1 Ağustos 2011 Pazartesi

ABD’nin Türkiye’si Kuruluyor

İki yıl önce yazmış olduğum bu yazıyı olduğu gibi sizlerle paylaşmak istiyorum. Demokratik açılım sürecinin olduğu bir süreçte yazdığım bu yazıya bir çok çevre; Çok karamsarsın, baksana demokratik açılım var ve Kürtleri imha eden bir kurum nasılda lağvediliyor, her şey çok güzel olacak, Türkiye değişiyor cinsinden tepkiler ile karşılaşmıştım. O zamanlar yeni Türkiye'nin nasıl kurulacağını tam kestiremiyor ve bazı sorular soruyordum. Şimdi bakıyorum da, her şey açık seçik bir şekilde ortaya çıktı ve soruların cevapları bulunmaya başlandı. Sözü fazla uzatmadan, iki yıl önce bir çoğumuzun toz pempe rüyalar gördüğü bir zamanda yazılan bu yazıyı, olduğu gibi sizlerle paylaşıyorum. 

***

Türkiye yeniden yapılandırılıyor, tüm kadrolar yenileniyor. Bu demek; sil baştan söyleminin somutlaşması demektir. Erdoğan’ın sil baştan yaparız demesi, biraz daha netlik kazanıyor. Devleti oluşturan her birim, yeniden oluşturuluyor. Bu nasıl olacak kestiremiyorum ama çok gizli bir darbe olduğu tartışma götürmez bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmış görünüyor.

 
TV kanalları tek, basın tek, siyasi partiler tek, yazarların tamamına yakını tek, sivil toplum kuruluşları tekleştirilmeye çalışılıyor. Tek millet, tek bayrak, tek dil diye teklemenin sonucunda tek tipleştirmenin yatmakta olduğu önceden bilinmeliydi. Eğer ihtimaller ve görünenler Türkiye’nin yeniden kurulması yönündeyse o zaman “sil baştan” söylemi tekrardan Dêrsim tipi katliamların habercisi mi?
 
Şimdi denilecek ki, yahu sen Kürtlere dokunulduğu anda nasıl olurda Türkiye’nin yeniden kurulduğunu söylersin? Şimdiden böyle düşünenlere cevabım, sadece Kürtlere dokunulmuyor ki, askeriye ye de dokundular. Bilindiği gibi Kürt Halk Gerçekliği ile Ordu, tam zıt durumdadır. Ordu; kürdün ne dilini, ne bir millet olduğunu, ne de haklarını tanımıyor olmasına rağmen, bu bile orduyu kurtaramadı. Buna rağmen ordu, Türkiye’nin esas sahipleriyle uzlaşamadı ve onun yüzünden “kozmik oda operasyonu” ve askerlerin tutuklamaları başladı. Tüm bunlardan dolayı ileriki günlerde üst düzey askerlerin faili meçhule gitmesi de olasılıklar arasındadır. Çünkü Erdoğan bir şey söyledi, hiç ilgi ve alakası olmadığı halde demokratik açılımı kastederek, herkes elini taşın altına koysun bu bir süreçtir, bu süreçte kime dokunulacaksa dokunulacak, nereye kadar gidilecekse gidilecek. Bunu söylerken birçoğumuz, hatta büyük bir çoğunluğumuz bayağı bir umutluydu. Her ne kadar da bu sürecin Kürtleri tasfiye süreci olduğu çok sonraları anlaşılmışsa da, işin özü anlaşılamadı. İşin özü geri dönüşü olmayan bu yolun Türkiye’nin başta aşağı “sil baştan”ıydı. Kürtlere karşı Nisan ayında başlayan tasfiye süreci, diğer karşıt olan kurum kuruluşlara ve Ordu’ya karşı da son süreçte daha da belirginleşti. PKK’nin çatışmasızlık kararlarına rağmen, Erdoğan’ın vur emri ile Ordu tarafından operasyonların arttırılması, esasında ABD’ye ödenen diyettir. Dikkat edilirse Ordu’ya bunca operasyon yapılıyor ancak Ordu hala Erdoğan’ın dediğinden çıkmıyor veya çıkamıyor, önceleri Hükümeti dinlemeyen Ordu şimdilerde neden dinliyor anlamış değilim.(Elbette dinlemesin demiyorum) İki zıt düşünce tek düşüncenin karşısında engeldi ki, yeni Türkiye’nin kuruluşu ve bunun sonucunda ikinci tam esirlik başlayabilsin.
 
Türkiye’nin yeniden kuruluşuna öncelikle Taraf Gazetesi ile başlandı. Basın bilindiği üzere Türkiye’de çok önemli bir araçtır. Bir yanda Yasemin Çongar, diğer yanda Ahmet Altan, biri ABD’yi, diğeri Türkiye’yi çok iyi tanıyor. Çetin Altan’ın “padişah analarını” yazmasıyla Ahmet Altan’ın şuan ki durumu arasında hiç mi hiç fark yoktur. Oğlu babadan bir görev devraldı, fakat bu görevin ne olduğu çoğu kimseler tarafından bilinemiyordu, bunu bilen sadece sömürgecileri tanıyanlar ve onların uygulayıcılarıdır. Neden Taraf Orduya bu kadar saldırıyor un cevabında ise hemen kuyruk acısı deniliyor, yok efendim Çetin Altan ordudan darbe yemişte ondan dolayı Ahmet Altan’da babasının intikamını alıyor’muş. Ne hikmetse ordu hakkında Kürt yazarçizerleri bir şeyler söylediğinde suç ve yanlış ve devleti bölücü ama çetin Altan ve Ahmet Altan söylediği zaman bir çırpıda doğru, birleştirici ve bütünleştirici olduğu söyleniyor. Hani liberaller ya, ondan olsa gerek diye düşünüyorum, yoksa baba ve oğul istihbaratın ajanları mı? Bilemiyorum!!!
 
Basını süslü hükümeti süslü, kurumları süslü bir yönetim, bir de boyalı ve badanalı söylemler oldu mu, halkı da kendisine bağlayabilir, arkasında ABD gibi bir güç oldu muydu Ortadoğu’yu da elde edebilir. Kullanılan bu yöntemler çok etkili ve oldukça başarılıdır ve büyük oranda da etkili oluyor ki zaten oldu.
 
Son aylarda yaşanan olaylardan anladığımız kadarıyla her ne kadarda devletin bozuk sisteminin son çırpınışları gibi görünse de öyle olmadığını belirtmek istiyorum. Bu haliyle 60.hükümet yeni bir devletin kuruluşunda rol almış oluyor. İşte Erdoğan’a Davos’ta verilen rollerden bir tanesi yeni Türkiye’nin kurulması rolüydü. AKP’nin kapatılmaması bu aldığı role bağlıydı, eğer layıkıyla verilen görevi yerine getirmeyi başarırsa, artık gizli darbe ileride açık bir sunum ile kamuoyuna duyurulacak. Ancak verilen rol ile beraber Erdoğanlı AKP, ABD’den önünün açılmasını isteyecek ki, şimdilerde tüm muhalif kesimlere operasyon düzenleniyor. Polis teşkilatını kendi kontrolüne alan hükümet(ki zaten hükümete bağlı) yine hükümete bağlı olmasına rağmen, hükümet üstü eylemliliğiyle kendi kararlarını alan Ordu’yu da kendisine bağlamaya çalışıyor. Ya Ordu güzellikle “Yeni Türkiye”ye tabi olacaktı ya da operasyonlar başlayacaktı ki zaten sonunda da öyle oldu. Kimi asker gururuna yediremeyip utancından intihar etti denildi, kimisi de faili belliye gitti ve intihar süsü verildi. Yeni ülke kurulacaksa bunu nasıl yapacaktı ki, elbette tekçi anlayışında ısrar ve kendi mensup olduğu Tarikatı-Cemaati tüm birimlere bu şekilde yerleştirmekle olacaktı.
 
Günümüzün Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü’sü, R.T.Erdoğan ve Abdullah Gül olacağa benziyor, peki Atatürk kim olur dersiniz, işte o tam bir açmazdır. Ancak dünyayı tek tipleştirme politikasının yürütücüleri ve kendi aralarında hemfikir ABD ve İngiltere olduğuna göre, iki kafalı bir yeni kurtarıcının bunların seçmiş olduğu birisi olduğunu söyleyebiliriz. Peki, ok’lar gibi gösteriyor dersiniz? Tabii ki dünyanın her yerinde okulları olan ve merkezi ABD’de olan ve oradan yönetilen istihbarat görevini üstlenmiş Fettullah Gülen Tarikatı olduğunu söyleyebiliriz.
 
Nasıl özgürlükçü 1921 anayasasının alaşağı edilerek ırkçı ve anti demokratik 1924 anayasası oluşturulup 1926 ile İngiltere ile yapılan anlaşma sonucunda Türkiye buraya esir edilmişse ve bu esirlik sonucu ile 1945’lere kadar gidilmişse, 46’lardan sonra da Davos’a kadar bağımlılık devam etmiştir. Artık bağımlılık bile ABD ve İngiltere’ye az gelmiş olacak ki, Davos sonrası çizgiler netleşmiş ve insanlığı tekçi zihniyette toplamak isteyen sömürgeci anlayış tümden yeni Türkiye’nin tesisi için kolları sıvamıştır. Kozmik Oda’nın devir teslim töreninden ve tamamen Tarikat’ın emrine girdikten sonra yeni bir Ordu kurulacak ve bu yeni ordunun zamanla derinleri oluşacak. Bu demek Kürtlerin yüzyıllardır süre gelen sömürüsünü kat be kat arttırılacağı ve devam ettirileceği anlamına geliyor demektir. Bunlar sadece öngörüler ve tespitlerdir ve benim tarafımdan anlatılmak istenen kuşkulardır. Türkiye’nin son yıllarını birazda böyle tahlil etmek gerekir diye düşünüyorum. Görünen o ki, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Fettullah Gülen Tarikatı ile Erdoğanlı AKP hükümeti, hiç tahmin etmediğimiz gibi yeni bir devlet inşa etmek için görevlendirilmişler. Yeni bir devletin inşası veya var olanı demokratikleştirmesi elbette doğal, normal ve iyi bir gelişme olur. Ancak şimdiden yenilenme aşamasında olan devletin Kürtlere bakış açısı eskisinden kat be kat daha zalimce ve acımasızcadır. Demem o ki;  Kürt Özgürlük Hareketi ve devrimci-demokrat çevreler, ne yapacaklarsa yapsınlar bu anlatılan ve gerçekleşmesi yüksek ihtimal olan, yeni yapılanmayı görmeleri ve stratejilerini bu yeni sürece göre belirlemeleri gerekmektedir diyorum.
 
mehmet_serhat_polatsoy@hotmail.com

Hiç yorum yok: