18 Eylül 2011 Pazar

NATO Kalkanı ve Türkiye

Murat ÇAKIR

NATO’nun roket savar kalkanı için gerekli olan AN-TPY-2 Radar Sistemi’nin Kürecik’teki TSK Radar Üssü’ne konuşlandırılması, Avrupa basınını da meşgul ediyor. İsrail ve Türkiye arasındaki kriz, “Arap Baharı” ve gelişmelerin açık ucu nedeniyle bazı soru işaretleri tartışılıyor.

TC Dışişleri Bakanlığı, Radar Sistemi Antlaşması’nın 14 Eylül’de Bakanlık Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone tarafından imzalanmasından önce yaptığı bir açıklamada, roket saldırılarına karşı erken uyarı için konuşlandırılan Radar Sistemi “NATO’nun yeni Stratejik Konsepti çerçevesinde, NATO’nun savunma yetisini artıracak ve Türkiye’nın ulusal savunma sistemini güçlendirecektir” deniliyordu.


ABD’nin İncirlik Üssü’nde konuşlandırılmış olan nükleer silahlar nedeniyle zaten olası bir savaşta ilk hedeflerden biri olan Türkiye, Radar Sistemi ile bu tehdidi derinleştirdiğinden, bu adımın “Türkiye’nin ulusal savunma sistemini güçlendireceği” iddiasını ileri sürmek pek anlaşılabilir değil. Kendi kendini hedef haline getiren bir ülke, kendisini hedef olmaktan kurtarmaktan başka savunmasını nasıl güçlendirebilir ki?


Bu işin bir yanı. Diğer yanını ise F.A.Z. gazetesinde yorumu yayımlanan Lothar Rühl’den dinleyelim: “Avrupa’daki NATO partnerleri ve Türkiye, stratejik roket savunma sisteminin Washington açısından sadece Kuzey Amerika’nın küresel savunma kalkanı güvencesinı sağlamak için önem taşıdığını bilmelidirler. Bölgesel bakış açıları Washington’un bu önceliğinin ardında bir önem taşımaktadır. (...) ABD’nin bakış açısına göre, Avrupa’nın veya Türkiye’nin bölgesel savunma stratejilerini geliştirebilmeleri için, bu ülkelerin makul meblağlar ayırmaları gerekmekte.”


Rühl’ün yazdıklarını anlaşılır dile çevirirsek: Rühl, ABD’nin önceliğinin NATO Kalkanı ile Kuzey Amerika’yı korumak olduğunu ve Avrupa veya Türkiye’nin de kalkanın koruması altına girebilmelerinin, ancak buna uygun harcamaları yapmalarıyla olanaklı olacağını söylüyor. Yani, elinizi cebinize daha derin sokmalısınız diyor.


Aslında ABD’nin bu yaklaşımı çok önceden de okunabilirdi. Obama-Yönetimi, ABD’nin kendi sorunları nedeniyle küresel stratejilerin giderlerini müttefikleri ile paylaşmak için uzun zamandır bastırıyor. Küresel stratejilerin gerektirdiği derecede savunma yetilerine sahip olmayan diğer NATO ülkelerinin artık ABD koruması altında kalabilmeleri için daha fazla bedel ödemeleri gerekiyor. ABD’nin “karşılıklı bağımlılıktan” anladığı bu.


Ayrıca müttefiklerini görev paylaşımına da zorluyor. ABD’nin bu stratejisi Libya’da görülebilir. ABD açısından şu an için önemli olan, daha çok batağa sürüklendiği Afganistan ve Ortadoğu’da belirli bir istikrarın, yani “ABD barışının” sağlanması. Bu nedenle stratejik ağırlığını Doğu Akdeniz’e yoğunlaştırmış durumda.


İsrail’deki Netanyahu-Liebermann hükümeti ise ABD’nin bölgedeki çıkarları açısından bir riziko faktörü haline geldi. Kendi iç politik dengeleri nedeniyle İsrail üzerinde daha fazla baskı oluşturamadığından, İsrail’in “ikiz kardeşi” (Haluk Gerger) ve İsrail’le rekabet ederek bölge gücü olma hedefini güden Türkiye devreye giriyor. Neoosmanlıcı AKP hükümetinin emperyal hırsları, bu rekabet ve Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarına erişme yarışı ile birleşince, Türkiye’nin İsrail’e karşı yürüttüğü politikaların gerçek nedenleri gün yüzüne çıkıyor.


Türkiye, temelleri Kasım 1997’de yayımlanan ve uygulamaya sokulan “Uzak Denizlere Doğru” stratejik belgesiyle atılan ve bugün “Barbaros Eylem Planı” ile en üst seviyesine ulaşan savaş filosu programıyla, bölgede ABD çıkarlarını savunabilecek en güçlü aday olduğunu gösteriyor. Ortadoğu’nun geleceği açısından “Arap Baharı”nın nasıl sonuçlanacağı belirleyici olacağından da, Arap ülkeleri ile yakın ilişkilere girmeye çalışıyor.


Sonuç itibarıyla, ABD Ortadoğu için öngördüğü programını uyguluyor ve AKP hükümeti tüm mesaisini bunu desteklemek için harcıyor. Ancak, Cengiz Çandar’ın yazdığı gibi “Kendi Aşil topuğu olan Kürt Sorunu’nu” çözmekten aciz Türkiye’nin tüm uluslararası-stratejik planları incecik bir ipliğe bağlı. Bu iplik koparsa, bırakın bölge gücü olmayı, ayakta kalması bile olanaklı olamayacak.

Hiç yorum yok: