24 Temmuz 2011 Pazar

Haftanın Dezenformasyonu

Kürtler; tıpkı diğer tüm ezilen toplumlar gibi, mücadeleye gözünü açmalarıyla birlikte dezenformasyon yoluyla da sindirilmeye çalışıldılar. ‘Çalışma sahası’ ise, mütemadiyen gazete sayfaları, televizyon ekranları oldu. 

Az buçuk şuur taşıyan için şaşkınlık etkisi yaratmayan bu egemen usulü, Türk basın-medyası aracılığıyla son hafta da, denendi. Devletin yarı resmî basın sözcüsü tadında davranan bir kısım gazeteci-yazar için bu haftanın çarpıtma menüsünde, Silvan’da yaşamını yitiren TSK’liler ve Demokratik Özerklik’in ilanı vardı. Her iki gelişmeye yaslanarak yasal Kürt siyasetini nişan alan bay ve bay zihniyetli bayanların ortak kabulü; çatışma ve ilan arasında bir paralellik kurmaktı. Aynı saatlere denk düştüğü için, ilanı yapanların çatışmadan haberi olduğunu iddia edenler dahi (...Ümit Zileli, Rasim Ozan Kütahyalı, Kanaltürk) oldu. BDP’yi bu mantıkla mahkum etmeye uğraşanlar, PKK’yi de ‘tıkırında giden işleri bozmak’la suçluyor veyahut bilinçli olarak, Demokratik Özerklik’in ilanıyla eylemini zaman bakımından örtüştürdüğüne dikkat çekiyorlar. (...Star, Sabah, Akşam ve dahası) İyi niyet dışı bu öngörüler, gazetecilik açısıyla da başarısız ve utanılır.

‘PKK’nin eylemini Demokratik Özerklik ilanına yetiştirmesi’ şeklinde budalaca tespitlerde bulunanlar, herhalde dağdaki koşulları, ‘düzenli müşterilerin öğlen servisine yemek yetiştiren aşçının planlaması’ gibi bir şey sanıyorlar. Oysa, bahsedilen ölümler PKK’nin bir karakol baskını tarzı, inisiyatifin doğrudan kendisinde olduğu şartlarda değil; çatışmada meydana geldi. Çatışma ise kendilerine gül vermek için değil, can almak için ulaşmaya çalışan Türk askerlerinin operasyonuyla yaşandı.

‘İşlerin tıkırında yürümesi’nin ölçütü TSK’lilerin son dönemlerde ‘rahat nefes almaları’ ise doğru olabilir. Lakin, itiraz şu ki; son iki aylık süre, onlarca gerillanın hayatını yitirmesine tekabül etti. Ne var ki, bu zatlar daima suskun, daima duyarsızdılar. Birileri nefes almayı sürdürdüğü sıralarda, son nefesini verenler vicdanınızı sızlatmıyorsa, günün sorumluluğu birazcık değil, pek çok da sizdedir. Mealen, ‘...bugün de birkaç terörist ölmüş, işler tıkırında’ demek istemiyorsunuz da biz niyet okuyorsak, operasyonların durdurulması adına irade göstermekten kaçınmamalısınız.

BDP ve DTK’yi ‘eylemden önceden haberleri vardı’ diyerek, akılsızca eleştirmeye çalışan sistem yanlısı çevrelerin, asıl olarak 12 Haziran’daki seçimlerde Blok’un Kürtlerin dışındaki kesimlerde de heyecan yaratmasını sindiremedikleri görülüyor. Bu kesime, oy verdikleri kimseleri birer ‘öcü’ gibi tanıtmaya girişenler, yukarıda da değindiğimiz gerçekliğe aykırı yaklaşımdalar. Türk ordusu operasyon planlıyor, operasyonu düzenliyor ve çıkan çatışma sonucunda operasyona katılanlar arasından bir kısım kayıp veriliyor. Aynı cümlede üç kez ‘operasyon’ dememizin bir anlamı olmalı, değil mi? Bu denli basit bir cümleyle özetlenecek durumda, yasal Kürt siyasetçilerin yaşanacakları bilmeleri mümkün mü?
Gazetecilik, biraz zeka ve yetenek, ama biraz da vicdanla sürebilen mesleklerden. Muktedir olanla inanılmaz bir bağdaşıklık kurarak yapılmaya çalışılıyorsa eğer; lüzumlu üç spesiyaliteyi de ilga etmeniz gerek. En azından sonuncusunu! Ve böylece geriye birçok sıfat ile tiksindiren ‘meslek’ adı kalabilir; gazetecilik asla!

***
 
Haftanın sözü: “...Artık ‘PKK hareketini imha tasfiye ederiz’ deyimiyle 30 yıl daha savaşa hizmet ederler. Ben ve benden sonrakiler bunu kabul etmez. 70 yıl bile olsa tekrar ayaklanırız. Ben bölücü, terörist de değilim, ben bir Kürdüm. (...) Beni Mustafa Malçok’un yanına gömün.” (Bulanık’ta bedenini ateşe veren Evrim Demir.) Hep 18 yaşında, hep güzel kalacak. Lakin, keşke bu sözlerindeki asalete ‘sen çok yaşa heval Evrim’ diye karşılık verebilseydik.

alibariskurt@yeniozgurpolitika.org

Hiç yorum yok: