31 Ağustos 2011 Çarşamba

Bu Topraklarda Türk'e İsyan Olmaz!

“Bu topraklarda Türk’e isyan olmaz,” dedi General. “Türk’e baş kaldırılmaz. Türk’e baş kaldıranın sonu işte böyle olur!”

Genarel, masasının üstündeki ölü gerilla resimlerine baktı. Boy aynası tam karşıdaydı. Yandan profilinini Atatürk’e benzetip, iki damla gözyaşı akıttı. Son askeri ihaleden karısına düşen pırlanta gerdanlığın ışıltısında bir soluk “kurtuluş savaşı” filmini izledi.

Ağlıyordu. Düzenin nimetleriyle sarhoş generallerin hepsi ağlardı. Her ağlayışında olduğu gibi, karsının büyük bir incelikle uzattığı mendili alıp, gözyaşlarını kuruladı.

İçi içine sığmıyordu. Bıraksalar bir solukta Kocatepe’den aşağılara akacaktı. Fakat şimdi çoğu yolsuzluktan, darbecilikten ve siyasete aşırı bulaşmışlıktan dolayı içeride yatıyordu.

Yerlerine gelenlerin adı, “kimyasal” lakabıyla anılıyordu. Bu lakabı, dağ başlarında kıstırdıkları gerillaları kimyasal gazlarla öldürmekle hak etmişlerdi.

Bir Türk generalini anlatmak isterken insanın aklına olumlu hiçbir sözcük gelmiyor. Bir Türk bürokratını anlatmak isterken de olumlu tek sözcük bulamıyorum. Generalin üstünden asker giysisini çıkarınca bürokrat, bürokratına asker giysisi giydirince general elde ediyorsun.

Bu askerlerin ve bürokratların gazetecileri de kendilerine benzer. Ben buna Türkiye Cumhuriyeti Krallığı adını takmıştım. Basını, iktidarı, asker ve bürokratıyla Türkiye Cumhuriyeti Krallığı…

İşte bu devletten, uyduruk devletin en hırsız ve üçkağıtçı yöneticilerinden bizler sorunların çözümünü bekliyoruz. Gerçekten bekliyoruz. Beklemekte o kadar samimiyiz ki, aklımız estikçe onlara açık mektuplar yazıyoruz.

Abdullah Gül’e mektuplar, Başbakan Erdoğan’a mektuplar, Genelkurmay Başkanlarına mektuplar… Bizlerde mektup alışkanlığı çok gelişkindir, başımız ne zaman darda olsa, birilerine mektup yazar medet umarız.

Kısa yoldan emekli edilme ihtimaline karşı, “memleketi yakarım!” dedi General. Karısının sakinşetirmesi yetmeyince devreye, bin operasyonla memleketin kemiklerini kırmış olan Mehmet Ağar girdi:

“Efendim, emekli olsanız devlet yönetiminde tecrübelerinizden ve görüşlerinizden faydalanılacak.”

Bu sırada Başbakan’ın aracısı geldi ve uzlaşma arzusunu iletti. General huzursuzca tepindi, bir boğa gibi böğürdü. Duvardaki Türkiye haritasını yere indirip çiğnedi ve acı acı güldü:

“Lan şu İmam Hatipliler hakikaten canımıza ot tıkadı. Ben şu elbiselerin içine işemem mi şimdi?”

Bu sırada Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan sohbet halindeydi:

“İşleri bitmiş, boşuna uğraşıyorlar,” dedi Erdoğan.

Fethullah Gülen Amerika’dan arayınca sohbete ara verdiler. Telefonu uzatan görevli ilkokul diplomasını dışarıdan almış Fethullah Gülen’in öfkesini iletti:

“Böyle Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı olmaz. Amerika toprağında bize sunulmuş bir evden yeni bir devlet çıkarttık. Sizler var olan devleti yönetemiyorsunuz.”

Fethullah Gülen’in gizli saklı öfkesini Abdullah Gül çok iyi bilirdi:

“Zamanı geldi,” diye devam ediyordu Fethullah Gülen. “Toplum yüz yıldır ordudan şikayetçidir. Bu orduyu ıslah etme şerefi de bize kaldı.”

“Ya Kürt sorunu?” diye soruverdi Erdoğan:

Fethullah Gülen’in okyanus ötesi öfkesi telefonda yankılanıyordu:
“Talebesi olduğumuz Said-i Nursi’den geriye Kürtlük bıraktık mı lan?  Bu topraklarda Türk’e isyan olmaz. Türk olan iktidarını paylaşmaz. Sorun mu çözemiyorsunuz, sorunun takatsiz düşmüş en çürük uçlarını sürün piyasaya. Ne demişler, Kürtten evliya, koyma kapıya!”

Bunları niye yazdığımı ben de bilmiyorum. Fakat bildiğim bir şey var ki, Anadolu’nun bin yıllık kanlı tarihi, bu iktidar cambazlarının elinde gidip geliyor. Ve bu düzenle bütünleşmiş sahtekar muhalifler, bunlardan aman dilemekle sürekli canımıza toprak tıkıyor.

İktidar, katliam ve zulüm yorgunu bu devletin Kürdistan’daki sömürgeciliğini doğrudan hedef almayan Kürt siyasetlerinin başarı şansı olamaz.

Unutulmasın ki, bu devlet Kürt sorununu çözemez; Kürt sorunun çözüldüğü yerde bu devlet olmaz.
 
bildiricihasan@hotmail.com


Not: Ramazan bayramınızı kutlamak istiyorum. 3 Eylül’de Köln’de yapılacak olan Kürt festivalinde buluşmak üzere… Görüşmek isteyen arkadaşlarla Mezopotamya Yayınlarının standında buluaşabiliriz…

Saygılarımla…. 

Hiç yorum yok: