16 Temmuz 2011 Cumartesi

Silvan Gerçeği ve Yandaş Medyanın 'Kardeşliği'

Silvan'da resmi açıklamalara göre 13 asker ve 2 HPG'linin hayatına mal olan çatışmanın üzerindeki sis perdesi henüz aralanmadı. Çatışmanın ardından Genelkurmay'ın ilk elden 'teröristlerin attığı el bombası sonucu çıkan yangında askerler şehit düştü' açıklaması birçok kesime inandırıcı gelmemiş olacak ki, yandaş medya bugünkü manşetlerinde yangının atılan roketatar, lav ve el bombalarından ve atılan el bombalarının alanda bırakılan cephaneye isabet etmesi sonucu çıktığını ileri sürdüler.

Dün Diyarbakır'a hareketinden önce İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in 'el bombası' konusunda yaptığı tereddütlü açıklaması kafalarda soru işareti bırakırken, PKK'lilerin lav taşımadığını PKK'yi yakından tanıyan, kamplara gidip onlarla röportaj yapan gazeteciler çok iyi bilir.

Ve atılan bir lav, el bombası ya da roketatarın iki gün boyunca geniş bir araziyi, yangın uçaklarının müdahalesine gerek kalacak şekilde yakmayacağını bu tür konulara uzaktan yakından vakıf olanlar da iyi bilir.

ANF önceki gün gece bir korucuya dayandırarak geçtiği haberinde, bölgede 4 gündür süren operasyonun ardından çatışma çıktığını, çatışma bölgesine helikopterlerin sevk edildiğini ve iki savaş uçağının bölge üzerinden iki tur attıktan sonra yangının başladığını yazmıştı. Yandaş medya bunu yalanlama telaşı içine girerken, dün CNN Türk'ten Ferit Demir'e konuşan bir çoban, çatışma sürerken 6 helikopterin bölgeyi bombaladığına tanık olduğunu, uçak görmediğini, ancak uçak sesine tanık olduğunu canlı yayında anlattı.

HaberTürk gazetesinden Ahmet Yukuş'un da bizzat köye giderek yaptığı haberde de benzer ifadeler vardı. HaberTürk'e açıklamada bulunan köylülerden Celal Elmacı şunları anlatıyordu:

"Önce büyük bir patlama sesi duyduk, daha sonra ise silahlar patladı. Helikopterler kaçan PKK'lılara havadan bomba yağdırıyordu. Çok korkunçtu. Böylesini olağanüstü hal döneminde bile yaşamadık. Çatışma sonrası yangın çıktı."

Gazeteye konuşan köylülerden Ahmet İlhan ise şunları anlatıyordu: "Çatışma sonrası yangın çıktı. İki gündür söndürmeye çalışıyoruz. Ancak rüzgarın etkisiyle yangın geniş alana yayıldı. Silah sesleri ve yangından ötürü 50 baş hayvanımız eve dönmedi."

ÖLENLER ANADOLU'NUN YOKSUL ÇOCUKLARI

PKK ile TSK arasında yıllardır devam eden çatışmalarda her türlü psikolojik harp taktiklerinin nasıl uygulandığına bölgede uzun yıllardır görev yapan gazeteciler çok tanık oldu.

Ergenekon soruşturması da dahil, halen Şırnak, Van, Hakkari'de önce PKK'ye mal edilen ancak daha sonra askerlerin 'döşediği mayın yada yanlışlık sonucu ölümler' olduğu ortaya çıkan asker ölümleri nedeniyle açılan davalar devam ediyor.

Her yapılan resmi açıklamayı amentü gibi kabullenen yoksul Anadolu insanı, yine yandaş ve candaş medyanın da gazına gelerek 'Vatan-Millet-Sakarya' demeye başladı. Toprağa düşenler Anadolu'nun yoksul çocukları. Bunlar üzerinden ahkam kesen, asıp-biçen gazete yöneticileri yada yazarlarının aldığı aylık maaş 15-60 milyar arasında. Politikacılar ve malvarlıkları ise ayrı bir araştırma ve tez konusu...

Başbakan da dahil hiçbirinin çocuğunun, yeğeninin normal standartlarda 15 ay askerlik yaptığına tanık oldunuz mu? Ya bedelli, yada çürük almışlardır... Ya tatil bölgelerinde askerliklerini yapmışlardır.

YANDAŞ VE CANDAŞ MEDYANIN İŞBİRLİĞİ

13 ölümün ardından Sabah, Radikal, Milliyet, Taraf gibi yandaş medya ile bilimum takunyalı candaş medya ağız birliği etmişcesine olayı kapatma telaşındalar henüz. Olayın aslını, astarını bilmeden yazıp çiziyorlar. Diyarbakır'da yaşanan çatışma ve iki gündür sönmeyen yangını Ankara'dan, İstanbul'dan yazıyor çok bilmiş muhabirler. Buradaki muhabirlerin gönderdikleri haberlerin hiçbir değeri yok. Ve kaynağından gönderilen haberlerin birçoğu bugün gazete sayfalarına yansımadı.

Örnek olarak Sabah gazetesinden yaptığı yalan haberlerle Kürtler tarafından iyi tanınan Mutlu Çölgeçen'in 'Özel' haberi.

İstanbul'dan haber yapan Çölgeçen'in bugün Sabah'ın manşetine konu olan 'Özel' haberi şöyle:

"PKK'nin 2'si asker 3 kişiyi kaçırması sonrasında jandarmaya bağlı 12 tim arazi tarama çalışmalarına başladı. 10 Temmuz günü araziye çıkan timlere ek olarak 4 tim daha araziye çıkarıldı. 13 Temmuz öncesinde yapılan toplantıda bölge komutanı Üsteğmen Mehmet Emin Karagöz Komutasında 1. Bölük ve Üsteğmen Necmeddin Erdoğan konusunda 2. Bölük birleştirildi. Askerlerin iki gündür uykusuz oldukları ve hatta kısa dinlenme anlarında bile bazı askerlerin uyuduğu belirtildi. Bunun üzerine arazideki timler 2. Bölük ortaya alınarak dinlenmeye çekildi. 14 Temmuz gecesi 01:00'de Reşan Deresi'ni tarayan termal kameralar ısı tespiti yaptı. Yorgun olan askerlere hava aydınlanmadan çök emri verildi. Gece 2 tim nöbet tuttu. 1. Bölükteki 58 kişi, 2. Bölükteki 37 kişi ile birlikte toplam 100 dolayında asker alandaydı.

14 Temmuz Perşembe günü öğleden sonra saat 14:00'de teröristlerden telsiz kesmesi duyumu geldi ve PKK militanlarının konuşmalarında "bu asker yorgun, neden vurmuyorsunuz" dediği belirtildi. Alınan bu anons üzerine alark durumuna geçildi. saat 14:20'de yapılan "Dikkat bölgede telsiz kestirmesi var" uyarısından 20 dakika sonra 14:40'da çatışma başladı. (Çatışma Perşembe değil, Cuma günü çıktı!) PKK'nin ilk ateşi uzun namlulu silahlarla geldi. Bu arada teröristler jandarma timine 50 metreye kadar yaklaştı ve arka arkaya el bombaları attı. Daha sonra da roketatar saldırısı başladı. El bombası ve roketatarlı saldırı sonrasında insan boyuna ulaşan kuru otlar tutuştu. Asker geri çekilmeye çalıştı. Yangın büyüyünce 65-70 asker dar bir alana sıkışıp kaldı.

Yangın alanından kurtulmaya çalışan askerlerin mevzide bıraktığı mühimmat patladı. Askerlerin büyük çoğunluğunda kurşun yaraları tespit edildi. Ancak yaralanan mevzilerinden çekilemediği için ölümlerin çoğu yanarak meydana geldi."

Yalan haberleriyle tanınan bu muhabirin ardından yine Aksiyon'dan devşirme ve hep askerleri hedef alan "belgeli" bomba haberleriyle tanınan Taraf'ın muhabiri Mehmet Baransu da bu kez "belgesiz" bir haberi gazetesinin manşetine taşımaktan sakınca görmedi.

Baransu'nun Ankara'dan "güvenilir askeri kaynak"tan aldığı haberi şöyle: "İki asker ve bir sivili kaçıran, sonra da Hazro karakoluna roketle saldıran PKK'li grubu ele geçirmek için operasyon başlatılmıştı. Silvan Komando Taburu'na bağlı 90 kişilik bölük dört time ayrıldı ve PKK'lıların peşine düştü. Timler arasında beş kilometre mesafe vardı.

Tim komutanı otlu bölgede mola verdi ve iki nöbetçi bırakıldı. Kollar arasında sıkışan PKK'lılar time sızma yaptı. Önce iki nöbetçiyi öldürdü, sonra dinlenen erlere el bombaları attı, çatışma çıktı. Yaralı altı asker ile bombaların neden olduğu yangın yüzünden yanarak can verdi."

Zaman gazetesinin Sabah'ın "Özel" diye sunduğu manşet haberinin benzeri ise şöyle: "Timler 43 derece sıcakta, 40 kg teçhizatla 4 gün boyunca aralıksız yürütüldü. Yorgun düşen askerler, teröristler için kolay hedef haline geldi. Teröristlerin 14:00'de yaptığı ve "Askerler sersem sersem geziyor, neden vurmuyorsunuz" şeklindeki telsiz konuşmaları kayıtlara girdi.

Birlikler 14:30'da dikkatli olmaları konusunda uyarıldı. Saatler 14:40'ı gösterdiğinda çatışma çıktı. Teröristler roketatar ve silahlarla saldırdı. Yaralanan askerler, roketatarların yaktığı ağaçların arasında kalarak şehit düştü. ilk Cobra ise ancak 16:00'da yardıma geldi."

Ve Radikal gazetesi. Radikal'de ismini açıklanmayan ve çatışmada yer alan bir Uzman Çavuş'un anlatımlarını manşetine taşıdı.

Radikal'in manşet haberi şöyle: Tam teçhizatlı 200 kişilik bir tim, 13 Temmuz akşamı daha önce kaçırılan iki asker ve bir sağlık memurunu aramak için bölgede geniş çaplı bir arama-kurtarma operasyonu başlattı. Silvan ilçesinin dağ yamaçları gece boyunca karış karış arandı. Güneşin doğmasıyla birlikte operasyon hız kesmeden devam etti.

Saat 12.00 olduğunda Dolapdere ve Kulp İlçesi'nin Küplü köyleri arasında bulunan mevkiye gelinmişti.

Bir süre burada da operasyon devam etti. Askerlerin karınları iyice acıkmıştı. Az ileride kısa ağaçların olduğu bir bölge vardı. Orası gölgelikti. Yaklaşık 100 metre ileride daha sık bir orman vardı. Ama orası çok güvenli bulunmadı. İlk bulunan yerde nefes almaya karar verdiler.

Saatler 14:00’ı gösteriyordu, mola verildi. Üç-dört kişilik gruplar, birkaç metrelik mesafede buldukları bir ağacın altına oturdu. Daha yarım saat geçmemişti ki az ilerideki ormandan bombalar yağmaya başladı. Yakın mesafeden teröristlerin attığı el bombalarına askerler hazırlıksız yakalanmışlardı; sağa sola savruldular. Parça tesiri yüksek bombalardan çıkan alevler, sıcaktan baruta dönen otları alevlendirmekle kalmadı; üç-dört Mehmetçik oracıkta şehit oldu.

Ardından ormandan sızan PKK'lılar uzun namlulu silahlarla ateş etmeye başladı. Üzerleri alev alan askerler yanmaktan kurtulmak için çaba gösteriyor, askeri üniformalarını çıkartmaya, yerlere sürünerek vücutlarındaki ateşi söndürmeye çalışıyorlardı. Yanarak can verenler oldu. Ayağa kalkabilenler, hemen sipere yattı. Karşılıklı ateş başladı. Olay esnasında ne helikopter ne de uçaklar vardı. Uçakların çatışmadan önce bölgeye bomba attığı da yalan. İlk helikopter olaydan yaklaşık bir saat sonra geldi, onlar da yaralıları almak için..."

Silvan'da resmi açıklamalara göre 13 asker, 7 gerillanın öldüğü çatışmaya ilişkin henüz HPG'den resmi bir açıklama yapılmadı. Bugün Diyarbakır'da değişik görüş ve düşünceden STK'ların da yer aldığı bir heyet çatışma bölgesine gidip incelemede bulundu. Heyetin incelemesi halen sürüyor. Hazırlanacak rapor yarın yada Pazartesi günü kamuoyuna açıklanacak.

İstanbul'dan, Ankara'dan masa başındaki gazetecilere duyurulur. Bayrambaşı beldesi, Dolapdere köyü orada. Korucular orada, köylüler orada. Gidip onlardan çatışmanın başlaması ve sonucu hakkında bilgi alabilirsiniz. Hem korucuların, hem de köylülerin talebi bu. "Gelin bir de bizden dinleyin" diyorlar...

GERİLLA CENAZELERİ NEDEN MALATYA’YA GÖNDERİLDİ?

İkinci ve en önemli konu ise çatışma bölgesinden yanmış halde bulunan 2 gerilla cenazesi. 30-32 yaşlarında olduğu tahmin edilen ve üzerlerinde kısmen yanmış olan gerilla kıyafetli iki cenaze çatışmanın olduğu günün akşamı Silvan Devlet Hastanesi'ne getirildi. Hastane bahçesine gazetecilerin girilmesine izin verilmediği gibi Çevik Kuvvet ve TOMA araçları da hastane bahçesinde bekletildi.

Bu iki yanmış cenaze daha sonra Diyarbakır Adli Tıp Kurumu'na gönderilmesi gerekirken sonraki gün Malatya Adli Tıp Kurumu'na gönderildi.

İki cenaze halen morgda bekletiliyor. Tüm gazete ve televizyonların Malatya büroları, orada çalışan muhabirleri ve kameramanları mevcut. Çok zor değil, gidip ordan yanmış iki cesedin görüntüsünü alabilir, ordaki yetkililerden bu yangının neden kaynaklanmış olabileceğini sorabilirler.

İki PKK'li eğer el bombası atıp yangın çıkardıysa, onlar nasıl yanarak öldü?

Hiç yorum yok: