26 Eylül 2011 Pazartesi

Roj TV Davasında Son Durum

15 Ağustosta başlayan ROJ TV Davası sürüyor. Kürtler davayı heyecanla izliyor. Türk makamları da davayı aralıksız izlemeye almış durumdalar. Konu onlar açısından da ciddi!

Davanın ilk duruşmasında Kopenhag büyükelçisi ve beraberinde bir heyet duruşma salonunda herkesten önce yerlerini aldılar. Büyükelçiyi daha sonra göremedik ama kendisi ile gelen heyetle her duruşmada salonda beraber oturuyoruz. Tek ortak yanımız hepimizin Türkiye’den gelmiş olmasıdır. Selamlaşacak durumumuz yok. Aynı salonun farklı dünyalarındanız…

Türk devleti bu konuda ibret verici bir konumda…

Abdullah Gül’ün Almanya’daki açıklaması, Erdoğan, Bülent Arınç, hava atmak dışında bir marifeti olmayan Egemen Bağış… Gazeteci kimlikli polis devşirmeleri, ekmek parası derdinde olan kimi liberaller vs. Yani varsa yoksa ROJ TV kapansın. Kapansında birazda kendimize göre çalıp oynayalım derdindeler.

Devlet makamlarının ne yapmak isteğini gayet iyi biliyoruz. İyi biliyoruz, çünkü kendileri bunu fazlasıyla anlatıyor. Onların ROJ TV’den rahatsız olmaları için birçok nedeni var. Rahatsız olmaya devam etmelerinden de biz rahatsız değiliz.

Dava süreci devam ederken Türk medyası da her fırsatta ROJ TV’yi karalamak için elinden geleni yapıyor. Yandaş medyadan Zaman, Sabah, Taraf gibi hükümetin değişik karakterdeki çocuklarına söylenecek fazla söz yok. Onlar kendilerine yakışanı yapıyorlar.

Bazı kendini muhalif demokrat gösteren kalemlerde her nedense bu konuda yukarda ismini yazdığım gazetelere özenmektedirler. Doğruluk, dürüstlük, demokratlık, basın ahlakı bazıları için lüks kaçabileceği için bu kavramlardan yola çıkarak kıyaslama yapmayacağım. Sadece haberciliğin teknik kısımlarını hatırlatmak yeterli olacaktır.

ROJ TV davasında hiç gündeme bile gelmeyen konular gazete manşeti oldu. Bunu manşet yapanlar haberlerini acaba nasıl hazırlamışlardır? Bu bir. İkincisi; bu konular bazı yazarlara konu oldu. Güya ROJ TV ‘örgüte saat 14.30’dan itibaren eylem yapmaması için ricada bulunmuş’. Böyle bir şeyin olmadığını, olmasının mümkün bile olmadığını söylememe gerek yok. Can Dündar bunu yazdı. Bunu doğru kabul ederek üzerinden Kürt meselesi bağlamında analizler yaptı. Bu kadar yıl bu meslekte olan bir gazetecinin heybesinde sadece bu var. Türk istihbarat heyeti ile duruşmaları takip eden muhabirlerin uydurma haberleriyle büyük bir meseleyi değerlendiren her kimse artık kendi çapını ortaya sermiş demektir diyorum ve bunu geçiyorum…

Peki bu zihniyet sadece Türkiye’de mi var. Hayır. Maalesef hayır. 5 Eylül günü ANF’de ROJ TV Davasıyla ilgili bir yorum yazdım. ROJ TV Savcısı 12 Eylül’de bu yazımı mahkeme salonunda göstererek, ‘bakınız işte ANF’de yazı yazıyor’dedi. Sanki gizli bir şey varmış ve kendisi ortaya çıkarmış. Kendi alanında iyi bir dedektiflik örneği!.

ROJ TV neyle suçlanıyor? ‘Terör propagandasıyla’. ANF ise‘terör örgütü yayın organı’ olarak lanse edip aramızdaki bağlantıyı ortaya çıkardılar. Deşifre olduk yani!

Bu kadar basit düşündüklerini sanmıyorum. Amaç Kürt medyasını tümden kriminalize etmek, birinden yola çıkarak diğerini de vurmaktır.

Yazı yazmak Türkiye’de çoğu kez suç sayılmıştır. Basılmamış kitabından dolayı gazeteci cezaevindedir. Bu Türkiye’de oluyor peki bazı Avrupalılara ne oluyor?

Avrupa’da düşünce özgürlüğüne önem veriliyor. Evet devletler çıkarları gereği bunu ihlal ediyorlar. Ancak toplum bu değerleri yaşatıyor. Eğer bir televizyon hitap ettiği ülkede yaşanan savaşı haber yapamıyorsa ne yapacak? Ve bunu haber yapınca şüphesiz savaşı inkar eden tarafın yani devletin bundan rahatsız olması da kaçınılmaz olacak. Bu bağlamda düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi konular fazla gelecektir. Ancak bazı Avrupalı siyasetçi ve karar organlarına siz sahiden gerçeklerin açığa çıkmasını mı istiyorsunuz yoksa orada bir devletin hele sicili bu konularda oldukça kirli bir devletin yaptığı katliamların karanlıkta kalmasını mı istiyorsunuz?

Düşünce ve basın özgürlüğünü kayıtsız şartsız mı yoksa çıkarlara bakalım sonra diyerek mi savunuyorsunuz? İçinde büyüdüğünüz toplumun değerlerine hangi düşünce veya maddi çıkarlar sebebiyle uzaklaşıyorsunuz? Düşünce özgürlüğü sadece güçlüler için mi var?

PKK’nin ‘Avrupa Terör örgütleri listesinde’ olması ve ROJ TV’nin PKK’ye ‘terör örgütü’ dememesi bir televizyonun kapatılması için yeterli bir neden olabilir mi?

Eğer gerçeği söylemek, devlet gibi konuşmamak ‘terör’ ise ‘terör’ nedir? Çocukları öldüren değil de onları öldürdüler diyen gazeteciler mi terörist mi? Dil ve kültürü yasaklayan değil de, o dil ve kültürü yaşatan yayınlar mı terör? Olmamış bir şeyi haber yapan, onun üzerinden yorum yapan değil de bunun böyle olmadığını yazanlar mı terör?

Durum bu. Ve diyelim ki ROJ TV bu sebeple kapatıldı. Peki Sadece Kürtçe bilen, sadece ROJ’dan haber alan annelerin, kadınların, haber alma hakkı? Çocuklarının öldürüldüğünü, tutuklandığını sadece bu televizyon haberlerinde duyan, işiten anne babaların hakkı?

Devletin her türlü terörüne maruz kalan, devletin medyası tarafından ‘terörist’ olarak lanse edilen masum insanların bilgi alma hakkı?

Kolu polislerce kameralar önünde kırılan Cüneyt’e kim sahip çıkacak. Onu haber yapanlar ‘terör’ olarak suçlanıp c.evine atılıyor. Burada ‘terörist’ kim?

12 yaşında 13 kurşunla öldürülen Uğur’u kim anacak? Askerlerin öldürdüğü minicik Ceylanın tek resmini kim yayınlayacak.? Anasının ağıtlarını insanlığa kim duyuracak?

Bunu elbette bizler, yani insanlıktan, toplumdan, gerçeklerden yana vicdan sahibi insanlar olarak bunları biz yapacağız. En büyük özlemimiz bu tür trajedilerin olmaması. Bunun için çalışıyoruz. Bu acılara sebep olanların bizi ‘terör’ olarak nitelendirmeleri kendi yaralarında gocunmalarından kaynaklıdır.

Devletlerin, siyasi odakların kendilerince çıkar ilişkileri, stratejik büyük hesapları olabilir. Ama 6 Aylık bir bebek bütün Devletlerden daha büyüktür. ROJ TV, bu bebeklerin sesi olmaya devam edecek ve her durumda bu onurlu tutumuyla tarihte yerini alacaktır. Ama bu güç odakları büyük hesapları hacminde kendilerine yakışan kötülükleriyle anılacaklardır…

Hiç yorum yok: