13 Eylül 2011 Salı

Kandil Düşerse

Yeni bir döneme giriliyor. Kürt sorununu kaldıraç olarak kullanıp, önemli bir Kürt oyu ve aydın desteği alan AKP, PKK’yi kuşatarak tümden imha etmenin yollarını arıyor. AKP destekçisi gazeteciler ve üçüncü sınıf strateji uzmanları PKK’ye “Tamil akıbeti”nin yaşatılıp yaşatılamayacağını tartışıyorlar. AKP Adıyaman milletvekili Mehmet Metiner’in internete düşen ses kaydında da sıfatladığı gibi, Türk milliyetçisi Abdullah Gül ve Erdoğan, Kürt direnişini mezara gömmenin hesaplarını yapıyor.

Bütün yazılarınaAKP iyi şeyler yapıyor,” diye başlayıp, sömürge anayasasına Kürdistan’da “evet oyu verilmesi” çağrısı yapanlar, hiçbir şey söyleyemeden, zamanın katipliğini yapacak takatten yoksun bir şekilde, hala AKP’den kendi yanlış duruşlarını doğrulayacak ufak bir açıklama ve girişim bekliyorlar.

Ama o “iyi şeylerbir türlü gerçekleşmiyor ve Kürt sorunu her defasından yeniden namlunun ucuna gelip dayanıyor.

Taraf Gazetesinin taifesi, Genelkurmay Merkezine sıçrayan “kimyasal” lakaplı generallerden aldığı koordinat resimleriyle Kürtlere “dürüst ordu” masalları anlatıyor.

Türk bunu hep yapıyor, yüzyıl geçiyor, çağ değişiyor, yasağın ve zorbalığın temelleri çatırdıyor, fakat Türk iktidarları mutlaka Kürde yöneltecekleri bir namlu ucu buluyorlar.

Türk devletinin “Kandil seferleri” üzerine bir çok yazı yazdık. Hava saldırıları ile Türk devleti Kandil’den sonuç almıyor. Bu kez kara harekatı düşünüyorlarmış. Hatta Kandil’den üs istiyorlarmış. İran bunu denedi. Sert kayalara çarpıp tökezledi. Ortadoğu karışınca sömürgeci devletler ilkin Kürtlere yöneliyorlar. Bu bir alışkanlık, gösteri, her türlü silahın da denendiği bir alan... İran’ın Kandil’e saldırmasının nedenleri üzerine epeyi yorum yapıldı. PJAK ve PKK İran’ıçok mu sıkıştırmıştı? Herhalde Batılı ülkeler kadar sıkıştırmamışlardı. Üzerinde ölüm çanlarının çaldığı İran rejimi, homurdayan savaş mekanizmasına karşı ilk vuruşunu Kürtlere yaptı.

Türkiye de aynısını yapıyor. Bu aslında biraz şuna benziyor. Devler kapışacak, fakat o sıra sık sık ensesine tokat çektikleri ebedi bela Kürt geçiyor yanlarından. Hemen ona yöneliyorlar. İlk planı, ilk denemeyi, büyük savaşın ilk vuruşlarını onun üstünde deniyorlarlar.

Kürt aynı zamanda dörtlü sömürgeciliğin ayağında pranga. Türk devleti veya İran bir adım ileri gitmek istediklerinde, ayaklarına yapışmış Kürt ağırlığı altında tökezliyorlar. Atsalar atılmıyor, satsalar satılmıyor, öldürseler bitmiyor.

Ara vuruşlarla zaman kazanıyorlar.

Türk devleti Kandil’e karadan çıkabilir mi? Bu kez ısrarcı gibiler. Çünkü iktidarda Türk dindarlığının ve milliyetçiliğinin çerkirdek gücü var. 1992 kışında Bekaa Kampı’na saldırı tartışılıyordu. Kamptaki gerillalar, tedbir olsun diye bir süre kampa uzak alanlarda kaldılar. Sonra Bekaa Kampı kapatıldı. Şam’daki PKK Okulu da kapatıldı. Daha sonra olacağına hiç bir zaman inanılmayan bir şey gerçekleşti: Öcalan, uluslararası bir komplo ile TC’ye teslim edildi. O güne kadar suikast peşinde olan Türk devleti şimdi Öcalan’ın can güvenliğinden sorumlu.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, günlerdir süren hava saldırıları ile ilgili olarak, “bunlar entegrasyon saldırlarıdır,” dedi. Daha önceki Kürt isyanlarının bastırılmasındaki yöntem de “entegre saldırıları” idi. Direniş unsurlarını ölümle tasviye et, kalanları düzene ekle! Dersim ve Zilan Katliamları da “entegre” katliamlarıydı.

Amerika Birleşik Devletleri, genellikle 30-40 ve 50 yıllık planlar yapar. Irak’a saldırıdan önce ismini hatırlayamadığım Amerikalı bir yetkili şöyle demişti.

“Irak’a müdahale, Amerika’nın elli yıllık geleceğinin garanti altına alınması anlamına geliyor. Ortadoğu’yu ya Amerika’nın çıkarları doğrultusunda yeniden dizyan edeceğiz ya da okyanusun bu yakasına sıkışıp kalacağız!”

Amerikalı çıkarları konusunda mantıksız değil! Dünya enerjisinin neredeyse yüzde yetmişini kullanıp, ancak yüzde yirmibeşine sahip olmak çıldırtıcı bir durum. Okyanusun diğer yakasına sıkışıp kalmak, Amerikan efsanesinin bitmesi anlamına gelir. Bu nedenle Arap Baharı’nı bir Amerikan projesi olarak adlandırmanın sakıncası yok. Türkiye’deki İslami iktidarın temelleri 12 Eylül’de bu iş için atıldı. Darbe olduğunda:

“Çocuklar bu işi başardı,” demişti Amerikalı yetkili.
Aynı Amerika şimdi, bir dönem desteklediği Türk generallerini AKP eliyle tasfiye ediyor. Neden?

Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi, Ortadoğu ve Afrika’daki İslam coğrafyasının kemikleri Batı tarafından kırılırken, temel müttefik Türkiye’de İslam ağırlıklı bir partinin iktidarda olması çok önemli idi. Çünkü Türkiye’deki İslam, Türk milliyetçiliğinin hizmetinde uluslararası kullanıma çok açık bir İslam’dır. Ortadoğu’daki çevre düzenlemesi ileri bir dereceye getirildikten sonra sıranın Türkiye’deki İslam ağırlıklı yapının tasfiyesine geleceğinden kimsenin kuşku duymaması gerekir. Beş-on yıl sonra Türkiye’de generallerin yerine İslamcı politikacıları ve Cemaat üyelerini tutuklu görürseniz şaşırmayın.

Türkiye ilk kez, sokak milliyetçiliğini ve dindarlığını  iktidara taşımış yıllarını yaşıyor. Türk muhafazakarlığının ayrıca Osmanlı gibi bir düşü var. Fakat devir, kılıç-kalkan devri değil. Uçak ve donanma ile bütünleşmiş teknoloji devri, kalabalık olmanın dışında pek bir numarası olmayan büyük ordulara fazla şans tanımıyor:

“PKK karşısında kepazeyiz” demişti Eski genelkurmay Başkanı Koşaner.

Türk ordusunun içi çok boşmuş!” diye yazdı M.Ali Birand.

Ahmet Altan, Türk ordusunun, kirini, hanttallığını ve başarısızlığını, “Ergenekon-PKK ilişkisi” olarak gözden kaçırmak istediyse de kimse bunu yutmadı.

Eski ordu yapısını PKK karşısında başarısız bulan İmam destekli AKP iktidarının Türk ordusunu ve kendine bağlı silahlı birlikleri uluslararası destekle Kandil’e sevketmesi ihtimali az değil. Fakat kandil, Kürdistan coğrafyasıdır. Kandil’de konumlanmış olanlar da Kürt gerillalarıdır. Kandil coğrafyası İran Kürdistan’ıile Güney Kürdistan arasındadır. Türk ordusunun Kandil’de konumlanıp kalma şansı olmadığına göre, yapılacak kısa süreli bir kara harekatından istenilen sonucu almaları mümkün olacak mıdır?

Bir ihtiyat payı bırakıyoruz. Diyelim uluslararası ve bölgesel desteklerle Türk devleti ve İran ortaklaşa Kandil’i PKK’nin eskisi gibi rahat yaşayamayacağı bir alan haline getirdi. Kandil bir ölçüde düştü diyelim. Kandil’in düşeceği yer, Türkiye’nin ve İran’ın kafası olacaktır.

Bu aynı zamanda Kürdistan sorunun karakteridir. Bugüne dalmış iken, üç-beş yıl sonrasına bakmayı ihmal etmeyin. Her yeni durum yeni bir hayat ve yeni olanaklar demektir.
Beşir Atalay F 16 bombardumanlarını, ”entegre bombalamalar”  olarak açıklamıştı.

Kürdistan direniş güçlerinin, karar mekanizmalarını yavaş yavaş Kuzey Kürdistan’a kaydırarak sürece ”entegre” olmalarında fayda vardır.

Kürdistan’ın tam merkezinde yer aldığı Ortadoğu coğrafyasında önümüzdeki yıllarda her şey çok değişecektir. Kürdistan’ı ismi yasak, tutsak bir şekilde elde tutmanın olanağı kalmamıştır.

bildiricihasan@hotmail.com 

Hiç yorum yok: