15 Temmuz 2011 Cuma

Organik (Ekolojik) Tarım

Organik tarımın geçmişi 20. Yüzyıla dayanmaktadır. Ekonomik yönden gelişmiş olan kesimin bozulan ekolojik dengeye karşı kendini korumak için ortaya attığı bir yöntemdir.
 


Organik Tarımın Geçmişi

Organik tarımın geçmişi 20. Yüzyıla dayanmaktadır. Ekonomik yönden gelişmiş olan kesimin bozulan ekolojik dengeye karşı kendini korumak için ortaya attığı bir yöntemdir. Ozon tabakasındaki incelme ve çevre bilincinin gelişmesi ve de dünyanın geleceğinin tehlikeye girmesi, organik tarımın gündemleşmesini sağlamış, bu konuda çeşitli yöntem ve teorilerin geliştirilmesine neden olmuştur.

1. ve 2. Dünya savaşları arasında popüler olan Organik Tarım, 1950’den sonra ABD’nin Marshall yardımı ile önemini yitirmiş, sağlanan katkı ve aşırı desteklemelerle entansif tarım süratle yayılmış, makineleşme, kimyasal ilaç ve gübreler ile kimyasal katkı maddeleri kullanılmaya başlanmış, 60’lı yıllardaki Avrupa Topluluğu tarımsal destekleme politikaları, 70’li yıllardaki pestisit ve kimyasal gübreleri keşfi ile tarımsal üretim artışı sağlanmıştır. Ancak; yeşil devrim olarak da adlandırılan bu tarımsal üretim artışlarının, dünyadaki açlık sorununa çözüm getirmediği, aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını süratle bozduğu görülmüştür. Bilim çevreleri ve sivil toplumun baskıları ile DDT grubu pestisitler(üretimde kimyasal girdi-kimyasal gübre, ilaçlama, hormon vb ) yasaklanmış, organik tarım yeniden gündeme gelmiştir. 

Değişik ülkelerdeki organik tarım çalışmaları 1970 yılından itibaren “Organik Tarım Federasyonu (IFOAM)” organizasyonu altında toplanmıştır. Bu organizasyonun amacı, bilgi akışının koordinasyonunu sağlamaktır. AB, Japonya ve ABD ana pazar durumunda olup, organik tarım faaliyetlerinde her yıl yaklaşık %20 artış sağlamaktadırlar. Halen 120 ülkede 24,1 milyon hektar alanda organik tarım yapılmaktadır. 24 Haziran 1991 tarihinde Avrupa Topluluğu içinde Organik Tarım faaliyetlerini düzenleyen 2092/91 sayılı yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe konulmuştur. Türkiye’de bu konudaki düzenlemeler 1994 yılında başlamış, 3 Aralık 2004 tarihinde 5262 sayılı “Organik Tarım Kanunu” çıkartılmış, 10 Haziran 2005 tarihinde “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” yayınlanarak yürürlüğe konmuştur.

Organik (Ekolojik) Tarım Nedir?        
                      
Organik (Ekolojik) tarım, belirli kural ve gereklilikler çerçevesinde yapılan ve doğayı sömürmeyen sürdürülebilir tarım yöntemidir. Organik tarım, üretimde kimyasal girdi (kimyasal gübre, ilaçlama, hormon v.b.) kullanmadan, doğal üretim yöntemlerinin günümüz agronomik bilgileri ışığında yapılması, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir.
 
Organik Tarınım Amacı:

Organik tarımın amacı; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Ekolojik dengenin korunarak, bitkisel ve hayvansal üretimin birlikte aile işletmeciliği şeklinde yapılması, dolayısı ile üretimden tüketime kısa devrelerin kurularak kendi kendine yeterliliğin sağlanmasıdır. 
 
Organik Tarımın İlkeleri:
Organik tarım üç ana ilke üzerine inşa edilmiştir.
1-Doğa ile uyumlu şekilde üretim
2-Kapalı sistem tarım
3-Ürün münavebesi(nöbetleşe, dönüşümlü), 

ORGANİK TARIMIN ÖNEMİ
 
Organik tarım; başta toprak olmak üzere su, hava, çevre ve doğada yaşayan diğer canlılara zarar vermeyen bir üretim anlamına gelir. Organik tarım; kuralları çerçevesinde çevresine duyarlı, sömüren değil sürdürülebilir olan bir üretim sağlar. Organik tarım; üretilen ürünlerin kolayca izlenmesi ve her aşamada denetlenebilmesi ile tarımda ciddi bir denetim eksikliğini giderir. Organik tarım; üretilen ürünlerin insan sağlığına zarar verebilecek kimi atıkları barındırmasının önüne geçerek hastalıkların yayılması/oluşmasını ciddi oranda engeller. Organik tarım; yalnızca insan sağlığını değil, aynı zamanda yaşam alanımız olan dünyanın korunmasını da sağlar. Organik tarım; mevcut tarım topraklarının azalmasını, çölleşmesini, kullanılmaz hale gelmesini ve sömürülmesini engeller. Organik tarım; sağlıklı ve temiz bitkiler yetiştirildiği için insan sağlığı için de çok önemlidir.    
                                              
 “Kooperatifler üzerinden toplumun ekonomik ihtiyaçlarını karşılanır. Kırsal kesim de özellikle tarım komünleri örgütlenmeli, yani birkaç kişiye ait arazi birleştirilir, burada organik tarım yapılır. 200–300 dönüm arazi birleştirilir, bunu ben idealist arkadaşlara öneriyorum, kırsal kesime giderek tarım komünlerini hayata geçirebilirler. Daha iyi anlaşılması için söylüyorum; ben olsam bir arazide tarımcılık yaparak değişik şeyler üretirim, organik tarım yaparım. Bu komünleri geliştirebilirsiniz. Robert Owen’in kitabında da okudum. Yahudilerin kooperatifçiliği ve tarımcılığı ne kadar iyi anladıklarını ve nasıl örgütlediklerini kibbutz örneklerinde görebilirsiniz. Tarım Yahudilerin en büyük ekonomik kaynaklarıdır.”    
 
Kürt halkı ve yaşadığımız coğrafya organik tarıma yabancı değildir. Bu nedenle de fazla uzağa gitmeye gerek yok. Organik tarımı geliştirmek ve bir yaşam biçimine dönüştürmek paradigmamız açısından önem arz eder. Bu açıdan da üzerinde önemle durmak gerekiyor. Organik tarım ekolojik dengeyi korumak zorundadır. Doğaya ve çevreye zarar vermemelidir. Aksine korumalıdır. Değim yerindeyse adeta ana şefkatinde olduğu gibi şefkatle kucaklamalı ve sevmelidir, dost olmalıdır. Aslında bu bizim paradigmamızın felsefik ve ideolojik olarak ekonomik politikamıza yansımasıdır. Demek ki ekonomi, insanın doğayla doğru bir ilişkisinin ve doğaya insan elinin değmesiyle ortaya çıkan bir faaliyettir. Doğanın bu imkânı vermesi, insanın doğayla kutsallık bahşetmesini beraberinde getirmiştir. Zaten insanın ilk kutsalları doğa, toplum ve kadındır. Doğa ilk bilinç haliyle hemen kutsallık kazanmıştır. İlk insanlar doğayı vahşi görmemiş, ana kucağı gibi ele almıştır. Zaten ilk insanlar doğada her şeyin bir canı olduğunu düşünmektedir. 

Doğal felaketler bile doğayla doğru kurulmayan ilişkinin cezalandırılması olarak görülmüştür. İnsanın ilk beslenme ve barınma imkânlarını doğada bulması ekonomiyle doğa dostluğunu ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla bir faaliyetin gerçek bir ekonomi olup olmadığı yapılan faaliyetin doğaya yaklaşımıyla belli olur. Bu açıdan da doğa bağlantılı olan ve doğanın bağrından çıkan insanlığa çok büyük yararları olan tarımın insanlığın ana besleyici kaynağı olmasıdır. Binlerce yıl insanlık tarımla geçimini sağlamıştır. Toprakla iç içe olmuş, toprağın verdikleriyle yaşamıştır. İlk toplumsal artı ve birikim de tarımda gerçekleşmiştir. Denilebilir ki, tüm zenginliğin kaynağı da esasında tarımdır. Daha geniş anlamıyla değerlendirilecek olursa topraktır. Toprak ve tarım varoluş koşuludur. Her ne kadar bugün insanlar, tarımsız ve topraksız da yaşayabilir gibi bir imaj yaratılmışsa da, topraksız ve tarımsız bir dünya ve insanlık düşünülemez. Tarım bugün üretimin ikinci planında yer almaktadır. Sanayi üretimi başat hale gelmiştir. Nüfusun çok büyük bir çoğunluğu sanayi üretiminin olduğu merkezlere taşınmış, kırsal alan boşalmış durumdadır. 

Özellikle de gelişmiş, sanayileşmiş ülkelerde nüfusun ancak %8-10’luk bir kısmı tarımsal üretimde yer almaktadır. Dolayısıyla kırsal alan yaşamı adeta büyüsünü yitirmiş durumdadır. Nüfusun yoğunlaştığı alanlar sanayi üretiminin olduğu şehirler olmuştur. Reklama dayanan göz kamaştırıcı yaşam, insanların topraktan kopmasına, şehirlere doluşmasına neden olmuştur. Şehirlere doluşanlar ise hiç de reklamlarda gösterilen göz kamaştırıcı yaşamın sahibi olmamışlardır. Kümes gibi daracık evlerde, üst üste ve şehrin hastalıklarıyla boğuşmanın yanı sıra işsizlikle ve açlıkla da boğuşmak durumunda kalmışlardır. Tarım adeta ölmüş durumdadır. Var olan tarım da organik olmayan, aşırı ve zararlı kimyasalların kullanılmasına dayanan bir tarım şeklidir ki, bu da doğanın tahrip edilmesine neden olmaktadır. Bu gidişatın doğaya daha fazla zarar vereceği kesindir. Bunun için organik tarımın geliştirilmesi ve teşvik edilmesi Demokratik Özerkliğin tarımdaki temel yaklaşımıdır. 

Kürdistan’da tarıma uygun çok geniş bir arazi yapısı vardır. Bu toprakların büyük bir kısmı tarıma açılamamışken, tarıma açılan toprakların neredeyse tamamına yakınında yapılan tarım da zararlı kimyasalların kullanılması neticesinde toprak adeta ölmüş durumdadır. Üretimi daha fazla arttırmak maksatlı sulu tarımın gerçekleştirilmesi ve bunun da zararlı kimyasallarla yapılması geniş toprak parçalarını çoraklaştırmaktadır. Adeta geniş çöllük alanlar oluşmakta ve bilinçsizce yapılan tarımdan dolayı topraklar neredeyse ölmüş durumdadır. 

Kürdistan, tarıma uygun büyük toprak parçalarına sahiptir. Bu toprakların büyük bir kısmı tarıma açılmamıştır ve dolayısıyla Kürdistan’da işsizlik ve açlık çok ciddi bir sorun durumundadır. Şüphesiz bunun Kürdistan’ı boşaltmak isteyen devlet politikaları ile yakından bağlantısı vardır. Son derece verimli topraklara sahip olan Kürdistan’da açlık ve işsizliğin varlığı ancak bu tür bilinçli politikalarla gerçekleşebilir. Kürdistan’ın bilinen ovaları yalnız ciddi bir tarım politikasıyla işletilse değil açlık, fazladan milyonlarca nüfusu doyurabilir. Aynı zamanda işsizlik denen kapitalizm hastalığına da çare bulunur ve milyonlarca işsiz insan istihdam edilmiş olur.   Organik tarım sadece toprağın korunmasına, çevre kirliliğinin önlenmesine, ekolojik dengenin korunmasına hizmet etmez. Aynı zamanda toplum sağlığının korunmasına da hizmet eder. 

Hormonlu gıdaların insan yaşamı ve fizyolojisi üzerinde ne kadar derin tahribatlar yarattığı, bilinmeyen yeni hastalıkların gelişmesine neden olduğu araştırmacılar tarafından ortaya konulmuştur. Organik tarım hormonlu gıdaların toplumda yarattığı hastalıkları giderir. Gıdaları temiz ve sağlıklı bir toplumun yaratılması, ancak tarımdaki bu farklı anlayışla gerçekleştirilebilir.  Demokratik Özerklik tarımdaki bu gidişata karşıdır. Tarımın geliştirilmesine önem verir, teşvik eder. Tarımda zararlı kimyasalların kullanılması, hormonlu gıdaların üretimine karşı, organik tarımın geliştirilmesini destekler. Tarımın ekolojik dengeler dikkate alınarak yapılmasını esas alır. Tarımın geliştirilmesiyle kapitalist sistemin bir sonucu olan nüfusun büyük çoğunluğunun işsizliğine de çare bulunmuş, geniş bir istidam alanı yaratılmış olur. Şehirler de nüfus yığılmalarından kurtulmuş, daha yaşanılabilir bir seviyeye çekilmiş olur. 

Demokratik Özerklikte bütün bunlar ekseninde tarımla sanayi, kırla şehir arasında bir denge kurulmaya çalışılır. Yine Demokratik Özerklikte üretimin toplum sağlığına uygun olmasını esas alır. Hormonlu gıdalar olarak da ifadelendirilen GDO(Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)’ların üretimi yerine organik tarımı teşvik eder, geliştirir. Tarımda ağır kimyasalların kullanılarak toprağın öldürülmesi yerine toprağı güçlendirici bir tarım politikasını esas alır. Organik tarım hem doğaya dost olan bir tarım şeklidir ve toprağı korur, hem de toplum sağlığına en uygun olan üretimdir.  Bunları geliştirici be yine bunun yanında doğaya dost tekniğin kullanılmasıyla hem sanayide, hem de tarımda, toplumsal ihtiyaçların karşılanmasını esas alan üretim yapılır. 

Demokratik Özerkliğin üretim mantığında hedef azami kârı gerçekleştirme olmadığından, doğayı tahrip etme, insanın sağlığını bozma kaygıları söz konusu olmayacaktır. Doğal olarak pazarda da kullanım değeri esas alınmış olacaktır. Birde şu husus çok tartışılıyor. Ekonomik işler toplumun ve ya grupların işi değil, başkaların işiymiş gibi algılanıyor. İşin esasının böyle olmadığı ve yaşadığımız coğrafyada esas ekonomik faaliyetlerin yapıldığı ve daha halende yapılmakta olduğu bir gerçektir. İşin temeli böyledir. 

Birde işin tarihsel-toplumsal tarafına bakıldığında ekonomik sistemler içerisinde fazla belirgin olmasa da doğal toplum özellikleri önemli oranda merkezi uygarlık yanında hep var olagelmiştir. Zaten uygarlık tarihi ile birlikte demokratik ve devletçi uygarlık denilen iki nehir yan yana akışı da bunu göstermektedir. Bunun için de ekonomik ilişkilerden hareketle oluşturulan sistemlerin tümü de bu doğal toplumun varlığından hareketle yaşayabilmişlerdir. Paradigmasal olarak kısaca bu değerlendirmeleri yaptıktan sonra, bir de günümüz ve yakın tarihimizde neden Organik Tarıma ihtiyaç duyulduğuna bir bakalım.  Atmosfere yayılan sera gazlarının artmasıyla birlikte yeryüzünün sıcaklığı yıldan yıla artarak küresel iklim değişikliklerine neden olmaktadır. Kapitalizmin kar hırsı, çevreye zarar verici teknoloji, artan enerji kullanımı ve sanayileşme gibi nedenlerle dünyamız sonu kestirilemeyen bir yola girmiş durumdadır. 2007 yılı Şubat ayı BM raporuna göre yeryüzü sıcaklığı 2 derece daha arttığında, küresel anlamda bir tatlı su sıkıntısı başlayacak, 5 derece arttığında deniz seviyesi 70 metre yükselecek ve kıtlık başlayacak, 6 derece daha arttığında ise büyük çaplı göçler ve buna bağlı savaşlar kaçınılmaz hale gelecektir. 

Demokratik Ekolojik Toplum Paradigmasının Ekolojik Toplum yaklaşımı, insan ve doğanın birbirini anlayan, birbirine saygı duyan ve birbiriyle barışık olması temeline dayanan bir yaklaşımdır. İnsanlığın doğayla ilgili sorunlarına çözüm önerileri de içeren bu paradigma, insanlar eliyle hızla kirletilen doğa ve çevrenin gelecekte insanlar için yaşanmaz bir duruma gelmesinden önce bozulan ekolojik dengenin yeniden inşasını, insanların sağlıklı bir şekilde yaşayabilecekleri bir hale getirilmesi çabalarını içermektedir. Bunun yanı sıra, doğaya ve çevreye saygılı, ekolojik dengeye dikkat eden Ekolojik Toplumun yapacağı faaliyetler (özellikle tarımsal faaliyetler), toplumun ekonomik yönden refah düzeyinin artırılması açısından da önemli bir kaynak teşkil edecektir. Yani, DET paradigmasının ekonomik ayağını oluşturacaktır. Bu nedenle Ekolojik (Organik) Tarım, toplumun örgütlenmesi, ekonomik açıdan güçlendirilmesi, bu paralelde DET paradigmasının bilince çıkarılması ve Özgürlük Hareketinin başarısı temelinde büyük önem arz etmektedir. Önder APO tarafından geliştirilen ve 4 kısımdan(Kent Meclisleri, Demokratik Siyaset Akademisi, Demokratik Toplum Kongresi ve Kooperatifler Hareketi) oluşan Çözüm Paradigmasının 4. ayağı Kooperatifler Hareketidir. Tarım alanlarında komünler geliştirilmesi, birliktelikler yaratılması, organik tarım yapılması ve bunlar sonucunda toplumun ekonomik ihtiyaçlarının karşılanması önerilerini içermektedir. Bu alanda gelişmiş bir örnek olan Yahudi Kooperatifçiliği ve tarımcılığının(kibbutz) incelenebileceği söylenilmiştir. 

Demokratik Ekolojik Toplum Paradigmasının ve Çözüm Paradigmasının sunduğu perspektif doğrultusunda konunun öneminin bilincinde olarak;
-    Organik tarım nedir, nasıl ve nerede yapılır?
-    Organik tarımın geliştirilmesi
-    Pilot bölge uygulaması
-    Kooperatifler hareketi
-    Organik tarım ve kooperatifçilik
 
Bu konular üzerinde değerlendirmeler yapılabilir. Yapılacak değerlendirmeler sonucunda bu alanda çalışma yapılabileceği/yapılması gerektiği, toplumun örgütlenmesi ve ekonomik düzeylerinin geliştirilmesi yönünden önem arz ettiği, Kooperatifçilik Hareketine temel teşkil edebileceği, Özgürlük Hareketinin felsefik ve ideolojik olarak ekonomik öngörülerine katkı sunacağı belirtilebilir. 

Ali Welat

Hiç yorum yok: