9 Ağustos 2011 Salı

“Ben Halkımı Tanırım!”


Dağlarda insanlar ölüyor, sokakta 13’ünde Doğan polisin gaz bombasıyla yaşamını yitiriyor.

Sanırım Gladyatör filminden bir sahneydi. Sezar’ı kendi elleriyle öldüren oğlu Roma’ya dönüşünde arena katliamını örgütlemeye başlıyor ilk iş olarak. Oturmuş bir yönetim sistemine sahip Roma’nın elit kesimleri rahatsız olsa da çok ses de edemiyor. Bürokrasinin içinden yetişmiş olduğu belli bir senatör dert yandığı meslektaşına “Nasıl böyle bir şey yapar, Roma’nın kalbi Senato’nun mermer basamaklarında atar” diyor. Diğerinden daha bilgin olduğu mizacından belli olan diğer senatör ise “yanılıyorsun, Roma’nın kalbi arenanın tozlarının arasında atıyor” diyor.Günümüz Türkiye’sine baktığımda hep bu filmde karşılaştığım bu replikler geliyor aklıma. İsmi lazım değil imparator başarısız yönetiminin refleksle, tepkiyle karşılanmaması için insanları oyalayacak, onları günlük yaşam stresinden, dertlerinden uzaklaştıracak iyi bir yöntem bulmuş. Şüphesiz bu insanların gerçek dertlerini, günlük çilelerini ortadan kaldırmayacağı gibi kötüye giden yaşamının altında yatan sorunlara çözüm üretmediğinden çürütecek ve sorunları içinden çıkılmaz bir hale ulaştıracaktır. 

 
Adam haklıydı. Halkın hepsi kendini unutmak, yaşamından uzaklaşmak için arenaya koşuyor, insanların birbirlerini öldürmelerini izliyordu. Hatta sonradan türeyen âdete göre kazanan gladyatörün yerdekini öldürüp öldürmemesi hakkında söz sahibi olma imkânına da kavuşuyor. Bir parmak işaretiyle bir insanın yaşamını bitirmek şansı!

Bu dönem insanının silik, sıradan yaşamı yanında tabii ki büyük bir coşku ve moral kaynağıydı. Kendi tuttuğu gladyatörün kazanması kendisinin kazandığı duygusu yaratıyordu. Bununla ne kadar gurur duyarsa o kadar iyi. 
 
Geldi, gitti bu arena mücadelesi stadlara taşındı. Birer gladyatör yerine birçok gladyatörün daha çok efor sarf ettiği, ölümüne olmasa da onun kadar anlamsızlaştırılan para için dövüşmeye başladı. Çok insanı bir spor etkinliği binlerin, milyonların hatta bazı organizasyonlarda milyarların katıldığı bir şova dönüştü. Günümüzde bir partinin, bir sivil toplum örgütünün, meslek örgütünün, sendikanın asla ulaşamayacağı sayıda üyeye sahip koca alanlara dönüştü kulüpler. 

Futbola gönül vermiş, samimi, sadece spor, mücadele görmek isteyen ve her zaman “dostluk kazansın” diyebilen futbolsever, sporseverler olsa da sayılarının ne kadar azaldığını, futbol ve diğer takım oyunlarının nasıl da fanatizme kaydığını kendileri de görüyor. 
 
Şunu demeye getiriyorum.

İnsanoğlu toplum olmaktan, bir arada yaşamaktan kaynaklı sorumluluklarını unutsun, dayanışma, ortak ruh, birlikten kopsun diye körüklenen, körüklendikçe altından bin bir kir, pas çıkan bir organizasyonla doluyor günümüz gecemiz…

Dağlarda insanlar ölüyor, sokakta 13’ünde Doğan polisin gaz bombasıyla yaşamını yitiriyor. Ülke peşkeş çekiliyor, manda oğlu manda olmuş bir ülke olup çıkmışız. ABD’den habersiz nefes alamaz bir hükümetçe yönetiliyor ülke artık. Ekonomi göstermelik rakamlarla iyi gösterilirken vatandaşa yansıyan bir şey yok. Alım gücü halen zayıf, zam üstüne zam yiyor vatandaş.
Tecavüzü, kadın katliamını, cinsel istismarı bilinçli yayan bir devlet sistemi denetiminde ahlakçı, dini bütün, namuslu (!) yöneticiler tarafından yönetiliyoruz. 

 Savaş dursun da barış içinde yaşasın diye eylemde olan, sokaklarda demokratik haklarını savunanlar linç ediliyor. Sağından solundan tutup çekiştiriyor millet doğru söyleyeni, iradeli duranı. “Ne konuşuyon oğlum doğruyu, sana mı kalmış …” la başlayıp sopa, levye, zincir, kasatura, satırla sonlanıyor cümleler.
Ama halen herkes şikenin peşinden koşuyor. Vay kim yapmış da nasıl yapmış. Hoş, kimse onu da takmıyor. Yani şikeyle mi kazandın, sorun değil kazandım ya” diyenler hiç de az değil. Anlayacağınız çivisi çıkmış bu ülkenin. 

O senatörü iyi anlamak lazım. Roma imparatorunun halkını iyi tanıdığını ve onun hoşuna neyin gideceğini iyi bildiğini söylüyordu. Ciddi konularla arenayla ilgilendiği gibi ilgilenmez halk diyordu. Bununla insanları daha iyi yöneteceğini bildiğinden bu dövüşleri ayarladığını anlatmaya çalışıyordu.
Alın bir de günümüzle neden benzerlik kurduğuma siz de bakın.
AKP ve Erdoğan da o imparatora benzemiyor mu?

Not: Buna ek olarak bir de Tarkan konserlerine değinmeden geçmeyeceğim. Hani Tarkan’ın sanatına değil de bu döneme denk gelen ülke için turnesine de kafam takılmıyor değil. Tam da ülkenin sorunları içinden çıkılmaz bir hal almış, gidiş kötüyü de aşıyorken, toplumun her alanında çelişki sesleri yükselirken bir yandan şike operasyonu, bir yandan çılgın adamın yasakları, bir yandan da mega starın gençliğe armağanı konserler. 
 
O ilde konserin olacağı haberi, konserin kendisi, sonrası yansımalarıyla neredeyse her gencin en az üç hafta yoğunlaşmasını alacak bir şeye insan kuşkulu yaklaşmadan edemiyor…

Umut Yeniçağ

Hiç yorum yok: