Bir
ses yükseliyor imam hatip mezunu Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’ndan ve
suskunluğun bozulacağını, mübarek aya hürmeten durdurulan savaşın ve
operasyonların, o ayın hemen ertesinde tekrar başlatılacağını
bildiriyor; ''Bu mübarek ramazan gecesinde, ramazana hürmeten biz şu
anda sabrediyoruz ama ramazanın bitiminden sonra bilesiniz ki bu ülkede
barışın miladı, bu barış ayıyla beraber, bu dayanışma ayıyla birlikte
çok daha farklı olacak'' ve şu ilahi kelama gönderme yapıyor:
"Allah
ve Resûlünden, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir
ültimatomdur: Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. Şunu bilin ki, siz
Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise, inkârcıları perişan
edecektir." (Tevbe:1-2)
Ve ekliyor Peygamber varisi edasındaki hatip TC Başbakanı:
"Milletimiz vatandaşımız hiçbir kutsalı olmayan bu cinayet şebekesinin bertaraf edildiğini görecektir."
Hiç bir kutsalı olmayan derken Türk halkına değil Kürt halkına mesaj gönderiyor dindar ve müslüman başbakan imajıyla…
(Mübarek ramazana
hürmeten sabreden Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı daha fazla
sabredemeyerek yüce Türk devlet bekası için gazasını ramazanın üçüncü
çeyreğinin sonlarına doğru başlatmış bulunmaktadır...)
TRT6 ve Dünya TV üzerinden Kürtçe olarak yayınlanan dini program ve vaazlarla yeterince propaganda yapmıştı zaten Müslüman Kürt milletine.
Peygamber
Ocağı temalı Ölümsüz Kahramanlar, Tek Türkiye, Şefkat Tepe vs. gibi
diziler üzerinden yeterince pompalanmıştı bu duygu ve mesajlar. Çirkin
suratlı, merhametsiz ve vicdansız gerilla karakterleri karşısında
sempatik, anlayışlı ve merhametli mehmetçik portreleri! Bu yoğun dizi
serileri bir şeylerin habercisiydi aslında ve bir politikanın zeminini
teşkil ediyordu.
Başından
beri tasfiye planını uygulamaya çalışan, ancak bunda bir türlü başarılı
olamayan malum Devlet Aklı, atalardan kalan kadim taktik ve
stratejilere tekrar döndü ve bunu dini duygular ve kutsal değerler
üzerinden çok rahat yapabileceğini anladı.
Türk
televizyonculuk tarihinin başlangıcından bu yana yapılan dini
programlara oranla, son bir iki senede TRT6 ve Dünya Tv’de Kürtçe olarak
yapılan dini program ve vaazlar daha fazladır belki...
Değerli
Müslüm Demirci’nin de temas ettiği gibi "Türkçe STV'de faizli banka
reklamları, dekolte göğüslü, baldırbacak kadınlar, Dünya TV'de din
iman..." (Bu durum TürkRadyoTelevizyonu yani TRT’nin diğer kanallarında
yayınlanan programlar ile TRT6 yani TürkRadyoTelevizyonuŞeş'te yayınlanan programlar arasında da söz konusudur.)
Sanki
dinden ve Allah’tan habersiz bir halka dini tebliğ yapılıyor ve imansız
bir halk müslümanlaştırılıyordu… okyanusların ötesinden gelen sesler de
bu koroya katılıyordu: "Yardımlarınızı ve imkanlarınızı Güneydoğuya
seferber edin… gidin ve oranın halkını kazanın."
Kim
neye kazandırılıyor diye sormadı kimse? Bu halk islama mı
kazandırılacaktı, yoksa islam üzerinden devlete itaatkar bir hale
getirilecek şekilde mi kazanılmış olacaktı!
"Bu iman dolu kalpler birbirine düşmeyecektir. Umduklarını asla bulamayacaklardır. Bir öleceğiz ama bin dirileceğiz." TC Başbakanı
Bu
sözler çok tanıdık ve Kuran’dan yeterince aşina olduğumuz sözler.
Müstekbir ve ezenlerin taktiğiydi bu; hak talebinde bulunları
bozgunculuk, dinsizlik ve fesadçılıkla suçlamak!
Ali
Şeriati bu yüzden söylüyor: "Tarihte gönderilen hiçbir peygamberin
mücadelesi dinsizlik ile olmamıştır, bilakis var olan bir dine karşı
olmuştur." Ve 'Dine Karşı Din' vurgusu da burdan hareketle çıkmıştır
ortaya.
Din,
müstekbirlerin elinde her zaman için mazlumları susturucu bir unsur ve
zulüm düzenlerinin de meşruiyet aracı olmuştur. Dini argüman ve
söylemlere ihtiyaç duyulmasının ana nedeni, halk yığınlarını kutsal
duyguların baskısı altında tutmak, pasifize etmek ve tepki veremeyecek
bir pozisyona düşürmektir. AKP ve temsilcisi durumunda bulunduğu TC
devletinin okyanuslar ötesinden gelen himmetle bu kadar yoğun bir dini
söyleme yönelmesinin ve adeta topyekün dini bir sefer başlatmasının
altında yatan esas neden de budur.
Kürtçe
yayın yapan TV’lerde ise, yapılan zulme seyirci kalmakla yetinen ve
derdi sadece dünya maişetini temin etmek olan bağımlı din görevlilerinin
izacetli dini söylemi anlatıldı... Sunulan din asla Hz.Muhammed’in
özgürlükçü ve tevhid dini değildi… İçine esaret ve şirk karıştırılmış,
bulanık bir dini söylemden ibaret kaldı söylenenler. Folklorik ve
kültürel unsurların bol bol konuşulup tartışıldığı, mübarek zatlara ve
menkıbelerine dair yapılan feyizli ve bereketli sohbetlerin sonu
gelmiyordu… Kur’an ayı Ramazana özel yapılan sohbetler, vaazler iftardan
önce ve sonra halen de saatlerce sürüyor.
Halkın zihninde 'Muhafazakar Devlet, Müslüman Hükümet' imajını yaratabilmeyi bir yere kadar başardılar…
Geçen
ramazan bayramında 10 gerillanın cenazesini Kürtlere bayram hediyesi!
olarak sunan devlet, Kürt milletini aptal yerine koyup mübarek ayların
"Hürmet"inden dem vuruyor…
İmam Ali adıyla Muaviyeliktir bu...
Malik edalı Amr bin As hileciliğidir...
Kirli ve fitne mızraklarının ucundaki Kur’an’dan sadır olan İmandır bu, Muhammed’in tebliğ ettiği ve yaşadığı iman değil…
Hüseyin üzerinden Yezidliği ve İmam Cubeyr üzerinden Haccac’ı oynamak suretiyle tarih sahnesinde oynanmış zulüm tiyatrosunda rol çalmak derler buna…
Zalim iken mazlumu oynamak, ezen iken mağduriyet psikolojisi yaratmak, en çirkin yönüdür zulmün…
***
Haram aylara hürmet eden bir başbakan görmek çok duygulandırıcı gerçekten…
İslami
referanslara göndermeler yapan ve savaş hukukunda Resulüllahı takip
eden bir başbakana sahip olmak her millete nasip olacak bir nimet, lütuf
ve ihsan değildir! Allah’ın
yasaklarına riayet eden, her davranış, hal ve hareketini onun resulünün
çizgisi doğrultusunda belirleyen bir başbakanı görmek Devr-i
Saadet'teki adaleti hatırlatıyor insana!
Muhammed Aleyhisselam ile Mekkeli müşrikler arasında süregiden savaşlara haram
aylar nedeniyle ara verilmesini emreden ayetlerin; 21. Yüzyılda hukukla
beslenmiş, adaletle yoğrulmuş, insaf ve merhametle büyümüş, meyvesini de
huzur, refah, saadet, özgürlük ve serbestlik olarak vermiş, Kur’an
Merkezli İslami bir Devletin Başbakanı tarafından okunuyor olması, iman
aşkıyla dolu gönülleri mest ediyor!
Besmelesiz
başlayan tek süre olan Tevbe süresini diline dolayan ve siyasetini onun
üzerinden yapan bir başbakan, gönülleri fethetmesin de ne yapsın!
"Bu can bu bedende olduğu müddetçe bu ruhun takipçisi olmaya devam edeceğiz." TC Başbakanı
"…Biliyoruz
ki İstiklalimiz, bayrağımız onların şerefle taşıdığı, hayatları
pahasına koruduğu bir mübarek emanettir. Bu emanete asla halel
getirmeyeceğiz." TC Başbakanı
Bir devlet başbakanından çok, özgürlük savaşımı veren bir gerilla liderinin, ölüm fedaisinin sözlerine benziyor bu sözler. Modern
bir devletin başkanını dinlerken, kendimi bir an için dağları mesken
tutmuş gerilla komutanını dinliyorum zann ettim. Zulüm eden değil de,
zulüm gören bir tavır...
Bu
taktik ve tavırla kazanacağını düşünüyor TC Başbakanı. Üslubunu mahalle
kabadayıları gibi pervasızlaştıran Başbakan, bu savaşın galibi
olacağına inanmış veya inandırılmış… Ama geçmişteki tecrübelerden hiç
ders almamışa benziyor. Çünkü devletin kuruluşunda kullanılan yöntem
buydu, yani imha siyaseti…
Tenkili bırakmış ama yine de tedipten vazgeçmeyen bir devlet aklı kaybetmeye, kendini ve tarihini inkar etmeye mahkumdur…
Hasan GÜZEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder