7 Ağustos 2011 Pazar

Kalkan: İran'ın Operasyonu Taşerondur



İran devletinin Kandil'e yönelik başlatmış olduğu operasyonun Sri Lanka’nın Tamil’e yaptığı ile aynı esas amacı taşıdığını belirten KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan operasyonun sadece İran'ın değil birçok gücün birlikte yürüttüğü bir saldırı olduğunu kaydetti. Kalkan yaşananları uluslararası komplonun ikinci versiyonu olarak nitelendirdi.

Medya Savunma Alanlarında İran operasyonu ve son dönemde yaşanan gelişmelere ilişkin olarak değerlendirmelerde bulunan Kalkan, 15 Temmuz akşamı Kandil'in doğu sınırındaki Dola Koke ile Şehit Ayhan bölgelerinden başlayan kara saldırısına katılan İran güçlerinin ya Türkler tarafından eğitildiğini ya da Türk özel güçleriyle İran askerlerinin birlikte operasyonu gerçekleştirdiğini söyledi.

10 Temmuz tarihinde Doğubayazıd'dan büyük bir askeri konvoyun İran tarafına geçtiği yönündeki bilgileri hatırlatan Kalkan, gerilla tarafından çatışmalarda vurulan 5 askerin de Türk ordusu mensupları olduğu bilgisinin ellerinde olduğunu ifade etti.

Kandil saldırısının 14 Temmuz günü Demokratik Özerkliğin ilan edilmesinin hemen ardından yaşandığını anlatan Kalkan şunları belirtti: “Tayyip Erdoğan ‘yeni stratejiler uygulayacağız’ dedi ardından İran’dan saldırı oldu. Demokratik Özerklik ilanına cevabı İran’dan aldık. Bu gayet nettir. Biz de bir siyasi mücadele ve silahlı savaş da yürütüyoruz. Neyin ne anlama geldiğini biraz bilebilecek durumdayız. Demokratik Özerklik hamlemize karşılık Türkiye’den de saldırılar geldi. Mesela linç girişimleri geldi. Hemen psikolojik savaşa başladılar. ‘PKK bölündü, bilmem şu kanat oldu, bu kanat oldu, Demokratik Özerkliği kabul edenler oldu, etmeyenler oldu’ diye yoğun bir propaganda başlattılar. Bu bir cevaptı. Türkiye’den böyle karşılıklar aldık. Fakat bunlar hepsi değildi. Tayyip Erdoğan’ın yeni stratejisi bu olamazdı. Belki bir boyutu ‘Özel Harpçileri göreve çağırıyoruz’ idi. 90’lı yılların Özel Savaşını yeniden uygulayacaklarını ifade etti. Bir boyut o olabilir; ama hepsini öyle görmemeli. Esası aslında İran üzerinden Kandil ve Xınerê’ye dönük saldırı oldu. Saldırının ilk amacı Doğu Kandil’i ele geçirmekti, hala başaramadılar. Saldırı kırıldı, ilerleyemediler. Duruyorlar, yığınak yapıyorlar.”

Türkiye'nin Güney Kürdistan'ı PKK'yi imha sürecinde yanına çekmek konusunda yoğun bir çaba içerisinde olduğu ve bunun için Erdoğan'ın bizzat Barzani'nin ayağına gittiği değerlendirmesinde bulunan Kalkan şunları ifade etti: “Varılan anlaşmayı hayata geçirmek için işte PKK’nin siyasi gücü var mı, yok mu onu sınamak üzere 12 Eylül 2010 anayasa değişikliğini içeren referandum yaptılar. Eğer AKP orada gerçekten yüksek bir oy oranı alsaydı seçimler 12 Haziran’da değil, Kasım sonu veya Aralık’ta olacaktı. Dolayısıyla kışta saldıracaklardı. Yani bu Kandil’e, Güney’e dönük saldırı planı, Sri Lanka’nın Tamil saldırısına benzer bir saldırı planını Türkiye ve İran 2010 yılının güzünde yapacaklardı. Fakat referandumdan o sonucu alamayınca, hükümet bu durumu 12 Haziran seçimlerine erteledi. Seçimlerden istediği, umut ettiği sonuçları almak istedi.

AKP cephesi açısında seçimlerle elde edilmek istenen hedefler nelerdi? Üç yıldır üç seçim oluyor. 2009 seçimleri, 2010 seçimleri, 2011 seçimleri. Her seçime referandum diyorlar. Nerede referandum? Kürdistan'da referandum. Ne referandumu? Kürtler PKK'ye oy veriyorlar mı, vermiyorlar mı referandumu. Birisinde az oy çıksa, yüzde ellinin altında, o zaman diyecek ‘bak Kürtler PKK'yi desteklemiyor, PKK terör örgütüdür’ onun üzerine Tamil’e nasıl saldırı yapıldıysa PKK’ye de saldırı yapacaklar. Niye o zamanı bekliyorlar? Çünkü dış güçlerden, bölgesel güçlerden destek almaları gerekiyor. Bu sonucu onlara göstermeleri lazım ki destek alabilsinler. En son 12 Haziran seçiminde de onu yapmak istediler ama kaybettiler” dedi.

AKP’nin seçimde anayasayı tek başına değiştirecek sonucu elde edemediğinin altını çizen Kalkan, AKP’nin seçim stratejisini iki boyutu olduğunu ifade ederek: “Bir; BDP’yi seçim dışına düşürerek, PKK'nin, Kürtlerin çoğunluğunun oyunu alamadığını göstermek, ‘terör örgütü’ diye uluslararası alanda propaganda edecek bir zemin yakalamak. İki; tek başına anayasa yapabilecek bir meclis çoğunluğu elde etmek. Bunun için yüzde on barajını düşürmedi. O kadar eleştiriye rağmen düşürmüyorum dedi. Ona dayanarak BDP’yi seçim dışı tuttu.

AKP ikisinde de başarılı olamadı. Ne Kürdistan'da oy oranı arttı, BDP’yi seçim dışı bırakmasına rağmen milletvekili sayısını azaltabildi, ne de umut ettiği tek başına anayasa yapacak bir meclis çoğunluğunu elde edebildi. Tersine, eskisinin altına düştü milletvekili sayısı. 2007 seçimlerinde 342 vekil çıkarmıştı, şimdi 326’a düştü. 330’un altına da düştü. Daha önce 330’un üstündeydi. İstediği değişikliği yapamasa da doğrudan yapamasa da, referanduma götürebiliyordu. Örneğin 12 Eylül referandumu öyle oldu. Şimdi yalnız başına referanduma götürme gücünü de kaybetti. Aslında AKP seçimden çok zarar görmüş olarak çıktı. Tayyip Erdoğan’ın stratejileri seçim stratejisi tamamen başarısız kaldı.”

“AKP’NİN SİYASİ İRADE KIRMA OPERASYONU BOŞA ÇIKTI”


Gelinen noktada AKP’nin yeni anayasayı yapabilmesi için muhalefetin iradesini kırma ve etkisizleştirmeyi hedeflediğini belirten Kalkan devamla şunları belirtti: “AKP onu umut etti ve Önder Apo’nun hukuk komplosu dediği olaylar böyle gelişti. Hatip Dicle’nin milletvekilliğini düşürdüler, tutuklu milletvekillerinin tahliyesini engellediler, böylece bir irade kırma saldırısı yaptılar. Öyle bir saldırıyla başta BDP olmak üzere muhalefeti iradesiz kılıp ona dayanarak istediği anayasayı yapacak bir ortamı yakalamayı hedefledi. Bir taraftan da CHP’yle görüşmeler yaptılar. AKP tek başına istediği milletvekilliğine ulaşamayarak yapamadığı anayasa değişikliğini CHP’yle anlaşarak yapmayı da hedefliyor. Fakat açığa çıktı ki, 13 Haziran’dan itibaren CHP’yle yürüttükleri görüşmelerden istedikleri sonucu alamadılar. CHP’nin isteklerini, ön ilkelerini AKP kabul edemedi. Diğer yandan siyasi irade kırma saldırısına karşı da direnç gelişti. Mesela BDP boykot etti. CHP muhalefet yalnız BDP’ye kalmasın, gerekçesiyle de olsa yemini boykot etti. Bir direnç oluştu. Tayyip Erdoğan bu direnci kırabilirim, tükürdüklerini yalatırım diye üzerlerine giderken, Önder Apo direnci güçlendirecek açıklamalar yaptı. Bu durumun bir siyasi irade kırma operasyonu olduğunu söyleyerek, milletvekillerinin boykot kararına destek verdi, halkı buna karşı direnişe çağırdı, sahip çıkmaya çağırdı. Bu AKP’nin oyununu bütünüyle bozdu.

Önder Apo onunla da sınırlı kalmadı. Siyasi hamleyi daha da ileri götürdü. İmralı’da yürüttüğü görüşmelerin sonuçlarını açıkladı. Bu protokolleri hazırladıklarını, KCK’nin onayladığını, hükümete de sunduğunu ve 15 Temmuz’a kadar cevap beklediğini söyledi. Bundan çok rahatsız oldular. Önder Apo’nun bu açıklamayı yaptığının ertesi günü Milli Güvenlik Kurulu toplantı. Ertesi gün de heyet İmralı’ya Önder Apo ile görüşmeye gitti. Önder Apo daha sonraki açıklamalarında var. Niye açıklama yaptın diye tartıştılar tabi. Çünkü açıklama AKP’nin siyasi irade kırma operasyonunu boşa çıkardı, yerle bir etti. Önder Apo protokollerini açıklayarak kamuoyuna şu mesajı verdi: biz işte tartışmada karar aşamasına geldik. Siyasi sürecin nabzı İmralı’da atıyor. Aslında ne sandıktır, ne meclistedir, nelerin uygulanacağını İmralı’daki görüşmelerle belirleniyor. İnisiyatif bizde, diyerek aslında AKP’nin inisiyatifi tümden elde tutuyorum biçiminde yaratmaya çalıştığı izlenimi kırdı. AKP buna öfkeliyken, buna karşı saldırıya hazırlanırken, Demokratik Toplum Kongresi de 14 Temmuz’da Demokratik Özerkliği ilan etti. KCK Yürütme Konseyi, KNK, Kongre Gel, herkes destek verdi.

İşte bu son saldırılar kesinlikle buna karşı gelişiyor. Bu konuda elimizde somut bilgiler de var. Bir yorum filan değil. Hem Önder Apo’nun o iki hususu açıklaması, hem de demokratik özerklik ilanının çok büyük rahatsızlık yarattığı, AKP’nin bütün siyasi numaralarını yıktığı yönünde bilgiler geliyor. Hatta artık başarısız oldu diyenler var.”

“SRİ LANKA’NIN TAMİL SALDIRISINA BENZER BİR SALDIRI”

AKP hükümetinin bozulan hesaplarının yanı sıra Kürt tarafını oyalamaya çalışıp Sri Lanka’nın Tamil benzeri bir saldırı için de hazırlık yaptığını ifade eden Kalkan devamla: “AKP bir taraftan siyasi irade kırma operasyonunu yürütürken CHP ile ittifak yapmaya, bizi de oyalamaya çalışıyordu. Bütün çabaları; oyalayarak zaman kazanmak, demokratik siyasetin iradesini kırarak veya CHP ile anlaşarak kendi planını uygulamak. Bir yandan bize karşı oyalama yürütürken, diğer yandan da olası hamlelerimize karşı saldırı yürütmek üzere siyasi-askeri hazırlık yapıyorlardı. En sonunda Önder Apo’nun açıklamalarını engelleyemeyince, demokratik özerklik ilanı engellenemeyince- ki bu bir siyasi hamle ilanı oluyor- işte oyalama siyaseti tümden boşa çıktı, bunun üzerine saldırıyı devreye koydular. Buna göre de hazırlanmışlardı. AKP’nin özel harpçıları göreve çağırması, devlet destekli bu linç girişimleri, psikolojik savaşın yoğunlaştırılması, Tamil saldırısını AKP basınının, Fetullahçıların sürekli dillendirmeleri buradan kaynaklanıyor ve İran üzerinden Kandil’e dönük saldırı, bu karşı saldırının en önemli stratejik ayaklarından bir tanesi oluyor. Kandil saldırısını sadece oraya yapılan bir saldırı olarak görmemek lazım. Kandil düşse ikinci adım Xinêre ve Xakurkê olacak. Zaten onu sağlatmak üzere Xakurkê Xinêre sınırında da yığınaklar yapıyorlar. İran’ın askeri hazırlık merkezi Şîno’dur. Şîno’da tümüyle Xakurkê’ye, Xinêre’ye dönük bir askeri hazırlık var. Kandil ortadan kalkarsa, bu sefer kuzeyden ve doğudan İran güçleriyle, batıdan Türkiye'nin doğrudan, fiili güçleriyle birlikte oraya saldıracak, orayı kaldırmaya çalışacaklar. Tabi bu onunla sınırlı kalmayacak. Oradan başlatılan bu cephe kuzeyden Türkiye'nin, 2011 güzünde bütün Medya Savunma Alanlarına dönük geliştireceği askeri saldırıyla desteklenecek. Sri Lanka’nın Tamil saldırısına benzer bir saldırı böyle ortaya çıkacak. Kandilden yapılan saldırı saldırının hepsi değil, başlangıcıdır. Oradan başlayarak en stratejik noktadan başlayarak bütün Medya Savunma Alanlarını tasfiye etmeyi, böylece gerillayı tasfiye etmeyi, yönetimi tasfiye etmeyi öngörüyorlar. Gerillayı tasfiye etmenin önüne yönetimi tasfiye etmeyi koyuyorlar” dedi.

Kandil’e yönelik gelişen saldırıların hedefinde 9 Ekim 1998 yılında olduğu gibi Kürt özgürlük hareketinin yönetimi olduğunu ve yaşananları ikinci komplo olarak ifade eden Kalkan devamla şunları ifade etti: “Bu bildiğimiz bir stratejidir. 9 Ekim 1998’de uluslararası komplo saldırısı diye tanımladığımız saldırının hedefi Önderlik ve genel yönetimdi. Ona dayanarak PKK tasfiye edilmek istendi. Şimdi de Kandil ve Xinêre hedefleniyor. Genel yönetim etkisiz kılınarak gerilla ve hareketin tasfiye edilmesi, ezilmesi öngörülüyor. Eğer Kandil ve Xakurkê’de sonuç alırlarsa veya hareketi zayıflatırlarsa, o Tamil saldırısına benzer bir biçimde bütün Medya Savunma Alanlarına dönük kapsamlı bir askeri operasyon yapacaklar. Bu hâlâ gündemdedir. Aslında İran Türkiye ittifakının planı budur. Sadece Kandil’i almak değil. Bu tümüyle Kürt Özgürlük Hareketini imha ve tasfiye etme hedefini öngören bir plandır. Askeri boyutu da bu çerçevededir. Bu hâlâ yürürlükte, gündemde olan bir plandır.

“BU BİR İKİNCİ KOMPLODUR”

İlk hamlesi istedikleri gibi olmadı. Henüz dirençle durduruldu, ama gündemden çıkmış değildir. Onun için İran saldırıyı durduramaz. Yani sadece İran’ın yürüttüğü bir saldırı değil ki bu. Birçok güç içinde var. Uluslararası komplo güçlerinin hepsi içinde var. Aslında bu bir ikinci komplodur. Uluslararası komplonun ikinci versiyonunun saldırıya geçirilmesi oluyor. Tamamen o kapsamda gelişen bir saldırı; amaçlarıyla, hedefleriyle, yöntemleriyle, içerdiği güçler bakımından uluslararası komployu tümden içeriyor. Komplonun içerdiği özelliklerin hepsini bünyesinden taşıyor. Yoksa öyle PJAK’a saldırma falan değil. Sadece bir Medya Savunma Alanına saldırı da değil, bir bütün harekete saldırıdır. Aslında PKK’nin tasfiyesini öngörerek Kürt soykırımını başarıya götürmeyi hedefleyen bir saldırıdır. Bundan hiç kuşku duymamak lazım. Bu bir uluslararası komplo saldırısıdır, stratejik bir saldırıdır. O halde stratejik direniş lazım. Kandil’de, diğer Medya Savunma Alanlarında da, kuzeyde direnmek gerekli. Savaş Şemdinli’de bitmiyor, Kandil'e kadar uzanıyor.”

“ŞİMDİ TÜRKİYE’DE GÜNDEM SAVAŞTIR”

Kandil'e yönelik gelişen saldırıların AKP planları doğrultusunda geliştiğini ve bölge ülkelerinin tarihte de Kürtlere karşı bir ittifak içinde olduklarına vurgu yapan Kalkan: “AKP İran’a tavizler verdi. Önder Apo son görüşme notunda eleştiriyor bunu. Böyle bir destek güç İran’dan alabilmek için İran’a ne verdi? Türkiye o Tamil benzeri bir operasyonu bu biçimde başlatmış oluyor. AKP böyle bir çatışmaya girdi. Öyle barış olacak, bilmem siyaset işleyecek, anayasa yapılacak, bunlar hikaye. Bunların hepsi gündemden düştü. Şimdi Türkiye'de gündem savaştır. Hem de Sri Lanka, Tamil benzeri bir ezme ve imha etme operasyonu. Tayyip Erdoğan’ın yaklaşımı tamamen böyledir. Çillerleşmek diyorlar buna. Artık ne denirse densin, ama tümüyle bir ezme ve imha etme hamlesi içerisine girdiği tartışmasız. Bu konuda yanlış hesap yapmamak, farklı beklentiler içinde olmamak gerekiyor.

Şimdi bu saldırının önemli bir ayağı İran oluyor. İran niye işin içinde? Çeşitli nedenleri var. Tarihsel olarak da Kürt isyanlarını birlikte bastırdılar. En çatışmalı oldukları dönemde bile Osmanlı ve İran imparatorlukları Kürt isyanı olunca onu bastırmak için birleştiler. 20. yüzyılda Türkiye-İran-Irak-Suriye, Türkiye ile İran ABD yanlısı, Irak ile Suriye Sovyet yanlısıydı, bir dünya savaşı neredeyse yaşanıyordu. Ama dördü birlikte Bağdat Paktıyla, Cento’yla Kürdistan'ı ortak yönettiler, yürüttüler. Başka hiçbir konuda bir araya gelemeyen güçler, bu konuda geldiler. Aslında İran en az Türkiye kadar inkar ve imhacı. Onu da anlamamız gerekiyor. Böyle Kürtlere dost kavim gibi görünüyor, yakın kavim, akraba kavim. Sanki Kürt, Kürdistan diyor, böyle hep çözüm yaratacakmış, Kürtlerle dostmuş gibi görünüyor, ama Kürt iradesini kabul etmiyor, hem de zalimce eziyor. Bu konuda çok gözü karadır. Sanki o Kürt Kürdistan sözü çözüm yaratacakmış beklentisini ortaya çıkartması bu imhasına ortak hazırlıyor, yanıltıyor. Şimdi bu Tayyip Erdoğan’ın, AKP’nin yürüttüğü Kürt politikası, açılım politikası aslında İran’ın yürüttüğü politikanın Türkiye'ye uyarlanması oluyor. İran sanki biraz bunu başarılı yürütüyor gibi gördü. AKP de oradan aldı aynı şeyi yürütmeye çalışıyorlar. Yoksa İran’ın tarihi daha kanlıdır. Daha fazla iktidarcıdır, devlet geleneği çok daha güçlüdür. Sadece Kürt karşıtı değil, İran çok despotik, aslında mutlakiyetle yönetiliyor. Hiçbir karşı irade tanımak istemiyor, yani demokrasi hiç yok. bu kadar zalim, saldırgan olmasının bir boyutu da budur” şeklinde ifade etti.


“OSMANLI-KÜRT İTTİFAKI KATLİAMDAN SONRA GELİŞTİ”

Kürt-Osmanlı ittifakının İran devletinin imhacı politikaları sonucunda geliştiğini ve İran devletinin günümüzde de imhacı politikalarda ısrar ettiğine dikkat çeken Kalkan: “16. yüzyılın başında da Kürdistan'a dönük Osmanlı tehlikesi belirdiğinde Kürt beyleri İran’ın yanına gittiler ‘Osmanlılara karşı anlaşma yapalım, karşı duralım’ dediler, İran şahı o görüşmeye gidenlerin kafalarını kestirdi. Tıpkı Seyit Rıza’nın durumuna düştüler. Ondan sonra geri kalan ve kafasını kurtarmış olan Kürt beyleri Osmanlıyla anlaştı. Osmanlı-Kürt ittifakı o katliamdan sonra gelişti. Şimdi yirminci yüzyılın ikinci yarısında da Avrupa’da Kürt liderlerini katletti, hem de Avrupa’nın göbeğinde bu yönetim katletti. Kimse de ses çıkaramadı. Kasımlo’yu öldürdü, Şerefken’diyi öldürttü. Almanya’da soruşturma yaptılar, İran istihbaratının yaptığı kesin, açık, ama hâlâ Avrupa bile alamıyor hiçbir tavır alamıyor. Son iki-üç yıldır da idam ediyorlar. Dünyada PKK’li idam eden tek devlet İran’dır. Kendinde o kadar güç görüyor. İran’a göre Türkiye ve diğerleri yumuşak davranıyor. Sert davranıp ezdi, dolayısıyla imha etti, yani idam etti. İdam etmenin ne olduğu biliniyor. Ali Hamaney’in, kararıyla, onayıyla, imzasıyla idam yapıldı. Öyle cephede iki gücün çatışmasıyla insanlar birbirini vurmuyor. Devletin bütün organları karar verdiler. En üstü de onay verdi, imzaladı ve idam öyle yapıldı. Bu şu anlama geliyor: PKK'yi imha etmenin, idam etmenin onaylanmasıdır, imzalanmasıdır. Bu kararı vermiş oldular. Demek ki İran böyle bir stratejik karşıt tutum içindedir” dedi.

“İRAN TAŞERON HALİNE GELDİ”

İran’ın Kandil operasyonuyla taşeron haline geldiğine dikkat çeken Kalkan devamla şunları belirtti: “İran’ın bir de güncel politika açısından da bazı şeyleri var, Suriye düşerse ABD İran kapısına dayanacak. Sözde Kandil operasyonuyla sınırı güvence altına almak istiyor. AKP ile anlaşmış, güya Türkiye'den ABD saldıramayacak. Maliki’yle de anlaşmış, Irak’tan da saldırı yapamayacak. Geriye PKK'nin kontrol ettiği sınır kalmış. YNK’yle de anlaşmalı. Bu sınırı da ele geçirmek istiyor. O da onun bir güvenlik siyaseti olabilir. Kandil’i, Helgort’u, Kelaşin’i, Xınere, Xakurkê’yi tamamen ele geçirmek istiyor ki, dağ tamamen elinde olsun, ova kalsın, ovadan gelebilecek saldırıya karşı savunma yapabilsin.

Diğer yandan ise, biraz içinde bulunulan koşulları kendisi açısından uygun gördü. Amerika saldırıyor, Türkiye saldırıyor, PKK zordadır, saldırırsak istediğimizi alırız hesabı yaptılar. İran da bu hesaplarla bu saldırı içine girdi. PKK'yi imha etme ihalesini üslendi. Taşeron haline geldi.”


İran’ın Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’a yönelik geliştirilen uluslararası komployu yürüten güç olduğunu belirten Kalkan devamla: “Önderliğin Suriye’den çıkartılmasında rol oynayan iki devlet oldu. Bir Mısır cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, çok çalıştı ve Amerikan siyasetini hayata geçirdi. Bir de İran dışişleri bakanı. Biri Ankara’ya gitti, diğeri Şam’a gitti. Sonunda Önderliği Şam’da çıkardılar. Önderlik Roma’dayken Roma’ya en çok giden devlet adamı İran dışişleri bakanıdır. Önderlik Roma’da denetimden çıkar, özgür hale gelir diye korkuyorlardı. Onu engellemek için her türlü çabayı yaptılar. Önderliğin İran üzerinden Kürdistan'a gelmesine izin verilmesi talebinde bulunduk, İran ret etti, o zaman sınırlarını kapattı. 15 Şubat’tan sonra da PKK'yi tasfiye etmek için Türkiye-İran-YNK anlaşma yaptılar. 2000 yılının Mayıs’ından itibaren YNK’nin Kandil’i kuşatma operasyonu aslında bir İran operasyonuydu. Biz o zaman YNK ile savaş da yaşadık. O savaşı yürüten askeri güç YNK’ydi de yöneten siyasi güç İran’dı” diye ifade etti.

Bugünkü saldırıya Irak devleti Maliki, İran yanlısı YNK de destek veriyor diyen Kalkan, Amerika’nın da saldırıya yeşil ışık yaktığını ifade ederek şunları belirtti: “ 2010 Ocak’ındaki toplantıda İran temsilcileri YNK’den memnuniyetle söz ediyorlar. Diyorlar ki YNK, ne PKK'ye, ne de başka bir doğu Kürdistanlı örgüte hiçbir çalışma izni vermiyor. Aslında şu saldırıda YNK gizli destek veren konumunda. Zaten sınırını kapattı, peşmergelerini harekete geçirdi. İşte asker yığmış.

“AMERİKA YEŞİL IŞIK YAKTI”

Olayın içerisinde ABD de var. Amerika’dan yeşil ışık almazsa İran, Irak’a böyle saldıramaz, top atışlarında bile Amerika’nın onayı var. Türkiye'den destek almasaydı İran bu saldırıyı yapmazdı. Türkiye de ABD’nin onayı olmazsa İran’a destek vermez. Mümkün mü? ABD ile İran güya çatışma halinde. Hiç Türkiye ABD’den onay almadan destek verebilir mi? Derhal Türkiye'nin üzerine giderler. O saldırıdan iki gün önce ABD’nin dışişleri bakanı Clinton, Ankara’ya geldi, görüşmeler yaptılar. CIA başkanı geldi görüşmeler yaptılar. “PKK’ye karşı mücadelemiz sürecek” açıklaması yaptılar. O gelişlerin, görüşmelerin hepsi bu planı tartışmaktı. ABD de onay verdi. ABD Türkiye–İran ittifakıyla PKK'nin üzerine gidilsin diye onay verdi. Ama ABD’nin politikası yalnız bu değil. ABD’nin politikası şimdi şunu gerektiriyor: PKK de gerilesin, İran da gerilesin. Şimdi İran ile PKK savaşıyor, çatışıyor, birisi yenilir diğeri galip gelirse güçlenecek. ABD istiyor ki ikisi de galip gelmesin, ikisi de gerilesin. PKK’nin geriletilmesi için Türkiye üzerinden İran’la ittifak yaptırıyor. İran’ın güçlenmemesi için de KDP’yi ve Irak yönetimini uyardı. Behram Salih’in “İran saldırılarını durdursun” açıklaması ABD’nin talimatıyla oluyor. İran güçlenir diye korkuyorlar. Tabi İran PKK'yi yenerse, farzedelim ki saydığım dağların hepsini İran aldı, bu İran’ı çok güçlendirir. Bugün PKK'yi yenen devleti kimse yıkamaz. Öyle basit bir örgüt değil ki PKK. Oysa ABD Suriye’yi düşürüp ardından İran’ı da düşürmek istiyor. Tutumu, amacı, stratejisi o. O bakımdan gerçekten de çok riskli bir plan. Taraflar açısından nasıl başarılacağı belli değil. İran, ABD ve Türkiye desteğine dayanarak PKK'ye saldırmış. Halbuki ABD kendisini yıkmak istiyor. Çelişkisi çok olan bir saldırıdır. Bu saldırıda saldıran tarafların başarı kazanmaları çok zordur. Saldıranlar açısından Uluslararası komploya göre, çok fazla çelişki ve büyük riskler taşıyan bir saldırıdır. Şimdi PKK için oldukça meşru bir savaş konumu çıkıyor. PKK de kazansa, İran da kazansa ABD zorlanacak. ABD siyaseti ancak ikisi de kazanmazsa yürür. Bu savaştır, iki güç savaşa girmiş, baktın biri diğerini yendi. Ne olacak o zaman? O bakımdan onlar açısından riskler çok.”

Türkiye askeri olarak zayıfladığı için Kandil’e operasyon ihalesini İran’a verdiğini belirten Kalkan, devamla şunları ifade etti: “Türkiye'nin askeri gücü bizim için tehlike arz etmiyor mu? Öyle olsaydı ihaleyi İran’a vermezlerdi. Onun karşılığında kim bilir ne verdiler. Önderlik “İran’a ne kaptırdıklarını farkında bile değiller” diyordu. Tabi İran bütün Ortadoğu'yu ele geçirmek istiyor. Türkiye, AKP bu politikayla neredeyse kendini İran’a bağlıyor. Kürt siyasetini İran’dan aldı, PKK'ye saldırıyı da oraya veriyor, İran merkez hale geliyor. Diğer yandan askeri gücü olsa yapmazdı bunu. İşte demek ki güçsüz ki bu kadar taviz verdi. Zor durumdadır. AKP biraz güç kazandı, ama Türkiye siyasetini henüz yapılandıramadı. Hegemonik iktidar sistemini kuramadı. Ordunun hali ortadadır. Bir sürü general hapiste, bir kısmı istifa etmek zorunda kaldı. Şimdi alt generaller birdenbire en üst rütbeye görevlendiriliyorlar. Türk ordusu tarihinin en dağınık dönemlerinden birini yaşıyor. Şimdi ordunun yaşadığı II.Mahmut’un Yeniçeri’leri dağıttığı döneme benziyor. Yine I. Dünya Savaşı içinde içine düştükleri durum vardı, birçok cephede yenilmişti, şimdi birçok generalin durumu öyle. MHP başkanı Devlet Bahçeli açık söyledi, ‘bu tutum orduyu PKK karşısında yenilmiş kabul etme tutumudur, biz bunu kabul edemeyiz’ dedi. Ordudan Ergenekon davası adı altında, niye PKK karşısında yenildiğinin hesabı soruluyor.

O bakımdan AKP saldırıya hazırlanıyor. Ama içteki çelişkiler ve dağınıklık çok fazla. Şimdi İran’ı kullandı, ama İran’a ne kadar destek verecek? Bu ABD desteğiyle oluyor, ABD buna ne kadar onay verecek? Bazıları diyor, ABD Türkiye üzerinden Saddam’ın Kuveyt’e saldırısı gibi İran’ı Kürtlere saldırtıyor ki ondan sonra kafasına vursun. Yani bize karşı ittifak yapmış durumdalar. Öyle sadece İran’la ABD yok Ortadoğu'da, başka güç odakları da var. Onu düşünenler o güç odaklarını görmüyorlar. Ama gelişmeler öyle bir şeye de yol açabilir. O da olmaz değil.”

Hiç yorum yok: