19 Temmuz 2011 Salı

İran Ordusu, Mrs. Clinton, Üç Esir ve 20 Ölüm


Siz diyorsunuz ki, AKP Kürt sorununda adım atacaktı, ama PKK “asker kaçırdı”, AKP haklı olarak orduya “kaçırılan askeri” bulun dedi. Asker “kaçırılanları” elbette arayacaktı. PKK de bunun için zaten “kaçırdı.” Ve aramaya çıkanlarla kaçınılmaz olarak çatışma çıktı. Ve sonuçta 20 asker can verdi. Bunun üzerine de Başbakan, “artık iyi niyet yok, her şey artık başka olacak” dedi.

Siz gelişmeleri aşağı yukarı böyle anlatıyorsunuz ve ondan sonra da, amacı yalnızca PKK’yi bölmek olan yorumlarınızı bir biri ardına sıralıyorsunuz. PKK’nin içini karıştırma amaçlı yorumlarınıza yanıt vermek benim değil, PKK’nin işi. Ama ben sizin gelişmeleri ele alışınızla ve çıkardığınız sonuçla ilgiliyim.


Demek ki size göre, her şey “askerlerin kaçırılması” ile başlıyor.


Bu büyük bir yalandır. Askerlerin esir alınması, son üç ayı bile alsak, olaylar zincirinin içindeki bir ayrıntıdır. Başlangıç değildir. Bu üç ayda çatışmalar sürmüştür. PKK kırktan fazla kayıp vermiştir. TSK kayıpları çok daha azdır.


Amacın esir alınan askerleri “bulmak” olduğu iddianız da yalandır. Esirleri yanlarında götürenlerin, günlerden beri aynı bölgede oturup, askerlerin gelmesini bekleyeceğine belli ki siz de inanmıyorsunuz. Eğer amaç askerleri “kurtarmak” olsaydı, hem Türkiye Barış Meclisi’nin, hem BDP’nin bu sorunu çözmek için yapmış oldukları yardım önerilerini hükümet kabul ederdi. Nitekim geçmişte kabul etmişti.


Siz askerlerin “kaçırılması”nı Kürt sorunundaki en dramatik olay gibi büyütüyor ve bunu devleti ve hükümeti “barış niyetinden” vazgeçirtecek kadar müthiş bir “provokasyon” olarak görüyorsunuz. Ben bu askerlerin somut olarak hangi nedenle “esir” alındığını bilemem. Ama bu savaş ortamında “esir alma” işinin zaten sürekli olan bir şey olduğunu bilirim. Türkiye cezaevleri, Cenevre Sözleşmesi’ne aykırı bir şekilde binlerce muharip olan olmayan PKK’li esirle dolu.


Demek ki “esir alma” işi sizin sandığınız gibi ne bir “başlangıçtır”, ne de “şaşırtıcıdır.”


Siz işler barışa doğru giderken, bu esir alma “provokasyonuyla” birlikte ordunun harekete geçtiğini, malum çatışmanın olduğunu, Başbakan’ın da bunun üzerine, “iyi niyetle yürüttüğü Açılım”dan vazgeçtiğini iddia ediyorsunuz. Siz devletin stratejik kararlarının böyle ayak üstü, iki askerin kaçırılması ya da 20 askerin öldürülmesi ile bir gün içinde değiştirilmediğini benden iyi biliyorsunuz. Eğer hükümet yeniden askeri operasyonları tırmandırmayı ve hatta sınırötesi harekata geçmeyi düşünüyorsa, biliniz ki, bu karar, askerlerin esir alınmasından çok daha önce, üzerinde uzun uzun tartışılarak, gerekli dış ittifaklar yapılarak, örneğin İran’la anlaşma sağlanarak, ABD’yle görüşülerek alınmış olmalıdır.


Yine siz benden iyi bilirsiniz ki, hükümetin ve devletin “barış” için görüşmelere başlaması ve bazı “reformlar” üzerinde çalışması, o hükümetin ve devletin “yüksek çıkarlarıyla” uyumlu işlerdir. Eğer seçim sonuçlarının etkisi, Kürt halkının direniş gücü ve Suriye’deki gelişmeler yüzünden “barışı” sağlamak ve kısmi de olsa “reformlara” gitmek, devletin stratejik çıkarlarının gereği olmasaydı, ne Başbakan ne de İmralı’ya giden “devlet heyeti” barış ve çözüm için parmaklarını bile kıpırdatmazlardı. Her kim ki, hükümetin ve devletin bu yöndeki adımlarını Kürtlere “iyilik, güzellik, sadaka” olsun diye attığını ve hele de bu adımları AKP’nin orduya rağmen atmak istediğini sanıyorsa o kimse devlet ve Kürt sorunu hakkında hiçbir şey bilmiyor demektir.


O nedenle, eğer hükümet ve devlet bundan sonra “iyi niyet” göstermeyecek ve “Kürt sorunu yok PKK sorunu var” diyerek, büyük bir imha hareketine gidecekse, yani “barış”tan ve “reformdan” vazgeçecekse, bunun nedeni, 2 askerin esir edilmesi ve 20 askerin öldürülmesi olamaz. Hükümet ve devlet, askerler esir alınmadığı ve çatışmalarda askerler öldürülmediği için değil, tam tersine otuz yıldır askerler esir alındığı ve binlercesi öldürüldüğü ve artık esir alınmasın ve öldürülmesin, daha büyük felaketlerle devletin “bütünlüğü” ortadan kalkmasın, bölgesel emperyalist amaçları hayal haline gelmesin diye hareket ediyor. Eğer barış yapacaksa, bu nedenle, eğer savaş yapacaksa yine bu nedenle yapacaktır. Eğer petrole “kavuşmak” için “barış ve reform” şartsa, devlet iki esir, yirmi ölü yüzünden bundan vazgeçer mi?


Sonuç: Şu anda İran ordusu sınırötesi harekata başlamış bulunuyor. PJAK’la çarpışıyor. ABD Dışişleri Bakanı Clinton Türkiye’de. Siz Kürt Özgürlük Hareketi’nin aylardan beri “İran ile Türkiye arasında ortak askeri saldırı için gizli anlaşma yapıldı” dediğini gerçekten duymadınız mı?


Neymiş? Başlangıç 2 esir, 20 ölü değilmiş. Türk-İran arasındaki gizli anlaşmaymış. ABD ile ittifakmış...


Ve soruyorum: Hala savaş sürüyor; savaş olurken esir ve kayıp vermek mi doğaldır, yoksa barışçı siyasi mücadelede seçilmişlerin zındana atılması mı? Esir ve kayıp olmaması için savaşa son vermek, barışçı siyasi mücadele için zındandakileri serbest bırakmak gerekir.


Atın önüne et, itin önüne ot koymayın.

Veysi SARISÖZEN 

Hiç yorum yok: