var.Dünya kapitalizmi ve onun merkezinde duran ABD varolan iktisadi krizi aşmak için Ortadoğu’ da ve dünyada yeniden bir yapılanmaya girmekte ve yeni siyasi birimlere ihtiyaç duymaktadır.
 
Ortadoğu’ da ki bu yeniden yapılanma sürecini İsrail ile beraber yapamaz, taşeronluk görevini Arap halklarının İsrail karşıtı bir pozisyon içinde olmalarından dolayı bu ülkeye vermez. Geriye Ortadoğu’ da ki diğer bir müttefiki olan Türkiye kalıyor. Dolayısıyla Türkiye ve İsrail arasında suni bir gerilim yaratılarak TC Başbakanın bu ülkelerdeki popülaritesi artırılıyor. Türkiye kanalıyla ABD Ortadoğu’ da yeniden yapılanmayı tamamlayıp tekrardan siyasetin merkezine oturmak istiyor. Türkiye neden İsrail karşıtı değildir? ABD Karşıtı olmadan, İsrail karşıtı olamazsın… İsrail’ e gerçek anlamda cephe almak ancak ABD ile Türkiye ilişkilerini askıya alırsa olur. Bırakalım ilişkilerini askıya almasını, Türkiye’ nin füze kalkanı projesi başta olmak üzere birçok askeri, siyasi ve ekonomik antlaşmaya imza atmıştır ve bu süreçte de bu antlaşmaları iptal etmemiştir. Füze kalkanı neden Türkiye de kurulmak isteniyor? Ya da kime karşı bu kalkan oluşturulmak isteniyor?
 
Herkesin bildiği gibi İran’ a karşı! Peki, İsrail’ in bölgedeki en büyük düşmanı kim İran, dolayısıyla Türkiye gardın’ ı almıştır. İran’ a karşı İsrail’ i koruyarak. Peki yüksek teknolojiyi askeri silahları kimden alıyor Türkiye? ABD ve İsrail’ den… Bütün bunlar ortadayken, kuru kabadayılıkla, suni gerilimlerle Türkiye ve Arap halkaları aldatılıyor, hükümet ve hükümetin yalanlarını sürdüren ana akım medya tarafından. Yoksa model ülke olarak Türkiye’ nin Arap halklarına vereceği katacağı bir şey yoktur. Ne anlatacak Arap halkına? Türkiye’ de zengin ile yoksul arasında ki gelir dengesizliğinin her geçen gün büyüdüğünü mü? Ya da muhalefetin Türkiye’ de nasıl baskı altına alındığını mı? Siyasetçilerin nasıl cezaevine tıkıldığını mı? Kürtlerin özgürlüklerinin nasıl gasp edildiğini mi? Bunları mı anlatacak? Dolayısıyla Türkiye’ nin kendi jeopolitiğinin gerektirdiği bağımsız bir politik vizyonu hiçbir zaman olmamıştır. ABD ve İsrail’ in jeopolitiğinin gerektirdiği dış politikanın taşeronu, sürdürücüsü ve tamamlayıcısı olmuştur her zaman
 
MEHMET CAN

Hiç yorum yok: