7 Ağustos 2011 Pazar

AKP Neden Özel Savaş Arayışında?


Bu soruyu herkesin ciddi biçimde sorması ve kafa yorması gerekir. Türkiye’nin geldiği nokta değişim ve Kürt sorununu çözme aşamasıdır. Koşullar oldukça elverişlidir. Kürt tarafı bunu ilerletecek irade ve olgunluğa sahiptir. 

Durum bu kadar açık ve herkes çözüm beklentisindeyken AKP neden Özel Birlikler, “Terör Zirveleri”leriyle zaman öldürmektedir. Sayın Öcalan “Meclis veya Başbakan çağrı yapsın, çözüm iradesi ortaya koysun, ben gerilla güçlerini bir alana çekeyim ve çatışmazlık kalıcı hale gelsin” dedi. Çatışmayı tümüyle sonlandıracak ve güven ortamını tesis edecek kalıcı ve köklü yollar varken, AKP Hükümeti neden zaman, mal ve can kaybına yolaçacak yöntemlere başvuruyor?

Kaldı ki hükümetin başvurmaya kalktığı yollar daha önce denenmiş ve çözüme yol açmamıştır. Acıları ve yıkımı artırmış ve güvensizliği derinleştirmiştir. Türkiye bu dönemlerin eseri olan toplumezarlar, kimyasal silahlar ve faili meçhuller sorununu çözemedi. Böyle kirli ve kanlı bir döneme dönüşü çağrıştıracak arayışlara girmenin kimseye faydası olmayacaktır.

Türkiye’yi yönetenler o dönem “daha fazla şiddet ve korku yayarsak kitleleri sindirir ve PKK’yi ezeriz” diye hesap yapıyorlardı. Biraz da geçmiş isyan ve devletin kötü geleneğine dayanıyorlardı. Ancak hesapları tutmadı. Çünkü karşılarında da örgütlü bir güç vardı ve direniş iradesini bilemişti. Aynı şeyle Türkiye’nın karşılaşacağı kesin. Sonucun ne olacağı belli olmayan ama acı ve yıkımı kesin olan bir çatışma ortamına Türkiye’yi tekrar sürüklemek akıl karı değildir. 

Türkiye istendi mi daha kolaya değişim yönünde ilerletilebilir. Son generallerin istifasında da bu kısmen görüldü. Basın biraz daha dikkatli yaklaştı ve ciddi krize dönüşmedi. Tabii ki koşullar da değişmişti. Aynı şey Kürt sorunu için daha da olgunlaşmıştır. Kürt sorunu son iki yıldır daha açık tartışılır hale geldi. Sayın Öcalan’ın girişim ve arayışlarıyla hem çatışmalar büyük oranda durdu hem de ortam daha yumuşadı. Öyle ki hükümet İmralı ile görüşüldüğünü açıkladığında bile ciddi bir tepki ortaya çıkmadı. Türkiye’de kitleler sorun çözülecekse Öcalan’la da görüşülebilir fikrini benimsedi.

AKP yüzde ellilik bir oyla tekrar iktidar oldu. Kürt tarafı da seçimden daha güçlenerek çıktı. Tüm beklenti ve dikkatler yeni bir anayasa ve demokratikleşme üzerine çevrilmişken süreç tam tersinden yönlendirildi. Bunu yapan da esas olarak AKP Hükümeti ve yandaşı basın oldu. Onlar demokratikleşme yerine devletin geri kalanını nasıl ele geçirecek ve önlerinde kim engel görülüyorsa onları bertaraf etmeyle uğraştılar. Sayın Öcalan kendileriyle yapılan protokollerin artık onaylanmasını ve pratikleşmesi gerektiğini ısrarla belirtti. Konuşulacak herşeyin konuşulduğunu, artık pratik adımların atılması gerektiği vurgulandı. Ancak hükümet bu gelişmelere gerektiği gibi karşılık vermedi. Askeri operasyonlar giderek artırıldı. Çatışma ve ölüm haberleri arttıkça da “terör” söylemini tekrar piyasaya sürdü. Yandaş basını da her taraftan gerçekleri perdelemeye ve ortalığı karanlığa ve teröre boğmaya çalıştı. 

Basın hükümeti denetleme ve sorunun çözümü için cesaretlendirip eleştirme rolünü oynasaydı durum şu anki kritik noktada olmazdı. Özellikle Zaman gibi gazeteler büyük bir iştahla özel polis birliklerinin örgütlenmesini savundu. Açıkça da PKK’nin ezilmesi gerektiğini savundular. Sen bir gücü ezmeyi savunursan o gücün de kendisini ezdirmeme yoluna başvuracağını hesaplayacaksın. Kaldı ki PKK kendisini ezdirmemek için çok ağır ve yıkıcı dönemleri göğüsledi. Şimdi daha büyük bir kitle gücüne ve deneyime sahipken kendisini niye ezdirsin? Hem PKK ezme ve ezdirme değil silahları bırakalım, birlikte barış içinde bu sorunu çözelim, diyor.

Karşında barış ve çözüm için çabalayan bir hareket varken, onu dikkate almamak ve iradeni tek yanlı dayatmak doğal ki, iyi niyetle açıklanamaz. Bu tartışma ve savaşı tercih etmekten başka bir anlama gelmez. Durum bu kadar açıkken yavuz hırsız misali Kürt tarafını suçlamak basit bir kara propaganda yönteminden başka anlama gelmez. 

Durum oldukça nettir. Türkiye ve onu yönetenler ya Kürt halkının varlığını ve haklarını kabul edecekler ya da bir biçimde inkar edip savaş ve şiddeti seçecekler. Ben Kürtleri kabul ediyorum ama onun adına herhangi bir örgütlü gücü ve iradeyi tanımıyorum, demek egemenliği tek yanlı tesis etmekten başka bir anlama gelmez.
 
AKP Hükümeti savaş yöntemleri ve örgütleri yerine barışın araçlarını geliştirmeye bakmalıdır. Bu herkese kazandıracak olan yegane yoldur. Diğer yollara başvurmak zaman ve insan kaybına neden olur, eğer Kürtleri yenemezseniz yine dönüp geleceğiniz yol budur. Savaşın ve şiddetin tüm yolları doksan yıldır denendi. Artık bundan vazgeçip barışın ve demokrasinin yoluna girilmelidir.

MUZAFFER AYATA

Hiç yorum yok: