21 Eylül 2011 Çarşamba

Öcalan’ı Tecritle ‘Korumak’ BDP’yi Tutuklayarak ‘Meclis’e Sokmak’

Veysi SARISÖZEN
Bir savaş durumunda, elinde esir bulunan devlet, düşmanını, elindeki esirleri öldürmekle tehdit ederse, sonuçta o esirler öldürülmese bile, bu tehdit savaş suçudur.

Öcalan’ın durumu Türkiye Cumhuriyeti’nin savaş suçu işlediğini gösteriyor. Devlet, her ne kadar yaşananların bir savaş değil de, ‘terörle mücadele’ olduğunu söylerse söylesin, Kürt sorunu hızla uluslararasılaşan bir sorun olduğu için, er ya da geç, devletler arasında bu sorun etrafındaki çatışmaların ‘savaş’ olarak niteleneceğinden kuşku bile duyulamaz. Çünkü Kürt sorunu tek bir ülkeyi ilgilendiren bir sorun değil. Bu sorun uluslararası çıkar çatışmalarının da düğümlendiği bir sorun. “Kürdistan’a hakim olmadan Kafkasya’ya ve Ortadoğu’ya hakim olunamaz.” O nedenle bütün büyük devletler ve bölge devletleri gözlerini Kürt coğrafyasına dikmişlerdir. Az sonra onların arasındaki çıkar kavgalarının, Kürt sorununda birbirine karşıt konumlara yol açacağını ve bazı devletlerin Türk-Kürt çatışmasını ‘savaş’ olarak ilan edeceklerini tahmin etmek zor değildir.


İşte o zaman, savaş sırasında elindeki esirlerin yazgısını bir şantaj konusu yapmak da savaş suçu sayılacaktır. İmralı’da uygulanan tecrit, bir şantajdır. Bu şantaj, Kürt halkının Demokratik Ulus temelinde demokratik cumhuriyet ve demokratik özerklik yönündeki atılımını durdurmak ve mücadeleyi yeniden ‘İmralı’da avukat görüşmelerinin yapılması hedefiyle’ sınırlandırmak gibi ‘zaman kazanma’ amacına dönüktür. İki aya yakın süren bu tecrit, işte bu bakımdan, basit bir ‘hukuk ihlali’ değil, yarın ‘savaş suçu’ sayılacak bir ihlaldir.


Durum çıplak şekilde böyle olmakla birlikte, medyada ileride ‘savaş suçu’ olarak nitelenecek bu tecritle ilgili telaşlı açıklamalara da rastlıyoruz. Bu açıklamalardan birini, ‘meçhul uzman’lardan birinin ağzından Mahmut Övür, bu tuhaf açıklamayı destekleyerek aktarmış. Okuyalım:


‘Bir uzman, Öcalan’a konulan yasağı, BDP’lilerin tam aksi bir yaklaşımla yorumluyor:


“BDP’liler ve PKK çevresi Öcalan’la görüşmenin yasaklanmasını barış istenmediği biçiminde yorumluyor. Ben tam tersini söyleyeceğim. Bu devlet PKK ile birbirlerini öldürürken bile görüşüyorsa bugün konulan yasağı iyi anlamak gerekiyor. Devlet bu görüşmeleri kesmeseydi Öcalan’ın sözleri boşa çıkardı. Tıpkı 8 Temmuz’da olduğu gibi... Öcalan kitleler üzerinde etkisi olan bir isim. Onun değersizleştirilmemesi gerekiyor. O da boşa çıkartılırsa kiminle konuşulacak?”


Bu uzman her kimse, utanmazlık kavramından habersiz olmalı. Şimdiye kadar hiç kimse, İmralı’daki tecrit, ‘beyaz işkence’ ve şantaj sistemini bu kadar sinik bir tarzda savunmayı aklına bile getirmedi. ‘Devletin koyduğu yasak Öcalan’ın etkisini korumak içinmiş.’ Çünkü konuşursa, ‘sözleri boşa çıkarmış.’


Bu uzman utanmazlığın sınırlarını bilmiyor olabilir, ama Mahmut Övür’ün bu uzmana itibar etmesi nasıl açıklanmalı? ‘İmralı barışçı, Kandil savaşçı, BDP kişiliksiz’ teorisinin varacağı yer işte burasıdır. ‘Savaşçı Kandil’i bombalarken’ ‘Barışçı İmralı’yı susturmak ve parlamenter BDP’lileri tutuklamak’ bombardıman gibi tecrit ve tutuklamalar da daha kanlı bir savaşın hazırlığıdır.


Gözlerden gizlenen yalnız bu değildir. Meclis’e katılma işi de benzer tarzda ele alınmakta. Aynı yazıdan okuyalım:


‘İki farklı görüş var. BDP’lilere göre ilk adımı devlet atmalı ve Öcalan’la görüşme sağlanmalı... Ya da Meclis’e dönüş için AK Parti yasal değişiklik güvencesi vermeli...


Devlet çevresi ise ilk adımı BDP’nin atması gerektiğini söylüyor.


Onlara göre BDP 1 Ekim’de Meclis’e kendi iradesiyle gelmeli ve demokrasi mücadelesine katılmalı.


Övür, bu ‘devlet görüşüne’ katılıyor.


Gerçekten de, ortada tuhaf bir durum var; BDP’nin Meclis’e girememesi için yüzde on barajını kaldırmayan, bu barajı kat kat alınan oylarla aşıp Meclis’e girenleri cezaevinde tutmaya devam eden, var olan vekillerin hakkında, onları her an tutuklamaya imkan veren iddialarla davalar açan, onları ‘demokrasi mücadelesi’ verdikleri sırada gaz bombalarıyla yaralayan, kemiklerini kıran, ciğerlerini zehirleyen, öldürmeye kalkışan bu devlet ve onu yöneten AKP, BDP’nin Meclis’e girerek ‘demokrasi mücadelesine katılmasını’ istiyormuş...


Elbette böyle değil, AKP, BDP’nin ‘demokrasi mücadelesine’ değil, ‘demokrasi oyununa’ katılmasını istiyor. Yapacağı AKP anayasa hazırlığına, hiçbir taleplerini dikkate almadan, Kürt tarafının ‘katılması’ için demagojik davetler yapıyor. Amacı, şu anda yürütülen tutuklama ve bombardımanla topyekün savaşa hazırlık koşullarında BDP’yi sistemin ayıbını örten incir yaprağı haline getirmektir.


Demagoji müthiş. “Öcalan’ın etkisini korumak için onu tecrit etmek”. “BDP’yi ‘demokrasi mücadelesine’ katmak için onun üyelerini tutuklamak”...


Bırakın bu oyunları. Ne Öcalan etkisini koruyasınız diye size muhtaç, ne de BDP Meclis’te yemin etmek için sizin çağrınızı beklemekte. Öcalan’ın hiçbir sözü boşa çıkmaz ve BDP’yi hiç kimse ne zorla Meclis dışında tutabilir, ne zorla yemin ettirebilir.

Hiç yorum yok: