16 Eylül 2011 Cuma

Kürt Siyasetinde Değişiklik İhtiyacı ve AKP'nin Tasfiye Siyaseti

Şaban İBA
 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kürt politikasında değişiklik ihtiyacı ne zaman ortaya çıktı? Bu tutumun başlangıcı Körfez Savaşı’na kadar götürülebilirse de, esas olarak Irak’ın işgali ve Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kurulması ile başladığını söylemek mümkün.

Devletin, Kürt politikasındaki değişikliği için ilk somut adım, 29 Aralık 2006’de MGK kararlarıyla çizilen uzun bir yol haritası ile atılmıştı. Başbakan Erdoğan’ın her seferinde eveleyip-gevelediği bu politika değişikliği, 2007’da yılında netleşti ve AKP’nin ikinci iktidar döneminde aşamalı bir şekilde uygulamaya konuldu.


O dönemde ortaya çıkan bazı siyasal olgular devleti, Kürt politikasında temel değişikliklere zorlamıştı. Türkiye’nin ve bölgenin yeni “siyasal ve toplumsal gerçekleri” olarak da algılanması gereken bu olgulardı. Bu gerçeklerden biri, PKK’nin Kürdistan’ın 4 parçasında da dikkate alınması gereken bir güç haline gelmesiydi.


Irak’ın işgalinden sonra Türkiye’nin resmi sınırlarına göre Güneydoğu komşusu artık Irak değil, Kürdistan olmuştu. Çünkü Güney Kürdistan’da ABD’nin işgali Irak’ın yeniden yapılandırılması koşullarında olsa da, federe bir Kürt devleti kurulmuştu.


Türkiye, güneyde sınırötesi bir PKK operasyonu ve bombardıman için Irak merkezi yönetiminden değil, ABD ve Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden izin almaya başladı. Nitekim Kandil’deki PKK kamplarının askeri, siyasi, idari vb. konumu, artık ABD veya ABD’nin denetimindeki Bölgesel Kürt Yönetimi ile konuşmak zorundaydı.


Irak’ta yasal partisiyle seçimlere de katılarak kendisini siyasal alanda ifade eden PKK, artık Güney Kürdistan topraklarındaki gerillası ve kampları ile Bölgesel Kürt Yönetimi’nin sorumluluk alanına girmişti.


Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani, “Mecbur kalmadıkça PKK ile çatışmaya, askeri harekata girmem. Ama PKK’lileri dağdan indirecek barışçıl, siyasi bir yol varsa, buna elimden gelen desteği veririm” diyerek bu sorumluluğunun bilinciyle hareket etti. Cumhurbaşkanı Talabani de benzer söylemlerle Türk hükümetiyle uzlaşma görüşmeleri bile yaptığını açıkladı.


Zaten tersi bir durum, Kürtler arasında uzun dönemli bir iç savaş tehlikesine yol açabilirdi. Kuşkusuz ABD kendi çıkarları gereği bunu da göze alarak Kürtleri birbirlerine karşı kışkırtmaktan kaçınmayabilirdi. Ancak bu yılsonu itibariyle Irak’taki askeri güçlerini çekmeyi planlayan ABD’nin, İran ve Suriye’ye karşı geliştirdiği yeni politikalarının gereği olarak bundan kaçınmıştı.


Her şeye karşın bu dönemde Güney Kürdistan, Kürtler için ekonomik, sosyal ve siyasal bir cazibe merkezi olmaya başlamıştı. Güney Kürdistan’da kişi başına düşen milli gelir 15 bin dolara çıkarken, kuzeyde ise bu rakamın onda biri kadardı. Aradaki bu 10 katı olan farklılık sadece bir çitle ayrılmış olan sınırın iki yakasında yaşamak zorunda bırakılan ve aynı dili konuşan, aynı tarihe, aynı etnik kültüre sahip olan kadim bir halkın tarihsel trajedisiydi.


Başka bir deyişle bu durum 4’e bölünerek 4 egemen devlet tarafından sömürgeleştirilmiş Kürdistan gerçeğiydi. Bunun tarihi sorumlularından biri olan Türkiye, Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni resmi olarak tanırken ve başkentinde resmi temsilcilik açarken; kuzeydeki Kürtleri ve onun temsilcisi konumundaki örgütlere karşı imha, inkar ve tasfiye politikası izliyordu.


Şimdi bu imha, inkar ve tasfiye politikasının son aşamasına gelinmiştir. ABD’nin izniyle, AKP iktidarı PKK’nin topyekün bir saldırı ile yok edilmesi veya silah bırakmaya zorlanması için çok yönlü yeni bir savaş başlatmıştır.


Belli ki ABD Irak’ı terk ederken geride istikrarsız bir bölge bırakmak istemiyor. Bu nedenle Mısır’da, Libya’da ve Suriye’de Türkiye’ye verdiği emperyal rollerden birini de, Kürt Özgürlük Hareketi’nin imha edilmesi için veriyor.


ABD bu yılsonu Irak’taki askeri gücünün önemli kısmını çekmeye hazırlanırken, bir yandan da PKK’nin tasfiyesi için Türkiye ile işbirliği yapıyor. ABD’nin desteği ve İran’la işbirliği yapan AKP iktidarı savaşı tırmandırarak PKK’yi silah zoruyla teslim olmaya zorluyor.


Kürdistan’ın her parçasında ulusal, sınıfsal, etnik, kültürel dinsel çelişkiler ve çatışmalar bir şekilde devam ediyor. Irak’ta Şiiler ve Sünniler için belki aynı şey söylenemezse de, Kürtler için artık hiçbir şekilde geriye dönüş, yani Kürt Federasyonu’ndan daha geri bir adımın atılması mümkün değil.


Daha da önemlisi, Kürtler için bundan sonraki süreç, parçaların birleştirilmesi ve birleşik bir Kürdistan’ın kurulmasını hızlandıran yeni olguları içermesidir.

Hiç yorum yok: