14 Eylül 2011 Çarşamba

11 Eylül Olayı ve Tarih Yapıcılar


11 Eylül olayının ardından ABD Başkanı George W. Bush yönetimi “teröre karşı” küresel savaş dönemini başlattı. Birçok kişiye göre bu “terör saldırıları”na karşı yanlış bir tepkiydi. Fakat on yıllık süre bitmeden, ABD güçleri iki ülkeyi işgal etti ve bir yandan Libya’daki hava savaşı devam ederken şu anda Yemen, Somali ve Pakistan’da gölge savaşı yürütüyor. Pentagon komutaları tüm gezegeni kapsıyor ve ABD askeri yardımı programları hemen hemen her ülkede aktif durumda.

Savaşlar siyaset ve değerleri yeniden düzenliyor. Neyin doğru ve gerçek olarak algılanması gerektiğini söylüyor. Dünyayı daha önce nasıl olduğu ve balonun ne zaman patladığı açılarından tanınamayacak duruma getiriyor. Dünya tarih devirlerinin bu kadar sık bir şekilde savaş tarihleriyle belirlenmesinin nedeni bu. 11 Eylül dönemini nasıl anlamalıyız? Hangi tarih çizelgesine ait?


10 Eylül 2001 tarihinde doğru olarak görülen bazı şeyleri hatırlayarak başlamak iyi olur. ABD “tek kutuplu anın” sorgulanmayan küresel üstünlüğünün tadını çıkarıyordu. Liberal demokrasi ve serbest pazarların her yerde ve her zaman barış ve refah sözü verdiği “tarihin sonu” işaret ediliyordu. Batı ve onun uluslararası organizasyonları dünyayı en nihayetinde genelin iyiliği için yönetiyordu. Küreselleşme süreci halkları daha da yakınlaştırıyordu. Bugün, bu yalanların her birinin doğruluğu iflas etmiş durumda. 1990’ları ve Soğuk Savaş’ın sona erişinin önemini anlamadaki başarısızlık bizleri 11 Eylül olayı döneminde yaşanları anlamayacak hale getirdi.


Yenilenen küresel askeri taahhütler ABD’nin kaçınılmaz düşüşünü hızlandırdı. Finans kapitalin kontrol edilmeyen gücü tüm Batı dünyasındaki ekonomileri ve toplumları yıkıyor. Her konuda ciddi bir liderlik yaklaşımı sorunu olan, kemer sıkma politikaları, ırkçı, göçmen karşıtı popülizm ile başı belada olan Avrupa baş aşağı durumda. Uluslararası büyük organizasyonlar dünyayı sallayan krizlere karışmadan öylece oturuyor.


Dünya siyasetinin doğası ile ilgili genel geçer bilgi neden bu kadar yanlış oluyor? Neyi görmeden başarısız olduk ve neden? Bizleri basiretsiz kılan büyük görüş güçlünün tarihi istediği gibi yaptığı fikridir. Uluslararası politikayı düşündüğümüzde bu görüşe özellikle yatkınız. Dünyayı köşe yazarları, düşünce kuruluşları gurularının yardımıyla büyük güçlerin içerisinde yer alan karar vericilerin perspektifinden görme eğilimindeyiz. Libya ile ilgili olarak Batı ne yapmalı? Yemen’deki olaylar ve İran bombalarıyla ilgili ABD nasıl tepki vermeli? Borç krizi ile ilgili G-20 ne yapmalı?


‘Rodeo’daki kovboylar gibi’


Kendi ülkemizin iç politikalarıyla ilgili olarak, bizim açımızdan politikacıları doğal bir olay onları ayak altında ezmeden önce sıkıca tutunan rodeo’daki kovboylar gibi görmek kolay. Onları düşüren “boğa” uzatmalı bir toplum kriz, konjonktürün çöküşü veya kimsenin kontrol etmediği bir dizi olaylar olabilir. Politikacının becerisini sıkıca ne kadar tutabileceği belirliyor fakat gerçek gücün nerede olduğu konusunda şüphelerimiz var.


Temel yapılar, tarihi miraslar ve kaderimizi belirleyen ekonomik ilişkilerin karşısına çıkmaya mecbur bırakılıyoruz. İnsan unsurunun söyleyeceği şeyler var fakat bunlar yalnızca meselenin büyük liderlerinin söyleyeceği şeyler değil. Sıradan insanlar, toplumsal ve politik hareketler sürükleyici olaylar yaratabilir ve “politika yapıcılarını” buna yanıt vermeye mecbur bırakabilir. Fakat kader genellikle insan amaçlarına karşı işliyor. Güçlü olan veya ona direnenler tam olarak niyet ettiklere şeyi nadiren başarıyor.


“Reagan Soğuk Savaşı kazandı” fikri uluslararası politika hakkında düşünürken dağarcığımızın sınırlanmış olmasına yönelik güzel bir örnek. Modern devlet olan büyük aygıt yöneticisine - “Thatcher”, “Gorbaçov”- indirgenir. Olayları şekillendirecek güce sahip olan insan unsuru küresel Kuzey’de yer alan bu liderin elinde kesin bir şekilde duruyor. Neredeyse küresel Güney’in tamamında gerçekleşen bir dizi şiddet mücadeleleri ortada bir savaş olduğunu dahi tümden inkar eden tek bir terim altında toplanıyor. Çoğunluğu 1989 açısından, söylemeye dahi gerek olmayan şekilde, “iyi çocukların” kazandığı hayal edilen temiz bir son.


1989 veya 11 Eylül gibi tarih devirlerini belirleyen zamanlar birçok hayal edilen tarih ve coğrafya başlatır. Fakat dünya siyasetini düzene koyduğumuz tarihler çoğunlukla garip bir biçimde Avrupa-merkezli oluyor. 1492, 1789, 1815, 1914 ve 1939 gibi içinde yer aldığımız kürenin tarihsel anlarının sınırlarını çizen tarihler sırasıyla Avrupa’nın keşfi, Fransız devrimi, Viyana’da bir Kongre ve Alman işgalleridir.


Dolayısıyla 11 Eylül olaylarını yaşatan küresel tarihler ve toplumsal ilişkileri garip bir biçimde yakalayamaz durumdayız. Modern dünyanın siyasetini yönlendiren küresel Kuzey ve Güney arasındaki devasa sosyal, politik ve ekonomik mücadeleleri uluslararası ilişkilerin geleneksel analizi çerçevesinde anlamak neredeyse imkansız. Avrupa emperyalizminin ve dünya kapitalist sistemine daha fazla halk ve yerin ve hatta daha fazla yaşam alanının dahil edilmesine yönelik büyük çabalar bu global tarihlerin kökenlerinde yatıyor.


Emperyalizm, kapitalizm ve modern dünyanın hep birlikte basit bir şekilde Avrupa’da ortaya çıkmadığının vurgulanması hayati öneme sahip. Eşitsiz güçler ilişkisine rağmen bu kavramlar Avrupa-dışındaki dünya ile elde edilen ortak ürün. Kapitalizm iş gücüne ihtiyaç duyarken emperyalizm işbirlikçiler istiyor. Afrika köleleriyle şeker üreten ilk fabrikalar İngiltere’de değil Karayipler’de kuruldu.


Avrupa emperyalizmini hayalkırıklığına uğratan ve küresel Güney’in tamamında bağımsızlık mücadelesine neden olan Dünya Savaşları neredeyse her yerde anti-emperyalist solcular tarafından yürütüldü. Devrimler ve isyanlar, ölüm mangaları ve askerleri kırk yıldan uzun bir süre ölümcül bir savaş içerisine girdi.


Solun çöküşü


1989’un küresel ehemmiyeti, genel anlamda söylersek, kapitaldeki büyük enerjiyi insan değerlerine uygun olarak değiştirmeyi, içermeyi yani yeniden yönlendirmeyi amaçlayan siyasi hareketler yani siyasi solun hem Kuzey’de hem de Güney’de çöküşüydü.


Batılı güçler Soğuk Savaş süresince komünizm çekici olmaya başlamasın diye kendi ülkelerinde toplumsal refah sistemlerini sürdürmek zorunda kaldı. Bu arada Sovyetler kendilerinin de çamaşır makinesi, buzdolabı ve diğer tüketim malları üretebildiğini göstermeye çabaladı ve başarısız oldu. SSCB’nin çökmesiyle neo-liberalizm serbest kaldı ve Batı’daki refah devletlerini ortadan kaldırmak için ciddi ciddi çalışmaya başlayabildi. Küresel Güney’deki birçok ekonomiyi kontrol etmek için borç krizi kullanılırken eski Sovyet bloğu ülkelerine “Şok terapisi” uygulandı. Batı artık Üçüncü Dünya müttefikleri ile ilişkisini büyük yardımlarla güvence altına almak zorunda değildi.


Solun çöküşü tarih yapımı bakımından son yirmi yılı tanımlayan ve önümüzdeki yirmi yılı tanımlamaya devam edecek iki önemli sonuç üretti.


Soğuk Savaş’ın sona ermesi kontrolsüz kapitalizmin çok kötü toplumsal sonuçlarının sonu anlamına gelmedi. Sıkıntılar, adaletsizlik, açlık, öfke, insan olan her şeyin sürekli alt çizgiye yani alınabilir veya satılabilir bir şeye indirgenmesi hepsi devam etti ve yoğunlaştı. Fakat bu limonlarda siyasi limonata yapacak olan sol değil sağdı; komünistler değil-hem Hıristiyan hem de İslam-aşırı tutucu dincilerdi. Kontrolsüz kapitalizm tarafından yıkıma uğratılan kişilerin yanlış yönlendirilen öfkesi beslenen Çay Partisi’nin ait olduğu yer burası.


1989’un ikinci sonucu kapitalin siyasi gücündeki büyük yükseliştir. Batı dünyasının tamamında fakat özellikle ABD’de temel olarak medya şirketleri siyasi tartışmaları şekillendirirken, siyasetçiler ‘Büyük Para’ya rehin olmuş durumda.


Dar dünya görüşü


Karl Marks’ın bize söyleyeceği gibi bununla ilgili problem şu; kapitalistlerin kendi işlerinin çıkarına olan şeyi bilmelerine karşın, bir bütün olarak sistemin iyiliği için işbirliği yapamaz durumdadır. Herkesin yaşamak isteyeceği kapitalist bir toplum türünü kalıcılaştırmak devasa kamu ve altyapı yatırımları; tarafsız, profesyonel ve aktif bir devlet hizmeti; ve etkin, sağlam, hukuku düzenleme çerçevesi gerektirir.


Tüm bunlar için vergi ödemek isteyen veya faaliyet yürüttükleri endüstrilerin önemli düzenlemelere tabi olmasını kabul eden birkaç kapitalisttir. Bir sınıf olarak kapitalistlere çok fazla güç verin; yönetimi özel çıkarları, lobicileri ve yakın politikacılarla zayıf düşüreceklerini göreceksiniz. Sonuç şu anda sergilenen dramadır: Batı’nın kendisinin ve ekonomilerin yıkımı. Batı toplumlarının modernleşme, yatırım ve de büyüme ve istihdam stratejilerine ihtiyaç duyduğu çok açık. Fakat bunlar için mücadele edebilecek siyasi güçler uzun zaman önce yenildi. Paul Krugman gibi acılı uzmanlara Batı siyaset sistemlerinin bundan sakınmak için kasten hiçbir şey yapmadığı kötü haberini önceden doğru olarak bildirmek kalıyor.


Şu anda üzerinde çalışılan “teröre karşı” küresel savaşın zamanlamasının azalmasını yöneten bu kendi kendine olan krizlerdir. Neticede, ülke içindeki veya dışındaki ulus-inşası vergi gerektirir. “Teröre karşı” yürütülecek savaş, Bush’un Irak işgalini tanımladığı şekliyle “özgürlük stratejisinde ilerlemek” ülkeleri işgal etmekten ziyade Batılı liberallerin esasen 2001 yılında istedikleri gibi polis, casusluk ve özel savaş operasyonlarına dönüşecek.


Soğuş savaş dönemlerini, 1990’lar ve devamında 11 Eylül, 1945’teki formel imparatorluğun çökmesinin ardından küresel Güney’de yaşanan politika, ekonomi ve halkları kontrol etme çabalarını yeniden canlandırdı. Savaşların devasa çılgınlığı ve insan bedelleri diğerlerinin yanı sıra Kore, Vietnam, Cezayir, Mozambik ve tüm Orta ve Latin Amerika’da bu dönemin tamamını belirledi. Bush’un Irak ve Afganistan’daki adaletsizlikleri bu seriye tarihsel bir kapanış getirecek gibi. Libya’ya belirsiz yaklaşım Batı’nın global Güney’deki arzularının gelecekte azalacak versiyonuna bir geçiş.


Batı’nın Global güneyi kontrol etmek için kapsamlı ve etkin siyasi ve askeri çabalarından -16. yüzyılda başlayan bir tarih- geri çekilmesi Batılı dünya güçlerinin ölüm çanlarını çalıyor. 11 Eylül dönemi bu tarihin sondan bir önceki bölümü.


Tarık Barkawi *

* Cambridge Üniversitesi Uluslararası Çalışmalar Merkezi Savaş Araştırmaları kıdemli öğretim üyesi.

El Cezire İngilizce internet sitesinden alınmıştır.
Çeviren: Serhat Bozova

Hiç yorum yok: