27 Eylül 2011 Salı

Kürtler Teslim Alınamaz

HÜSEYİN ALİ

Savaşın Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklandığı biliniyor. Kürt hareketi yıllardır yalvar yakar çözüm istediği halde dikkate alınmamıştır. Çünkü Kürtler bir halk ve toplum olarak görülmüyor. Bu nedenle toplumsal haklar olmaz diyorlar. Bireysel haklarla çözümden söz ediyorlar. Eski genelkurmay başkanı buna “liberal demokrasi” çözümü diyor. Daha doğrusu inkar ve imha politikası ve kültürel soykırımı yeni koşullarda sürdüreceğiz demek istiyor. İşte çözümsüzlüğü de sürdüren ve çatışmaların olmasına yol açan bu zihniyettir.

29 Kürt isyanından söz ediliyor. PKK’nin öncülük ettiği isyanın da en uzun süreli ve en kapsamlı isyan olduğu söyleniyor. Aslında isyan denenlerin çoğunluğu isyan değil. Kürtler biraz hak istediğinde ya da devlet karşısında biraz boyun eğerek durmadığında derhal irade kırma saldırısı başlatılmıştır. 29 isyan denilenlerin çoğunluğu Kürtlere karşı tek taraflı sürdürülen irade kırma savaşıdır. Bu saldırılar karşısında Kürtler ciddi bir meşru savunma savaşı da vermemişlerdir. Yapılan meşru savunmalar ise birkaç ayda kırılmıştır.

Türk devletinin Kürtlere karşı yürüttüğü tek taraflı savaş ilk defa çift taraflı hale gelmiştir. Kürtler meşru savunma savaşını ilk defa bu düzeyde kapsamlı ve uzun süre yürütüyorlar. Türk devleti her ne kadar dün şaki dediğine bugün terörist dese de bugünkü hareketin büyük bir toplumsal desteğe sahip olunduğu biliniyor. Aslında Türkiye ve diğer Kürt düşmanı ülkeler dışında bu mücadeleyi terörizm olarak değerlendiren yok. ABD ve Avrupa’nın PKK’yi terörist ilan etmesinin nedeninin de Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak olduğunu Türk hükümetleri de biliyor.

Türk hükümeti PKK ve PKK Önderliğiyle yıllarca görüşmüş. Türk devleti herhalde PKK’yi kandırmak ya da teslim olun demek için görüşmüyor. Herhalde bunların olmayacağını bir çocuk bile bilir. Ne düşünceyle görüşürse görüşsün Türk devletinin bu görüşmeleri çok zorlandığı için yaptığı açıktır. Yoksa Türk devleti Oslo’da PKK yetkilileriyle bir devlet aracılığıyla görüşmezdi. Demek ki Başbakan’ın klasik deyişiyle son çırpınışları olan bir siyasi hareket değil. Kürtlerin en uzun ve en kapsamlı isyanı denilen bu siyasi hareket için şimdiye kadar en azından onlarca defa “son çırpınışlarıdır” denilmiştir. Başbakan’ın Amerika dönüşünde bu nakaratı tekrarlaması Türk devletinin bir çözüm politikası olmadığının kanıtıdır.

Kürtlerin siyasi iradesi ve kendi kendilerini yönetmeleri kabul edilmediği müddetçe bu isyan bitmez. Hiçbir güç de Kürtleri siyasi irade olma mücadelesinden ve kendi kendilerini yönetme talebinden vazgeçsin diyemez. Kürtlerin kendi kendini yönetme talebi en demokratik taleptir. Ahmet Altan gibi demokrasi kusurlular Kürtlerin bu talebini PKK kendi derebeyliğini kuruyor olarak değerlendirebilir. Ama herkes bilmeli ki hiç kimse Kürtleri siyasi irade olma mücadelesinden ve kendi kendilerini yönetme talebinden vazgeçiremez. Bu taleplerden vazgeçirmesi Kürtlerin köleliği ve kültürel soykırımı kabul etmesi anlamına gelir. Dolayısıyla Kürtler teslim olsun denilebilir mi? Bırakın siyasi irade olmayı ve kendi kendisini yönetmeyi, Türk devleti sizi yönetiyor, sizin hakkınızda karar alıyor denilebilir mi?

Türk devletinin Kürtler hakkındaki kararı kültürel soykırımdır. Bu soykırımı her türlü zor yöntemiyle gerçekleştirmektir. Türk devletinin Kürtler üzerindeki yöntemi de irade kırma ve soykırımı gerçekleştirme yöntemidir. Bunun böyle olmadığını kimse söyleyemez. Eğer bir Kürt böyle olmadığını düşünüyorsa en hafif deyimle Latin Amerikalıların tanımladığı gibi o ruhunu satmış bir Asimiladostur. Kürtçe konuşması bu gerçeği değiştirmez.

Kürtler üzerinde şu anda büyük bir psikolojik savaş yürütülüyor. Bu sadece bir silah bıraktırma ve direnişi kırma savaşı değildir. Esas olarak Kürtleri demokrasi ve özgürlük taleplerinden vazgeçirmek amaçlanıyor. En makul talepler ileri sürülmesine rağmen “taleplerini yüksek tutuyorlar” denilmesinin nedeni budur. Eğer kimi Kürtler bu gerçeği görmüyorlarsa onlar da ruhunu satmışlardır.

Hiç kimse silah susarsa bu devlet ve hükümet adım atar diye kandırmasın. AKP hükümeti zamanında defalarca ateşkes ilan edilmiştir, ama hükümet bunu çözüm için değil, seçim kazanıp iktidar olmak için değerlendirmiştir. İktidar olduktan sonra da çözüm iradesi ortaya koymamış, aksine kendini güçlü hissederek tasfiye saldırılarını arttırmıştır. Eski içişleri bakanı entegre bir mücadele yürütüyoruz derken bu çok boyutlu tasfiye planlından söz etmektedir.

Bu savaşın en kapsamlı olanı ise psikolojik savaştır. PKK’nin toplum içindeki itibarının kırılması için kara propaganda ahlaksızca sürdürülüyor. En son dört kadının yanlışlıkla öldürülmesi sonucu psikolojik savaş daha da arttırılmıştır. Öyle ki bu olaya fazlasıyla sevinmişlerdir. Herhalde Başbakan da sevinmiş olmalı ki el ovuşturarak bu olayı Türkiye’ye ayak basar basmaz kullanmıştır. Hızını almayarak kış kampında zehirlenerek ölen kadın gerillaları da PKK’nin öldürdüğünü söylemiştir. Böylece Başbakan’ın bile yalana ve psikolojik savaşa ne kadar bel bağladığı anlaşılmıştır.

Başbakan’a sorarlar senin emrinle havalanıp sınırı aşarak Kandil’de biri bebek, dördü çocuk, biri hamile kadın yedi insanın roketlerle parçalanarak öldürülmesine neden bir üzüntü dahi belirtmediniz? Aksine inkar ettiniz. Çünkü o araba köylüler PKK’ye karşı çıksın ya da Kandil’i boşaltsınlar diye bilerek vurulmuştur. Her gün demokratik yürüyüşlerde ya da sınırlarda öldürülen sivillerden söz etmiyoruz. Toplum ve insan olarak görülmeyen Kürtlerin ölümü Türkiye’de zaten normalleştirilmiştir.
Bu dört kadının ölümüne herkes üzüldü. Herhalde en fazla da Kürt siyasi hareketi üzüldü. Çünkü Kürt halkına karşı psikolojik savaş yürüten özel savaşçılara arasalar da bulamayacakları bir fırsat verilmiştir.

Başbakan konuşmasında psikolojik savaşın başka bir boyunu da ortaya koydu. Terörle savaşacaklarını, ama siyasetçilerle müzakere edeceklerini söyledi. Bunu müzakere etmek için söylemediğini biliyoruz. Çünkü Kürtlerin en temel talepleri olan Demokratik Özerklik’i, anadilde eğitimi ve çok dilli yaşamı kabul etmediklerini her fırsatta söylüyorlar.

Siyasetle müzakere dedikleri şey, BDP’yi ve Kürt demokratik siyasetini kendi öngördüğü siyasi egemenlik ve kültürel soykırımı sağlayacak siyasal sistemin meşruiyet zemini yapmaktır. Bu temelde Kürt Özgürlük Hareketi’ni kuşatıp tasfiye etmektir. Siyasetle müzakereden kast ettiği de budur. 

Başbakan, psikolojik savaşı ve bu tür oyunları bırakıp çözüm için kafa yormalıdır. Sınırötesi harekat yaptık, çok darbe yemişler, bu nedenle saldırıyorlar demek, kendi kendini kandırmaktır. Başbakan’ın sınırötesi harekat dediği de hiçbir sonucu olmayan hava saldırılarıdır. Anlaşılıyor ki kara harekatı yapmaktan korkuyorlar. Eğer Türk ordusu bir kara harekatı yapamıyorsa bunun nedeni sonuçlarından korktuğu içindir. Gerçek buyken son çırpınışlarıdır demek, Türkiye halkın kandırmaktır. Eğer Türk Başbakan’ı ciddiyse gerçekleri görüp Kürt sorununun çözümü için bir irade ortaya koyar. Kürt sorununu anadil eğitimi başta olmak üzere Kürt halkının kendi kendini yönetme dahil, demokratik haklarını kabul edeceğini ilan eder. Kürt sorununun bundan başka çözüm yolu yoktur.

Hiç yorum yok: