18 Eylül 2011 Pazar

Gergedanların Vicdanı

İnci HEKİMOĞLU

Mehmet Ağar 5 yıla mahkum olmuş. Kararın gerekçesi “Suç işlemek için teşekkül oluşturmak.” Cezası bu kadar... Mahkeme, sadece bir kez o salona gelen Ağar’ın cezasını “duruşma boyunca gösterdiği iyi halden” indirmiş. İnanabiliyor musunuz?

Mahkemede, Emniyet Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde kurduğu örgütle, infaz, adam kaçırma, yol kesme gibi suçları işlediği belirtiliyor ama karşılığı 5 yıl ediyor. Yargıtay’da ne olacağı belirsiz ama Ağar son derece emin “Benim vicdanım rahat” diyor.


Ölüm listeleri hazırlamış bir adamın vicdanı rahatmış.


Yalnız emniyet genel müdürü olarak değil, ondan çok önce de siyasi polisken, emniyet müdürü iken, onlarca gencin kanı eline bulaşmış, işkencede sayısız gencin ölümünde emri, bilgisi, eli olan, ölen gençlerin anasına, babasına, yakınlarına kılı kıpırdamadan “gözaltında yok” diyen bu adamın vicdanı rahatmış!


Ev baskınlarında, ıssız kuytularda, cadde ortasında yok ettirdiği onca can, hâlâ her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda yakınlarının feryadı olurken, onun vicdanı rahatmış!


Batı’dan başlayıp Doğu’ya, Şırnak’a, Cizre’ye, Hakkari’ye uzanan o kanlı yolun mimarlarından en önemli ismin vicdanı rahat olabiliyormuş!


Doğrudur, çünkü devletin vicdanı yoktur. Yanlış olan, devlet denen mekanizmanın kanlı ve paslı bir çivisinden “vicdan” gibi insani bir kavramı duymaktır. Baki Tuğ, Kenan Evren, İbrahim Şahin, Korkut Eken “vicdan”dan bahsedebilir mi?


Profesyonel eğitim kadrolarıyla, özenle insanlıklarından arındırılarak, adeta birer “model uçak” işlevi verilmiş bu makineler, emeklerine karşılık en az zararla hurdaya çekilirken, şimdi gıcır gıcır son modeller piyasaya sürülüyor.


Hrant’ın arkadaşları Başbakan’a yazdıkları mektupta, tam da buna işaret ederek, şunları söylüyorlar: “Beşinci yılına yaklaşan adalet arayışımız kadük kalmıştır. Dilekçe verdiğimiz topyekûn devlet, kendini katile yakın gördü. Zaten; katil, polis, bayrak ve muzaffer gülümseme kahramanlık posterinde poz vermişti. Bir türlü ilamını malum edemediğiniz o kalabalık güruh, elbirliği ile kıstırmışlar, hain pusuda kurşun sıkmışlar, kaçmışlar, saklanmışlardı. Şikayetçiyiz. “Adalet namus sözümdür” diye ölü evinde ant içtiğiniz halde, Hrant Dink’i işaret parmağıyla gösterip ‘Bunu’ diyen yardımcınızı ‘Meclis Başkanı’, resmi makamda adamları resmen, ‘Yakarız canını bak’ diyen valinizi vekil, emanet edilen canı kollamayan emniyet müdürünüzü vali, 17 yaşındaki O. S’yi kocaman Ogün Samast ettiniz. Kan adaletle susar, şikayetçiyiz. İsim verdik soruşturun diye, İçişleri Bakanınız, ‘olmaz onlar bizim çocuklar’ dedi. Dışişleri Bakanınız AİHM savunmasında bu toprakların yiğit evladına ‘Nazi’ dedi. Çevik kuvvetleriniz Rakel Dink önlerinden geçerken katillere yazılan methiye türkülerini mırıldanarak Beşiktaş Adliyesi’nde koro yapıverdiler. Katillerimizi adalet evine getiren jandarma, cezaevi aracına ‘Ya sev ya terk et’ diye yapıştırma asmıştı. Sayın Başbakan, nedir daha derine inmeyi engelleyen o ‘büyük kasabanın sırrı’? Azınlıklardan gasbedilenin birazını geri vermeniz sebebiyle seslendirdiğiniz nutukta, ‘Bu ülkede hiç kimse ruh tedirginliğiyle yaşamayacak artık’ diyordunuz Hrant’ın veda mektubuna atfen... İnanın, tedirginliğimiz her zamankinden büyüktür. Sayın Başbakan, mala gelenin telafisi bulunur. Cana gelene de davranınız. Anadolu toprağından Hrant Dink’in payına bir metrekare toprak düştü. O da mezarıdır! Kamera denilen vakanüvis silinmiş, bize kalan 19 Ocak 2007 tarihli seyirliğinde 5 kişi saydık, Hrant’a pusu kuranlardan... Kim bunlar Sayın Başbakan? Görüneni, görünmeyeni, katillerimizi istiyoruz, adalet olsun, hak hakim olsun diye. Bizim hakkımız bizde saklı duruyor, helalleşmekten başka çarenin kalmadığı savaş yorgunu memleketimizde... Suallerimiz cevapsız! Adalet nöbetçisi ‘Hepimiz Hrant’ız’ diyen yüz binlerin eli hâlâ vicdanında... Cevaplarımızı almadan susmayacağız. Sormaya devam edeceğiz. Hrant için, adalet için!”


Bugünün “demokrat” Başbakanı başta olmak üzere; İçişleri Bakanı’nı, Meclis Başkanı’nı, Dışişleri Bakanı’nı, vekilini, polisini, askerini “dünün” Ağar’ıyla aynı “vicdan”da buluşturan şey neyse, “sır”da odur kuşkusuz. Apaçık, en örtüsüz ve en küstah haliyle ortada duran bir “sır”! Gergedanlaşamayanlar soru sormaya, gergedanlar liste hazırlamaya, gergedanlaştırılanlar ise alkış tutmaya devam ederken, “sırlar” dava dosyalarına, mahkeme kararlarına, polis soruşturmalarına, medya araçlarına sızarak, hayatımızı gün be gün kuşatmaya devam ediyor.

Hiç yorum yok: