27 Eylül 2011 Salı

Erdoğan’ın Savaşı Nasıl Gelişecek?

HALUK GERGER

Tayyip Erdoğan, Kürtlere karşı ilan ettiği topyekun savaş ile militarizm rüzgarını arkasına alarak Peron kılıklı “Başkan Baba” rolüne hazırlanıyor.

Bu gidişin dış hazırlığı, Arap turu, İsrail gerginliği ve ABD ziyaretiyle yapıldı. İsrail gerginliği, Siyonist Devlet’in Bölge’deki yalnızlığını vurgulamak ve ABD üzerindeki yükünü ağırlaştırma manevrasıydı. Ek olarak, bu çelişki sonucunda prestijinin yükselmesiyle Türkiye’nin “Truva Atı” rolüne uygunluğunu Amerika’ya göstermekti. Arap Turu buna yönelikti.

Türk Ordusu’nun techizat ve teknoloji ihtiyacının karşılanması görevi, Amerikan direktifiyle, İsrail’e verilmişti. Bu bağlantı ile Türkiye’nin İsrail çıkarlarına eklemlenmesi gözetilmişti. Türkiye, bu “ayakbağı”nı kırarak esneklik kazanma stratejisini de uygulamaya koymuş oldu. Şimdi Türkiye, askeri ihtiyaçlarını doğrudan Amerika’dan talep ediyor. Heronlar yerine Predatör insansız uçaklarını Beyaz Saray’da gündeme getirmek tam da bu planın sonucu.

Türkiye, ayrıca, Libya’dan İran’a, Afganistan’dan Suriye’ye, yeri geldiğinde, Amerika’ya çıplak tetikçilik yapmaya hazır olduğunu belirtiyor.

Bütün bunların karşılığında temel bir istek var Türkiye cephesinden: Kürt Savaşı’nda aktif, etkin, tam destek.

Hedef, ABD’nin Güney Kürdistan’daki “kırmızı çizgileri”nde esneme yaratmak. İsteklerden birincisi, Güney’de yerleşik askeri varlık imkanlarının verilmesi. İkincisi, ABD’nin yönetim üzerinde baskı kurarak onu savaşın lojistik destek odağına dönüştürmesi. Üçüncüsü de, Suriye üzerinde Kürtleri kuşatmaya izin verecek bir mutabakat.

Hizmetlerinin karşılığında ABD’nin Türkiye’ye verebileceği tek ödün alanı Kürt Sorunu. ABD, ne İsrail gerginliğinde, ne Kıbrıs konusunda, ne de Akdeniz’deki ihtilaflarında Türkiye’ye destek verebilme durumunda değil. İstihbarat ve insansız uçaklarla köşe taşları belirlenmiş bu alanda sınır da işte Güney’e ilişkin bu talepler.

Erdoğan’ın topyekun savaşının dış cephesi böyle gelişiyor.

Kürt Sorunu’nda uygulanan salt şiddete dayalı topyekun tasfiye yöntemi başarısızlığa uğradı. Özal’la başlayarak egemen blokta arayışlar ortaya çıktı. O zaman da bu arayış, dış boyutu itibarıyle, tam Amerikan desteği ve bunu elde edebilmek için de Bölge’de etkin güç olma kartını oynama hamleleri olarak belirlendi. Neo Osmancılık ve ABD ile “stratejik ittifak” Özal stratejisinin üzerine oturduğu “3’lü sacayağı”un unsurlarıydı. Bunu şimdi Erdoğan uygulamaya koyuyor.

Özal yaklaşımının öteki iki ayağıysa, şiddet ve reform idi. Erdoğan da, şiddetin yanı sıra reformları da devreye sokan bir makasa geçti. Bu arada “topyekun tasfiye” yerine de “aşamalı tasfiye”yi denedi. Buna göre, önce PKK’nin askeri kanadı tasfiye edilecek, politik kanadın çözülmesi ve Sorun’un kendisinin tasfiyesi sonraya bırakılacaktı. Bu arada, bireysel düzlemdeki kimi göstermelik ya da zaten kazanılmış “haklar”, “açılım ve demokratikleşme” ambalajıyla pazarlanacaktı.

Ne var ki, Kürt bilinci zokayı yutmadı.

Şimdi yine şiddet-reform bütünlüğüne dayalı farklı bir yöntem devrede. Bu sefer, yeniden savaş yoluyla topyekun PKK tasfiyesi öngörülüyor. Yeni yaklaşımın asıl ayırdedici yanı, bu şiddet dalgası içinde de kimi sözde reformların yapılmasına devam edilmesi. Yani, bir yandan savaş tırmandırılır, derinleştirilir ve legal yapılanmaları da kapsar biçimde genişletilirken, Anayasadan başlayarak tasfiye amaçlı göstermelik “refomlar”a devam edilecek..

Böylece de, PKK, KCK, DTK, BDP, Kürt Mücadelesi’nin bütün ana örgütsel unsurlarının, sadece baskılanması ve devre dışı bırakılmaları değil, “reform ve çözüm” karşısında “engel” konumda gösterilmeleri amaçlanacak.

Bu sefer şiddet ile sahte reform ayrışmayacak, ya biri ya öteki seçimi yapılmayacak, aksine, her ikisi birbirlerini tamamlayan unsurlar olarak içiçe geçecektir. Dış destek-acımasız şiddet-gözboyama reformculuğu, Özal’ın Üç’lü Sacayağı’nin Erdoğan versiyonu olarak gündeme gelmiş durumdadır. Ordu’ya hakim bir Erdoğan’ın Olağanüstü Hali ve hatta kısmi ya da genel Sıkıyönetimi düşünmesi dahi olasıdır.

Bu arada, Öcalan-Kandil-BDP-Blok matriksinde çelişkiler, hatta bölünmelerin tezgahlanması liberal ideologlarca servise sokuluyor.

Topyekun savaşın iç ve dış unsurları böyle oluşturuluyor.
Peki bu kör gidişin sonu ne olur?

Bütün bu çırpınışlar beyhudedir. Şayet bu planlar uygulamaya konulabilirse, çok acılar çekilecek, çok kan ve gözyaşı dökülecektir ama hesaplar işlemeyecek, Kürtler zapturapt altına alınamayacak, hayat denetlenemeyecek, istenen sonuçlar elde edilemeyecektir. Egemenler bakımından en iyi sonuç imkanı, bugünkü noktaya, bir arpa boyu yol alınamadan başlangıç noktasına, geri dönülmesi, yarattıkları ateş çemberinin ortasında umarsız kıstırılmak, olacaktır.

Ama her halde Kürtler yerlerinde saymayacaktır...

Karanlığın en koyu olduğu zaman, aynı zamanda, aydınlığın en yakın olduğu andır...

Hiç yorum yok: