18 Eylül 2011 Pazar

Türk Devleti'nin Din Aklı


Bir ses yükseliyor imam hatip mezunu Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’ndan ve suskunluğun bozulacağını, mübarek aya hürmeten durdurulan savaşın ve operasyonların, o ayın hemen ertesinde tekrar başlatılacağını bildiriyor; ''Bu mübarek ramazan gecesinde, ramazana hürmeten biz şu anda sabrediyoruz ama ramazanın bitiminden sonra bilesiniz ki bu ülkede barışın miladı, bu barış ayıyla beraber, bu dayanışma ayıyla birlikte çok daha farklı olacak'' ve şu ilahi kelama gönderme yapıyor: 

"Allah ve Resûlünden, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir ültimatomdur: Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. Şunu bilin ki, siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise, inkârcıları perişan edecektir." (Tevbe:1-2)

Ve ekliyor Peygamber varisi edasındaki hatip TC Başbakanı:
"Milletimiz vatandaşımız hiçbir kutsalı olmayan bu cinayet şebekesinin bertaraf edildiğini görecektir."

Hiç bir kutsalı olmayan derken Türk halkına değil Kürt halkına mesaj gönderiyor dindar ve müslüman başbakan imajıyla…
(Mübarek ramazana hürmeten sabreden Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı daha fazla sabredemeyerek yüce Türk devlet bekası için gazasını ramazanın üçüncü çeyreğinin sonlarına doğru başlatmış bulunmaktadır...)

TRT6 ve Dünya TV üzerinden Kürtçe olarak yayınlanan dini program ve vaazlarla yeterince propaganda yapmıştı zaten Müslüman Kürt milletine. 

Peygamber Ocağı temalı Ölümsüz Kahramanlar, Tek Türkiye, Şefkat Tepe vs. gibi diziler üzerinden yeterince pompalanmıştı bu duygu ve mesajlar. Çirkin suratlı, merhametsiz ve vicdansız gerilla karakterleri karşısında sempatik, anlayışlı ve merhametli mehmetçik portreleri! Bu yoğun dizi serileri bir şeylerin habercisiydi aslında ve bir politikanın zeminini teşkil ediyordu. 

Başından beri tasfiye planını uygulamaya çalışan, ancak bunda bir türlü başarılı olamayan malum Devlet Aklı, atalardan kalan kadim taktik ve stratejilere tekrar döndü ve bunu dini duygular ve kutsal değerler üzerinden çok rahat yapabileceğini anladı.

Türk televizyonculuk tarihinin başlangıcından bu yana yapılan dini programlara oranla, son bir iki senede TRT6 ve Dünya Tv’de Kürtçe olarak yapılan dini program ve vaazlar daha fazladır belki... 

Değerli Müslüm Demirci’nin de temas ettiği gibi "Türkçe STV'de faizli banka reklamları, dekolte göğüslü, baldırbacak kadınlar, Dünya TV'de din iman..." (Bu durum TürkRadyoTelevizyonu yani TRT’nin diğer kanallarında yayınlanan programlar ile TRT6 yani TürkRadyoTelevizyonuŞeş'te yayınlanan programlar arasında da söz konusudur.)

Sanki dinden ve Allah’tan habersiz bir halka dini tebliğ yapılıyor ve imansız bir halk müslümanlaştırılıyordu… okyanusların ötesinden gelen sesler de bu koroya katılıyordu: "Yardımlarınızı ve imkanlarınızı Güneydoğuya seferber edin… gidin ve oranın halkını kazanın." 

Kim neye kazandırılıyor diye sormadı kimse? Bu halk islama mı kazandırılacaktı, yoksa islam üzerinden devlete itaatkar bir hale getirilecek şekilde mi kazanılmış olacaktı!

"Bu iman dolu kalpler birbirine düşmeyecektir. Umduklarını asla bulamayacaklardır. Bir öleceğiz ama bin dirileceğiz." TC Başbakanı

Bu sözler çok tanıdık ve Kuran’dan yeterince aşina olduğumuz sözler. Müstekbir ve ezenlerin taktiğiydi bu; hak talebinde bulunları bozgunculuk, dinsizlik ve fesadçılıkla suçlamak! 

Ali Şeriati bu yüzden söylüyor: "Tarihte gönderilen hiçbir peygamberin mücadelesi dinsizlik ile olmamıştır, bilakis var olan bir dine karşı olmuştur." Ve 'Dine Karşı Din' vurgusu da burdan hareketle çıkmıştır ortaya. 

Din, müstekbirlerin elinde her zaman için mazlumları susturucu bir unsur ve zulüm düzenlerinin de meşruiyet aracı olmuştur. Dini argüman ve söylemlere ihtiyaç duyulmasının ana nedeni, halk yığınlarını kutsal duyguların baskısı altında tutmak, pasifize etmek ve tepki veremeyecek bir pozisyona düşürmektir. AKP ve temsilcisi durumunda bulunduğu TC devletinin okyanuslar ötesinden gelen himmetle bu kadar yoğun bir dini söyleme yönelmesinin ve adeta topyekün dini bir sefer başlatmasının altında yatan esas neden de budur.

Kürtçe yayın yapan TV’lerde ise, yapılan zulme seyirci kalmakla yetinen ve derdi sadece dünya maişetini temin etmek olan bağımlı din görevlilerinin izacetli dini söylemi anlatıldı... Sunulan din asla Hz.Muhammed’in özgürlükçü ve tevhid dini değildi… İçine esaret ve şirk karıştırılmış, bulanık bir dini söylemden ibaret kaldı söylenenler. Folklorik ve kültürel unsurların bol bol konuşulup tartışıldığı, mübarek zatlara ve menkıbelerine dair yapılan feyizli ve bereketli sohbetlerin sonu gelmiyordu… Kur’an ayı Ramazana özel yapılan sohbetler, vaazler iftardan önce ve sonra halen de saatlerce sürüyor. 

Halkın zihninde 'Muhafazakar Devlet, Müslüman Hükümet' imajını yaratabilmeyi bir yere kadar başardılar… 

Geçen ramazan bayramında 10 gerillanın cenazesini Kürtlere bayram hediyesi! olarak sunan devlet, Kürt milletini aptal yerine koyup mübarek ayların "Hürmet"inden dem vuruyor… 

İmam Ali adıyla Muaviyeliktir bu...
Malik edalı Amr bin As hileciliğidir...

Kirli ve fitne mızraklarının ucundaki Kur’an’dan sadır olan İmandır bu, Muhammed’in tebliğ ettiği ve yaşadığı iman değil…
Hüseyin üzerinden Yezidliği ve İmam Cubeyr üzerinden Haccac’ı oynamak suretiyle tarih sahnesinde oynanmış zulüm tiyatrosunda rol çalmak derler buna…

Zalim iken mazlumu oynamak, ezen iken mağduriyet psikolojisi yaratmak, en çirkin yönüdür zulmün… 

***

Haram aylara hürmet eden bir başbakan görmek çok duygulandırıcı gerçekten…

İslami referanslara göndermeler yapan ve savaş hukukunda Resulüllahı takip eden bir başbakana sahip olmak her millete nasip olacak bir nimet, lütuf ve ihsan değildir! Allah’ın yasaklarına riayet eden, her davranış, hal ve hareketini onun resulünün çizgisi doğrultusunda belirleyen bir başbakanı görmek Devr-i Saadet'teki adaleti hatırlatıyor insana!

Muhammed Aleyhisselam ile Mekkeli müşrikler arasında süregiden savaşlara haram aylar nedeniyle ara verilmesini emreden ayetlerin; 21. Yüzyılda hukukla beslenmiş, adaletle yoğrulmuş, insaf ve merhametle büyümüş, meyvesini de huzur, refah, saadet, özgürlük ve serbestlik olarak vermiş, Kur’an Merkezli İslami bir Devletin Başbakanı tarafından okunuyor olması, iman aşkıyla dolu gönülleri mest ediyor!

Besmelesiz başlayan tek süre olan Tevbe süresini diline dolayan ve siyasetini onun üzerinden yapan bir başbakan, gönülleri fethetmesin de ne yapsın!

"Bu can bu bedende olduğu müddetçe bu ruhun takipçisi olmaya devam edeceğiz." TC Başbakanı

"…Biliyoruz ki İstiklalimiz, bayrağımız onların şerefle taşıdığı, hayatları pahasına koruduğu bir mübarek emanettir. Bu emanete asla halel getirmeyeceğiz." TC Başbakanı

Bir devlet başbakanından çok, özgürlük savaşımı veren bir gerilla liderinin, ölüm fedaisinin sözlerine benziyor bu sözler. Modern bir devletin başkanını dinlerken, kendimi bir an için dağları mesken tutmuş gerilla komutanını dinliyorum zann ettim. Zulüm eden değil de, zulüm gören bir tavır...

Bu taktik ve tavırla kazanacağını düşünüyor TC Başbakanı. Üslubunu mahalle kabadayıları gibi pervasızlaştıran Başbakan, bu savaşın galibi olacağına inanmış veya inandırılmış… Ama geçmişteki tecrübelerden hiç ders almamışa benziyor. Çünkü devletin kuruluşunda kullanılan yöntem buydu, yani imha siyaseti… 

Tenkili bırakmış ama yine de tedipten vazgeçmeyen bir devlet aklı kaybetmeye, kendini ve tarihini inkar etmeye mahkumdur…

Hasan GÜZEL

Hiç yorum yok: